Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kanunların Ruhu veya Ruhunu Arayan Kanunlar

Hüsamettin Uğur

“Basitçe ifade edersek; kanunların bir “söz”ü vardır, bir “ruh”u... “Söz” dediğimiz, kanunun dile getirilmesi, yani yazılması, kayda geçirilmesidir. Bir kanunun ruhu ise esas olarak onun ardındaki niyeti ve öngörüyü işaret eder. Dil esnek, kelimeler lastikli olduğu için kanunun ne dediğini anlamaya çalışırken sadece söze bakılmaz. Kanunun ardındaki ruhtur asıl belirleyici olan. İyi, güvenilir, rasyonel hâkimler, savcılar kanunun ruhunu işin içine katan kişilerdir. Kanundaki kelimelere mantık taklaları attırarak tuhaf yorumlar yapmak mümkün tabii. Çıkarları, siyasi hırsları, koltuk kaygıları, ideolojileri o yoruma uyanlar sizi alkışlayabilir. Ancak kanunun ruhunu bir yana bırakırsanız, iyi hukukçu değil, iyi demagog olursunuz.”

Hukuk, Adalet, Kanunun Yorumu, Kanunun Ruhu, Kanunların Metrukiyeti, Örf ve âdet, İçtihat, Meşruluk, Sosyoloji, Felsefe, Vicdanî Kanaat, Rasyonalite (bilimsel nosyon), Rasyonalizasyon (mantıksal nosyon).

Montesquieu ve Kanunların Ruhu

Montesquieu’ya göre insanları, dolayısıyla toplumları pek çok şey yönetir: din, kanunlar, hükümet ilkeleri, tarihten alınan dersler, ahlâk, örf ve âdetler. Bunların hepsi bir toplumun “Genel Ruhu”nu, yani millî karakter özelliklerini oluşturur. Hukukun (kanunların) toplumdan topluma değiştiğini, değişmenin de doğal olduğunu, bu değişmede türlü dış koşulların rol oynadığını belirtir. Ona göre ancak din kuralları değişmez.

Montesquieu, sosyolojik bir gözlem ile kanunlar üzerinde doğal ve toplumsal güçlerin rol oynadığını, ancak bunun mekanik bir biçimde gerçekleşmediğini, kanunkoyucunun da bu alanda düzenleyici bir rolü bulunduğunu ortaya koyar. Montesquieu açıkça şöyle der: “Onlar (kanunlar) ülkenin büyüklüğüne, coğrafî konumuna, iklimine, toprağının kalitesine, halkın çiftçi, avcı ya da çobanlık gibi belli başlı uğraş tipine, anayasasının dayanabileceği hürriyet derecesine; halkın dinine, eğilimlerine, zenginliğine, sayısına, ticari yaşamına, eğitim ve terbiyesine ve örf ve âdetine uygun olmalıdır.”

Kanunkoyucunun asıl görevi doğal ve toplumsal koşulların belirlediği durumu aynen korumak değil, gerektiğinde toplumun lehine değiştirmektir. Ancak kanunlar, kanunkoyucunun dilediği gibi yapacağı şeyler değil, kendisinin de içinde bulunduğu koşullar bakımından yapabileceği bir şey olmaktadır. Ona göre, kanunlar (hukuk) toplum tarafından biçimlendirildiği gibi, toplum da kanunlar tarafından biçimlendirilmektedir.