Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlarda Geçmişle Hesaplaşmak İçin Zamanaşımının Geçmişe Etkili Şekilde Kaldırılması

Retroactive Abolishment of the Statutes of Limitations in Genocide and Crimes Against Humanity for the Sake of Reckoning with the Past

Süleyman ÖZAR

Zamanaşımı, kanunda öngörülen belli sürelerin geçmesiyle devletin ceza verme hakkını ortadan kaldırır. Ceza hukukunda zamanaşımı, suçun üzerinden geçen zamanla toplum tepkisinin azalması düşüncesine dayanır. Ne var ki, soykırım ve insanlığa karşı suç gibi suçlar ne kadar zaman geçse de toplum hafızasından silinmez. Bu durum, birçok ülkede zamanaşımının bu suçlara işlememesine temel teşkil etmektedir. Bu bağlamda cevabını aradığımız soru, fiilin işlendiği tarihten sonra yürürlüğe giren bir zamanaşımı düzenlemesinin o suça uygulanıp uygulanamayacağıdır. Söz konusu soruya hukuk sistemlerinde, yargısal ve bilimsel içtihatlarda farklı cevaplar verilebilmekte, sorunun cevabı ülkeden ülkeye değişebilmektedir. Bunun nedeni kanunilik ilkesi ve dolayısıyla geçmişe yürüme yasağı ile zamanaşımı kurumuna ilişkin yaklaşımların, hukuk anlayışlarının ortaya çıkardığı görüşlere göre farklılaşmasıdır. Bu nedenle çalışmamızda ülkemizden ve dünyadan yargısal pratiklere ilişkin çok yönlü bir inceleme yapılmıştır.

Zamanaşımı, Geçmişe Yürüme Yasağı, Soykırım, İnsanlığa Karşı Suç, Zorla Kaybedilme.

Statute of limitations removes the state’s right of penalization by lapsing certain periods of time which are prescribed by law. In criminal law, statutes of limitations are based on the decrease of the public reaction toward the commission of the offense in the course time. However, some crimes such as genocide and war crimes cannot evaporate from social memory. Such In many countries this situation constitutes the basis for statutes of limitations not to be effective for such crimes. The underlying question, in this context, is whether a legal provision on statute of limitations that enters into force after a crime has been committed will be applied to that crime or not. Different answers may be given to this question in the law systems, judicial and scientific judicial opinions, answer of the question may change depending on the country. The main reason of this discrepancy is that, the principle of legality-and therefore-the principle of nonretroactivity differs in meaning and in scope in the different periods of the history. For this reason, in our study a versatile review with respect to both global and domestic judicial practices is made.

Statutes of Limitation, Non-Retroactivity, Genocide, Crime Against Humanity, Enforced Disappearance.

Giriş

Zamanaşımı, ceza hukuku sistemlerinde çok eskiden beri var olmasına rağmen, her dönem tartışılan ve sorgulanan bir kurum olmayı da sürdürmüştür. Bunun temel nedeni, dava zamanaşımında suçluların gizli bir affa mazhar olduğu yönündeki anlayıştır. Oysa suçun ne pahasına olursa olsun cezasız kalmaması yaklaşımının modern ceza hukuku sistemlerindeki yeri giderek daralmaktadır. Devletin kişileri cezalandırma hakkı bulunmakla birlikte, bu hak sınırsız ve kontrolsüz değildir. Bu noktada hukuk, devletin cezalandırma hakkının esasını, usulünü ve sınırlarını belirli bir çerçevede ortaya koyan kurallar öngörmektedir. Zamanaşımı da bu kurallardan biridir.

Elbette, soykırım ve insanlığa karşı suçlarda zamanaşımı sürelerinin çok uzun tutulması ya da bu sürelerin tamamen kaldırılması anlaşılabilir bir durumdur. Bu suçların izleri insanlığın hafızasından kolay kolay silinmez. Kaldı ki bu suçları cezalandırma isteği de çok sonra doğar, yeni bir dönem inşası için ortaya çıkar. Dolayısıyla bu çalışmada, soykırım ve insanlığa karşı suçlarda zamanaşımı kurallarının kaldırılmasına bir itirazımız söz konusu değildir. Daha doğrusu, kanunların yürürlüğe girdiği tarihten sonra işlenecek fiillere zamanaşımı uygulanmamasına karşı değiliz. Tartışmak istediğimiz husus, bu değişikliklerin failler aleyhine geçmişe yürütülmesidir. Bu meseleyi, hem iç hukuk hem karşılaştırmalı hukuk temelinde ortaya koymaya çalışacağız.

Konunun bir diğer kritik yönü de ülkemizde 12 Eylül dönemi işkence ve zorla kaybedilme fiillerinin ve darbe faillerinin bugünkü mevzuat çerçevesinde yeniden ele alınıp alınamayacağı sorunudur. Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin ilga edilmesiyle güncellik kazanan ve halen yargı kararlarına konu olan bu durumu da kanunilik ilkesi ve zamanaşımı kurallarının hukuki niteliği doğrultusunda ele almayı planlıyoruz.

I. Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçların Ceza Hukukundaki Yeri

Soykırım ve insanlığa karşı suçları ele almadan önce ‘uluslararası suç’ kavramına değinmek gerekmektedir. Uluslararası topluluğun tamamını ilgilendiren, bu topluluğun ortak varlığını tehdit ederek uluslararası toplum düzenini bozan fiiller, uluslararası suç olarak adlandırılmaktadır.1 Fiilin etkilerini uluslararası toplum üzerinde göstermesi, bu suçların ayırt edici vasfıdır. Kavramın ortaya çıkışı; insan ticareti, kölelik ve deniz haydutluğu gibi suçlarla olmuş, soykırım ve diğer insanlık dışı eylemler daha sonra bu kapsama girmiştir.2

Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsüne göre temel uluslararası suçlar (core international crimes); soykırım, insanlığa karşı suç, savaş suçu ve saldırı suçudur. Uluslararası hukuk bağlamında bu suçlar, insanlık ailesinin barış ve huzurunu tehdit eden, insan haklarına ağır saldırı niteliği taşıyan ve uluslararası toplumun tamamını ilgilendiren ciddi suçlardır.3 21. yüzyıl başlarından itibaren işkence ve terör suçlarının da bu kategoride değerlendirilmesi yönünde bir eğilim mevcuttur.4

Soykırım, uluslararası düzeyde ilk kez 11 Aralık 1946 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun oybirliği ile kabul ettiği 96 (1) sayılı kararıyla5 kınanmış ve ortak tavır alınması kabul edilmiştir. Bu doğrultuda 9 Aralık 1948’de kabul edilip 12 Ocak 1951’de de yürürlüğe giren BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2’nci maddesinde soykırım suçu tanımlanmıştır.6 Türkiye 23 Mart 1950 tarihinde imzaladığı Sözleşmeyi, 31 Temmuz 1951’de onaylamıştır. 149 devletin taraf olduğu Sözleşme kapsamında birçok ülke, konuyu kendi iç hukukunda da düzenlemiştir. Türkiye, Soykırım Sözleşmesi’ne ilk yıllardan itibaren taraf olmasına rağmen, 1 Haziran 2005’e dek Sözleşmeye paralel bir iç hukuk düzenlemesi yoktu. 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte soykırım fiillerini ulusal mevzuatta açıkça suç olarak düzenleme yükümlülüğü yerine getirilmiş durumdadır.7

Türk Ceza Kanunu m. 76/1’e göre soykırım suçu, bir planın icrası suretiyle, milli, etnik, ırki veya dini bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı kanunda belirtilen eylemlerin8 gerçekleştirilmesi ile oluşur. Mağdurlar, belli bir ulus, etnisite, ırk veya din grubunun üyesi olmalı ve söz konusu düzenlemede belirtilen hareketlerden en az birine, o grubun bir parçası oldukları için maruz kalmış olmalıdırlar.9 Diğer anlatımla, failin amacı, yalnızca ve özel olarak mağdura karşı olmayıp, mağdurun mensup olduğu topluluğu kısmen veya bütünüyle ortadan kaldırmaya yönelik olmalıdır. Suçun oluşması için, fiilin resmi bir devlet politikasının parçası olması ya da bu politikanın icrası kapsamında işlenmesi şart değildir.10

Fail amacına ulaşsa da ulaşmasa da suç oluşur, yeter ki yok etme saikiyle hareket etmiş olsun.11 Fail, işlemek istediği soykırım suçunu elverişli vasıtalar ile TCK’nın 76’ncı maddesinde sayılan işleniş biçimlerinin bir veya birkaçıyla icra hareketlerine başlar ve elinde olmayan sebeplerle sonuç oluşmaz ise bu suça teşebbüsten cezalandırılır.12 Failin bir gurubu tamamen veya kısmen yok etmek saiki manevi unsurun bir parçasıdır; yani bu suçta genel kast yeterli değildir. Ayrıca, suçun işlenmesinde meşru müdafaa ya da zaruret hali gibi herhangi bir hukuka uygunluk sebebinin bulunması da suçun doğası gereği mümkün değildir.13

Ceza Kanunumuzun 77’nci maddesinde ise bu defa siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı maddede yazılı eylemlerin14bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, ‘insanlığa karşı suç’ olarak nitelendirilmiştir.

Görüldüğü üzere TCK, soykırım suçunu insanlığa karşı suçlar dışında mütalaa ederek ayrıca düzenlemiş, öte yandan ikisini de ‘uluslararası suç’ başlıklı birinci kısım altında kabul etmiştir. Madde gerekçesinde bu düzenlemenin Nürnberg Mahkemesi Statüsü’nden ilhamla kaleme alındığı, Fransa, Almanya ve Avusturya Ceza Kanunlarındaki hükümlerle de benzerlik taşıdığı ifade edilmiştir.15

Öte yandan, UCM Roma Statüsü’nün tanımıyla karşılaştırıldığında TCK’da yer alan insanlığa karşı suçlarda, çeşitli farklar göze çarpmaktadır. TCK’da suçun işlenebilmesi için özel kast aranırken, Statü’de suçun genel kastla işlenebileceği, TCK’da fiillerin bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi şartı varken, Statü’ye göre suçun yaygın ve sistematik bir saldırı şeklinde olabileceği, TCK’da suçun maddi unsurunu oluşturan fiiller daha sınırlı tutulurken, Statü’de zorla nakil, kişilerin zorla kaybedilmesi, zulüm, ırk ayrımcılığı, cinsel kölelik gibi şekillerle de suçun oluşabileceği öngörülmektedir.16