Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesi

RESTITUTION OF DIVESTED RIGHTS

Maya Ezgi AVCI

Özet: Yeni Türk Ceza Kanunu’nun benimsediği sistemde ömür boyu hak yoksunlukları söz konusu değildir. Bazı istisnalar dışında artık hak yoksunlukları, cezaların infaz süreleriyle sınırlıdır. 765 Sayılı Eski Türk Ceza Kanun’da fer’i ceza olarak yer verilmiş olan hak yoksunlukları, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda ceza yaptırımı olarak değil, güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiştir. Bununla birlikte diğer kanunlarda öngörülen sürekli hak yoksunluklarının hüküm ifade etmeye devam etmesi sebebiyle bu konuda yeniden bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuş ve 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’na 13/A maddesi eklenerek yeniden düzenlenmiştir. Bu çalışmada 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesinde yer alan Yasaklanmış Hakların Geri verilmesi (Memnu Hakların İadesi) kurumu 5237 Sayılı yasanın benimsemiş olduğu sistem ve cezanın konuluş amacı bakımından ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Yasaklanmış Hakların İadesi, Adli Sicil Kanunu, Deneme Süresi.

Abstract: The lifelong deprivation of rights is not included in the system adopted by the New Turkish Penal Code. From now on, except some exemptions the deprivations of rights are limited to the duration of the enforcement. The deprivation of the rights, which was considered as an accessory penalty in the abrogated Turkish Penal Code no. 765, is not issued as a criminal sanction but measure of security. Nevertheless, due to the fact that the perdurable deprivations of rights, set forth by other codes, are continuing to inure, there had been a need to a new regulation and reformulated by annexing art. 13/A to the Judicial Records Code no. 5352. In this study, the subject matter of Restitution of Divested Rights is dealt with respect to the system adopted by the New Turkish Penal Code and the purpose behind the penalty.

Keywords: Restitution of Divested Rights, Judicial Records Code, Probation Period.

GİRİŞ

Suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin yeniden kurulması ve suç işleyen kişinin toplumsal değerlerle tekrar barışık hale getirilmesi için 5237 Sayılı Türk Ceza Yasasının benimsediği yaptırım teorisi ceza hukukumuz açısından son derece önemli bir yeniliktir. 765 Sayılı ETCK’nın yaptırım sistemi, esas itibariyle, suç karşılığında öngörülen yaptırımların hepsini “ceza” olarak öngörmekteydi. ETCK’nın 11. maddesine göre cezalar, suçların niteliğine göre, “cürümlere mahsus cezalar” ve “kabahatlere mahsus cezalar” olarak belirlenmiştir. Ayrıca kanun koyucunun cezalara vermiş olduğu değere göre cezalar “asli”, “fer’i” ve “mütemmim” cezalar olarak düzenlenmişti.1 İlgili maddede cürümlere mahsus olan asli cezalar; ağır hapis, hapis, ağır para cezası ve kamu hizmetlerinden yasaklılık cezası olarak düzenlenirken; kabahatlere mahsus olan asli cezalar; hafif hapis, hafif para cezası ve meslek ve sanatın tatili cezası şeklinde düzenlenmişti. Feri cezalar ise, kamu hizmetlerinden yasaklılık, meslek ve sanatın tatili icrası ve kanuni kısıtlılık iken; Mütemmim ise, babalık ve kocalık haklarından yoksunluk olarak öngörülmüştü.

Çağdaş ceza hukukunun önemle ortaya koyduğu güvenlik tedbirlerine, ETCK’da sistematik olarak yer verilmemiş olması, önemli bir eksikliktir. Dolayısıyla ETCK’nın yaptırım sistemi, çağdaş ceza anlayışına uygun değildi. Oysaki 5237 Sayılı TCK, ETCK’da eleştirilen bu yönlerin aksine, ceza hukukunda 19. yüzyıl ceza hukuku anlayışının bir ürünü olan ve yaptırımların, sadece “ceza” olarak mütalaa edildiği ve bunun sonucunda cezaların asli ceza ve fer’i ceza olarak belirlendiği sistemi terk etmiş ve bu sistemin yerine, günümüz ceza hukuku anlayışına uygun olarak, suçun karşılığında öngörülen yaptırımları, “ceza ve güvenlik tedbirleri” olarak belirlemiştir.2 Bu durum her ne kadar, Kanun koyucunun gerekçede “aslî ceza ve ferî ceza ayırımını” kaldırdığını ifade edip ceza ve güvenlik tedbiri konusunda doktrinde tartışılan kuramsal esaslarını anlaşılmadan iki kurumu birbirine karıştırdığı yönünde eleştiri alsa da3, düzenlemenin en azından 5237 sayılı TCK’nın kabul ettiği sistemde süresiz bir hak yoksunluğuna yer vermemesi bakımından isabetli olduğu söylenebilir.

Zira ceza hukukunda yaptırımların temel amacı suç işlenmesinin önlenmesi, toplumun korunması ve kişinin ıslah edilmesidir. Kişinin ıslah edilmesi amacının gerçekleştirilmesi yolunda da sürekli hak yoksunluğu kurumunun benimsenmemiş olması son derece isabetli olmuştur. Ancak 5237 Sayılı yasanın mevcut düzenleme şekli hukukumuzda birçok yasa ve mevzuat hükmüne serpiştirilmiş olan ve belli bir mahkûmiyete bağlı süresiz hak yoksunluklarını öngören hükümleri bertaraf edememiştir. Bu nedenle yaptırım teorisi ve kişinin ıslah edilmesi amacı açısından genel olarak hukukumuzda birlik sağlanamamıştır. 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’na eklenen 13/A maddesi ile bu olumsuzluklar giderilmeye çalışılmış ise de konu hem teorik bir irdelemeye hem de yargısal içtihatlarla ete kemiğe büründürülmeye muhtaçtır. Bu çalışmamızda yasaklanmış hakların geri verilmesi kurumunu Türk Ceza Kanunu sistemi ve eski / yeni düzenlemeler ışığında değerlendirmeye, konuyu özellikle cezanın amacı ve kişinin topluma kazandırılması hedefi açısından ortaya koymaya çalışacağız. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kurumu mevcut haliyle ceza kanunu sistemi açısından son derece önemli ve tamamlayıcı bir enstrümandır. Buna karşın kurum gerek yargısal gerekse akademik açıdan hak ettiği ilgiyi ne yazık ki görememektedir. Kurumun bu ilgiye mazhar olabilmesi için yapacağımız en küçük katkı bu çalışmayı amacına ulaşmış saymamız için yeterlidir.