Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Muhakemesinde İfade Alma ve Mülakat

Interrogation and Interview in the Criminal Process

Feridun YENİSEY, Zehra BAŞER DOĞAN, Ayça AKPEK, Burak BAYDAR, Gözde Hare HAYIRLIOĞLU

Federal Alman Yüksek Mahkemesinin “kundaklama kararı” olarak adlandırdığımız kararına konu olan olayda, bir kundaklama olayı sonrasında olay yerine giden kolluk görevlileri, şüphelinin susma hakkını kullanmasına rağmen kendisiyle - olay yerinde ve sonrasında -sohbetler gerçekleştirir. Türk hukuk uygulamasında da ilk araştırmaları yapmak üzere olay yerine giden kolluğun, şüpheliye “mülakat” adı altında sorular sorduğuna rastlanmaktadır. İlgili kişi üzerinde suç şüphesi yoğunlaşmışsa, bu durumda kolluğun ifade alma kuralları çerçevesinde şüpheliye haklarını öğretmesi ve şüpheli susma hakkını kullanmışsa, buna saygı göstermesi gerekir. Bunun yanında şüpheliye, müdafiden faydalanma hakkı sağlanmadan ifadesinin alınmaması gerekir. Nitekim haklar bildirilmeden, müdafi bulunmadan alınan beyanların sonradan iyileştirilmesi ve hukuka aykırılığın telafisi mümkün değildir. Bu bağlamda kolluk memurunun tanık olarak dinlenmesi veya bu konuda tutmuş olduğu tutanağın delil olarak değerlendirilebilmesi mümkün olmaz. Türk hukukundaki bu sorunlar “kundaklama kararı” ışığında, evrensel ilkeler ve Alman hukuku, İtalyan hukuku ve Amerikan hukukundaki yaklaşımlar da açıklanarak ele alınacaktır.

İfade, Mülakat, Susma Hakkı, Savunma Hakkı, Hakların Bildirilmesi

The “arson decision” of the German Federal Court of Justice is about police officers who went to the scene after an arson incident and conduct conversations with the suspect - on the spot and afterwards - regardless of the suspect exercising her right to remain silent. In Turkish legal practice, it is observed that the police, who went to the scene to do the first investigations, interrogate the suspects under the name of interview. If the suspicion of crime is concentrated on the person concerned, the police should teach the suspect about his/her rights and respect his/her right to remain silent. In addition, the suspect’s statement should not be taken before the right to benefit from the attorney. Because an interrogation without the defense attorney being present is an illegality that cannot be cured in retrospect. In this context, it is not possible for the police officer to be heard as a witness or to evaluate the report he has taken on this subject as evidence. These problems in Turkish law will be explained in the light of the “arson decision” with reference to German, Italian and American law.

Interrogation, Interview, Right to Remain Silent, Right of Defence, Right to be Informed.

2020/2021 Akademik Yılı Güz Döneminde Bahçeşehir Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsünün doktora programına katılan öğrencilerim Ayça Akpek, Burak Baydar, Gözde Hare Hayırlıoğlu ve Dr. Öğretim Üyesi Zehra Başer Doğan ile birlikte yıl içerisinde incelediğimiz konu olan “Ceza Muhakemesi ve Temel Haklara Müdahale” dersi kapsamında Federal Alman Yüksek Mahkemesinin, şüphelinin kolluk tarafından ifadesinin alınmasına ilişkin ilginç bir kararını inceledik. Kararda, susma hakkı bildirildikten sonra, fakat müdafi henüz gelmeden önce kolluk ile şüpheli arasında geçen konuşmaların hukuk açısından değerlendirilmesi yapıldığı için ve Türk hukukunda da sohbet adı altında yapılan şüpheliyle görüşmeler önemli bir sorun oluşturduğundan, bu yılki doktora çalışmalarımızın kalıcı bir anısını oluşturmak üzere birlikte bu makaleyi hazırladık. Dr. Zehra Başer Doğan bize kararı temin etti, özetledi ve Alman ceza muhakemesi hukukunun inceliklerini yansıtan doktrin ve içtihat çalışmalarını yaptı. Ayça Akpek özellikle koruma ve araştırma tedbirlerine ilişkin İtalyan Ceza muhakemesi hukukundaki genel kuralları ve hakların öğretilmesine ilişkin AİHM içtihatlarını aktardı; Burak Baydar, ifade, sorgu ve mülakat kavramları bakımından Türk hukukundaki incelikleri ve Gözde Hare Hayırlıoğlu Amerikan hukukunda susma hakkına ilişkin içtihat ve ilkeleri inceleyip açıkladılar. Hazırlanan metin toplu olarak üzerinde çalışılarak kaleme alındı ve böylece elinizdeki bu makale oluştu. Size önce ilgili mahkeme kararındaki olayı takdim edeceğiz. Daha sonra birinci bölümde (I.) dersimizin konusunu teşkil eden temel haklara müdahale açısından en önemli hak olan sanığın susma hakkının, ifade alma ile bağlantılı olarak doktrinsel açıklamasını uluslararası içtihatla birleştirerek açıklayacak ve Türk hukuku bakımından mülakat, ifade alma ve sorgu ayrımına yer vererek çalışmanın ikinci bölümünde (II.) uygulamaya yönelik bazı sonuçlar ortaya koymaya çalışacağız.

Olay

Alman Federal Yüksek Mahkemesinin “kundaklama kararı” olarak adlandırdığımız 6 Mart 2018 tarihli kararına1 esas olan olayda, 52 yaşındaki bir kadın evinden mahkeme kararı ile tahliye edildikten sonra 75 yaşındaki annesinin evine taşınmıştır. İki kadın kiralarını ödemedikleri için birkaç kez ev değiştirmiş, en son kiraladıkları evde de ev sahibi ile yaşadıkları ihtilaflar nedeniyle haklarında tahliye davası açılmış ve icra memuru evin tahliyesi için 19 Temmuz 2016 tarihini belirlemiştir (knr. 4). Tahliye tarihi olan gün iki kadın önceden planladıkları gibi, benzin satın almış, icra memurunu arayıp evi boşaltma tarihinin ertelenip ertelenmediğini sormuşlar ve tahliyenin o gün gerçekleşeceğini öğrenince her biri onar tablet antidepresan ilaç yutmuş ve evin farklı yerlerine benzin ve başka yanıcı maddeler dökerek evi ateşe vermişlerdir. Tavan arasında biriken benzin buharı bir patlama meydana getirmişse de itfaiye müdahale ederek her iki sanığı da kurtarmıştır (knr. 5).

1) Olay yerine gelen polislerden polis memuru (P1), şüphelilere StPO § 136, 163a uyarınca haklarını öğretmiş, her iki şüpheli de olayla ilgili susma haklarını kullanacaklarını açıklamışlardır (knr. 11).

2) Ardından iki şüpheli hastaneye götürülmek üzere ayrı ayrı araçlara bindirilmişlerdir. Anneye sivil kıyafetli polis (K) eşlik etmiştir. Araca doğru giderken anne, (K)’ye hekim olup olmadığını sorduğunda, (K) polis olduğunu belirtmiştir (knr. 11).

3) (K) hastanede şüpheli anne ile birlikte hekim (D)’yi beklemiş ve bu esnada (K), annenin avukatla görüşmeden önce olay hakkında konuşmak istemediğini bilmesine rağmen, kendisiyle ‘sohbet’ etmiştir (knr. 12).

4) Şüpheli anne, muayene odasına girerken (K) de ona eşlik etmiş, anne muayene için kısmen üstünü çıkarmaya başladığında, (K) odadan çıkması gerekip gerekmediğini sormuş fakat ne anne ne de (D) bu soruya cevap vermedikleri için (K) muayene odasında kalmıştır. Hekimin sorması üzerine şüpheli anne, kızı ile birlikte “Sertralin” adlı bir ilaçtan onar tablet yuttuklarını, daireye benzin döktüklerini ve yaktıklarını söylemiştir. Bu açıklamaları duyan (K), muayene odasından çıkmış ve meslektaşını arayarak, şüpheli anneye haklarının öğretilmiş olduğunu teyit etmiş ve muayene odasına geri dönmüştür (knr. 13).

5) Yapılan muayene sonunda doktor şüpheli annenin yoğun bakım servisine yatırılmasına karar vermiş ve (K) de şüpheliye eşlik etmiştir. Burada da şüpheli anne, kızının sağlık durumunu öğrenmek için (K)’yi birçok kez yatağının başına çağırmış ve aralarında sohbet gerçekleşmiştir. Sohbet sırasında şüpheli anne, artık dayanamadığını ve her şeyi yaktıklarını söylemiştir (knr. 14).

6) Ertesi gün diğer polis memurları (S) ve (F), anneyi hakime götürmek üzere hastaneden alırken haklarını tekrar bildirmişlerdir. Bu bildirimden sonra (F), anne ile “sohbet” etmeye başlamış ve bu sohbette anne kendisine artık “her şeyin fazla geldiğini” söylemiştir (knr. 15).