Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İkincillik İlkesi Çerçevesinde Türkiye’de İnsan Hakları Tazminat Komisyonu

Human Rights Compensation Commission in Turkey in the Framework of Subsidiarity Principle

U. Ramazan ÇAKMAK

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM veya Mahkeme) Ümmühan Kaplan kararının ardından bazı uyuşmazlıkları karara bağlamak amacıyla İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (İHTK veya Komisyon) oluşturulmuştur. İlk olarak adil yargılanma hakkına ilişkin bazı sistemik ihlâlleri karara bağlama amacıyla kurulan Komisyon’un görev alanı daha sonra birçok kez genişletilmiştir. İç hukukta oluşturulan bu tür başvuru yolları bir yandan AİHM’nin iş yükünü azaltırken diğer yandan başvuranların daha hızlı netice elde etmesini sağlamaktadır.

İkincillik İlkesi, Etkili Başvuru Hakkı, İnsan Hakları Tazminat Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi.

A Human Rights Compensation Commission (HRCC or Commission) was established in order to resolve some disputes following the European Court of Human Rights’ (ECHR or Court) decision on Ümmühan Kaplan. The mandate of the Commission, which was first established with the aim of resolving some systemic violations of the right to a fair trial, was later expanded many times. Such application remedies created in domestic law reduce the workload of the ECHR on the one hand, and provide faster results for the applicants on the other hand.

Principle of Subsidiarity, Right to Effective Remedy, Human Rights Compensation Commission, European Court of Human Rights, Constitutional Court.

Giriş

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS veya Sözleşme) 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanmış ve 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Sözleşmeyi 10.03.1954 tarihinde 6366 sayılı Kanunla1 onaylamıştır. Sözleşmenin yargı organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM veya Mahkeme), taraf devletlerin Sözleşmede ve ek protokollerde yer alan yükümlülüklerine uygun davranıp davranmadığını denetleme amacıyla oluşturulmuştur.

Sözleşmenin yorumlanması konusunda bazı ilkeler mevcuttur. AİHM, Sözleşmenin 1969 tarihli “Antlaşmalar Hukukuna Dair Viyana Sözleşmesi”nde yer alan uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde yorumlanması gerektiğini belirtmiştir.2 Viyana Sözleşmesinde bu konudaki temel ilke bir antlaşmanın, antlaşmanın hükümlerine bütünü içerisinde verilecek anlama ve konu ve amacının ışığında verilecek olağan anlama göre iyiniyetle yorumlanmasıdır (m.31). Söz konusu hükmün AİHS uygulamasında karşılığının açıkça belli olmaması nedeniyle AİHM Sözleşme hükümlerinin yorumlanmasında birtakım başka ilkelere başvurmaktadır.3 Bu kapsamda AİHM takdir marjı, ölçülülük ilkesi, otonom kavramlar doktrini, dördüncü yargı yeri doktrini ve ikincillik ilkesi gibi bir dizi prensipten yararlanmaktadır.

I. İkincillik İlkesi

Mahkeme’nin gittikçe artan iş yükü AİHS sisteminde birtakım reformların yapılmasını gerekli kılmıştır.4 Bu doğrultuda Sözleşmeye ek 11, 14, 15 ve 16 no.lu protokoller AİHM’in daha etkin bir şekilde çalışmasını hedefleyen düzenlemeler içermektedir. Sözleşmeye Ek 11 No.lu Protokolün yürürlüğe girmesinin ardından AİHM’e yapılan başvuru sayısında bir azalma olmamıştır. Mahkeme’nin iş yükünün azaltılmasına ilişkin düzenlemeler içeren Sözleşmeye Ek 14 No.lu Protokolle “önemli zarar” şartı getirilmiştir. AİHS m.35/3-b hükmüne göre kabul edilebilirlik kriterlerinden biri başvuranın önemli zarar görmüş olmasıdır. Başka bir deyişle, “önemli zarar” şartının sağlanmadığı başvurular kabul edilemez bulunmaktadır. Mahkemenin daha etkin bir şekilde çalışması amacını güden bir diğer düzenleme ikincillik ilkesidir. AİHM’in kararlarında sıklıkla atıf yaptığı ikincillik ilkesi, halen yürürlüğe girmeyen 15 No.lu Ek Protokolde de yer almaktadır.5

İkincillik ilkesi, AİHS kapsamındaki hakların ve özgürlüklerin korunması konusunda asli yükümlülüğün taraf devletlere ait olması anlamına gelir.6 Mahkeme, taraf devletlerin Sözleşmede yer alan yükümlülüklerine uygun davranıp davranmadığına ilişkin bir inceleme yapmaktadır.7 Sözleşmede yer alan hakların ve özgürlüklerin korunması görevi, asli olarak taraf devletlere ait olmakla birlikte, bu yetki sınırsız değildir. Taraf devletlerin yetkisi, AİHM’in denetimiyle yan yana yürümektedir.8 Başka bir deyişle, taraf devletlerin takdir yetkisinin sınırlarını nihai olarak Mahkeme belirlemektedir.

İkincillik ilkesiyle bağlantılı önemli bir karar, Ümmühan Kaplan/Türkiye davasıdır. AİHM, söz konusu davada AİHS’in 6/1 hükmünden kaynaklanan ihlâllerin Türkiye’de uzun zamandır devam ettiğini ve bu durumun yapısal bir sorun oluşturduğunu belirtmiştir. Mahkeme, Sözleşmenin m.6/1 hükmünde düzenlenen makul sürede yargılanma hakkı ile ilgili önünde bekleyen yüzlerce başvuru olduğunu belirtmiş ve gelecekte yaşanması muhtemel ihlâlleri de göz önünde bulundurarak pilot dava usulünün uygulanmasına karar vermiştir.9 Mahkeme, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin yapısal sorunun çözülmesi için, etkili iç hukuk yollarının oluşturulması gerektiğini belirtmiştir.10 Bu kararın ardından 6384 sayılı Kanunla,11 Türkiye’de İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (İHTK veya Komisyon) kurulmuştur.

AİHM, Türkiye’nin iç hukukta oluşturduğu bu başvuru yolunun, aynı yapısal sorundan kaynaklanan çok sayıda bireysel başvuruya çözüm sunabileceğini belirtmiştir.12 İç hukukta kurulan ve etkili başvuru yolu olarak kabul edilebilecek bu tür başvuru yolları, Sözleşme sisteminin etkin bir şekilde işlemesi açısından önemlidir. Ayrıca AİHM’in uluslararası bir insan hakları mahkemesi olduğu ve sınırlı kapasitesi dikkate alındığında bir davayı ulusal bir mahkeme gibi ayrıntılı olarak ele alması pek mümkün değildir. Nitekim AİHM de çeşitli kararlarında bu hususun altını çizmektedir. Örneğin Keçecioğlu ve Diğerleri/Türkiye kararında Mahkeme mülkiyet hakkına ilişkin Türkiye aleyhine çok fazla dava açıldığını belirterek bu tür uyuşmazlıkların ağır basan ulusal niteliği nedeniyle ihlâlin giderilmesi konusunda ulusal makamların daha uygun bir konumda olduğunu belirtmiştir.13

Mahkeme, daha önce Interlaken, Brighton ve İzmir Konferanslarında değinilen ikincillik ilkesinin Sözleşme sistemi açısından oldukça önemli olduğunu ifade etmiştir. Mahkemeye göre İHTK gibi başvuru yolları Sözleşmenin 1’inci maddesine uygun olarak daha hızlı bir tatmin imkânı sağlamakta ve AİHM’in iş yükünün azaltılmasına katkı sağlamaktadır.14 AİHM, bu başvuru yolunun Sözleşme sisteminin ikincil niteliğini güçlendirdiğini ve Sözleşmenin 41’inci ve 46’ncı maddeleri kapsamında Mahkemenin ve Bakanlar Komitesinin görevlerini yerine getirmesini kolaylaştırdığını belirtmiştir.15

Anayasa Mahkemesi de çeşitli kararlarında ikincillik ilkesine atıf yapmaktadır. AYM’ye göre bireysel başvuru, iddia edilen ihlâllerin derece mahkemeleri tarafından giderilememesi durumunda başvurulabilecek olan ikincil nitelikte bir başvuru yoludur. Bu nedenle AYM’ye bireysel başvuru yapılabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekmektedir.16 Anayasa Mahkemesi, başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğinin belirlenmesinde, kural olarak başvuru yapılan tarihin dikkate alınacağını belirtmiştir. Bununla birlikte, bazı hallerde, bireysel başvuru yapıldıktan sonra oluşturulan yeni başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğine karar verilebilir. Belli bir konuya ilişkin yapısal sorunların giderilmesi amacıyla sonradan kurulmuş bir başvuru yolu söz konusu ise ikincillik ilkesi gereğince öncelikle yeni oluşturulan başvuru yollarının kullanılması gerekir.17

II. Etkili Başvuru Yolu

İkincillik ilkesi çerçevesinde iç hukukta oluşturulan başvuru yollarının etkili olması gerekir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (Bakanlar Komitesi veya Komite), iç hukuk yollarının geliştirilmesine ilişkin 2004 tarihli kararında ulusal hukuktan veya uygulamadan kaynaklanan yapısal bir sorunun AİHM tarafından tespit edilmesi halinde taraf devletin mevcut iç hukuk yollarının etkinliğini gözden geçirmesi ve tekrarlayan davaların AİHM önüne gelmesini engellemek için gerekliyse etkili başvuru yolları tesis etmesi gerektiğini belirtmiştir.18 Bakanlar Komitesine göre, böylece ikincillik ilkesine uyulmasının yanı sıra Mahkeme’nin iş yükü de azaltılmış olacaktır.19

Mahkemeye göre iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının amacı, ihlâl iddialarının Mahkeme huzuruna getirilmeden önce ihlâli önleme veya telafi edebilme konusunda taraf devletlere imkân tanımaktır.20 Etkili başvuru hakkını düzenleyen AİHS’in 13’üncü maddesi, Sözleşme tarafından tesis edilen denetim mekanizmasının ulusal sistemlere nazaran ikincil nitelikte olduğunu gösteren en temel hükümlerden biridir.21

Mahkeme çeşitli kararlarında İHTK’nın erişilebilir olduğunu ve başvuranların şikâyetlerini telafi edebilecek bir iç hukuk yolu niteliğinde olduğunu belirtmiştir.22 Bu nedenlerle Mahkemeye göre öncelikle Komisyona başvurmak zorunludur. Mahkeme, Ümmühan Kaplan/Türkiye kararının ardından 9 Ocak 2013 tarihinde bazı başvuruların tazminat ödenmesi suretiyle karara bağlanmasına ilişkin 6384 sayılı Kanunun kabul edildiğini kaydetmiştir. AİHM, İHTK’nın görev alanına şikâyetler için bu hukuk yolunun kullanılmasının gerekli olduğunu, aksi takdirde başvurunun kabul edilemez bulunacağını ifade etmiştir.23

AİHM’in yerleşik içtihadına göre iç hukukta oluşturulan başvuru yollarının mutlaka yargısal nitelikte olması gerekmez. Başka bir deyişle idari nitelikte olan kurullar da etkili başvuru yolu olarak kabul edilebilir. 6384 sayılı Kanunla tesis edilen Komisyon da idari bir kurul şeklinde faaliyet göstermektedir. İHTK’nın başvuruları inceleme sürecinin ve uygulayacağı prosedürün idari nitelikte olduğu ve kararlarının da idari yargı denetimine tabi olduğu görülmektedir.24

Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel kararında Komisyonun etkili bir başvuru yolu olup olmadığını incelemiştir. AYM, Komisyona başvurmak için bir ücretin olmadığını ve müracaat hakkı bakımından kişilere makul süre tanındığını belirterek İHTK’nın ulaşılabilir bir başvuru yolu olduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi ayrıca Komisyonun icra edilebilir karar verebilmesi, bilgi ve belgelere ulaşma yetkisi olması ve bunları inceleyebilmesi, Komisyonun yapısının Kanun ile önceden belirlenmesi, Komisyonun vermiş olduğu kararlara karşı yargı yolunun açık olması gibi hususları göz önünde bulundurarak İHTK’nın makul bir başarı sunma kapasitesine sahip olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesine göre, Komisyonun tazminata hükmedebilmesi veya başka türlü telafi olanakları sunabilmesi, potansiyel olarak yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olduğunu göstermektedir.25 Görüldüğü üzere AİHM ve Anayasa Mahkemesi, Komisyonu etkili bir başvuru yolu olarak kabul etmektedir.

AİHM, Komisyonun etkin bir başvuru yolu olduğunu belirtmekle birlikte, Komisyonun ve ulusal yargı makamlarının vereceği kararlar ışığında bu hususun yeniden değerlendirilebileceğini belirtmektedir. İç hukukta oluşturulan bu tür başvuru yollarının etkin olup olmadığını ispatlayacak olan davalı devlettir.26