Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ord. Prof. Sabri Şakir Ansay (1888-1962)

Galip Doğan

‘Atatürk İnkılabı’ değerlendirilirken 1923’ten başlayarak hemen her alanda yapılan inkılapların akşamdan sabaha ortaya atılıp gerçekleştirildiğini öne sürenler çıkmıştır. Halbuki her birinin uzun bir geçmişi, bir arka planı, mantığı, hatta zarureti vardır. Aradan geçen bunca yıl sonra gittikçe kökleşmelerinin ve artık sağduyulu hemen herkesçe benimsenmelerinin nedeni de budur. Muhalefetin nedeni başkaca nedenlerin yanı sıra- toplumların kolektif bilinçlerinin değişiminin yüzyıllar alması gerçeğidir. Yapılan tartışmaların evveliyatı bilinmezse her bir inkılabın bir olup bitti ile gerçekleştirildiği sanılır. Bir örnek vermek gerekirse Latin harflerinin kabulü II. Abdülhamit zamanından beri tartışılmaktaydı. II. Abdülhamit bile Latin harflerinin kabulü eğilimini göstermişti: “...Halkımızın büyük kısmının okuma-yazma bilmemesi çok şaşılacak bir durum değildir. Zira yazımızı öğrenmek pek kolay değildir. Bu işi halkımıza kolaylaştırmak için belki de Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur” demişti.1 Her bir İnkılap Tazminat’tan beri süregelen bir gelişmenin doğal sonucuydu. Rahmetli Atilla İlhan’ın iddiasının aksine Cumhuriyet, Tazminat ve Meşrutiyet’in karşıtı değil bir devamı; belki bir sıçramaydı. Bir düşünelim hangisi elzem değildi ve yeminli Atatürk karşıtları dışında hangi sağduyulu kişi bugün onlara karşı çıkmaktadır. Böyle olduğu içindir ki formasyonlarını Osmanlı döneminde tamamlamış Rifat Börekçi, Ömer Nasuhi Bilmen, Hamdi Yazır... gibi din adamları ile Ebül’ula Mardin, Ali Himmet Berki ... gibi sağduyulu ve dürüst hukukçular, kadılar hemen ‘Atatürk İnkılabı’na omuz verdiler.

İşte Ord. Prof. Sabri Şakir Ansay, o kuşaktan ve o has kumaştandı. 1910’da Medrese-i Kuzattan mezun olmuş; Boyabat kadılığı, İznik Bidayet Mahkemesi reisliği yapmıştır. Açılan sınavı kazanarak 5 yıl için Almanya'ya gönderilmiş; fakat I. Dünya Savaşı çıkınca Türkiye'ye dönmek zorunda kalmıştır. Medeni Kanunumuzu hazırlamak için kurulan komisyonda ciddi ve titiz çalışmaları ile kendini göstermiştir. Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Müdürlüğü (O zaman çok önemli bir statü idi.) yapmış; çeşitli kanunların hazırlık komisyonlarında çalışmıştır.

1926 yılında AÜHF Hukuk Muhakemeleri Usulü profesörlüğüne atanmıştır. Burada Hukuk Tarihi, İcra-İflas Hukuku ve Hukuk Başlangıcı dersleri de vermiştir. 1944-46 yıllarında Hukuk Fakültesi, 1955-57 arasında İlahiyât Fakültesi dekanlığı yapmıştır.