Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İş Sağlığı ve Güvenliği Hukukunda Risk Değerlendirmesi Yapma Yükümlülüğü

Risk Assesment Obligation in Occupational Health and Safety Law

Fatih ERASLAN

İş sağlığı ve güvenliği hukukunda işverenin en çok ihlal ettiği temel yükümlülüklerinden birisi risk değerlendirmesidir. Risk değerlendirmesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işverene getirilmiş bir yükümlülüktür. Risk değerlendirme, tehlikelerin tanımlanması, risklerin belirlenmesi, risklerin analiz edilerek sıraya konulması, belgeleme aşamalarından oluşur ve işyerlerinin tehlike sınıflarına göre yenilenir. Böylece, işyerinde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının ilk adımı atılmış olur. Buna karşın, risk değerlendirmesinin yapılmamış olması birtakım yaptırımlara tabi tutulmuştur. Bu makalede de, işverenin risk değerlendirme yükümlülüğünün mevzuatımızda düzenlenme biçimi ve nasıl yerine getirildiği anlatılacaktır.

İşveren, Çalışan, Tehlike, Risk, Risk Değerlendirmesi.

Risk assessment is one of the most violated obligations by the employer in occupational health and safety law. Risk assessment is an obligation imposed on the employer by the Occupational Health and Safety Act numbered 6331. Risk assessment consists of identification of hazards, evaluation of risks, analysis and sequencing of risks, documentation stages and is renewed according to the hazard classes of workplaces. Thus, the first step towards a healthy and safe working environment in the workplace is taken. Nonetheless, failure to carry out a risk assessment is subject to some sanctions. In this article will be explained how the employer’s risk assessment obligation is regulated in Turkish law and how it is fulfilled.

Employer, Worker, Hazard, Risk, Risk Assessment.

Giriş

Sanayinin ve teknolojinin hızla gelişmesine paralel olarak artan işgücü potansiyeli, mal ve hizmet üretimine ilişkin rekabet ortamı, iş kazası ve meslek hastalıklarının artmasında önemli rol oynamıştır1 . Bu minvaldeki yorumlar, iş kazası ve meslek hastalığına ilişkin yazılmış eserlerin hemen hemen çoğunda bulunmaktadır. Her ne kadar, bu çıkarım yadsınamaz bir gerçeğin dışa vurumu olsa da iş kazası ve meslek hastalıklarının bu denli artmasının arka planında yatan asıl sebep - işverenlerin işyerinde iş kazası ve meslek hastalıklarına yol açan riskleri önleyici politikalar izlememesi - göz ardı edilmemelidir. “Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur” sözü bilhassa iş kazaları bakımından yaşadığımız acı tablonun özeti niteliğindedir. İnsan sağlığını küçük malî hesaplara değişen işverenlerin ödediği bedel, sonrasında çok daha büyük olmaktadır.

İş kazası ve meslek hastalıklarının işyerindeki verimi düşürmesi, işletmelerin saygınlığını yitirmeleri ve hepsinden önemlisi çalışanların beden ve ruh bütünlüklerinin bozulması gibi olumsuzluklar2 iş sağlığı ve güvenliği hukukunun gelişmesine önayak olmuştur3 . Bu kapsamda iş sağlığı ve güvenliğinin geliştirilmesi amacıyla iş kazası ve meslek hastalıklarını önleyici ve koruyucu politikalar hayata geçirilmiştir4 . Bunların başında ise 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda (İSGK) düzenlenen “işverenin risk değerlendirme yükümlülüğü” gelmektedir. İşverenin risk değerlendirme yükümlülüğü, konunun disiplinlerarası niteliği dolayısıyla maden, çevre, kimya, inşaat, endüstri ve gıda mühendislikleri başta olmak üzere halk sağlığı, denizcilik, işletme, sivil havacılık gibi birçok alanlarda yapılan çalışmaların konusunu oluşturmuştur5 .

Çalışmamızda risk değerlendirmenin ne olduğu, risk değerlendirme yükümlülüğünün uluslararası hukuk ve mevzuatımızdaki yeri ile önemi, kim tarafından ve nasıl gerçekleştirileceğinin yanı sıra risk değerlendirme yükümlülüğüne aykırı hareket etmenin yaptırımının ne olduğu anlatılacaktır.

1. Risk Değerlendirmesinin Hukuki Dayanağı

187 devletin üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (UÇÖ) iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin genel nitelikteki sözleşmelerinin yanısıra belirli bir iş türünü dikkate alarak hazırladığı sözleşmeler bulunmaktadır. Bu sözleşmelerle üye devletlere iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli düzenlemeleri yapma yükümlülüğü getirilmiştir. Bu anlamda, 155 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşme genel kuralları ihtiva eden düzenlemelere örnek verilebilir.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 187 sayılı İş Sağlığını ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesi6 ile üye devletlere en fazla temsil kabiliyetine sahip işveren ve işçi kuruluşlarına danışarak, iş sağlığı ve güvenliği konusunda ulusal bir program düzenleme yükümlülüğü getirilmiştir. Sözleşme’nin 5. maddesine göre ulusal program, işle ilgili tehlike ve riskleri ortadan kaldıracak veya en az seviyeye indirerek işçilerin korunması sağlayacak nitelikte olmalıdır7 .

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 167 sayılı İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi8 ile 188 sayılı Balıkçılık Sözleşmesi9 ise belirli bir iş türünü dikkate alarak hazırlanan sözleşmelere örnek olarak verilebilir. 167 sayılı Sözleşme’de işyerlerinin iş sağlığı ve güvenliği açısından risk oluşturmaması için gerekli önlemlerin alınması gerektiği düzenlenmiştir (m.13/1-1). Aynı hükümde, inşaat alanında ya da yakınında bulunan kişilerin de inşaat alanından kaynaklanan her türlü riskten korunması gerektiği düzenlenmiştir.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 188 sayılı Balıkçılık Sözleşmesi (Work in Fishing Convention) m.31 hükmünde üye devletlere balıkçı gemilerinde10 iş kazasını önlemeye yönelik işverenin risk değerlendirmesi yapma yükümlülüğü dâhil iş kazalarını önleyici tedbirlerin alınmasını sağlayan düzenlemelerin yapılması yükümlülüğü getirilmiştir. Sözleşmenin 33. maddesinde ise balıkçılığa ilişkin risk değerlendirmesinin balıkçıların ve diğer temsilcilerin katılımıyla yapılacağı düzenlenmiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün gemi adamlarının uğradığı iş kazalarına ilişkin11 134 sayılı İş Kazalarının Önlenmesi (Gemiadamları) Sözleşmesi12 (Prevention of Accidents (Seafarers) Convention) 3. maddesinde ise denizcilikteki istihdama özgü risklerden kaynaklanan kazaların önlenmesi için bu kazaların genel seyri ve istatistiklerin ortaya koyduğu tehlikeler hakkında araştırma yapılacağı düzenlenmiştir.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 2019 tarihli ve 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi (Violance and Harassment Convention)13 m.9 hükmünde üye devletlere iş hayatındaki şiddet ve taciz risklerini değerlendirmesini sağlayacak düzenlemeleri yapma yükümlülüğü getirmiştir14 . Yine, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 2019 tarihli ve 206 sayılı Şiddet ve Taciz Tavsiye Kararı’nın (Violance and Harassment Recommendation)15 8. maddesine göre işyerinde yapılacak risk değerlendirmesinde psikososyal tehlike ve riskler de dâhil olmak üzere şiddet ve taciz ihtimalinin artışı göz önünde bulundurulmalıdır.

Avrupa Birliği’ne üye devletlerin temsil edildiği Avrupa Parlamentosu ve Konseyi de iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çok sayıda Direktif kabul etmiş olup ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği alanındaki mevzuatın belkemiğini bu Direktifler oluşturmuştur. Konsey’in de genel nitelikte Direktif’leri olduğu gibi belirli bir risk grubunu yahut meslek türünü dikkate alarak hazırlamış olduğu Direktifler de mevcuttur. Ancak burada yalnızca 89/391/EC sayılı Direktif’e yer verilecek olup diğer Direktiflere yeri geldikçe ilgili kısımda değinilecektir16 .

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 1981 tarihli İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi17 iş sağlığı ve güvenliği alanındaki temel yükümlülükleri düzenleyen sözleşmelerinden birisidir. İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin 155 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun, 07.01.2004 tarihinde kabul edilmiş, 13.01.2004 tarih ve 25345 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Sözleşme 1. maddesinde de belirtildiği üzere bütün ekonomik faaliyet kollarına ve 2. maddede öngörüldüğü üzere çalışan bütün işçilere uygulanır. Sözleşme’nin 3. maddesine göre “işçiler” terimi kamuda çalışanlar dâhil olmak üzere istihdam edilen bütün kişileri kapsar.

Sözleşme’nin 11. maddesi ile her üye devlete iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ulusal bir politika geliştirmesi bir yükümlülük olarak öngörülmüştür. Bu kapsamda her üye devlet, Sözleşme’nin 4. maddesinde belirtilen politikaya etkinlik kazandırmak amacıyla Sözleşme’nin diğer maddelerinde belirtilen iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hizmetlerin yerine getirilmesini sağlayacaklardır.