Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Cezaevi Sosyolojisi Açısından İşyurtları Faaliyetleri

Workplaces Activities in Terms of Prison Sociology

Vehbi Kadri KAMER

Dünyada ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutuklu sayısı yıllara göre artış göstermektedir. Bu artışın ekonomik ve sosyal sonuçları bulunmaktadır. Başta hukuk, psikoloji, ekonomi ve sosyal hizmetler olmak üzere birçok disiplin tarafından araştırma yapılan ceza infaz kurumları özellikle 1940’lı yıllardan sonra sosyoloji biliminin ilgili alanı olmuş, bu kapsamda çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda üzerinde durulan konulardan biri “cezaevileşme” kavramı olup, bunun sonuçları değerlendirilmiştir. Cezaevileşme kavramı sosyal sistem kavramı ile yakından ilgili olup, kısaca hükümlülerin ceza infaz kurumu kültürünü benimsemesini ifade etmektedir. Hükümlülerin suça sürüklenmesine neden olan davranışlarının değiştirilerek kurallara uyan ve sorumluluk duygusuna sahip birey olmasını hedefleyen ceza infaz sistemi, gerçekleştirilen genel eğitim, mesleki eğitim ve işyurdu faaliyetleri ile bir yandan hükümlülerin davranışlarının değişmesi ile sorumluluk sahibi birey olması, diğer yandan cezaevileşme sürecinin önlenmesi konusunda çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar içinde ceza infaz kurumlarında sürdürülen işyurdu faaliyetlerinin ayrı bir önemi bulunmaktadır. Bu faaliyetlerle; bir yandan meslek sahibi olmayan hükümlüler meslek sahibi olmakta ya da meslek sahibi olan hükümlülerin var olan meslekleri geliştirilmekte, diğer yandan hükümlüler çalışma disiplini edinmekte, iletişimleri güçlenmekte ve özgüvenleri gelişmektedir.

Ceza İnfaz Kurumu, Sosyal Sistem, Cezaevileşme, Rehabilitasyon, İşyurtları.

The number of convicts and detainees in penitentiary institutions in the world has been increasing over the years. This increase has economic and social consequences. Penitentiary institutions, which have been researched by many disciplines, especially law, psychology, economics and social services, have been the relevant field of sociology especially after the 1940s, and many studies have been conducted in this context. One of the issues emphasized in these studies is the concept of “prisonization” and its results have been evaluated. The concept of prisonization is closely related to the concept of social system and in short it refers to the adoption of the prison culture by the convicts. The penal execution system, which aims to change the behavior of convicts to be dragged into crime and to be individuals who comply with the rules and have a sense of responsibility, is working on changing the behavior of convicts on the one hand, and preventing the imprisonment process on the other, with the training, vocational training and workplace activities. Workplace activities are also important among these studies. With these activities; On the one hand, convicts who do not have a profession acquire a profession, or convicts who have a profession improve their existing profession, on the other hand, they acquire a working discipline, their communication is strengthened and their self-confidence improves.

Penitentiary Institution, Social System, Prisonization, Rehabilitation, Workplaces.

GİRİŞ

Dünyada sosyal bilimciler tarafından üzerinde çalışılan konuların başında ceza infaz kurumları gelmektedir. 2018 yılı verilerine göre Dünyada on bir milyondan fazla kişi ceza infaz kurumlarında bulunmakta olup, bu kurumlarda Amerika Birleşik Devletleri’nde 2.094.000, Çin’de 1.710.000, Brezilya’da 755.274, Rusya’da 486.031 ve Hindistan’da 478.600 hükümlü ve tutuklu barındırılmaktadır.1 Bu kapsamda; hapis cezalarının yerine getirildiği ceza infaz kurumları, bu kurumlarda gerçekleştirilen rehabilitasyon çalışmaları, ceza infaz kurumlarının hükümlülerin topluma kazandırılmasındaki rolü ve hükümlülerin yeniden suç işleme oranlarındaki etkisi gibi konular üzerinde çok sayıda araştırma yapılmış, uluslararası düzeyde konferanslar düzenlenmiş ve projeler hazırlanmıştır.

Dünyada hapis cezalarının infazında kabul edilen temel yaklaşım; suça sürüklenen bireylerin suça sürüklenme nedeninin belirlenerek bu kapsamda uygulanacak eğitim, mesleki eğitim ve rehabilitasyon programları ile bu nedenlerin ortadan kaldırılması, sorumluluk sahibi birey olarak toplum hayatında yer almasının sağlanmasıdır. Rehabilitasyon süreci olarak isimlendirilen bu yaklaşımda, bilimsel yöntemlerle “risk ve değerlendirme araçları” kullanılarak bireyin suça sürüklenme nedenleri ortaya konulmakta daha sonra bu nedenlerin ortadan kaldırılmasına yönelik “bireyselleştirilmiş programlar” uygulanmaktadır.

Ceza infaz kurumlarının hükümlü üzerinde birçok etkisi bulunmaktadır. Bu etkilerden biri Donald Clemmer tarafından ortaya konulan “cezaevileşme” kavramıdır. Cezaevi sosyolojisinin temel çalışma alanlarından biri olan bu kavram, ceza infaz kurumuna giren hükümlülerin ceza infaz kurumu kültürünü benimsemesini ve bu kurumdaki davranış biçimlerini içselleştirmesini ifade etmektedir. Bu içselleştirme ne kadar güçlü olursa hükümlünün topluma uyumu zorlaşmakta ve yeniden suç işlemesi kolay hale gelmektedir.

Hükümlülerin cezaevileşmesinin önlenmesinde rehabilitasyon çalışmalarının büyük önemi bulunmaktadır. Rehabilitasyon çalışmaları kapsamında; eğitim, meslek eğitimi, rehabilitasyon programları, aile ve sosyal çevre ile ilişkiler önem kazanmaktadır. Rehabilitasyon çalışmalarının bireyselleştirilerek uygulanması, diğer bir ifade ile hükümlünün suça sürüklenmesine neden olan madde bağımlılığı, eğitim eksikliği, psikolojik rahatsızlıklar gibi faktörlerin belirlenerek rehabilitasyon çalışmalarının buna göre yürütülmesinin hükümlülerin cezaevileşmesini önlemede büyük rol oynadığı anlaşılmıştır.

Ülkemizde ceza infaz kurumlarında yürütülen rehabilitasyon çalışmaları içinde son derece önemli bir yere sahip olan “mesleki eğitim çalışmaları” işyurtları sistemi içinde gerçekleştirilmektedir. İşyurtları çalışmaları; “hukuk”, “psikoloji”, “sosyoloji” ve “ekonomi” gibi bilim dalları açısından mikro ve makro ölçüde değerlendirilebilir. Ancak bu sisteme hangi disiplin açısından ve hangi ölçekte bakılırsa bakılsın, işyurtları çalışmaları suça sürüklenen bireylerin cezaevileşmesinin önlenmesinde, topluma kazandırılmasında ve bu bireylerin sorumluluk taşıyan ve kurallara uyan bir kişi olarak hayatlarına devam etmesinde önemli rol oynamaktadır.2

Bu makalede; Ülkemizde akademik olarak henüz yeterince çalışma yapılamayan cezaevi sosyoloji içinde işyurtları faaliyetlerinin önemi konusu incelenecektir.

I. CEZA İNFAZ KURUMLARININ TARİHİ GELİŞİMİ

Dünyada ceza infaz kurumlarının tarihi gelişimine bakıldığında; İslam öncesi Arap toplumlarında hapsetmenin bir ceza çeşidi olarak uygulandığı,3 Babil, Yunan ve Romalılarda hapsetme ceza olarak değil ancak ceza belirleninceye kadar suçluların alıkonulduğu bir uygulama olduğu,4 ilk çağlarda hapis cezası ve hapishane uygulaması bulunmayan Cermenlerde bu ceza ve uygulamanın 8’inci yüzyılda karşımıza çıktığı,5 Hitit Hukukunda tedbir amaçlı veya ceza olarak hapis uygulamasının bulunmadığı, bunun yerine mağdura tazminat ödenmesinin benimsendiği6 görülmektedir.

Ceza infaz tarihine bakıldığında cezalandırma yöntemlerinin zaman içinde gösterdiği gelişim ve değişim farklı düşünürler tarafından birden çok tasnife tabi tutulmuştur. Bir görüşe göre cezalandırma yöntemleri bakımından üç ayrı uygulamanın olduğu görülmektedir. Cezalandırma yöntemlerinden birinci uygulama kefalet ve para cezası olup, Orta Çağ’ın ilk dönemlerinde uygulanan pratik bir cezalandırma yöntemiydi. İşkence ve idamlar Orta Çağ’ın son dönemlerinde uygulanan cezalandırma yöntemlerinden ikinci uygulamaydı. Üçüncü ve son uygulama, 17’nci yüzyılda uygulanan hürriyeti bağlayıcı cezalardı.7

Günther Kaiser’e göre hapis cezalarının infazının gelişiminde; birinci dönem Amsterdam cezaevlerinin doğuşu ve 17’nci yüzyılda Avrupa’ya etkisi, ikinci dönem Kuzey Amerika ceza infaz modellerinin etkisi ve 19’uncu yüzyılın sonuna doğru sistem konusunda tartışma, üçüncü ve son dönem ceza infaz kurumlarının açılması ve 20’nci yüzyılın ikinci yarısında hükümlülere muamelede asgari esasların hukuken gerçekleştirilmesi olarak belirlenmiştir.8

Son olarak Albert Krebs göre hürriyeti bağlayıcı cezaların infazında; birinci dönem 17’nci yüzyılın başından Fransız İhtilali’ne kadar süren ve toplumun güvenliği düşüncesiyle bütün araçlarla ve sıkı çalışma yöntemiyle iyileşme, ikinci dönem Aydınlanma’dan Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam eden dönem ahlaki iyileşme, üçüncü ve son dönem günümüze kadar devam eden hürriyeti bağlayıcı cezanın infazının bir hukuki ilişki oluşturması ve manevi iyileşme olarak tasnif edilmiştir.9

II. CEZAEVİ SOSYOLOJİSİ KAPSAMINDA SOSYAL SİSTEM KAVRAMI

Sosyal sistem kavramını açıklamadan önce Cezaevi Sosyolojisinin kısa tarihçesine ve bu alanda yapılan ilk çalışmalar üzerinde durmak gerekmektedir. Cezaevi Sosyolojisi alanındaki çalışmalar 1940’lı yıllardan sonra hızla gelişmeye başlamış, bu kapsamda, hükümlü toplulukları, ceza infaz kurumu personelinin kültürü ve/veya ceza infaz kurumlarının idari teşkilat yapısı incelenmeye başlanmıştır.

1950’lerin sonlarında ve 1960’ların başında ceza infaz kurumları ile ilgili daha fazla araştırma ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu dönemde ceza infaz kurumları ile ilgili üç sosyolojik çalışma dikkat çekmektedir. 1958’de Gresham Sykes, New Jersey Eyalet Ceza İnfaz Kurumundaki araştırmaya dayanarak “Tutuklular Topluluğu: Maksimum Güvenlikli Hapishanenin İncelenmesi” başlıklı çalışmasını yayınlamıştır. Bu çalışmada Sykes, “hükümlü kodlarının” (inmate code) içeriğini, bunların ceza infaz kurumu sosyal hayatı ve hükümlü deneyimi üzerindeki etkisini incelemiştir.10 Bu çalışmada belirtilen hükümlü kodu kavramı, ceza infaz kurumu sosyal sistemi içinde hükümlüler tarafından geliştirilen kural ve değerleri ifade etmektedir.11

Sykes’ın tutuklular toplumu üzerine yaptığı çalışmayla hemen hemen aynı zamanlarda, kurumsal hapsedilme deneyimine ilişkin başka bir alternatif araştırma yapılmıştır. Washington’daki bir akıl hastanesinin katılımcı gözlem çalışmasına dayanarak, Chicago Okulunda sosyolog olarak çalışan Erving Goffman 1961’de “Barınak” isimli eserini yayınlamıştır. Goffman, hapsetme deneyimini değerlendirmek için sembolik bir etkileşimci (veya yorumlayıcı) yaklaşım kullanmış ve ceza infaz kurumunun doğası gereği hükümlülerin “benliğini değiştirdiğini” ve bu değişim sonucu hükümlülerde yeni kimliklerin şekillendiğini savunmuştur.12

Bu çalışmalardan sonra 1962’de John Irwin ve Donald Cressey, “Hırsızlar, Hükümlüler ve Mahkum Kültürü” başlıklı önemli bir makale yayınlamıştır. Bu makalede araştırmacılar, ceza infaz kurumu ortamının hükümlü kültürünün gelişimi üzerindeki etkisine çok fazla vurgu yapıldığını, ancak hükümlülerin dış kültürel etkilerine ve davranış kalıplarına yeterince dikkat edilmediğini vurgulamışladır. Irwin ve Cressey, hükümlülerin, ceza infaz kurumunu dışında kendileri için anlam taşıyan belirli alt kültürel değerleri, inançları ve gelenekleri ceza infaz kurumu dünyasına “ithal ettiklerini” ifade etmişlerdir. Irwin ve Cressey’in bu makalesi, hükümlülerin ceza infaz kurumuna alınmadan önce bulundukları sosyal rolleri ve “gizli kültürün” ceza infaz kurumu kültürünü ne ölçüde etkilediğini ilk değerlendiren çalışma olmuştur.13

Cezaevi sosyolojinin tarihçesi bakımından kısa girişten sonra sosyal sistem kavramını incelediğimizde, bu kavramın işlevselçiler tarafından sosyolojinin erken dönemlerinde kullanılmaya başladığını görmekteyiz. Bu kapsamda sosyal sistem olarak ceza infaz kurumu farklı nedenlerle özel araştırma konusu olmuştur. Birinci neden; ceza infaz kurumları göreceli olarak diğer kurumlara göre çok daha kolay analiz edilebilmektedir. Buna karşın toplumun doğrudan araştırılması daha karmaşık ve uzun bir süreci gerektirmektedir. İkinci neden; ceza infaz kurumlarında hükümlüler ve personel olmak üzere iki ayrı toplum bulunmaktadır. Üçüncü olarak; ceza infaz kurumları kontrol mekanizmaları açısından diğer kurumlardan farklılık göstermektedir. Aynı zamanda bu kurumların dış çevre ile bağlantısı bulunmaktadır.14

Ceza infaz kurumlarını bir sosyal sistem olarak incelemek öncelikle bu sistemin idari yönünü ortaya koymayı gerektirmektedir. Bu kapsamda; ceza infaz kurumunun türü, ceza infaz kurumu ile ceza infaz kurumu topluluğunun büyüklüğü ve ceza infaz kurumunun fiziksel dağılımı önem taşımaktadır. Hapis cezasının infaz koşullarına ve ceza türüne bağlı olarak kapalı ve açık ceza infaz kurumları olmak üzere iki tür ceza infaz kurumu çeşidi bulunmaktadır. Hapis cezasının infaz koşulları, grup ilişkilerini ve iletişim sistemini belirlemektedir. Bu kapsamda; açık ceza infaz kurumlarında hükümlüler arasında grup ilişkileri kolaylaşırken kapalı ceza infaz kurumlarında bu ilişkiler kolay olmamaktadır. Yine; açık ceza infaz kurumlarında iletişim kanalları sayısal olarak fazla iken, kapalı ceza infaz kurumlarında bu kanallar sınırlı bulunmaktadır.15