Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yeni Anayasa Reformu Çerçevesinde Anayasaya Delil Yasaklarına İlişkin Hüküm Konulması Gereği Üzerine

ON THE NECESSITY IN THE FRAMEWORK OF THE NEW CONSTITUTIONAL REFORM PROOF TO LAY DOWN A PROVISION IN THE CONSTITUTION 
CONCERNING THE EXCLUSIONARY RULE

Mehmet Nihat KANBUR

Özet: Adil yargılanma hakkına yönelik en önemli saldırılardan birisi hukuka aykırı delil kullanmaktır. Hukuk devletinde hukuka aykırı delillere yer yoktur. Toplum olarak hukuka aykırı delillerle mücadele edecek kurallara ihtiyacımız bulunmaktadır. Temel hakların yargı eliyle keyfi bir şekilde ihlal edildiği bir ülkede hukuka aykırı delilleri yasaklayan hükümler mutlaka Anayasada olmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Hukuka Aykırı Delil, Delil Yasakları, Anayasa Reformu, Adil Yargılanma Hakkı, Temel İnsan Hakları, Özel Hayatın Gizliliği Hakkı

Abstract: One of the most significant attacks against the right to a fair trial is, using unlawful evidence. There is no allowance for the unlawful evidence in a Constitutional State. As a society we need some regulations to fight against unlawful evidence. Violation of fundamental rights in a country where the judicial hand in an arbitrary manner, the rules those prohibiting unlawful evidence necessarily take place in Constitution.

Keywords: Unlawful Evidence, Evidentiary Prohibitions, Constitution Reform, The Right to a Fair Trial, Basic Human Rights, The Right to Privacy of Private Life

I. GİRİŞ

12 Eylül tarihi Türk hukuk hayatında ve özellikle anayasa hukuku alanında çok önemli anlamlar ifade etmektedir. Öncelikle 12 Eylül 1980 tarihinde Türkiye’de bir askeri darbe olmuş ve darbe ile yönetimi ele geçiren yeni güç Milli Güvenlik Konseyi 1961 anayasası dönemine bir tepki olarak yeni bir anayasa düzeni oluşturmaya başlamışlardır. Bu çalışmaların sonucunda Türk hukuk tarihinin beşinci anayasası olan ve hala yürürlükte bulunan 1982 Anayasası ortaya çıkmıştır. Bu anayasa yaklaşık 30 yıllık yaşamında birçok değişikliğe uğramıştır. Kuşkusuz her bir değişiklik, anayasanın ilk kabul edildiği tarihten itibaren onun daha özgürlükçü bir alana yönelmesini sağlamıştır ve bu anlamda 12 Eylül 1980 darbesi rejiminin siyasi ve idari katılığını bir nebze olsun yumuşamasını sağlamıştır. Ancak kanaatimizce bu değişikliklerin içerisinde en önemli olan tesadüfî olarak darbeden 30 yıl sonra yine aynı tarihe denk gelen, 12 Eylül 2010 Anayasa değişiklikleridir. Bu değişiklikleri diğerlerine nazaran daha önemli kılan; yapılan değişikliklerin çok iyi, çok özgürlükçü, çok demokratik olması gibi sebepler değildir. Nitekim değişikliklerin olumlu ya da olumsuz olduğu yönünde birçok farklı siyasi görüş bulunmaktadır. Ancak bu değişiklikleri en önemli kılan 12 Eylül 1980 darbesinden sonra ilk defa sivil bir Anayasa’yı baştan sona yapma hususunda siyasi otoritenin halktan bu denli yoğun destek almış olmasıdır. Bu desteğin ardından hemen hemen etkili ve güçlü olan tüm siyasi partiler sivil bir yeni Anayasa yapılması gerekliliği konusunda hemfikir olmuşlardır. Her ne kadar yeni anayasanın içeriği, yapım süreci ve usulü çok tartışmalı olup herhangi bir fikir birliği bulunmasa da sivil yeni bir anayasa yapılması gereği konusunda siyasi ve toplumsal uzlaşı sağlanmıştır. İşte bu noktada yapılacak yeni anayasanın içeriği çok daha önemli ve tartışmalı hale gelmiştir. Özellikle değiştirilemez maddelerin varlığı ve korunması, laik, demokratik Cumhuriyetin gerekleri ve hassasiyetler ön plana çıkmış ve çeşitli tartışmalara yol açmıştır.

Bu hususlar daha çok siyasi alanda tartışılmakta olup çalışmamızın konusunu oluşturmamaktadırlar. Çalışmamız ise çok daha teknik ve özel bir alan olan delil yasaklarını ve delil yasaklarını ilişkin özel bir hükmün sivil yeni anayasada yer alıp almamasını konu edinecektir. Bu çerçevede çalışmamızda mevcut anayasamızın 38. maddesinde yer alan delil yasaklarına ilişkin olarak 2001 yılı anayasa değişikliği ile getirilen özel düzenlemenin, hazırlanacak olan sivil yeni anayasa metni içerisinde yeniden özel bir hüküm şeklinde yer alıp almayacağı ve buna ilişkin gereklilik bulunup bulunmadığı hususu tartışılacak ve kanaatimiz belirtilecektir.

Bunun yanı sıra çalışmamızda kısaca delil yasaklarına ilişkin özel hüküm bulundurma gereği bakımından uluslararası alanda bazı anayasaların düzenlemelerinden örnekler verilecek, delil yasaklarına ilişkin Türk hukukundaki gelişim seyrine ilişkin çeşitli tartışmalı noktalara değinilecek ve bu tartışmaların sona ermesi bakımından yeni anayasa metninde delil yasaklarına ilişkin özel bir hüküm bulundurma zorunluluğuna yönelik çözüm önerimiz ortaya konulacaktır.