Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kesinleşen Kısmi Davada Alınan Bilirkişi Raporunun Ek Davadaki Etkisi Sorunu

Mehmet Akif TUTUMLU

I. Hukuki Sorun

Kesinleşen kısmi davada alınan bilirkişi raporunun ek dava bakımından etkisi konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.03.2015 tarihli ve E. 2 013/7-1728, K. 2015/1036 sayılı kararı ile bu karara atıf yapan Anayasa Mahkemesi’nin 08.09.2020 tarihli kararı, Yargıtay HGK ile özel dairelerce verilmiş olan önceki kararlardan farklı bir istikamete işaret etmektedir. Bu yazıda söz konusu kararları değerlendirmeye çalışacağız.

II. Yüksek Yargı Kararları

Anayasa Mahkemesinin Başvuru no: 2017/15460 sayılı ve 08.09.2020 tarihli kararı:1

36. Başvurucu, kendisi tarafından açılan kamulaştırmasız el koymadan kaynaklı tazminat davasının Yargıtay aşamasından geçerek kesinleştiğini dile getirmiştir. Başvurucuya göre kesinleşmiş hüküm ve bilirkişi raporu bulunmasına rağmen açılan ek davanın reddedilmesi, usule ilişkin kazanılmış hakkın ortadan kaldırması anlamına gelmektedir. Başvurucu, kesin delilin ve önceki mahkeme kararlarının yok hükmünde sayılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu öne sürmüş; bu gerekçelerle eşitlik ilkesi ile adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

(...)

50. Başvurucunun kamulaştırmasız el atma nedeniyle açtığı tazminat davasında Mahkeme, maddi tazminatla birlikte taşınmazın 1.249,75 m2 büyüklüğündeki kısmı yönünden irtifak hakkı tesisine ve idare adına tapuya tesciline hükmetmiştir.

51. Somut olayda başvurucu tarafından fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak koşuluyla açılan ilk dava sürecinde Mahkemece irtifak bedeli belirlenmiştir. Buna göre Mahkeme, irtifak bedelini 257.693 TL olarak tespit etmiş ancak taleple bağlı kalarak 220.000 TL tazminata hükmetmiştir. Anılan hüküm -tazminata ilişkin hüküm aynı kalmak kaydıyla- verilen ilk bozma kararının ardından temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmiştir.

52. Yukarıda da değinildiği üzere kamulaştırma bedelinin belirlenmesi görevi bu davalarda uzman derece mahkemelerine düşmektedir. Anayasa Mahkemesi, gerekli usul güvencelerinin sağlanması kaydıyla ve keyfî olmadığı veya bariz bir hata içermediği sürece kamulaştırma bedelinin hesaplanmasına ve tespitine karışmaz. Nitekim başvurucunun açtığı ilk davada da taraflar arasında yapılan çelişmeli yargılama sonucunda bilirkişi raporuna dayalı olarak kamulaştırma bedelinin belirlendiği ve Yargıtayca denetlenerek bir sonuca varıldığı görülmektedir. Başvurucunun da bu davada karar kesinleştikten sonra ek dava açarak raporda belirtilen kalan tazminat tutarını talep ettiği anlaşılmaktadır.

53. Ancak ek dava, Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin yeniden bilirkişi raporunu denetleyerek hatalı bulduğu için ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak davayı reddettiği anlaşılmaktadır. Bölge Adliye Mahkemesi bu sonuca varırken önceki davadaki bilirkişi raporuna davalı idare tarafından her yönüyle itiraz edilmediğine vurgu yapmıştır.

54. Bununla birlikte Bölge Adliye Mahkemesinin de açık bir biçimde belirttiği üzere davalı idarenin önceki davada itiraz etmediği hususlar üzerinden zaten ilk derece mahkemesi ile Yargıtay tarafından denetlenmiş ve itiraz edilmemiş bir raporun yeniden yargısal denetime tabi tutulduğu görülmektedir. Üstelik ilk davada gerekli itirazlarda bulunmadığı tespit edilen davalı idarenin ek davada da cevap dilekçesinde rapora yönelik açık bir itirazının olmadığı, yalnızca istinaf dilekçesinde itirazlarını dile getirdiği anlaşılmaktadır. Bu durumda yargısal denetimden geçtiği ve yukarıda yer verilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına göre de artık bağlayıcı duruma gelmiş olduğu (bkz. § 30) hâlde daha önce ileri sürülmeyen yeni itirazlarla raporun tartışılabilir kılındığı, bu sonuca varılmasında ise başvurucunun bir kusurunun bulunmayıp netice itibarıyla idarenin kendi kusurundan yararlanmasına yol açıldığı değerlendirilmektedir. Mahkemenin bu uygulaması hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ile bağdaşmadığı gibi mülkiyet hakkının korunması için yargılama usulünde öngörülen güvencelerin sağlanmaması nedeniyle adil dengeyi bozmuştur. Ayrıca bu sonucun başvurucunun yargısal denetim amacıyla açtığı davanın kendi kusuru olmaksızın reddedilmesine yol açtığı söylenebilir.

55. Dolayısıyla somut olay bağlamında kamulaştırma usulleri uygulanmaksızın başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gerektirdiği usul güvencelerinden yoksun bırakıldığı, bu yüzden başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiğinden söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır.

56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine (E. 2017/35) GÖNDERİLMESİNE,

D. Tazminat talebinin REDDİNE,

E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/9/2020 tarihinde karar verildi.”

- -