Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Aile Anayasası Uygulamalarında TTK’da Düzenlenen Müesseselerin Kullanımı ve Bu Kapsamda Esas Sözleşme Tadilleri

Exercising the Rights Regulated under the Turkish Commercial Code in the Family Constitution Applications and Amendments to the Articles of Association in this Context

Hasan KARSLIOĞLU

Aile şirketleri hem ülkemizde hem de dünyada önemli bir yere sahiptir. Aile şirketlerine ilişkin literatürde yapılan akademik çalışmaların çoğunda konu iktisat, işletme, vergi, finans gibi alanlar bakımından ele alarak disiplinlerarası bir yaklaşım ile incelenmiştir. Bu yaklaşım türü, uygulamada aile üyeleri ile şirket arasındaki ilişkileri ele alan aile anayasalarının düzenlenmesinde faydalı olsa da tek başına yeterli olmamaktadır. Çünkü genel olarak, tek başına bu alanlarda hazırlanan bir düzenlemenin hukuki bağlayıcılığı zayıf olmaktadır. Bu bağlamda bir çözüm olarak; aile anayasalarının hukuki bağlayıcılık kazanması için anonim şirket esas sözleşmesinde düzenlenebilecek hususlar önem kazanmaktadır. Çalışmamızda aile şirketlerinde özellikle şirketin sonraki nesillere aktarılması sırasında yaşanan problemlerle ilgili 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nda bulunan çözüm yolları ve bu kapsamda hukuki araçlar incelenmektedir. İnceleme konusu olan hukuki araçların hepsi bir bütün halinde ve ihtiyaca uygun şekilde kullanıldığında aile anayasası ile güdülen amaç tam olarak gerçekleştirilebilecek, bu bağlamda şirketin kurumsallaşması sağlanarak aile şirketlerinin sürdürülebilirliği konusunda çok önemli bir adım atılmış olacaktır.

Anonim Şirket, Aile Şirketi, Aile Anayasası, Hukuki Bağlayıcılık, Tadil.

Family companies have an important place both in our country and in the world. The subject matter has been examined with an interdisciplinary approach by considering fields such as economics, business tax, and finance in most of the academic studies in the literature on family companies. Although, in practice, this type of approach is useful in the preparation of family constitutions that deal with the relations between family members and the company, it is not sufficient on its own. Nevertheless, in general, the legal binding of a regulation prepared solely in this context is weak. In this context, as a solution; in order for family constitutions to become legally binding, the issues that can be regulated in the joint stock company’s articles of association gain importance. In our study, the solutions found in the Turkish Commercial Code (TTK) No. 6102 regarding the problems experienced in family companies, especially during the transfer of the company to the next generations, and legal instruments in this context are reviewed. When all of the legal instruments, subject matter of the review, are used as a whole, the aim pursued by the family constitution will be realized, and in this context, a very important step will be taken in the sustainability of family companies by ensuring the institutionalization of the company.

Joint Stock Company, Family Company, Family Constitution, Binding, Amendment.

Giriş

Aile şirketlerinin ülkemiz ve dünya ekonomisinde önemli bir yer tutması nedeniyle aile şirketlerinde yaşanan sorunlara, hukuki açıdan da etkin çözümler getirilmesi önem taşımaktadır. Bu kapsamda şirketin sonraki nesillere güçlü ve başarılı şekilde aktarılabilmesi için aile üyeleri arasında yaşanan kişisel problemlerin şirketin yönetimine yansımaması, şirketin daha kurumsal esaslara göre yönetilmesi gerekmektedir. Yalnızca aile değerlerini yazılı hale getiren, şirket ile aile üyeleri arasındaki ilişkileri düzenleyen aile anayasası metinlerinin hukuki bağlayıcılığı genel olarak zayıf kalmaktadır. Uygulamada genellikle, bu belgelerin ekine aile üyelerinin imzaladığı pay sahipleri sözleşmesi konularak bu şekilde bir bağlayıcılık kazandırılmaya çalışılsa da sözleşme, taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurduğundan sonraki kuşakları doğrudan etkilememektedir. Bu bağlamda aile anayasası müessesesine hukuki bir zemin oluşturmak ve aile anayasasının hukuki bağlayıcılığını artırmak için TTK’daki hangi yasal düzenlemelerin etkili olacağının irdelenmesinde fayda görmekteyiz. Çalışmamızda bu yasal düzenlemeler ile oluşturulabilecek hukuki araçlar ve bu araçların kullanılma şekli inceleme konusu yapılmıştır.

I. Aile Şirketi ve Aile Anayasası İlişkisi

Aile üyelerinin oluşturduğu şirketler ticari hayatın önemli bir kısmını kapsamaktadır. Günlük hayatta bu şirket yapılarından; ailenin merkezinde olduğu, aile üyelerinin pay sahipleri kompozisyonunu oluşturduğu ve yönetimi aile tarafından yürütülen şirketler anlaşılmaktadır. Aile şirketleri ile ilgili literatüre bakıldığında ise birçok farklı tanım yapıldığı görülmektedir.1 Bu anlamda aile şirketinin tek ve genel geçer bir tanımı olmadığı söylenebilir. Ortak bir tanım olmamasının, ulusal ekonomilerde aile şirketleri hakkında güvenilir ve kıyaslanabilir veri analizini zorlaştırdığı ifade edilmektedir.2 Çünkü bir şirketin, aile şirketi olarak isimlendirilebilmesi için kesin şekilde tayin edilmiş kriterler bulunmamaktadır. Yapılan tanımlardan her biri konuyu başka yönlerden ele alıyor olsa da bu tanımların ortak noktası, işin sürdürülmesinde ailenin merkezde bulunması ve daima ailenin çıkarlarının ön planda tutulmasıdır.3 Bir yaklaşıma göre şirketi aile şirketi yapan şey, aile üyelerinin o şirketin gidişatını belirleyip belirlemediği hususudur.4 Bu doğrultuda bir tanım yapmak gerekirse aile şirketi; tüzel kişilik olarak şirket ve ailenin birbirinden ayrı düşünülmediği, işin ve ailenin birleşmiş olduğu şirket türü olarak ifade edilebilir.5

Yapılan araştırmalar, Türkiye’de ve dünyada küçük ve orta ölçekli şirketlerin önemli bir kısmının, aile şirketi özelliği taşıyan şirketlerden oluştuğunu göstermektedir.6 Geçmişte aile şirketlerinin dünyadaki ekonomik girişimler arasında en zayıf girişimler olarak algılandığı, bir aile şirketinin başarıyı yakalaması durumunda bu durumun, sadece aile fertlerinin karakteristik özelliklerine bağlandığı görülmektedir.7 Günümüze gelindiğinde ise aile şirketi kavramı, kamusal ve politik tartışmalarda önem kazanmıştır. Çünkü; yapılan araştırmalar neticesinde çıkarılan istatistikler, aile şirketlerinin ekonomiye yön verecek kadar önemli bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymuştur.8 Aile şirketlerinin Türkiye’de gayri safi milli hâsılanın en az yüzde 75’ini karşılamasının yanı sıra kayda değer bir istihdam alanı yaratması, bu şirketlerin ülkemizdeki iş hayatı açısından da taşıdığı önemi gözler önüne sermektedir.9

Aile şirketlerinde, aynı aileye mensup kişilerin sürekli bir arada olabilmeleri dolayısıyla kararların hızlı kararların alınabilmesi, yöneticilerin amatör ruhu kaybetmeden görevlerini icra etmesi ve şirket pay sahiplerinin aile üyelerinden oluşmasına dayanan güven ilişkisi, aile şirketlerinin olumlu yönleri olarak ifade edilebilir.10 Aile üyeleri arasındaki ailevi ve ticari bağlar, aile şirketindeki pay sahipliği ilişkisine bir dinamizm getirebilir. Buna karşılık, bazı akrabaların kayrılması, yetkinin tek bir kişi ya da belirli bir grup elinde toplanması, yetkilerinin ve sorumlulukların açıkça belirlenmemesi dolayısıyla keyfi uygulamalarla karşılaşılması ve akrabalardan oluşan ortaklık yapısının geçmiş yaşanmışlıklar ve psikolojik sebeplerle, duruma göre bazen oldukça kırılgan olabildiği gibi durumlar aile şirketlerinin kuşaklar boyu devamlılığını sürdürmesine engel olan olumsuz yönler olarak karşımıza çıkmaktadır.11

Bir aile şirketi kurmak çok büyük bir zorluk taşımasa da aslında zor olan bu şirketlerin birkaç kuşak boyunca devamlılığını sürdürebilmesidir.12 Gerçekten de çok az aile şirketi, varlığını ailenin sonraki kuşaklarına aktarabilmektedir.13 Bu sorunun temelinde birçok neden bulunmaktadır. İşle ilgili anlaşmazlıkların değil de ailede çıkan anlaşmazlıkların ve kişisel problemlerin şirketin geleceğine yön vermesi bu nedenlerin başında gelmektedir.

Yukarıda sayılan nedenlerle, aile şirketlerinde sürdürülebilirliği ve kurumsallaşmayı sağlayarak şirketlerin devamlılığını mümkün kılmak, bir zorunluluk olmanın yanında hiç de kolay olmayan bir konudur. Elbette aile şirketinin kısa ömürlü olmasının önüne geçmek, kurumsallaşma ile yeniden yapılandırmanın sağlanmasıyla, sürdürülebilirliği başarmakla mümkündür.14 Genel olarak aile şirketlerinde, aileyi merkeze alarak aile üyelerinin şirketlerde üstlenecekleri görevler ile aile malı kabul edilen şirketlerin yönetilmesi, aile üyelerinin (müstakbel üyelerin dahi) şirketten sağlayacağı menfaatlere kadar birçok konu, aile anayasası adı altında kapsamlı bir çalışma konusu yapılarak şekillendirilmektedir.15 Bu konu, özelikle son yıllarda ülkemizde birçok aile şirketinde gündeme gelmekte ve şirketlerde sürdürülebilirlik adına bu yönde girişimlerde bulunulmaktadır. Bizce de bu çalışmalar oldukça gerekli ve faydalıdır.

Çalışmamızda, aile anayasasının detaylarına girilmeyecek olup çok genel olarak ifade etmek gerekirse; bizce aile anayasası16 çalışmaları oldukça önemli ve gerekli olmanın yanı sıra tek başına, şirketlerde sürdürülebilirliği sağlamak adına yeterli değildir. Bu makaleyi kaleme almaktaki temel motivasyonumuz; uygulamada karşılaştığımız bazı aile anayasalarının, yalnızca aile üyeleri ve bunlarla şirketler arasındaki ilişkileri düzenleyen, kapsamlı olan ama hukuken bağlayıcılığı genel olarak olmayan veya şüpheli olan dokümanlardan oluştuğunu fark etmemizdir. Buradan yola çıkarak, TTK’da var olan bazı hükümlerin çok rahatlıkla aile şirketlerindeki temel sorunları çözmede pratik ve uygulanabilir şekilde kullanılabileceğini değerlendirmekteyiz. Bizce sürdürülebilirliği ve kurumsallaşmayı hedefleyen bir aile anayasası çalışması, ailenin yanında şirketi de önceliğe alarak planlanmalıdır. Başka bir deyişle kurumsallaşma ve sürdürülebilirlik, öncelikle ve tek başına aileyi değil; şirketi merkeze almak suretiyle yapıldığında daha kalıcı olabilmektedir.

Şirket merkeze alınarak ve TTK’daki belirli müesseseler kullanılarak şirketin kurumsallaşması ve korunması amacıyla tedbirler getirilmesi mümkündür. Bu bağlamda kurumsallaşmayı sağlamak, şirketi geleceğe taşımak, keyfi uygulamaların önüne geçmek gibi konularda önemli bir çözüm aracı olarak aile anayasası uygulamaları karşımıza çıkmaktadır. Çünkü aile anayasası oluşturulmasının temelinde, gerek mevcut gerek sonradan aileye katılacak kişilerle (müstakbel aile üyeleri) şirket arasındaki ilişkilerin, aile prensipleri ve değerleri dikkate alınarak düzenlenmesi yatmaktadır. Aile anayasası çoğu zaman aile şirketinin pay sahipliğinin, kurucudan onun altsoyuna geçtiği aşamada önem kazanmaktadır. Bu anlamda aile anayasasının beklenen geçişe uygun olarak düzenlenmesi önem taşımaktadır.

Hem dünyadaki hem Türkiye’deki uygulamaya bakıldığında aile anayasası, aile şirketinin yönetiminde dikkate alınacak değerleri ve ilkeleri belgeleyen, şirketin stratejik amaçlarını tanımlayan, ailenin şirketteki pay sahipliği yapısı ve yönetim ile ilgili alacağı kararları doğrudan etkileyen bir düzenlemeler bütünü olarak tanımlanabilir.17 Bu düzenlemeler bütünüyle, aileye hâkim olan kültürün şirkete yansıtılması, aile mirasının devamlılığı ve şirketin sürekliliği ile gelecek nesillere aktarılması hedeflenmektedir.18 Yukarıda değindiğimiz üzere, bizce bu aşamada, yalnızca aileyi merkeze alan bir aile anayasasından oluşan metin, söz konusu hedeflere ulaşmada yeterli değildir. Bunun için aile ilişkilerini düzenleyen, aile üyelerinin, hem birbiri ile hem şirket ile arasındaki ilişkilerin detaylı bir şekilde sisteme bağlandığı dokümanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak buna ek olarak, muhakkak şirket merkeze alınarak, hukuki yapının TTK’da var olan müesseselerin kullanılmasıyla güçlendirildiği ve kurumsallaşmaya müsait bir aşamaya getirildiği çalışmaların yapılması da bir zorunluluktur. Aşağıda, bu bütünü oluşturan unsurlar ayrı ayrı inceleme konusu yapılacaktır. Bu düzenlemelerin bir bütün olarak uygulanması halinde kurumsallaşma yolunda önemli adımlar atılmış olacak, aile şirketindeki pay sahipleri şirkette önemli kararlar vermeden önce bu düzenlemeleri dikkate alacak, böylece şirket faaliyetleri düzen içinde ve keyfiyetten uzak şekilde yürütülecektir.19

Aile şirketlerinde pay sahipleri, şirketin yönetimi ve faaliyetleri ile yakından ilgilenirler. Bu ilgi de beraberinde pay sahiplerinin şirket ve birbirleri arasındaki ilişkilerinin düzenlenmesi ihtiyacını getirir. Söz konusu ilişkiler, esas sözleşmeye göre ve genel kurul kararı ile düzenlenebilmektedir. Aşağıda daha detaylı olarak değindiğimiz TTK’nın 340’ıncı maddesinde düzenlenen emredici hükümler ilkesi, pay sahiplerini, işbu hükümle getirilen katı düzenden kaçış yolları aramaya sevk etmiştir. Bu amaçla bakıldığında pay sahipleri için en uygun çözüm yolu, borçlar hukukunun sözleşme serbestisi prensibinden yararlanmaktır.20 Dolayısıyla uygulamada pay sahipleri, esas sözleşmede düzenlenemeyecek hususları pay sahipleri sözleşmelerine konu etmektedir.21 İşte aile anayasası da esas itibarıyla bu şekilde belli şartların varlığı halinde taraflar arasında hüküm ve sonuç doğuran bir özel hukuk sözleşmesidir. Dolayısıyla aile anayasası düzenlemesinin, esas sözleşme hükümleri ile belirlenen pay sahipleri arasındaki ilişkilere bir yan düzen getirdiği ifade edilebilir.22

Aile anayasası düzenlemesi tek bir metinden ibaret değildir. Her ne kadar uygulamada tek bir doküman hazırlanıyor ve ekine pay sahipleri sözleşmesi konuluyor olsa da bu aile anayasası ile güdülen amacın gerçekleştirilmesinde yetersiz kalmaktadır.23 Öngörülen yapıya uygun olarak gerçekleştirilecek esas sözleşme değişiklikleri, bununla birlikte esas sözleşmede düzenlenemeyecek hususların yer aldığı borçlar hukuku sözleşmeleri ve gerektiğinde düzenlenen miras hukukuna dair dokümanlar bir bütün halinde aile anayasasının işlevini tam olarak yerine getirmesine hizmet eder.

Pay sahipleri arasındaki ilişkileri düzenleyen pay sahipleri sözleşmesinin esas alınarak aile anayasası biçiminde akdedilmesinde fayda olsa da tek başına bu sözleşme, aile anayasasının gelecek nesilleri de kapsayacak şekilde hukuk zemininde sonuç doğurabilmesi, bağlayıcı olması ve aile şirketinin sonraki kuşaklara aktarılabilmesi için yeterli değildir. Çünkü pay sahipleri sözleşmesi, sözleşmenin tarafları ve miras hukuku kapsamındaki şartların varlığı halinde belli mirasçılar arasında sonuç doğurur. Esas sözleşmeden farklı olarak bu sözleşmeler, şirkette sonradan pay edinenler için bağlayıcı değildir.24

Netice olarak, sadece pay sahipleri sözleşmesinden oluşan ya da pay sahipleri sözleşmesini ek yapan aile anayasasının bağlayıcılığı, sözleşmede düzenlenen cezai şart maddesiyle sınırlı kalacaktır. Sözleşme, yalnızca imzalayan tarafları bağlayacak, ailenin sonraki kuşakları açısından bir hüküm doğurmayacaktır. Buna karşılık esas sözleşme hükümleri, korporatif etki doğurduğundan şirketin gelecek pay sahiplerini de etkilemektedir. Dolayısıyla, TTK’nın izin verdiği ölçüde esas sözleşme değişiklikleriyle aile anayasasının hukuki zemininin, tabir caizse sağlamlaştırılması gerekmektedir. Aile anayasası düzenlemesinin bağlayıcılık kazanması ve güttüğü amacı gerçekleştirebilmesi için TTK hükümleri uyarınca aşağıdaki düzenlemelerle desteklenmesi ve bu müesseselerin bir bütün halinde ortaya konulması gerekmektedir.

II. Aile Anayasasının Dayanağını Oluşturan ve TTK ile Düzenlenen Müesseseler

Aile şirketleri için olduğu kadar diğer tüm şirketler için en önemli belge elbette şirket esas sözleşmesidir. Esas sözleşme, şirketin iç ve dış ilişkileri ile pay sahiplerinin şirket ve birbirleri arasındaki ilişkilerin düzenlendiği teknik anlamda bir borç sözleşmesidir.25 Şirket içerisindeki uyumun sağlanması için etkin hukuki araçlardan biri, belki de en önemlisi şirketin esas sözleşmesidir. Kurumsallaşma ve sürdürülebilirlik için yapılması gereken en önemli hususlardan biri esas sözleşmenin istenen yapıya uygun şekilde düzenlenmesidir.

Aile anayasası uygulamaları bir bütün olarak düşünüldüğünde, bu bütünün önemli parçalarından biri esas sözleşmenin, aile şirketinde istenilen yapıya göre kurgulanması veya -duruma göre- değiştirilmesidir.26 Kurumsallaşma ve sürdürülebilirlik için yapılması gereken en önemli hususlardan biri esas sözleşmenin ortaya çıkması ve devam etmesi amaçlanan yapıya, uygun şekilde kurgulanmasıdır.

Aile şirketinde pay sahipleri arasındaki düzenlemelerin ne ölçüde esas sözleşmeye yansıtılabileceği ve bunun sonuçları, irdelenmesi gereken bir konudur.27 Aile şirketinde, hazırlanan aile anayasası, eğer uygun şekilde kurgulanmış ise oldukça detaylı ve nitelikli kuralları ihtiva eder. Bu kurallardan en azından bir kısmı, TTK’da var olan bazı müesseseler kanalıyla esas sözleşmelere yansıtılabilir. Böylece aslında aile anayasasının bazı hükümleri, aile üyeleri için, hem hukuki zeminde bağlayıcı olacak hem aleniyet kazanmış olacaktır. Halihazırda kurulmuş bir şirketin esas sözleşmesine bu düzenlemelerin yansıtılabilmesi için esas sözleşme değişikliği yapılması gündeme gelecektir. Bu bağlamda yapılacak esas sözleşme değişiklikleri, esas sözleşmedeki bir düzenlemenin metinden çıkarılması, esas sözleşmeye yeni bir düzenleme eklenmesi veya esas sözleşmedeki mevcut bir hükmün değiştirilmesi şeklinde ve çeşitli sebeplere dayalı olarak gerçekleşir.28 Esas sözleşme değişiklikleri iç ilişkide, başka bir deyişle, pay sahipleri arasında sonuç doğurabilecek nitelikte olabileceği gibi, hem pay sahiplerini hem üçüncü kişiler açısından sonuç doğurabilecek nitelikte de olabilir. Örneğin; pay senetlerinin türü ve nominal değeri, genel kurulun toplantıya çağırılması, imtiyazlı pay grupları, yönetim kurulunun seçilmesi gibi konular, sadece pay sahiplerini ilgilendirmekte ve dolayısıyla etkileri iç ilişki ile sınırlı kalmaktadır. Diğer taraftan şirketin merkez adresi ve amaç konu maddesinin tadili, sermayenin artırılması veya azaltılması, nama yazılı pay sahiplerine getirilecek pay devri sınırlamaları, şirketin temsiline ilişkin düzenlemeler, hem pay sahiplerini hem üçüncü kişileri ilgilendirir.29

Türk hukukunda esas sözleşme değişiklikleri, TTK’nın 452’nci maddesine dayanmaktadır. TTK’nın 452’nci maddesinde; “Genel kurul, aksine esas sözleşmede hüküm bulunmadığı takdirde, kanunda öngörülen şartlara uyarak, esas sözleşmenin bütün hükümlerini değiştirebilir; müktesep ve vazgeçilmez haklar saklıdır” düzenlemesi yer almaktadır. Aile anayasasında, şirketle pay sahipleri arasındaki ilişkiyi düzenlemeye bağlamak her ne kadar gerekli ise de, her türlü düzenleme esas sözleşmeye yansıtılamamaktadır. Bunun en önemli sebebi TTK’nın 340’ıncı maddesidir. İlgili maddeye göre; “Esas sözleşme, bu Kanunun anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak Kanunda buna açıkça izin verilmişse sapabilir”.30 TTK’nın 340’ıncı maddesinden anlaşıldığı üzere, esas sözleşmedeki ihtiyari düzenlemelere, ancak Kanunda açıkça izin verildiği ölçüde yer verilebilir. Doktrinde bu hüküm ve gerekçesi yoğun bir şekilde tartışılmıştır. Moroğlu, Kanunda açıkça izin verilmiş olma şartını çelik korseye benzetmekte, bu düzenlemenin anonim şirketler hukukunun gelişimi yönünde bir engel olduğunu belirtmektedir.31 Aynı şekilde Kendigelen de, hükmün katılığını eleştirmiş, madde gerekçesinin dahi hükmü dar yorumladığının altını çizmiştir.32 Buna karşılık Şehirali Çelik, maddenin lafzında yer alan “açıkça izin verilmedikçe” ifadesinin dikkate alınmadan geniş bir serbestinin varlığının kabul edilmesinin TTK’nın 340’ıncı maddesini işlevsiz kılacağını ileri sürmektedir.33Bahtiyar da, hükmün dar yoruma tabi tutulamayacağını vurgulayarak ihtiyari düzenlemelerin, ancak açıkça izin verilen hallerde yapılabileceğini belirtmektedir.34 Sonuç olarak konumuzla ilgisi açısından bakıldığında, Kanunda açıkça düzenlenmemiş hususlar, TTK’nın 340’ıncı maddesi nedeniyle, esas sözleşmeye hüküm olarak konulamayacağı için, aile anayasasındaki tüm kurallar, bir bütün halinde esas sözleşmeye yansıtılamamaktadır.

TTK’nın 340’ıncı maddesindeki düzenlemeye rağmen açıkça Kanunla çelişmeyen bazı hususların esas sözleşmeye hüküm olarak konulabileceği de kural olarak ifade edilebilir. Bu kapsamda kanun hükümlerine aykırılık taşımayan, onu daha somut kılan esas sözleşme hükümlerine tamamlayıcı esas sözleşme hükmü olarak adlandırılmaktadır.35 TTK’nın bazı düzenlemelerinde tamamlayıcı esas sözleşme hükmü düzenlenmesine olanak tanınmıştır. Esas sözleşmede düzenlenmesi şartıyla belirli pay gruplarına, yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınması (TTK m.360), esas sözleşmeye konulacak bir hükümle yönetim kurulunun düzenleyeceği bir iç yönergeye göre yönetimi kısmen veya tamamen bir ya da birkaç yönetim kurulu üyesine devredebilmesi buna örnek olarak gösterilebilir.36 Kanun hükümlerine aykırılık taşımayan esas sözleşme hükümlerinin TTK’nın 340’ıncı maddesine aykırılık taşımayacağı görüşüne biz de katılmaktayız.37 Çünkü TTK’nın 340’ıncı maddesi esas sözleşmeye müdahale alanını oldukça daraltmışken, Kanuna aykırılık taşımayan esas sözleşme hükümlerinin düzenlenmesinin anonim şirketler hukukunun gelişimi için önemli olduğunu düşünmekteyiz. Nitekim Yargıtay da vermiş olduğu bir kararda; “... yönetim kuruluna seçilecek kişilerde esas sözleşme ile Kanun’un aradığı nitelikler dışında başka nitelikler de aranabilir. Örneğin pay sahibi veya asgari belli bir paya sahip olma gibi. Bu niteliklere ilişkin esas sözleşme hükümleri TTK’nın 359. maddesini tamamlayan sözleşme hükümleri olarak değerlendirilmelidir. Bu düzenlemeler TTK’nın 340. maddesine de aykırılık oluşturmaz” ifadelerine yer vererek bu görüşü benimsemiştir.38 Bu şekildeki tamamlayıcı esas sözleşme hükümleri, aile anayasası kapsamında yapılacak esas sözleşme tadillerinde esas sözleşmeye eklenecek maddeler arasında olabilecektir. Böylece, hem emredici hükümler ilkesine aykırı hareket edilmemiş olacak hem aile üyelerinin istediği yapıya göre esas sözleşme kısmen de olsa şekillendirilebilecektir.

Hükmün lafzı ve mevcut tartışmalar dikkate alındığında; şirketteki pay sahipleri arasındaki ilişkileri düzenleyen her türlü hükmün esas sözleşmede düzenlenmesinin TTK’nın 340’ıncı maddesi uyarınca mümkün görünmediğine yukarıda değinmiştik. Ancak diğer taraftan bu düzenlemelerin, TTK’nın 340’ıncı maddesinin imkân tanıdığı ölçüde esas sözleşmeye aktarılabilmesi de oldukça kritik bir konudur. Taraflar arasındaki bu düzenlemeler, bir pay sahipliği sözleşmesinde de hüküm altına alınabilir. Ancak bu düzenlemeler, yalnızca sözleşmeyi imzalayan taraflar arasında hüküm doğuracak, kısıtlı bir etkiye sahip olacaktır.39 Örneğin karar nisaplarına ilişkin düzenlemelerin esas sözleşmeye hukuka uygun biçimde aktarılamadığı durumda, kararın hükümsüzlüğünü talep etmek mümkün olmayacak, yalnızca pay sahipleri sözleşmesinde öngörülen tazminat veya cezai şart gibi müeyyidelerin işletilmesi ile yetinilmesi gerekecektir. Bu anlamda söz konusu düzenlemelerin -TTK 340’ıncı maddenin izin verdiği ölçüde- esas sözleşmede yapılması önemi taşımaktadır.

Esas sözleşmenin ticaret siciline tescil edilmesiyle, TTK’nın 354’üncü maddesinde sayılan hususlarda sicilin olumlu etkisi ortaya çıkar ve böylece esas sözleşme üçüncü kişiler için de sonuç doğurur hale gelir.40 Tescille birlikte sözleşmelerin, yalnızca tarafları arasında sonuç doğuracağı hususunu ifade eden nispilik ilkesi ortadan kalkar.41 Dolayısıyla esas sözleşme hükümleri, yalnızca esas sözleşmeyi imzalayan kurucular arasında değil; şirkete sonradan dahil olan pay sahiplerine,42 şirketin kendisine, yönetim kurulu üyelerine karşı da ileri sürülebilmektedir.43

Aile anayasası düzenlemelerinin, temel amacı şirketin sonraki kuşaklara güçlü ve başarılı şekilde taşınması olduğundan, yalnızca mevcut pay sahiplerini değil; gelecekteki pay sahiplerini de etkileyebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Ayrıca esas sözleşme hükümlerine aykırılık durumunda şirketler hukuku yaptırımlarının devreye girmesi, esas sözleşmesel hükümlere kuvvetli bir koruma sağlamaktadır. Korporatif etki olarak ifade edilen bu özellikler, işlevsel açıdan şirket düzenine güçlü bir hareket alanı ve icra kabiliyeti getirmektedir.44 Dolayısıyla, TTK’nın 340’ıncı maddesi ve hükmün gerekçesinde ifadesini bulan emredici hükümlere uyularak esas sözleşmenin düzenlenmesi, aile anayasasını hukuk zemininde sonuç doğuran bir niteliğe kavuşturacaktır. Esas sözleşmede, aile yapısına uygun şekilde; imtiyazlı pay gruplarının oluşturulması, bu kapsamda payların dağılımı ve pay sahipliği yapısının düzenlenmesi, genel kurulda önemli kararların alınması için karar nisabının planlanması, yönetim kurulu yapısının ve şirket üst yönetiminin oluşumu ve pay devri sınırlamaları gibi temel hususlar, esas sözleşmede bir bütün halinde düzenlendiğinde aile anayasası, TTK açısından tabir caizse ayakları yere basan bir yapıya kavuşmuş olacaktır. Bu amaca yönelik olarak aile anayasasının oluşturulmasına hizmet edecek şekilde yapılacak değişikliklerin, TTK’daki dayanaklarıyla birlikte irdelenmesi gerektiği kanaatindeyiz.