Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Muhakemesinde Savcılık

Mahmut GÖKPINAR

Ceza muhakemesinin amacı maddi gerçekliğin araştırılmasıdır ve bir bütün olarak bu araştırmaya yönelinmektedir. Maddi gerçekliğe bir hükümle ulaşılmaktadır ve bu hüküm de maddi gerçekliğin ifadesidir. Şüphe halinde düşünceler olan tez ve anti tezden bir senteze ulaşılarak, maddi gerçekliğe yani hükme ulaşılmaktadır. Bu nedenle hükmün ortaya çıkabilmesi, bir tez ve anti tezin varlığına bağlıdır. Bu süreç içinde düşünce, şüpheden başlayıp kesinliğe yani hükme uzanan bir yol takip etmektedir.1 Bütün bu süreç- yol içerisinde savcılık işlemleri önemli bir yer tutmaktadır. Tarihsel süreç dava(cı)sız yargılama olmaz ilkesini ortaya çıkarmıştır. Şüphesiz bu ilke gereğince her ceza davasının bir suçlayıcısı olacaktır. Nitekim olmuştur da. XIII. yüzyılın ‘procuratore’ leri gibi. Ancak, devlet adına bir iddiacının, yani savcının suçlama makamında bulunması, ilk kez 1808 tarihli Napoleon Ceza Yargılama Yasasında öngörülmüştür. Kısaca savcılık, bir Fransız kumrudur. Dünyaya oradan yayılmıştır. Bu gün kullanılan terim “cumhuriyet savcısıdır” . Savcılık makamında bulunan kimseye eski dilde ‘müdde-i umumi’ denirdi. Terimin anlamı bellidir. Kamunun/halkın/cumhurun/umumun iddiacısı- savcısıdır. Bu Osmanlıca terim tutarlıdır. Cumhura/umuma ait şey. Yani yönetim biçimini vurgulayan ‘Cumhuriyet’ kavramı ile ilgisi yoktur.2

I. BİR MUHAKEME MAKAMI OLARAK SAVCILIK

Günümüzde savcılıklar, mahkeme makamı yanında bulunurlar. Yargıçlık makamı yanında ayrıca savcılık yoktur. Buralarda iddia görevini, yargıcın bağlı olduğu mahkeme yanındaki savcılık yapar. 5235 Sayılı Kanuna göre mahkeme kuruluşu bulunan her il merkezi ve ilçede bir cumhuriyet başsavcılığı vardır. Bu başsavcılıkların başında bir cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar cumhuriyet savcısı görev yapar. Bir yerde hem asliye hem de ağır ceza mahkemesi olsa bile bir tek cumhuriyet başsavcılığı vardır ve bu her iki mahkemenin de yanındadır. Sulh ceza mahkemesinin yanında savcılık yoktur. Bu mahkemelerdeki davaları asliye mahkemeleri yanındaki başsavcılık açar. Aynı savcılık, sulh ceza mahkemesinin kararlarına karşı CMK 260/2 gereğince kanun yoluna başvurabilir. Dolaysıyla asliye ceza mahkemesi yanındaki cumhuriyet başsavcılığı, bu mahkemenin yargı çevresinde bulunan sulh mahkemelerinin de yanında sayılır. Diğer taraftan ağır ceza mahkemeleri yanındaki cumhuriyet başsavcılıkları, çevrelerinde bulunan cumhuriyet başsavcılıklarına göre üst konumundadırlar ve sadece kanun yoluna başvurmak bakımından bu savcılıkların yanında olurlar veya yanında sayılırlar, yani bu mahkemelerin kararlarına karşı CMK 260/2 gereği kanun yoluna başvurular. Bölge adliye mahkemeleri yanında bir bölge adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcılığı bulunur. En kıdemli cumhuriyet savcısı başsavcı olarak görev yapar. Bu savcılar bölge adliye mahkemesinin kararlarına karşı kanun yoluna başvururlar. Buna karşılık söz konusu başsavcılık ilk derece mahkemelerinin kararlarına karşı istinaf yoluna başvuramaz. Ancak istinaf yoluna gidildiğinde görüş bildirir. Yargıtay yanında kanundaki adıyla Yargıtay cumhuriyet başsavcılığı vardır. Bu kuruluşun başında Yargıtay cumhuriyet başsavcısı vardır Ayrıca yeteri kadar cumhuriyet savcısı vardır. Yargıtay’ın temyiz mahkemesi olarak görev yaptığı durumlarda, Yargıtay başsavcılığı olay mahkemelerinin son kararlarına karşı temyiz yoluna başvuramaz ancak temyiz yoluna gidilmişse görüşlerinin bildirir.3 Türk Ceza Yargılaması Hukuku ağır ceza mahkemelerini asliye ceza mahkemelerinin bir dairesi olarak düzenlemiştir. 469 sayılı kanunun 4825 sayılı kanunla değişik 27. maddesine göre belli suçlara bakmak üzere asliye mahkemeleri bünyesinde olmak üzere bir başkan ve iki üyeden oluşan mahkemeler kurulur.4

II. SAVCILIĞIN HUKUKİ NİTELİĞİ

Savcılığın hukuki niteliği sorunu, savcılığın idare içinde yer alıp idari görevleri yerine getiren bir makam mı yoksa yargısal bir organ olup olmadığıdır. Bu konuda doktrinde çeşitli görüşler bulunmaktadır. Çok aykırı olan bir görüşe göre savcılık yürütmenin içindedir. Buna gerekçe olarak da, savcılık, yasama yürütme arasındaki bağ nedeni ile mahkemeler nezdinde yürütmeyi temsil etmektedir. Başka bir gerekçede ise devlet adına dava açmak, idari bir faaliyettir. Kanunların uygulanmasına nezaret etmesi, devletin ve zayıfın haklarının korunmasına yardımcı olması gibi görevlerinin yürütmeye ait olması haklı gerekçeleri ile idari bir makam olduğu da söylenmektedir. Yukarıdaki görüşlerin aksine olarak ta, savcılık maddi gerçeğin araştırılmasına hizmet etmesi, kanunları uygulaması nedeni ile yargısal bir organdır. Sadece hiyerarşik bakımdan şekil itibarıyla idareye bağlıdır. Pek çok ülkede savcılığın adalet bakanına bağlı olması bu gerçeği değiştirmez. Bu bağlılık sadece memuriyet anlamında bir gözetimdir. Bu nedenle de anayasal olarak savcılığın yargılama kuvvetlerine dahil bir organ olduğu açıkça hüküm altına alınmalıdır görüşleri dile getirilmektedir. Üçüncü bir görüş ise, orta yol takip etmektedir. Buna göre savcılık her iki erkede dahildir. Yani mahiyeti bileşiktir. Fakat bu görüş taraftarları da savcılığın yargısal mı yoksa idari niteliğinin mi ağır basacağı konusunda anlaşamamaktadırlar. Keyman’ a göre, bu görüşlerden az kabule değer olan savcılığı yürütmeye dahil sayan anlayıştır. Buna göre, bu görüş savunucularının gerekçeleri belki haklı olabilir ama vardıkları sonuçlar yanlıştır. Kendilerine gerekçe yaptıkları görevler, savcılığın kamu düzeninin koruyucusu olmak bağlamında milli egemenlikle ilgili bir kavramdır. Savcı-yargıç ayrımı ise maddi gerçeğe ulaşılması bağlamında kolektif hükmün verilmesi için gerekli olan bir durumdur. Savcılığın idari sayılması için bir gerekçe değildir. Savcılığı yargısal sayan görüşler de yeteri kadar konuyu iyi açıklayamamışlardır. Örneğin çifte nitelikte sayan görüş taraftarları, ya savcılığı yargısal görevleri de olan idari bir organ yada idari görevleri de olan yargısal bir organ olarak değerlendirmeleri gerekirdi. Savcılık makamını kuruluş bakımdan ele alıp onların memur bu sebeple de idari sayılmaları sadece bu makamın statüsünü açıklayabilir. Ama asıl problem savcıların yargısal yetkilerini kullanırken serbestçe hareket etme imkânlarıdır. Zaten çifte nitelikte olduğunu savunanlarda bu serbestîyi açıklayamamaktadırlar.5