Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Karar İncelemesi: Kambiyo Senetlerine İlişkin Sebepsiz Zenginleşme Davasında Hamil Kavramı ve Senedi Ciro Etmemiş Lehtarın Bu Davayı Açıp Açamayacağı Sorunu

Decision Review: The Concept of Holder in Unjust Enrichment Lawsuit with Regards to Bills of Exchange and the Issue of Whether the Payee Who didn’t Endorse the Promissory Note can File this Lawsuit or not

Pelin ÖZÇELİK

Kambiyo senetleri olan bono, poliçe ve çek, ticari yaşamda önemli bir yere sahiptir. Kıymetli evrakın tüm özelliklerine sahip şekilde alacak hakkı veren bu senetler, alacakların tahsili hususunda birtakım ayrıcalıklar da içerir. Ancak kambiyo senetlerinin zamanaşımına uğraması durumunda, senet alacaklısı, kambiyo senedi niteliklerini ve kambiyo hukukundan kaynaklı ayrıcalıklı ve özel takip usulleri ile kambiyo hukuku özelliklerinden kaynaklı haklarını kaybeder. Kanun koyucu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.732’de sebepsiz zenginleşme davasını düzenleyerek bu ağır hak kayıplarının önüne geçmek istemiştir. Bu halde, sebepsiz zenginleşme davasından bahsedilmesi ve kimlerin bu davayı açabileceği hususlarının tespiti önem arz etmektedir. Çalışmamızda Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25.12.2020 tarihinde vermiş olduğu, 2019/459 Esas ve 2020/6034 Karar sayılı kararı inceleme konusu yapılmıştır. Uyuşmazlığa konu olan zamanaşımına uğramış bonoya ilişkin açılacak sebepsiz zenginleşme davasında, senedi ciro etmemiş lehtarın temel ilişki dışında bu davadan faydalanıp faydalanmayacağı hususu ele alınmıştır. Ayrıca sebepsiz zenginleşme davasının amacı, bu davanın esasen kimi koruduğu ve temel borç ilişkisi ile olan bağı gibi hususlar da değerlendirilmiştir.

Kambiyo Senetleri, Sebepsiz Zenginleşme Davası, Temel Borç İlişkisi, Hamil, Lehtar.

Bonds, trade bill and checks among the bills of exchange, have an important place in commercial life. These promissory notes, which grant right to claim with all the features of a negotiable instrument, also include some privileges regarding the debt collection. However, in case a bill of exchange expires, the creditor of the bill of exchange loses the bill of exchange features and priviliged and private procedural pursuing rights arising from negotiable instruments law and the features of the negotiable instruments law. The law-maker wanted to prevent these heavy loss of rights by arranging the unjust enrichment lawsuit in the article 732 of the Turkish Commercial Code No. 6102. That’s why, it is important to mention the unjust enrichment lawsuit and to determine who can open this case issues. In this study, the judgment of 11th Civil Chamber of the Supreme Court (numbered 459/6034, dated 25.12.2020) is reviewed. In the lawsuit of unjust enrichment to be filed regarding the expired promissory note, which is the subject of the dispute, the issue of whether the payee who did not endorse this promissory note would benefit from this lawsuit or not, except the basic debt relationship, is discussed. In addition, the issues such as the purpose of the unjust enrichment lawsuit, who this case protects and its connection with the basic debt relationship are also evaluated.

Bills of Exchange, Unjust Enrichment Lawsuit, Basic Debt Relationship, Holder, Payee.

I. İnceleme Konusu Yargıtay Kararı

11. Hukuk Dairesinin 25.12.2020 Tarihli ve E. 2019/459, K. 2020/6034 Sayılı Kararı1

KARAR

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28.11.2017 tarih ve 2016/307 E. - 2017/888 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nce verilen 31.10.2018 tarih ve 2018/249 E. - 2018/1039 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 29.09.2020 günü tebligata rağmen gelen olmadığı yoklama ile anlaşıldı, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, davalının 01.06.2012 vadeli 124.000.- TL bedelli bonoyu müvekkili emrine düzenleyerek borcuna karşılık verdiğini, senet bedeli ödenmeyince 15.06.2015 tarihinde icra takibine konulduğunu, davalının başvurusu üzerine icra hukuk mahkemesince bononun zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle takibin iptal edildiğini, TTK’nın 732. maddesi uyarınca davalının sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek 124.000.- TL’nin ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, taraflar arasında mevcut ticari ilişki sebebiyle bir çok senet/çek alışverişinin, böylece hesaplaşmanın yapıldığını, arada temel ilişki varsa bu davanın açılamayacağını, keşidecinin bu durumda aradaki münasebete dayalı defiileri ileri sürebileceğini savunarak davanın reddini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, senede konu borcun hangi sebepten doğduğunun davacı yanca ispatının gerektiği, tarafların lehdar ve keşideci sıfatını taşıdıkları, ispat yükü üzerinde bulunan davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, 6102 sayılı TTK’nın 732. (6762 sayılı TTK’nın 644.) maddesine dayalı sebepsiz zenginleşme davası olup işbu dava poliçenin zamanaşımına uğradığı veya müracaat hakkının yitirildiği anda yetkili hamil durumunda bulunan kişi ile müracaat hakkı nedeniyle poliçe bedelini ödemiş olan lehdar, ciranta veya avalist tarafından, keşideciye ve kabul etmiş muhataba karşı açılabilir (Prof. Dr. Ali Bozer - Prof. Dr. Celal Göle, Kıymetli Evrak Hukuku, Güncellenmiş ve Genişletilmiş Dokuzuncu Bası, Ankara Temmuz 2020, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü). Bu davanın açılabilmesi için bonodan doğan talep hakkının sona ermesi, hamilin zarara uğraması ve bonoyu düzenleyenin hamilin zararına zenginleşmesi gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 732. (6762 sayılı TTK’nın 644.) maddesinde zamanaşımı sebebiyle veya poliçeden doğan hakların korunması için gerekli olan işlemlerin yapılmasının ihmal edilmiş olması dolayısıyla, düzenleyenin veya kabul edenin poliçeden doğan yükümlülükleri düşmüş olsa bile, bunların poliçenin hamiline karşı, onun zararına zenginleşmiş olabilecekleri kadar borçlu kalacakları düzenlenmiştir. Hamil, zamanaşımının gerçekleştiği anda maddi hukuk açısından hak sahibi bulunan kimsedir. Bono ciro edilmedikçe bono lehdarı hamil olarak kalmaya devam edeceğinden lehdar/hamil olan davacının keşideci ile arasında temel ilişki bulunsa dahi sebepsiz zenginleşme davası açabileceğinin kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi yerinde olmamış, kararın davacı yararına bozulmasını gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 25.12.2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.”

MUHALEFET ŞERHİ

“Dava, zamanaşımına uğramış bonodan kaynaklanan alacak talebine ilişkindir.

Zamanaşımına uğramış poliçeden doğan hakların korunması ile ilgili düzenleme 6102 sayılı TTK’nun 732. maddesine yer almaktadır. Maddenin ilk fıkrasında keşideci veya kabul edenin poliçeden doğan sorumlulukları düşmüş olsa bile hamile karşı onun zararına zenginleşmiş olabilecekleri miktar kadar borçlu oldukları düzenlenirken aynı maddenin son fıkrası ispat yükünün sebepsiz zenginleşmediğini iddia eden tarafta olduğu hükme bağlamıştır.

Sayın çoğunlukla ihtilaflı olduğumuz konu “hamil” kelimesinden ne anlaşılması gerektiği ile ilgilidir.

Arapçadan dilimize geçen “hamil” kelimesinin etimolojik anlamı “elinde bulunduran/üzerinde taşıyan/taşıyıcı gibi benzer anlamları içerdiği görülmektedir.

Bu kapsamda senet elinde bulunduran kimseye hamil denmesinde sözlük karşılığı açısından bir sakınca bulunmadığı açıktır. Ancak teknik alana transfer olan bazı kelimelerin anlam daralması yaşayacağı gibi günlük kullanım dilinden başka bir şeye tekabül etmesi de mümkündür.

Kambiyo senedine ilişkin düzenlemelerde hamil kelimesinin yanı sıra “keşideci” (düzenleyen), lehtar, gibi kavramların da kullanıldığını görmekteyiz. Esasında lehtar da senedi ciro yoluyla temlik etmediği müddetçe hamil statüsündedir. Keza tedavüle çıkan kambiyo senedinin tekrar keşideciye ciro edilmesi ve bu anlamda onun bile hamil sıfatını taşıması mümkündür. Bu durumda alacaklı borçlu sıfatı birleştiğinden aradaki kişilere başvuramaz ise de yeniden ciro ettiği kişinin meşru hamil olma sıfatına zarar vermeyecektir. Ama tüm bu anlatılanlar yani keşidecinin bir şekilde meşru hamil olması ona hamil dememizi gerektirmez. Onun senetteki başat sıfatından dolayı her daim keşideci (düzenleyen) olarak anılacaktır.

Dolayısıyla senet lehtarı senedi başkasına temlik etmese veyahut sonraki cirantalara ödeme yapmak suretiyle yeniden senede sahip olması halinde bile teknik anlamda senetteki sıfatı lehtar kalacaktır. Dolayısıyla TTK 732. maddesinde geçen hamil olmayacaktır.

Uzun süre kambiyo senedinden kaynaklanan uyuşmazlıklara bakan (Kapatılan) Yargıtay 19. HD’nin istikrar kazanmış uygulaması da bu yöndedir. Dolayısıyla senette lehtar sıfatını taşıyan kişi, kambiyo hukukundan kaynaklanan haklarını yitirmesine rağmen belgeyi delil başlangıcı olarak sunarak, senet hamiline tanınan sadece bir yıllık zamanaşımı süresinde değil, temel ilişkinin hukuki niteliğine göre daha geniş bir zaman aralığına tekabül eden süre zarfında tanık dahil her türlü delille davasını ispatlama imkanına sahip olacaktır.

Nitekim somut vakıada gerek ilk derece gerekse istinaf aşamasında bu yöndeki iddiasının ispat imkanı tanınan davacı davasını ispatlayamamıştır.

Bu durumda temyiz denetimi yapılan karar usul ve kanuna uygun bulunmakla onanması gerektiği kanaatiyle aksi yönde tezahür eden sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyorum.