Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Uluslararası İlişkilerin Kurumsallaşması

Institutionalization of International Relations

A. Fusün ARSAVA

Uluslararası Hukukun dinamik karakteri Uluslararası Hukukun dayanağı olan devletlerin egemenliği prensibine ilişkin yaklaşımlarda ortaya çıkmaktadır. Günümüzde Vestfalya Konferansında ortaya çıkan mutlak egemenlik yaklaşımından sınırlı egemenlik yaklaşımına doğru bir değişim görülmektedir. Egemenlik prensibinde görülen bu değişim Uluslararası Hukukun düzenleme konularının artmasının, uluslararası ilişkilerin kurumsallaşmasının, diğer bir ifade ile ulusal yetki alanının kurumsal ilişkilerle daralmasının bir sonucudur. Mutlak egemenlik iddiaları ve sınırlı egemenlik yaklaşımını bağdaştırma bağlamında BM’e, onun uzman kuruluşlarına ve bölgesel örgütlere önemli sorumluluk düşmektedir.

Müdahale, İnsan Hakları, Vestfalya Konferansı, Sınırlı Egemenlik, Mutlak Egemenlik.

The dynamic character of International Law is revealed in approaches regarding the principle of state sovereignty which is the basis of International Law. Nowadays there is a change from the absolute sovereignty outlined in the Treaty of Westphalia to the limited sovereignty. This change is the result of the increase in the regulation of International Law, the institutionalization of international relations and the narrowing of the national competences. The UN, its specialized institutions and regional organizations have important responsibilities in order to reconcile the absolute sovereignty and the limited sovereignty approaches.

Intervention, Human Rights, Westphalia Conference, Limited Sovereignty, Absolute Sovereignty.

GİRİŞ

20. yüzyılda uluslararası ilişkilerde çok sayıda kurumsallaşma söz konusu olmuştur. Devletten devlete ve politika alanlarına göre farklı olsa da, genel olarak uluslararası ilişkilerde hukuki bağlılıklar artmıştır. Bu durum egemenlik anlayışını da etkilemiştir. Her şeyin üstünde olma, son sözü söyleme yaklaşımı teorik olarak devam etse de, egemenlik anlayışında ne tür önemli metamorfozların ortaya çıktığı, birinci dünya savaşı öncesi durumla bugünkü küresel, bölgesel ve supranasyonal uluslararası ilişkiler düzeni karşılaştırdığında açıkça görülmektedir. Vestfalya hukuk düzeninde temel norm olarak karşımıza çıkan ülkesel egemenlik prensibini kendine esas alan Harmon doktrinine (mutlak ülkesel egemenlik) göre devletlerin ülkelerini komşularını dikkate almaksızın istedikleri gibi kullanabilmeleri mümkünken,1 1941 tarihli hakemlik kararıyla başlayan (Trail Smelter davası), 1972 tarihli Stockholm Çevre Konferansında ve 1993 tarihli Rio Konferansı’nda devam eden süreçte devletlerin ülkelerinde diğer devletlere önemli zarar verecek tasarruflarda bulunmamalarını temin eden uluslararası hukuk normları oluşmaya başlamıştır. Aynı şekilde müdahale yasağı uluslararası hukukta çığır açan bir gelişme olarak kabul edilmektedir. Müdahale yasağı bugün uluslararası hukukta varlığını korusa da, onun tarafından korunan ulusal yetki alanı daralmıştır. Devletler hukuki bağlantıları üzerinden, özellikle insan hakları taahhütleri nedeniyle müdahalelere açık hale gelmiştir.

I. BAĞLILIKLARIN KURUMSALLAŞTIRILMASI

Egemenlik hukuken bir uluslararası örgüte üye olmak ve ona bağlayıcı karar alma yetkisi vererek taahhüt altına girme özgürlüğünü de kapsamaktadır. Oybirliği ile karar alınmasının söz konusu olmadığı durumlarda, devletler çoğunluğun kararını kabul etmek zorundadır.

Müdahale yetkisi bağlamında BM Şartı’nın VII. bölümüne yapılan atıfta öngörülen istisna dışında BM Şartı’nın 2. madde, 7. fıkra hükmü özü itibariyle ulusal yetki alanına giren konularda BM organlarının müdahale yetkisini kabul etmemektedir. Güvenlik Konseyi’nin BM Şartı’nın VII. bölümüne ilişkin uygulamasında ancak 1990’lı yıllardan itibaren ulusal yetki alanını da kapsar şekilde barışın tehdidi kavramından hareket ettiği görülmektedir. 2007-2011 yılları arasında BM Şartı’nın VII. bölümüne istinaden alınan rezolüsyonların %32’sinin devletlerin kurumsal olarak çökmeleri ile, %29’unun insan hakları ihlâlleri ile bağlantılı olduğu görülmektedir. Güvenlik Konseyi rezolüsyonlarının o dönemde sadece %3’ünün devletler arası uyuşmazlıklara ve sınır ihlâllerine ilişkin olduğu görülmektedir. “implied powers” doktrinine istinat eden Güvenlik Konseyi’nin bu uygulaması 2005 BM Dünya Zirvesi nihai dokümanında açıkça kabul görmüştür.2 Güvenlik Konseyi bu şekilde sadece müdahale nedenlerini değil, reaksiyon araçlarını da genişletmiştir.