Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluk Sigortası

Evrim AKGÜN

Anonim şirketi idare ve temsil görevi ve görevden doğan sorumluluk yönetim kuruluna aittir. Yönetim kurulu üyeleri de kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal etmeleri halinde şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına verdikleri zarardan sorumlu olduklarından yönetim kurulu üyelerinin görevi kabul etmeden önce sigortalanmaları önem arz eder. Ortaya çıkabilecek zararların büyüklüğü düşünüldüğünde, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun sigortalanması şirketlerde menfaatin ihlaline karşı getirilebilecek en önemli ve ekonomik çözümlerden birisidir. Bu sigorta 6102 sayılı TTK ile getirilmiş risk yönetiminin bir parçası olarak da değerlendirilebilir. Ayrıca böyle bir sigortanın varlığı, kişileri yönetim kurulu üyesi olma konusunda cesaretlendirecektir.

Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluk Sigortası; anonim şirketin yönetim kurulu üyelerinin, kanun ve ana sözleşme ile kendilerine yüklenen görevlerin icrası dolayısıyla sebep oldukları zararlara ilişkin taleplerin sigortacı tarafından himaye altına alındığı bir sigortadır.

Bu sigortaya “Directors and Officers Liability Insurance”, veya kısaca “D&O Insurance” adı verilmektedir. Bu isim uluslararası kabul görmüştür; örneğin Alman hukukunda da “D&O Versicherung” adıyla anılmaktadır. Türk hukukunda ise “Yönetici ve Müdürlerin Sorumluluk Sigortası” veya “Yönetici Sorumluluk Sigortası” olarak isimlendirilmektedir. Bu sigorta ile müdür gibi kişilerin de sorumlulukları teminat altına alınabilirse de, tebliğ kapsamında yalnızca yönetim kurulu üyeleri bakımından değerlendirme yapılacaktır.

Hukuki dayanaklara bakıldığında öncelikle TTK m.361’den bahsedilmesi gerekecektir. TTK m.361”de “Yönetim kurulu üyelerinin, görevlerini yaparken kusurlarıyla şirkete verebilecekleri zarar, şirket sermayesinin yüzde yirmibeşini aşan bir bedelle sigorta ettirilmiş ve bu suretle şirket teminat altına alınmışsa, ...” denmek sureti ile yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk sigortasına ilişkin ayrıntılı bir düzenleme getirilmemiş olduğu, bu sigortadan yalnızca bahsedilmiş olduğu görülmektedir. Zaten ilgili hükmün gerekçesinde de bu düzenlemenin “ilk çekingen adım” olduğu belirtilmektedir. 2014 tarihli Kurumsal Yönetim Tebliği (II-17.1) Ek 1 4.2.8.’de ise “Yönetim kurulu üyelerinin görevleri esnasındaki kusurları ile şirkette sebep olacakları zarar, şirket sermayesinin %25’ini aşan bir bedelle sigorta edilir...” şeklinde bir düzenleme yer almaktadır. Sigorta mevzuatı açısından ise, genel olarak sorumluluk sigortalarını tanımlayan TTK 1473. madde hükmünün 2. fıkrası “Sigorta, sigortalının işletmesi ile ilgili sorumluluğu için yaptırılmışsa, sözleşmede aksine hüküm yoksa bu sigorta, ... işletmenin veya işletmenin bir kısmının yönetiminde ... çalıştırılan kişilerin sorumluluğunu da karşılar. Bu durumda sigorta bu kişilerin lehine yapılmış sayılır.” şeklindedir.

Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk sigortası, sigorta hukuku açısından ihtiyacın karşılanması kıstasına göre yapılan ayrımda; meblağ sigortası değil de, bir zarar sigortası niteliğindedir. Bu sigorta aynı zamanda yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarını himaye altına aldığı için bir sorumluluk sigortasıdır. Rizikonun konusu açısından yapılan malvarlığı/şahısvarlığı ayrımında ise malvarlığı sigortası teşkil etmektedir. Malvarlığının ilişkin olduğu kısım bakımından yapılan ayrım bakımından ise; sağlanan teminatla pasiflerin artmasını önlemek yahut yeni pasiflerin ortaya çıkmasını önlemek amacı yerine getirildiği için pasif sigortası niteliğindedir. Son olarak irade serbestliği açısından bu sigortanın zorunlu olmayıp, isteğe bağlı şekilde akdedildiğini söyleyebiliriz.

Sorumluluk sigortalarında rizikonun gerçekleştiği an bakımından en çok uygulanan olay, zarar ve talep esaslarıdır. Her ne kadar genel olarak sorumluluk sigortasını tanımlayan TTK m.1473’te sigorta süresi içerisinde gerçekleşen bir “olaydan” kaynaklanan sorumluluk dolayısıyla tazminat ödeneceği şeklinde bir düzenleme mevcutsa da, ilgili hüküm emredici değildir. Bu sayede sorumluluk sigortalarında, rizikonun zarara sebep olan olayın gerçekleşmesi ile mi, bu olay sonucunda zararın gerçekleşmesi ile mi, yoksa zarara sebep olan bu olay sonucunda zarar görenlerin tazminat talep etmeleri ile mi gerçekleşeceği belirlenebilmektedir. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk sigortası, dünyadaki uygulaması bakımından talep esaslı akdedilen bir sigortadır. Dolayısıyla yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu gerektiren bir olayın gerçekleşmesi halinde değil de, gerçekleşen zarardan sonra talebin yapıldığı anda riziko gerçekleşmiş sayılacaktır. Bu halde elbette talebin sözleşme süresi içerisinde öne sürülmesi gerekmektedir.

Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk sigortasına öncelikle TTK’nın sorumluluk sigortasına ilişkin getirdiği 1473 ile 1482. maddeler arasında yer alan hükümler uygulanacaktır. TTK m.1401 ila 1452’de yer alan tüm sigorta sözleşmelerine ilişkin genel hükümler ile m.1485 uyarınca mal sigortalarına ilişkin bazı hükümler (m.1454, 1458, 1466/1, ve 1471) de uygulama alanı bulacaktır. Bahsedilen hükümlerin emredici niteliğine ilişkin ise TTK m.1452 ile m.1486 dikkate alınmalıdır. Sigortacılık Kanunu’nun 11/1. maddesinin “sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Müsteşarlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlene(ceği)” yönündeki düzenlemesi dolayısıyla her sigorta sözleşmesi bakımından genel şartların varlığı aranmaktadır. Bununla birlikte, konumuz olan sigorta türüne ait bir genel şart metni henüz düzenlenmemiş olduğundan, bu sözleşme hali hazırda Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na eklenen özel şartlarla akdedilmektedir.

Sigorta sözleşmesinin tarafları sigortacı ve sigorta ettirendir. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk sigortası bakımından ise sigortacının karşısında sigorta ettiren olarak anonim şirketi görürüz. Bununla birlikte çok nadiren de olsa, sözleşmenin bireysel olarak yapıldığı, dolayısıyla yönetim kurulu üyesinin sigorta ettiren sıfatına sahip olduğu haller de söz konusu olabilmektedir. Zarar sigortaları bakımından, akdedilen sigorta sözleşmesi ile menfaat himaye altına alınan kişi sigortalı adını alır. Bu sigorta bakımından sigortalı, sözleşmenin akdedilme şeklinde göre yönetim kurulu üyeleri veya anonim şirketin kendisi olabilmektedir. Yönetim kurulu üyelerinin sigortalı olduğu hallerde, bu kişiler ismen bahsedilmeden tüm organ üyeleri olarak belirtilmektedir. Sigortacının tazminat ödeme borcunu yerine getireceği, zarar gören 3. kişiler ise şirket, pay sahipleri ile birlikte, ilgili resmî kurumlar, alacaklılar, müşteriler, rakip şirketler, şirket çalışanları, tasfiye memurları gibi şirket alacaklılarıdır.

Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk sigortası sözleşmesi Kloz 1, Kloz 2 veya Kloz 3 şeklinde adlandırılan teminat türlerini içerecek şekilde yapılabilir. Kloz 1, “yönetici koruması”, “Side A” gibi şekillerde de adlandırılabilmektedir. Genel olarak yönetici teminatı olarak bilinmektedir. Yönetim kurulu üyesinin kişisel ve müteselsil sorumluluğunu teminat altına alır ve özellikle şirketin yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunu ortadan kaldıramadığı haller (örneğin ibra, sulh, feragat gibi şekillerde) bakımından teminat sağlar. Anonim şirket tarafından sigortanın bu şekilde akdedilmesi halinde, başkası lehine sigorta söz konusu olur ve yönetim kurulu sigorta ettiren, yönetim kurulu üyeleri ise sigortalı sıfatını kazanır. İstisnaen sözleşmeyi yönetim kurulu üyesinin kendisinin akdetmesi halinde ise bu kişi kendi sorumluluğunu teminat altına alacağından başkası lehine sigorta söz konusu olmayacaktır.

Kloz 2, “Side B” veya “şirketi kurtarma teminatı” olarak adlandırılmaktadır. Bu teminat türünde ise sigortacı yönetim kurulu üyesinin hukuki sorumluluğu sebebiyle şirketin zarar görenlere ödemek zorunda kalacağı tazminatlar için şirkete sigorta himayesi sağlamaktadır. Bu halde ortaklığın kendisinin korunması söz konusu olacağından, bu şekilde akdedilen sözleşme başkası lehine sigorta niteliğinde değildir.

Kloz 1’in uygulaması daha çok Avrupa’da, Kloz 2’nin uygulaması ise daha çok ABD’de görülmektedir.

Son olarak diğerlerine göre daha yeni düzenlenmiş olan Kloz 3 veya “Şirket teminatı” olarak adlandırılan kloz mevcuttur. Burada kıymetli evrakların tedavülü nedeniyle doğan zarar talepleri için şirkete himaye sağlanması söz konusudur. Ancak bu türün uygulaması çok fazla görülmemektedir. Burada da ortaklığın kendisi sigorta koruması altında olduğundan, başkası lehine sigorta niteliği söz konusu değildir.

Yönetim kurulu üyelerinin Bankacılık Kanunu, Sigortacılık Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, Borçlar Kanunu gibi çeşitli kanunlardan doğan sorumlulukları söz konusudur. TTK’da ise yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin genel düzenleme 553. madde ile getirilmiştir. Bunun dışında TTK m.549, m.550, m.551, m.552, TTK m.193 gibi özel sorumluluk halleri de düzenlenmiştir. Ayrıca TTK m.369, 376, 393, 395, 396 vb. maddelerinde sayıldığı şekilde birtakım yükümlülükler de öngörülmüştür.

Tebliğ konusu sigorta sözleşmesi ile anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin kanun ve ana sözleşme ile kendilerine yüklenen görevleri icra ederken kusurlarıyla sebebiyet verdikleri zararlara ilişkin tazminat talepleri himaye altına alınmaktadır. Tüm sigorta sözleşmelerinde olduğu gibi, bu sigortada da sigortacı temel olarak, sigortalıya karşı yöneltilen haklı tazminat taleplerini ödemek suretiyle söndürmeyi ve haksız tazminat taleplerini ise defetmeyi üstlenmektedir. Bu bakımdan sigortacı sigortalının savunma masraflarını, soruşturma masraflarını, tazminatı gibi kalemleri karşılamaktadır.

Sigortacılık tekniği gereği her türlü rizikonun himaye altına alınması söz konusu olamamaktadır; bu nedenle rizikoda birtakım sınırlandırmalara gidilmesi söz konusu olmaktadır. Konumuz bakımından, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk sigortası ile bu kişilerin her türlü sorumluluk halinin himaye altına alınması da mümkün değildir; dolayısıyla birtakım riziko sınırlamaları söz konusu olacaktır.

İhlalin türü bakımından rizikonun kasten gerçekleştirilmesi hali teminat dışında bırakılmıştır. Bu hal esasen genel hükümlerde, TTK m.1429’da emredici olarak düzenlenmiştir. Ayrıca kanunun sorumluluk sigortaları kısmında yer alan 1477 hükmü de “Sigortacı, sigortalının, sorumluluk konusu olayı kasten gerçekleştirmesinden doğan zararlardan sorumlu olma(yacağı)” şeklindedir. Bu yöndeki bir başka düzenleme de MSSGŞ A.3/b’de yer almaktadır.

Zararın türü açısından ise bu sigorta ile saf malvarlığı zararları karşılanmaktadır; eşya zararları ile cismani zararlar teminata dahil edilmezler.

MSSGŞ A.2. maddesi uyarınca bu sigorta, sigortalının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ifa ettiği mesleki faaliyetler için geçerlidir. Genel olarak teminat dışı kalan haller MSSGŞ’nin A.3. maddesinde, aksine sözleşme yapılma ise teminat dışı kalan haller ise A.4. maddesinde sayılmaktadır. Bununla birlikte genel şartlar bu sigorta türüne özel olarak oluşturulmadığı için, genel şart düzenlemelerinin bu sigortanın niteliğine uygun olduğunca geçerli olacağı söylenebilecektir. Yukarıda yer alan emredici hükümler dışında, tarafların tüm bu bahsedilen hususları anlaşmak suretiyle teminata dahil etmesi mümkündür.

Bu sigortanın dünyadaki uygulamasına baktığımızda genellikle dışarıda bırakılan teminatlara örnek olarak şunlar verilebilir: çevre felaketleri sonucu çıkan zararlar, hatalı üretimden kaynaklanan zararlar, sözleşmede kararlaştırılan cezai şartlar, ceza hukuku kaynaklı para cezaları, sigortalıların kendi aralarındaki iç ilişkiden kaynaklanan zararlar, asbest kullanımından kaynaklanan zararlar, sigortalının kanuni sorumluluğunu ağırlaştıran anlaşmalar sonucu ortaya çıkan tazminat talepleri, haksız rekabet.

Kanunda sigorta ettirene birtakım yükümlülükler yüklenmiş durumdadır. Bununla birlikte, başkası lehine sigortanın bulunması halinde TTK m.1412 uyarınca sigortadan haberi olmak kaydıyla, sigorta ettiren için getirilen bu yükümlülükler sigortalı açısından da geçerli olacaktır.

Sigorta hukukunda yükümlülükleri borç ve görev olmak üzere ikiye ayırmaktayız. Sigorta ettirenin tek borcu prim ödemektir. Bu borç bakımından, prim ödenmemesi dolayısıyla sözleşmenin feshedilmesi söz konusu olabilir. Kanun koyucu sigorta ettirenin prim ödeme borcunu yerine getirmemesi nedeniyle sigortalının himayesinin ortadan kalkması tehlikesi bakımından TTK m.1431/4’te “Başkası lehine yapılan sigortada, prim borcu için sigorta ettirenin aleyhine yapılan takip semeresiz kalmışsa, zarar sigortalarında sigortalı, can sigortalarında lehtar, bu durumun sigortacı tarafından kendilerine bildirilmesi halinde, primi ödemeyi üstlenirlerse sözleşme bu kişilerle devam eder; aksi halde, sigortacı sigorta ettirene karşı sahip olduğu hakları kullanır” şeklinde bir koruma getirmiştir. Görevlerin yerine getirilmemesi, riziko gerçekleştiğinde sigorta tazminatının bir kısmını yahut tamamını alamama gibi hak kaybına yol açabilecektir. Ancak görevler bakımından, örneğin sigorta ettirenin riziko ağırlaşmasını, sigortalıya karşı olan tazminat taleplerini sigortacıya bildirmemesi gibi durumlarda sigortacının uygulayacağı yaptırıma karşı sigortalı açısından TTK m.1431/4 benzeri bir koruma mevcut değildir.

Sigorta ettirene kanunda yüklenen görevler şu şekildedir: *TTK m.1435-1443’te düzenlenen Sözleşme Öncesi Beyan Görevi (MSSGŞ’de de C.2. maddesinde paralel düzenleme mevcuttur), *TTK m.1444-1445’te düzenlenen Sözleşme Süresi İçindeki Beyan Görevi (paralel düzenleme MSSGŞ C.3.), *TTK m.1446 ve 1475’teki Riziko Gerçekleştiğindeki Beyan Görevi (paralel düzenleme MSSGŞ B.2.a.), *TTK m.1447’de yer alan Bilgi Verme ve Araştırma Yapılmasına İzin Verme Görevi (paralel düzenleme MSSGŞ B.2.ç.), *TTK m.1448’deki Zararı Önleme, Azaltma ve Sigortacının Rücu Haklarını Koruma Görevi (paralel düzenleme MSSGŞ B.2.c.).

Bunlar arasından sözleşme süresi içindeki beyan görevi esasen mevcut rizikonun ağırlaşması halinde söz konusu olur. Bu sigorta ile ilgili uygulamada riziko ağırlaşması olarak kabul edilen hususlara örnek olarak ana sözleşme değişiklikleri, şirketin faaliyet alanındaki önemli değişiklikler, borsaya kayıt, oy oranında %10’dan fazla orandaki değişiklikler verilebilir.

TTK m.1446’da düzenlenen Rizikonun gerçekleştiğini beyan görevi sigorta ettirene, riziko gerçekleştiğinde durumu “gecikmeksizin” sigortacıya haber verme görevi yüklemiştir. Aynı konuda sorumluluk sigortası kısmında yer alan TTK m.1475 ise iki ayrı süre getirmektedir; ilki riziko henüz gerçekleşmemişken ancak ileride gerçekleşebilecek bir olay vuku bulduğunda bunu on gün içerisinde sigortacıya bildirmek, ikincisi ise kendisine yöneltilen istemi derhal sigortacıya bildirmek. Burada dikkat edilmesi gereken, sigorta türünün talep esaslı akdedilmesi dolayısıyla on günlük süre bakımından, esasen rizikonun henüz gerçekleşmemiş olduğu, derhal bildirimi düzenleyen halde yer alan “yöneltilen istem” ifadesinin esasen talep olduğu, dolayısıyla bu ikinci hal için rizikonun gerçekleşmiş olduğudur.

Sonuç olarak hem kolay ulaşılabilirliği, hem de gerçekleşebilecek zararın boyutuna nazaran primlerin uygunluğu sayesinde ekonomik sayılabilecek bir mekanizma olması nedeniyle bu sigortanın akdedilmesi konusunda şirketlerin teşvik edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Mevcut durumda hukukumuz bakımından yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk sigortası her ne kadar Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na eklenen özel şartlarla akdedilebiliyorsa da, bu sözleşmenin kendi özelliklerine ve ihtiyaçlarına uygun genel şart düzenlemesinin yapılması yerinde olacaktır.