Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Hasta Bakımı Ekibi İçinde Mobbing -İnsan Onuruna Saygının Korunması İçin Etik Perspektifler-

Arın NAMAL

Giriş

İnsan yaşamı zedelenebilir nitelik taşır. Doğum öncesi, dünyaya gelmemize eşlik eden travmalar, zararlar olabilir. Çocukken hastalıklar, kazalar geçirebiliriz, kimini aşar, kiminin ise bıraktığı sakatlıklar, kronikleşen ve gündelik hayatımızın bir parçası haline gelen hastalıklarla yaşamak zorunda kalabiliriz. Yaşamımız boyunca çeşitli sıkıntılarımız, bedensel ve ruhsal yakınmalarımız olur. Dolayısıyla insan yaşamı ölüme dek zedelenebilir, incitilebilir niteliktedir. İnsan yaşamının incitilebilirliği ve değeri, „koruma“yı ve „bakım“ı gerekli kılar. Hayvanlar da yavrularını korur, bazı durumlarda yetişkin hayvanların da birbirlerini korudukları görülür. Ama hayvanlarda esas olan, içgüdü ile verdikleri hayatta kalma mücadelesidir. Bilinç taşımamız, bizi hayvanlardan ayırır. Biz insanlar, kendimizin farkındayızdır, kendi hakkımızda düşünebiliriz. Ölümlülüğümüzün farkında olmamız da, bizi hayvanlardan ayıran yönlerimizdendir. Bu özelliğimiz, birbirimizi korumamız için bir diğer nedendir.

40.000 yıl önce, dünyamızda yaşanmış olması muhtemel bir sahne getirelim gözümüzün önüne: Bir grup postlara bürünmüş insan, bataklık kenarında çıplak ayaklarla koşuyorlardı. Eski zaman insanlarından Neandertaller. Yüzlerini bugün görecek olsak, belki korkardık. Oysa onlar da aynı algı ve duyu yeteneğine sahiptiler. Birden bire yerde yatan bir varlık farkettiler. Bir başka insan. O yaralıydı, yürüyemiyor ve kan kaybediyordu, sancısı vardı. Derisinin rengi, diğer erkek ve kadınlara benzemiyordu. Yüzü de farklıydı, saçları simsiyahtı. O, bir yabancıydı. Yüzünü diğer insanlara çevirmişti. İyice açılmış gözlerinden korku okunuyor, „Beni yalnız bırakmayın, yardım edin!“ demek istediği anlaşılıyordu. Onu taşıdılar, bir yere yatırdılar, yiyecek ve içecek verdiler. Gruptaki herkesin yüzüne, ona yardım etmeyi isteyen bir ifade yerleşmişti. İşte bu, ahlaki bilincin nasıl doğmuş olabileceğine dair bir senaryo. Ahlaki bilinç, karşısındakinin duygularını paylaşabilmek, bu duygu paylaşımını ona yardım etmeye dönüştürebilmek, en çok da çaresizlik içinde olan insanın „Beni bırakma!“ çağrısına, insan yaşamının değerli olduğu düşüncesi ile yanıt verebilmek, sevme yeteneği.

Teknoloji ve sanat, insanlığın gelişiminin esası olarak görülürken, insana yardım etme duygusu taşımanın, bu duygu ile davranabilmenin, teknoloji ya da sanatın ortaya çıkmasından çok daha önemli olduğu açıktır. Ölenlere karşı geliştirdiğimiz „kaybetme duygusu“, kayıp bilinci, sevme ve duygu paylaşımı olanağına işaret eder. Ölüm ile ilgili ritüellere bilinmeyene yönelik korku eşlik etse de, yüzümüzü yaşama döndürür, yaşayanlara özen göstermeye yöneliriz.