Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Geç Gerçekleşen Ölüm Neticesinin Ceza Muhakemesinin İşleyişine Etkisi

The Effect of Delayed Death Result on the Functioning of the Criminal Procedure

İlhan BULUT

Suçun tamamlanmış olması için ölüm neticesinin arandığı suçlarda suç fiili ve ölüm neticesi çoğu zaman kısa bir süre zarfında meydana gelmektedir. Bu durumda tamamlanmış suç kapsamında soruşturma ve kovuşturma faaliyetleri yürütülmektedir. Fakat bazı istisnai durumlarda ölüm neticesi soruşturma aşamasında, yargılama veya kanun yolları sürecinde hatta kesin hükümden sonra gerçekleşmektedir. Geç gerçekleşen netice olarak adlandırdığımız bu durumlarda ölüm neticesinin nasıl ele alınması gerektiği konusunda bazı sorun ve tartışmalar ortaya çıkmaktadır. Özellikle kovuşturma aşamasında ve kesin hükümden sonra gerçekleşen ölüm neticesinde mevzuat ve uygulama arasında uyumsuzluklar bulunmaktadır. Ceza hukuku literatüründe ise bu konunun münhasıran incelenmediğini ve bazı yazarlar tarafından zamanaşımı, teşebbüs, kesin hüküm gibi farklı başlıklar altında konuya kısaca değinildiğini görmekteyiz. Literatürdeki bu eksikliği gidermek ve uygulamadaki sorunların çözülmesine katkıda bulunmak amacıyla bu çalışmada geç gerçekleşen ölüm neticesi meselesi sistematik olarak incelenecektir.

Neticeli Suçlar, Geç Gerçekleşen Ölüm Neticesi, Kesin Hüküm, Ne Bis in Idem İlkesi, Ek Savunma Hakkı, Yargılamanın Yenilenmesi.

In crimes in which the result of death is sought for the completion of the crime, the act of crime and the death result often occurs in a short period. In this case, investigation and prosecution processes are carried out within the scope of the completed crime. However, in some exceptional cases, death result occurs at the investigation stage, during the trial or legal remedies process, and even after the definitive judgment. In these cases, which we call the delayed result, some problems and debates arise about how the death result should be handled. There are inconsistencies between legislation and practice, especially when the result of death occurs during the prosecution phase and after the definitive judgment. In the criminal law literature, on the other hand, this subject has not been examined exclusively and some authors briefly mentioned the subject under different titles such as limitation, attempt, definitive judgment. To fill the deficiency in the literature and to contribute to solving the problems in practice, the issue of the delayed death result will be systematically examined in this study.

The Result Crimes, Delayed Death Result, Definitive Judgment, Ne Bis in Idem Principle, Additional Right of Defence, Retrial.

I. Giriş

Ceza muhakemesi sistemimizde neticeli suçların soruşturulması ve kovuşturulması fiil ve neticenin birbirini kısa bir zaman aralığı ile takip ettiği varsayımına göre şekillenmiştir. Uygulama da bu varsayımı teyit etmekte, tipik neticenin genel olarak ceza muhakemesi sistemini etkileyecek kadar geç bir sürede gerçekleşmediği görülmektedir.

Fakat bazı istisnai durumlarda fiil ile netice arasına uzun bir zaman dilimi girmektedir. Bu esnada ceza muhakemesi süreci işlemeye başladığından dolayı ölüm neticesinin soruşturma veya kovuşturma evresinin ileri aşamalarında da gerçekleşebildiği görülmekte, hatta ceza yargılamalarının kesin hükümle sonuçlanmasından sonra dahi ölüm neticesinin gerçekleştiği vaki olmaktadır. Bu durumun, tamamlanmış suçlarda fiil ile netice arasında kısa bir zaman aralığı olacağı kabulü üzerine kurgulanmış olan ceza muhakemesinin işleyişine nasıl etki edeceğinin anlaşılması önem arz etmektedir. Bununla birlikte yapılan araştırmalarda Türk hukukunda münhasıran bu konuyu inceleyen hiçbir akademik esere rastlanmamış, yalnızca teşebbüs, zamanaşımı, kesin hüküm gibi farklı konularda bazı yazarların bu istisnai duruma kısaca yer verdiği tespit edilmiştir. Yargıtay uygulamasında tespit edilen bazı sorunlar da bu konunun özellikle incelenmesi gerektiğini göstermektedir.

Bu çalışma kapsamında ölüm neticesinin soruşturma, kovuşturma ve olağan kanun yolları aşamalarında veya hükmün kesinleşmesinden sonra gerçekleşmesi halinde nasıl hareket edilmesi gerektiği, hangi sorunların ortaya çıkacağı ve buna ilişkin çözümler incelenecektir.

II. Ölüm Neticesinin Soruşturma Evresinde Ortaya Çıkması

Ceza muhakemesi süreci bir suçun işlendiği haberinin alınması ile başlamaktadır. 5271 s. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m.160/1, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini edinen Cumhuriyet savcısının hemen harekete geçerek kamu davası açılmasına gerek olup olmadığına ilişkin araştırma yapacağını düzenlemiştir. Bir suçun işlenmiş olması izleniminin edinilmesi ile başlayan ve temel olarak iddianame düzenlenmesi veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile biten evre “soruşturma evresi” olarak ifade edilmektedir.1

Soruşturma evresi başladığında neticenin henüz gerçekleşmemiş olması mümkündür. Örneğin, failin öldürmek için ateş ettiği mağdurun belli bir süre hastanede tedavi gördükten sonra hayatını kaybetmesi mümkündür. Başka bir ihtimal olarak taksirle gerçekleştirilen bir fiil ilk önce yaralama neticesine sebebiyet vermiş, fakat aradan geçen süre zarfında işlenen fiile bağlı olarak ölüm neticesi gerçekleşmiş olabilir. Ayrıca kasten yaralama fiili çerçevesinde başlatılan bir soruşturmada mağdurun daha sonra ölmesi halinde TCK m.87/4 kapsamında neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu da gündeme gelebilir.

Bütün bu ihtimallerde suç fiilinin öğrenilmesi ile harekete geçen Cumhuriyet savcısı bu durumda fiili kasten öldürmeye teşebbüs veya taksirle yaralama olarak tavsif ederek araştırma yapacaktır. Fakat iddianame düzenlenmeden önce mağdurun ölmesi halinde Cumhuriyet savcısının suçun tavsifini yeniden değerlendirmesi gerekecektir. Eğer ölüm neticesi doğrudan suç fiilinden kaynaklanan etkiler ile meydana gelmişse, soruşturma konusu suç fiilinin tamamlanmış kasten öldürme suçu, taksirle öldürme suçu olarak nitelendirilmesi gerekecektir. Eğer öldürme suçunu meydana getiren sebepler başka bir illi seriden, yani doktorun yanlış tedavisi, hastanede çıkan yangın, mağdurun tedaviyi reddetmesi vs. kaynaklanmışsa bu durumda tek başına ölüm neticesinin gerçekleşmesi soruşturma konusu suçun tamamlanmış kasten öldürme suçu olarak değerlendirilmesine engel olacaktır.2

Dolayısıyla soruşturma evresinde meydana gelen ölüm neticesinin faile isnat edilebildiği hallerde soruşturma konusu fiilin teşebbüsten tamamlanmış suça veya taksirle yaralamadan taksirle öldürme suçuna dönüştürülmesi mümkündür ve bu açıdan Cumhuriyet savcısının önünde herhangi bir hukuki engel bulunmamaktadır. Burada karşımıza çıkacak temel sorun ölüm neticesinin faile isnat edilebilirliğinin tespiti noktasındadır. Bu tespit çoğu zaman hukuki değil, teknik bir meseledir. Bu nedenle Cumhuriyet savcısının bu konuda özellikle bilirkişi raporu alması (CMK m.63/3) ve ölüm neticesinin soruşturma konusu fiilden mi yoksa başka bir nedenden mi kaynaklandığını tespit etmesi gerekmektedir.3

Soruşturma evresinin sonunda toplanan deliller çerçevesinde yeterli şüpheye ulaştığını düşünen Cumhuriyet savıcısı yetkili ve görevli mahkemeye sunulmak üzere bir iddianame hazırlayacaktır (CMK m.170/2). İddianame ilgili mahkemeye sunulduktan sonra, mahkeme iddianameyi inceleyerek ya iddianameyi kabul edecek ya da eksikliklerin tamamlanması ve hataların düzeltilmesi için iade edecektir (CMK m.174/1).4

Doktrinde “ara muhakeme evresi”5 olarak da adlandırılan bu evre soruşturma ve kovuşturmaya nazaran çok daha kısa bir süreyi kapsamakla birlikte ölüm neticesinin bu evrede meydana gelme ihtimali bulunmaktadır. Ara muhakeme evresinde iddianame artık düzenlenmiş bulunduğundan Cumhuriyet savcısının dosyaya müdahale etmesi artık mümkün değildir. İddianameyi inceleyen mahkeme de bu evrede Cumhuriyet savcısı tarafından tespit edilmiş bulunan fiil ve faile ilişkin değişiklik yapamayacağından dolayı kanuni şartları varsa iddianameyi iade edecek aksi takdirde iddianameyi mevcut haliyle kabul edecektir.6

Bu noktada pratik bir yol olarak fiilin yeniden tavsifi için mahkemenin Cumhuriyet başsavcılığına dosyayı iade etmesi gündeme gelebilir. Fakat CMK m.174 iddianamenin iadesini belirli koşullar ile sınırlamıştır. İddianamenin yeni gerçekleşen olaylar nedeniyle yeniden tavsifi ihtiyacı bu koşullar arasında sayılmamaktadır. Dolayısıyla bu şekilde hareket etmek mevcut kanun hükümleri çerçevesinde olanaklı görülmemektedir.

İddianamenin başka bir eksiklik nedeniyle iadesi halinde ise Cumhuriyet savcısı artık dosya üzerinde tekrardan tam hâkimiyet kazanacaktır. Bu durumda Cumhuriyet savcısı eksiklikleri tamamladıktan sonra tekrar iddianame düzenleyebileceği gibi kovuşturmaya yer olmadığı kararı da verebilir.7 Dolayısıyla hem iade nedeni olan eksikliği gidermek hem de ölüm neticesini değerlendirerek soruşturmanın konusu olan fiili yeniden değerlendirmek mümkündür. İade edilen iddianame öldürmeye teşebbüs kapsamında düzenlenmiş olsa dahi Cumhuriyet savcısının sonradan gerçekleşen ölüm neticesini göz önüne alarak tamamlanmış kasten öldürme suçundan ya da taksirle öldürmeden yeniden iddianame düzenlemesi mümkün olacaktır.

III. Ölüm Neticesinin Kovuşturma Aşamasında Ortaya Çıkması

İddianamenin kabul edilmesiyle kovuşturma aşaması başlamaktadır. Mağdurun hala yaşıyor olması nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüs veya taksirle yaralama çerçevesinde düzenlenmiş bir iddianame ile davanın açılmış olması ve ölüm neticesinin bu aşamadan sonra gerçekleşmiş olması mümkündür.

Yargılama devam ederken bir ölüm neticesi meydana geldiğinde bu neticenin yargılamaya dâhil edilip edilmeyeceği, edilecekse hangi yolla edileceği önem taşımaktadır. Hüküm ancak iddianamede belirtilen fiil ve fail hakkında kurulabileceğinden dolayı (CMK m.225/1), ölüm neticesinin bu fiile dâhil olup olmayacağının tartışılması gerekmektedir. Gerçekleşen ölüm neticesinin yargılamaya dâhil edilmesinin ek iddianame düzenlenmesi yoluyla mı gerçekleştirileceği yoksa ek savunma hakkının tanınmasının yeterli mi olacağı bir diğer tartışmayı oluşturmaktadır.

Ceza muhakemesi açısından fiil kavramı maddi ceza hukukundaki fiil kavramından farklılık taşımaktadır. Ceza muhakemesindeki fiil, ceza hukukundaki fiil kavramına göre daha geniş olup suç tipindeki fiilin dışında kalan, fiilin öncesinde ve sonrasında meydana gelen ve onun ayrılmaz parçası niteliğinde olan diğer olay ve olguları da kapsamaktadır.8 İddianamede belirtilen fiilin kovuşturma süresince aynı olması gerekmektedir. Bu durum yargılama konusu olan davanın değişmemesi ve kesin hüküm konularında önem arz etmektedir.9

Ceza muhakemesinde fiilin nasıl tanımlanması gerektiği ile ilgili pek çok farklı görüş bulunmaktadır.10 Fakat bütün bu görüşlerin ortak noktası fiili iddianamedeki olay ile sınırlandırmalarıdır.11 Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) da uyuşmazlık konusunun belirlenmesinde başvurulacak ilk kıstasın iddianame ve iddianamede belirtilen olay olduğunu belirtmektedir (CMK m.225/1). Bu durum fiilin iddianamede bireyselleştirilmesi olarak ifade edilmektedir.12 Bununla birlikte iddianamede belirtilmese dahi iddianame konusu olan olay ile maddi ve sosyal olarak iç içe olan olay ve olgular da davanın konusu ve fiilin kapsamı dâhilinde kabul edilmelidir.13 Şayet yargılama konusu olan fiilden bağımsız, yeni ve farklı bir suça vücut verecek olaylar ortaya çıkarsa yeni (ek) iddianame düzenlenmeli ve gerekirse davalar birleştirilerek hüküm kurulmalıdır.14

İddianamede belirtilmemekle birlikte onun ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilen bir olgu da fiile dâhildir. Bu nedenle sonrasında fiile dâhil olan başka bir olgunun ortaya çıkması veya gerçekleşmesi, yeni bir fiil olarak değerlendirilemez. Yargılama esnasında böyle bir olgunun ortaya çıkması halinde yeni olgu iddianamede belirtilen fiile dâhil olacağından ek savunma hakkı (CMK m.226/2) verilmesi yeterli olacaktır. Yeni ortaya çıkan olgu ve bilgiler suçun niteliğinin değişmesi, cezanın arttırılması veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirinin uygulanmasına neden olacaksa faile ek savunma hakkı verilmelidir.15

Örneğin, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan iddianame düzenlenmiş olması halinde, kovuşturma aşamasında ölüm neticesinin gerçekleşmesi halinde nasıl hareket edilmesi gerektiği sorusuna yukarıdaki bilgiler ışığında cevap verilmesi mümkündür. Kasten öldürme suçu neticeli bir suçtur ve ölüm neticesinin gerçekleştirilmesi ile suç tamamlanır. Maddi ceza hukuku açısından öldürme fiili neticeyi kapsayacak şekilde geniş veya sadece hareketi ifade edecek şekilde dar olarak anlaşılabilir.16 Ceza muhakemesi açısından ise fiil kavramı daha geniş bir kavram olarak anlaşıldığında her şekilde ölüm neticesini de içerecektir. Teşebbüs aşamasında kalmış bir kasten öldürmeye teşebbüs fiilinin yargılandığı bir dava sürecinde ölüm neticesinin gerçekleşmesi halinde yeni bir fiil ortaya çıkmayacaktır. Çünkü ölüm neticesi dava konusu olan fiile nedensellik bağı ile bağlıdır ve ondan tamamen ayrıştırılması mümkün değildir. Bu nedenle gerçekleşen ölüm neticesi için yeni bir iddianame düzenlemeye ihtiyaç bulunmamakta ama daha fazla ceza verilmesini gerektiren bir durum ortaya çıkması nedeniyle ek savunma hakkı verilmesi gerekmektedir.17 Bu açıklamalar ışığında ölüm neticesinin yargılama esnasında ortaya çıkması halinde, sanığa ek savunma hakkı verilmesi yoluyla tamamlanmış suçtan hüküm verilmesinin davasız yargılama olmaz ilkesine ve hâkimin hüküm kurarken iddianamedeki fiil ve fail ile bağlı olduğuna ilişkin hükme aykırılık teşkil etmeyeceği kanaatindeyiz. Çünkü ortada yeni bir fiil bulunmamakta ve yargılama konusu suç tipinin bir unsuru olan netice gerçekleşmektedir.

Buna karşılık sanık hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçu nedeniyle dava açılmasından sonra mağdurenin öldüğü bir olayda Yargıtay, iddianamede “öldürme” suçundan bahsedilmemesi gerekçesiyle ek iddianame düzenlenmesi gerektiğini belirterek verilen hükmü bozmuştur.18 Bu durumda ek savunma verilmesinin yeterli olduğu gerekçesiyle bu karara katılmamaktayız. Çünkü iddianamede yer verilmese dahi sonradan gerçekleşen olguların iddianame konusu fiilin maddi olarak bir parçası olması halinde yeni (ek) iddianame düzenlenmesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Nitekim bizim incelediğimiz olayda mahkemenin iddianamede öldürme suçundan bahsetme imkânı zaten bulunmamaktadır.

Taksirli suçlar açısından yapılacak değerlendirme kasıtlı suçlar ile büyük ölçüde benzer olacaktır. Taksirli suçlarda kasten işlenen suçlardan farklı olarak teşebbüs cezalandırılmamaktadır (TCK m.35/1). Taksirli suçlarda öldürme ve yaralama suçlarında olduğu gibi cezalandırma için çoğu zaman bir neticenin gerçekleşmesi aranmaktadır.19 Taksirle öldürme ve yaralama suçları bu konuda akla ilk gelen suç tipleridir. Dolayısıyla neticeli taksir suçlarında objektif özen yükümüne aykırı hareket ile ortaya çıkan neticeye göre suç vasfının değişmesi mümkündür. Örneğin, failin taksirli hareketi nedeniyle ağır yaralanan mağdur, kovuşturma sırasında hayatını kaybederse failin hareketinden doğan netice yaralamadan ölüm neticesine dönmüş olacaktır. Bu nedenle ölüm neticesinin faile isnat edilebileceği tespit edildikten sonra ortaya çıkan aleyhe durum için ek savunma talep edilmelidir.20 Zira ölüm neticesi iddianamede düzenlenen fiilin maddi olarak ayrılmaz bir parçası niteliğindedir ve ayrı bir fiil niteliği taşımamaktadır. Aynı fiil yargılanmaya devam ettiğinden ve ortaya çıkan yeni durum daha fazla ceza verilmesini gerektirdiğinden sanığa ek savunma hakkı verilmesi gerekli ve yeterli olacaktır.

Doktrinde yargılama esnasında ortaya çıkan ölüm neticesi ile ilgili ek savunma hakkı yerine ek iddianame düzenlenmesi gerektiği görüşü de ileri sürülmektedir. Bu doğrultuda Hakeri, mağdurun yargılama esnasında ölmesi halinde yeni bir iddianame düzenlenerek kasten öldürmeden dolayı yargılama yapılması gerektiğini ileri sürmektedir.21 Yargıtay uygulaması ile uyumlu olan bu görüşe de aynı gerekçeyle katılmamaktayız. Zira ölüm neticesi yargılama konusu olan fiilin bir parçasıdır. Ölüm neticesi gerçekleştiğinde yargılama konusu fiil hala aynı olduğundan sanığı bu neticeden sorumlu tutmak için ek savunma hakkı verilmesi yeterli olacaktır.