Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Muhakemesi Gerçeği mi Arıyor? Bir Alman Perspektifi

THOMAS WEIGEND,Ali Emrah BOZBAYINDIR

I. GİRİŞ: GERÇEĞİ BİLMENİN ÖNEMİ

Gerçeği bulmak her hâlde müşkül bir vazifedir; hele suç ve ceza bağlamında gerçeği bulmak neredeyse imkânsızdır. Objektif bir “gerçekliğin” mevcut olduğunu ve insanların umumiyetle gerçeği kâfi surette belirleyebildiklerini ve tanımlayabildiklerini; böylelikle doğruyla yanlışı makûl bir biçimde ayırt edebileceğimizi farz etsek dahi “gerçeğin” açığa çıkarılması ihtimalinin ceza muhakemesinden daha az olduğu bir aranjman (düzenleme) neredeyse yoktur. Bunun sebepleri açıktır: Suç, ne failin ne de mağdurun iftiharla bahsedecekleri bir şey değildir (ve taraflardan biri bunu yaparsa, muhtemelen gerçeği söylemeyecektir) ve gerçeğin ortaya çıkmasının akabinde ortaya çıkacak olan neticeler (en azından bir taraf için) hayli olumsuz olacaktır. Bunun neticesinde aktif veya pasif olarak, vakaya müteallik gerçeklerin gizlenmesi yönünde güçlü bir motivasyon ortaya çıkmaktadır. Suça ilişkin gerçeğin belirlenmesindeki zorluk yerini dikkat çekici bir tezatla toplumun bu belirlemenin yapılmasındaki kuvvetli menfaatine bırakmaktadır. Suç, özellikle ağır suç, toplumsal barışı bozmakta ve mücadele edilmediği takdirde tekrar etme ihtimali yükselmektedir. Gerçekte tam olarak ne olduğunu, failin kim olduğunu ve suçu neden işlediğini bilmek, toplumsal barışın adalet vasıtasıyla yeniden tesisi için lüzumlu bir ön şarttır. Gerçeğin belirlenmesinin elzem olmasının bir diğer sebebi de cezaî yaptırımlarının toplumun ahlâki kınamasının en şiddetli ifadesi oluşudur.1 Bu nedenle gerçeğin belirlenmesi, cezaî yaptırımların (yalnızca) gerçekte suçlu olan kişilere uygulanması bakımından da çok büyük önem arz etmektedir.

II. İTHAM* VE TAHKİK SİSTEMLERİ: TARİHSEL BAŞARIZLIKLAR

Yukarıda tarif edilen dilemma (ikilem), tarih boyunca hukuk sistemlerinin cezaî meselelerde gerçeğe ulaşmak amacıyla yöntemler geliştirmek için neden bu kadar çaba sarf ettiklerini açıklamaktadır. Geleneksel olarak, gerçeği bulma sorununu çözmeye yönelik yaklaşımlardan ikisinin öne çıktığını görüyoruz: itham ve tahkik sistemleri. İtham sisteminde taraflar, birbiriyle yarışan gerçek versiyonlarını mahkemeye sunar, birbirlerinin iddialarının doğruluğuna meydan okur ve nihayet bu suretle karma bir gerçek (ya da gerçeğe yakın) tarifi yaparak neticeye ulaşırlar. Tahkik sisteminde ise gerçeğin bulunması otoriter ve tarafsız bir hukuk memuruna bırakılmıştır. Bu kişi ilgili delilleri toplar, bu süreç şüpheli ve tanıkların sorgusunu da içerir.2

Farklı sebeplerle, bu yaklaşımların ikisi de hedeflerine ulaşmak bakımından belirgin bir başarı yakalayamamışlardır. İtham sistemi, çok sayıda gerçekçi olmayan varsayımlara dayanmış; tahkik sistemi de bedene uygulanan cebrin geçerliliğini yitirmesinden sonra etkinliğini büyük ölçüde yitirmiştir.