Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İş Hukukunda İbraname

Release in Labor Law

Burak KARAKOÇ

İbra sözleşmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girene kadar hukukumuzda düzenlemesi bulunmayan bir hukuki müessese idi. TBK’nın 132. ve 420. maddeleri ile yasal dayanağa kavuşmuş olan ibra sözleşmesi, tarafların aralarında mevcut bir borcu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasına yönelik akittir. TBK m.132 uyarınca ibra sözleşmesi; kazandırıcı işlem olma niteliğini haiz, herhangi bir şekle tabi olmayan iki taraflı bir hukuki işlemdir. Öte yandan TBK m.420 düzenlemesi ise hizmet sözleşmesine yönelik olarak bir düzenleme olup, işçilik alacaklarında ibranamenin nasıl yapılması gerektiğini ve hangi koşulları haiz olması gerektiğini hüküm altına almıştır. İşbu çalışmada öncelikle ibra ve ibra sözleşmesi kavramları açıklandıktan sonra ibra kurumunun hukuki niteliği incelenmiştir. Akabinde ise iş hukuku özelinde ibra sözleşmesinin şartları ve ibranamenin makbuz etkisi mercek altına alınmıştır.

İbraname, İbra Sözleşmesi, İşçilik Alacakları, Makbuz.

The release agreement was a legal institution without any regulation in our law system until the Turkish Code of Obligations No. 6098 entered into force. The release agreement, which has a legal basis with articles 132 and 420 of the Turkish Code of Obligations, is a contract for the removal of a debt between the parties partially or completely and thus for the debtor to get rid of the debt. According to Turkish Code of Obligations article 132, release agreement is a bilateral legal transaction that is not subjected to any form with the nature of being an acquisitive transaction. On the other hand, Turkish Code of Obligations article 420 is a regulation regarding the service contract and it stipulates how the release of labor receivables should be made and what conditions should be met. In this study, firstly, after explaining the concepts of release and release agreement, the legal nature of the acquittal institution has been examined. Subsequently, the terms of the release agreement and the receipt effect of the release were scrutinized, specifically to the labor law.

Release, Release Agreement, Labour Receivables, Receipt.

Giriş

İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanununda düzenlenmiş olmakla birlikte, Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanununda ibraya ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.1 Mezkûr müessese 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 132’nci ve 420’nci maddelerindeki düzenlemelerle yasal dayanağa kavuşmuştur.

6098 sayılı Kanun yürürlüğe girinceye kadar, yargısal içtihatlar ve kaynak İsviçre Borçlar Kanununun 115’inci maddesi bu konudaki boşluğu gidermiştir.2 TBK’nın 132’nci maddesi ibrayı borcu sona erdiren hallerden birisi olarak düzenlemiştir. İbra ve ceza koşuluna, hizmet sözleşmelerinin düzenlendiği özel borç ilişkileri kısmında yer verilmiş ve bu hükümde işçi alacaklarının ibra edilmesi noktasında çeşitli koşullar hüküm altına almıştır.

İbra, alacaklı tarafından yapılan tek taraflı bir hukuki işlem değildir. Alacaklı ve borçlunun; aralarında mevcut olan bir borcu kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmaya yönelik olarak düzenlenen, borçlunun borçtan kurtulmasını sağlayan, aynı zamanda tasarruf işlemi niteliğini de haiz bir hukuki işlemdir.

I. İbra ve İbra Sözleşmesi Tanımları

İbra; aklama, borçtan kurtarma, temize çıkarma, ber’i kılma demektir.3 Doktrinde değişik tanımlar yapılmış olmasına rağmen hukuki düzlemde ibra, borçluyu borcu ifa etmeden borçtan kurtarmak hususunda alacaklı ile borçlunun anlaşmasıdır.4

Yargıtay’ın muhtelif kararları göz önüne alındığında da genel hatlarıyla ibra; alacaklının, alacak hakkından vazgeçmesini ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasını sağlayan akit olarak kararlarda kendisine yer bulmuştur: “(...) Bilindiği gibi “İbra”, alacağın tasfiyesini içeren tasarrufi bir sözleşmedir. (...) Gerek öğretide ve gerekse uygulamada ibranamenin varlığı, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel bir sukut nedeni olarak kabul edilmektedir. (...) Diğer bir ifade ile ibra, alacaklının borçlusunu borcundan beri kılmak onu borçtan kurtarmak amacıyla yapılan bir sözleşmeyi ifade etmektedir (...) Birçok Yargıtay kararında vurgulandığı üzere alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasını sağlayan akde “ibra” denir. (...)5

İbra sözleşmesi İsviçre Borçlar Kanunundaki düzenlemeye paralel şekilde mevzuatımızda hüküm altına alınmıştır. Kanuni düzenleme göz önüne alındığında ibra sözleşmesini, tarafların aralarında mevcut bir borcu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasına yönelik sözleşme şeklinde tanımlamak mümkündür.6 İş hukuku düzleminde ise ibra belgesi, ibra kâğıdı, ibra senedi gibi isimler altında bilinen ibra; işçinin tek taraflı olarak imzalayıp işverenine verdiği ve ihbar ve kıdem tazminatları ile fazla çalışma ücreti ve yıllık izin ücreti gibi muhtelif işçilik alacaklarını tamamen aldığını, herhangi bir alacağı kalmadığını gösteren bir belge olarak düzenleme alanı bulmaktadır.7 Kanaatimizce de, doktrinde yer alan bu tanımlamalar; ibra müessesesinin muhteviyatını, şeklini ve sair hususları belirtmesi yönünden yeterlidir.

II. İbranın Hukuki Niteliği

İbra kurumu 818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmiş bir hukuki müessese değildir. Mehaz İsviçre Borçlar Kanununun 115’inci maddesinde8 düzenleme altına alınmış olan mezkûr müessese 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesiyle hukuki dayanağa kavuşmuştur.9 Nitekim Yargıtay da bu durumu yakın tarihli kararlarına belirtmektedir: “(...) Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132. maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir. (...)10

6098 sayılı Kanun ile yasal zemine kavuşturulmadan önce; ibra kurumunun uygulamasına dair sınırlar ve tanımlamalar Yargıtay kararları uyarınca yapılmakta idi: “Kanunlarımızda düzenlenmemiş olduğundan öncelikle “ibra” kavramını açıklamakta fayda bulunmaktadır. “Alacaklının alacak hakkından vazgeçmesine ve bu suretle borçlunun borçtan kurtarılmasına ilişkin bulunan akde ibra denir.” Alacak hakkı alacaklının tek taraflı bir vazgeçme beyanı ile sona ermez. (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, sh: 985) İbra sözleşmesinin kurulması içinde icap, kabul ve bu iki irade beyanı arasında uygunluk bulunması zorunludur. Ancak borçlunun ibrayı kabul iradesi daima zımnen açıklanmaktadır. Alacaklının irade beyanı kendisine vardığı ve bundan bilgi edindiği halde uygun bir süre içinde sesini çıkarmayan borçlunun Borçlar Kanunu 6. madde kıyasen uygulanmak suretiyle ibraya razı olduğu kabul edilmelidir. İbra sözleşmesinin geçerli olması için ise sadece tarafların bir sözleşme yapmaları ve tarafların bu sözleşme ile alacağı sona erdirmeyi istemeleri yeterlidir. (K. Tunçomağ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1, İstanbul 1969, sh: 681 vd.).

“İbra” İsviçre Borçlar Kanununun 115’inci maddesinde “Borç münasebetinin kurulması için bir şekil gerekli bulunmuş veya akdin taraflarınca kararlaştırılmış olsa bile, bir alacak ibra yolu ile veya kısmen şekilsiz olarak ortadan kaldırılabilir.” şeklinde düzenlenmiş ise de bizim kanunumuza alınmamıştır. Ancak bu hukukumuzda uygulanmadığı anlamına gelmez, uygulamada sıkça karşılaşılmakta ve Yargıtay kararlarında da yerini bulmaktadır. (...)11

Aynı yönde bir diğer kararında da Yargıtay: “(...) Bilindiği gibi “ibra”, alacağın tasfiyesini içeren tasarrufi bir sözleşmedir. Konuyla ilgili doğrudan amir bir hüküm bulunmaması nedeniyle sorunun çözümlenmesinin (ibranın) doğruluk ve güven kuralına aykırı olmaması gerektiği gerçeğine sıkıca sarılarak sorunun hallinde yarar vardır. (...)12 diyerek, ibra kurumunun o dönem yasal bir düzenlemeye sahip olmadığını belirtmiştir.

Öte yandan eski Borçlar Kanunu döneminde ibranamenin geçerli olabilmesi için Yargıtay ibra sözleşmesinin düzenlenme zamanı konusunda da hüküm tesis etmiştir: “(...) Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir (...)”.13

Bir diğer kararında Yargıtay, ibranamenin tarih içermemesi ve de ihbarnamenin muhteviyatından da fesih tarihinden sonra tanzim edildiğinin açıkça anlaşılamaması halinde ihbarnameye değer verilmeyeceğini belirtmiştir.14 Ayrıca belirtmek gerekir ki Yargıtay; ibraname sözleşmesinin “tüm yasal hakları saklı tutmak kaydıyla” ihtirazî kayıt içermesi halinde bu ibra sözleşmesi yapılırken işçinin ibra iradesinin bulunmadığına hükmetmiştir: “(...) İşçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir. (...)15

Bizce de bu dönemde bir hukuki düzenleme olmamasına rağmen Yargıtay’ın çizmiş olduğu sınırların ve kararlara konu açıklamaların yerinde olduğu izahtan varestedir. Kaldı ki ibra kurumu hakkında 6098 sayılı Kanundan önceki dönemde doğrudan amir bir hüküm bulunmamasına rağmen yıllar boyunca yerleşik içtihatlara konu olarak uygulamaya yön verilmesi de bu durumu destekler mahiyettedir.