Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Soruşturma Evresinin Kör Noktası: İddianame Yerine Geçen Belge

The Blind Spot of the Investigation Phase: The Document Substituting the Indictment

Enes KÖKEN

Çalışmamızın temelini oluşturan konu, iddianame yerine geçen belgelerin varlığı, bunların iade edilip edilemeyeceği, hukuk sistemimizdeki yeri, türlerinin neler olduğudur. Hukuk sistemimizde Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen bir iddianame olmadan kişilerin sanık konumuna gelmesi bazı hak ihlallerine sebebiyet vereceği için, bu durum tartışmalıdır. Bu hak ihlallerinin nasıl yaşandığı ve bunlara karşı ne gibi çözüm önerilerinin getirilmesi gerektiği belirtilecektir. Söz konusu açıklamalar çerçevesinde iddianame yerine geçen belgelerin var olup olmadığı meselesi, bunların iade edilip edilemeyeceği ve türleri ile ilgili görüşlere ve eleştirilerimize yer verilecektir.

İddianame, İddianamenin İadesi, İddianame Yerine Geçen Belge, Soruşturma, Yeterli Şüphe.

The subject that forms the basis of our study is the existence of documents substituting indictment, whether they can be returned or not, their place in our legal system, and what their types are. This situation is controversial, because in our legal system, people becoming defendants without an indictment filed by the public prosecutor will cause infringements of some rights. It will be stated how these infringements of rights are experienced and what kind of solutions are needed to be brought against them. Within the frame of the said statements, opinions on the issue whether the documents substituting the indictment exist or not, whether they can be returned or not and their types and our critics will be included.

Indictment, Return of Indictment, Documents Substituting Indictment, Investigation, Sufficient Suspicion.

I. Giriş

Ceza Muhakemesi Kanunu m.170/2’ye göre, Cumhuriyet savcısı soruşturma evresi sonunda toplanan deliller çerçevesinde yeterli şüpheye ulaşıyorsa kural olarak iddianame düzenlemek zorundadır. Yeni CMK sistematiğinde soruşturma evresi C. Savcısı odaklı (merkezli) olduğundan, iddia faaliyeti devlete tanınan bir iş olduğu için bu yetki söz konusu makama verilmiştir.

Kural olarak kamu davasının açılması, C. Savcısı tarafından düzenlenen iddianamenin yetkili ve görevli mahkemeye verilmesi, mahkeme tarafından da kabul edilmesi sonucu gerçekleşmektedir (CMK m.170/3). Ancak istisnai olarak, bazı özel yasalardaki düzenlemeler gereği C. Savcısı tarafından düzenlenen bir iddianame olmadan da, ilgili kurum veya kuruluş tarafından düzenlenen belge ile kamu davası açılabilmektedir. İşte bu belgeye iddianame yerine geçen belge veya iddianame hükmünde belge denilmektedir.1 Ayrıca, bir belgenin iddianame yerine geçen belge kabul edilebilmesi için, CMK m.170/3’te düzenlenen iddianamede bulunması gerekli unsurların hepsini veya en azından büyük bir kısmını ihtiva etmesi gerekmektedir.2

İddianame yerine geçen belgenin varlığından bahsedebilmek için bazı koşulların sağlanması gerekmektedir. Öncelikle idari bir kurul/merci/kişi tarafından düzenlenen belge bulunması gerekir. Bu belge, tıpkı iddianamede olduğu gibi bir takım unsurları (CMK m.170/3 vd.) ihtiva etmelidir. Ayrıca, düzenlenen bu belge ile C. Savcısı aşılarak, uyuşmazlığın çözülmesi için işin doğrudan mahkemenin önüne gelmesi gerekir. Başka bir ifadeyle, C. Savcısı devre dışı bırakılarak idari kurul/merci/kişi tarafından düzenlenen belgenin doğrudan mahkemeye verilmesiyle kovuşturma yapılması sağlanmaktadır. Bir nevi idari kurul/merci/kişi soruşturma makamı yerine geçmiş olmaktadır.

Mevcut CMK sistemimizde iddianame yerine geçen belgenin var olup olmadığı hususu öğretide tartışmalıdır. Tartışmanın kaynağında farklı sebepler bulunmaktadır. Bunlar; iddianame yerine geçen belgenin CMK’da düzenlendiği madde/yer, yeni sistemde soruşturma evresinin tek yetkilisinin C. Savcısı olması, ceza davasının kamusallığı ve hukuk devleti ilkesi olduğu söylenebilir.

CMK’da genel itibariyle iddianame kavramına, istisna olarak ise iddianame yerine geçen belge kavramına yer verildiği görülmektedir. İddianame kavramının geçtiği önemli maddeleri belirtmek gerekirse; Soruşturma evresi “Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreye”; kovuşturma ise, “İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreye” denir (CMK m.2). “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” (CMK m.170/2). “Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede, ...” şeklinde düzenlenmiştir (CMK m.170/3). “Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir” (CMK m.173/4). “İddianamenin kabulüyle, kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar” (CMK m.175/1). “İddianame, çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ olunur” (CMK m.176/1). “... iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar” (CMK m.191/1). İddianame yerine geçen belge kavramı ise, CMK’da sadece m.191/3-b’de düzenlenmiştir. Buna göre, “İddianame veya iddianame yerine geçen belgede yer alan suçlamanın dayanağını oluşturan eylemler ve deliller ile suçlamanın hukuki nitelendirmesi anlatılır.”

İddianame yerine geçen belge kavramı CMK m.191/3-b dışında mevzuatlarımızda dağınık şekilde düzenlenmiştir. TCK m.75/2’ye göre, “Özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan mahkemeye intikal etmesi halinde de fail, hâkim tarafından yapılacak bildirim üzerine birinci fıkra hükümlerine göre saptanacak miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte ödediğinde kamu davası düşer.” Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği m.22/1-c’de, “Cumhuriyet savcısı tarafından iddianame düzenlenmeksizin, iddianame yerine geçen belge ile doğrudan mahkeme önüne gelen uzlaşmaya tâbi bir suçun varlığı”, şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m.57/3’e göre, “Yüce Divan, 5271 sayılı Kanundaki iddianamenin iadesi sebeplerinden başka esaslı hukuka aykırı hâllerin bulunması hâlinde de iddianamenin veya iddianame yerine geçen belgelerin iadesine karar verebilir.”

Görüldüğü üzere, iddianame yerine geçen belge kavramı, tespit ettiğimiz kadarıyla dört yerde düzenlenmiştir. TCK m.75/2’de açıkça ismi belirtilmese dahi, özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan mahkemeye intikal etmesi ifadesinden aynı sonuca ulaşılmaktadır.

Konu ile ilgili düzenlemeleri belirttikten sonra öğretideki tartışmalara değinmek isabetli olacaktır. Öğretide ağırlıklı görüşe göre, mevzuatta istisnai de olsa iddianame yerine geçen belge kavramı düzenlendiği için, kanun koyucu bu kavramın varlığını kabul etmektedir.3 Azınlıktaki görüşe göre ise, yeni CMK sistematiğinde tüm özel soruşturma kuralları açısından önemli bir yenilik söz konusudur. Özel soruşturma kuralları uyarınca, soruşturma işlemleri kim tarafından yapılırsa yapılsın (örneğin TBMM) soruşturma evresi sonunda bu işlemleri yapan kişi/kurum, fezlekeyi doğrudan mahkemeye sunmayıp, önce C. Savcısına gönderecektir. C. Savcısının bu fezlekeye göre hazırlayacağı iddianame mahkemeye sunulacaktır. Başka bir ifadeyle, ilgili kişi/kurum doğrudan mahkemeye fezleke veremeyecektir. Arada mutlaka C. Savcısının süzgecinden geçmesi gerekecektir. Bu şekilde hazırlanan iddianamede eksiklik varsa mahkeme tarafından iade edilebilecektir.4

Kanaatimizce, şu iki soru birbirinden ayrı cevaplanması gerekir. İlk olarak, iddianame yerine geçen belge mevzuatlarımızda var mıdır; ikinci olarak ise, var olduğu kabul edildiği takdirde bu kavramın hukuksal niteliği nedir veya var olması isabetli midir?

İlk soruyu cevaplandıracak olursak; CMK m.191/3-b, TCK m.75/2, Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği m.22/1-c ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m.57/3’teki düzenlemeler ışığında hukuk sistemimizde iddianame yerine geçen belge kavramının var olduğu sonucu çıkarabiliriz. Kanun koyucunun diğer maddelerde bu kavrama yer vermemiş olmasını bilinçli olarak susmasına bağlıyoruz. Kanun koyucu iradi olarak CMK m.170 vd. hükümlerinde söz konusu kavramdan zikretmek istememiştir.

Asıl sorun ikinci soruyu cevaplama noktasında karşımıza çıkmaktadır. İddianame yerine geçen belgenin varlığı kabul edildiği sonucuna ulaşıldığı takdirde, bu kavramın kabul edilmesi CMK sisteminde nasıl değerlendirilecektir?

Ceza davasının kamusallığı ilkesi gereği, kural olarak kamu davasını açma görevi C. Savcısı tarafından yerine getirilecektir. Bu iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesiyle birlikte kamu davası açılmış olacaktır. Dolayısıyla, istisnalar haricinde kamu davası C. Savcısı tarafından açılacaktır. Bu hususta şu ifadenin kullanılmasının yanlış olmayacağı düşündeşindeyiz: “Kamu davası kural olarak C. Savcısının düzenlediği iddianame aracılığıyla, istisna olarak da iddianame yerine geçen belge ile açılmaktadır.” İdari kurumlar iddianame yerine geçen belge düzenledikleri sırada bir takım araştırma ve inceleme fonksiyonu icra etmektedirler. Yapılan bu araştırma ve incelemenin bir nevi C. Savcısının yapmış olduğu soruşturma faaliyetine benzediği söylenebilir. İdari kurumlar bu faaliyeti icra ederken, suç şüphesi konumunda olan kişiler “şüpheli” sıfatını almaktadırlar. Burada asıl sorun, idari kurum araştırma ve inceleme fonksiyonunu icra ederken herhangi bir şüphe derecelendirmesi yapıyor mu şeklinde karşımıza çıkmaktadır. CMK m.170/2 gereği, C. Savcısı soruşturma evresi sonunda suçun işlendiği hususunda yeterli şüpheye ulaşır ise iddianame düzenlemektedir. Burada bir tezatlık karşımıza çıkmaktadır. Bu ise, kanun koyucu C. Savcısının iddianame düzenlemek için yeterli şüpheye ulaşmasını istemişken, idari kurumlar için iddianame yerine geçen belge düzenlenmesi açısından herhangi bir şüphe derecesi aranmıyormuş gibi sonuç çıkmaktadır. Kural olan iddianame, istisna olan iddianame yerine geçen belgedir prensibinden hareketle, evleviyet ilkesi çerçevesinde yorumlayacak olursak, iddianame düzenlenmesi için yeterli şüphenin varlığı aranıyor ise, iddianame yerine geçen belge için öncelikle yeterli şüphenin aranması gerekecektir.5 Ayrıca, kanun koyucu C. Savcısına dahi doğrudan dava açma yetkisi vermemesine karşın, idari mercilere doğrudan dava açma hakkı vermesi isabetli olmamıştır.6

İdari merciler tarafından yapılan araştırma ve inceleme faaliyetinin hukuk eğitimi almış olan C. Savcısının eleğinden geçmeden kişilere “şüpheli” sıfatı verilmesi ilk olarak hukuk devleti ilkesine zarar verecektir. Bu durumda, şüphelinin soruşturma evresinde sahip olduğu bazı hakları kullanmasının da önüne geçilmektedir. Örneğin, CMK m.149 gereği şüphelinin müdafi seçimi veya CMK m.150 gereği müdafi görevlendirilmesi hakları engellenmiş olmaktadır. Böylelikle, iddianame yerine geçen belge düzenlenmesi sonucu kişiler herhangi bir hukuki destekten yararlandırılmadan kendilerini sanık statüsünde görmektedirler. Bu ise, başta adil yargılanma hakkı ve silahların eşitliği olmak üzere birçok ceza muhakemesi ilkesinin ihlal edilmesi sonucunu doğurmaktadır.7

CMK m.171/1’e göre, Cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilir. Bu düzenleme gereği, takdir yetkisinin C. Savcısına ait olduğu aşikârdır. Buna benzer bir takdir yetkisi idari mercilere verilmesi söz konusu değildir. Böylelikle, iddianame için takdir yetkisi var iken, iddianame yerine geçen belge için takdir yetkisinin bulunmaması aralarında bir farklılık yaratmaktadır.

İddianamede bulunması gerekli zorunlu hususlar CMK m.170/3-4-5-6’da düzenlenmiştir. Bu hususlara uygun düzenlenmeyen iddianame iade edilecektir. Görüldüğü üzere, iddianame bir şekil şartına tabidir.8 Buna karşılık, iddianame yerine geçen belge için mevzuatımızda herhangi bir şekil şartı aranmamıştır. Bu haliyle de, aralarında farklılık bulunduğunu ifade edebiliriz.

Yukarıda belirttiğimiz her iki görüşün kendine has haklı gerekçeleri olsa da, biz azınlık görüşün daha isabetli olduğunu söyleyebiliriz.9 İddianame yerine geçen belge kavramının varlığı hususunda tereddüt yoktur. Ancak, varlığı uygulama açısından ciddi sorunlara yol açmaktadır. Kaldı ki, kanun koyucu çok sınırlı şekilde bu kavramı zikrettiği için aslında kamu davası açılması hususunda tek yetkinin C. Savcısında olduğu gerçeğine istisnalar getirmiştir.

Yeni CMK sisteminin C. Savcısı odaklı hale gelmesi, başka bir ifadeyle C. Savcısının soruşturma evresinin imparatoru haline gelmesi aslında delillerin hukuk nosyonuna sahip bir kişi tarafından değerlendirilmesi ve bu şekilde sağlıklı bir kovuşturmaya geçilmesini sağlamaktır. Amaç hak ihlallerine yol açmamak ve hukuka uygun şekilde delil toplamak ise, bu takdirde idari merciinin C. Savcısının yerine geçerek delil değerlendirmesi yapması en başta hukuk devleti ilkesi ve adil yargılanma hakkına zarar verecektir. Bundan dolayı, idari merciler tarafından hazırlanan belgenin C. Savcısına gönderilmesi, ardından C. Savcısının gerek kendisi gerekse idari merci tarafından toplanan delillere göre yeterli şüphe değerlendirmesi yapması, şayet yeterli şüpheye ulaşır ise iddianame düzenlemesi gerekir. Yeterli şüpheye ulaşamadığı takdirde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verecektir. Başka bir ifadeyle, merci tarafından toplanan deliller, hukuk eğitimi almış olan C. Savcısının eleğinden geçmesi, yargılamanın sağlıklı ve hukuka uygun şekilde yapılmasını sağlayacaktır.