Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesinde Şüpheli İşlem Bildirimi ve Avukatlık Mesleği İlişkisi

Suspicious Transaction Notification and Attorney Profession Relationship in Prevention of Laundering Proceeds of Crime

Murat KURU

Suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesinde en etkili önleyici tedbir, şüpheli işlem bildirimidir. Şüpheli işlem bildirimi, bildirim yükümlüsü olarak belirlenenler tarafından yerine getirilmek zorundadır. Bildirim yükümlülerinin bazıları kanun koyucu tarafından bizzat belirlenmiş iken; diğer bir kısmını belirleme konusunda yürütme organına yetki verilmiştir. Topluma hukuki bilgi ve tecrübesini sunma konusunda tekel yetkisini haiz avukatlara ilişkin olarak, kanun koyucu tarafından şüpheli işlem bildirimi yükümlülüğü ihdas olunmamıştır. Şüpheli işlem bildirimi yükümlülüğünün belirlenmesine ilişkin kriterlerin net olarak tesis olunmaması ve yükümlülere ilişkin çeşitli yaptırımların öngörülmüş olması nedeniyle avukatlara, yürütme organının düzenleyici işlemi ile yükümlülük getirilmesi de mümkün değildir. Aksi durum yasama yetkisinin asliliği ve devredilemezliği ilkesi ile kanunilik ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Bu bağlamda avukatların şüpheli işlem bildiriminde bulunmasına ilişkin yasal bir zorunluluk olmadığına göre; kendisine gelen bu yöndeki talepler, meslek sırrı kapsamında kabul edilmelidir. Bunun ile birlikte bu durum avukatın suç gelirlerinin aklanmasına ilişkin faaliyetlerde aracı olması anlamına gelmez. Zira avukatlar kendisine gelen haksız veya yolsuz işi, reddetmek ile yükümlüdür. Suç gelirlerinin aklanmasına ilişkin işlemlerin ise haksız veya yolsuz iş kapsamında olduğu izahtan varestedir.

Suç Geliri, Şüpheli İşlem, Bildirim Yükümlülüğü, Avukat, Meslek Sırrı.

The most effective preventive measure in preventing the laundering of proceeds of crime is suspicious transaction notification. Suspicious transaction notification has to be carried out by those identified as the notification obligor. Some of the notification obligations are determined by the legislator himself; the executive branch is authorized to determine the other part. As regards lawyers who have the monopoly authority to present their legal knowledge and experience to the community, the lawmaker has no obligation to notify them of suspicious transactions. Due to the fact that the criteria for determining the liability for suspicious transaction notification are not established clearly and various sanctions for the liable have been foreseen, it is not possible to impose obligations on lawyers through the regulatory process of the executive branch. Otherwise, it would be contrary to the principle of originality and non-devolution of the legislative authority and the principle of lawfulness. In this context, as there is no legal obligation for lawyers to report suspicious transactions, requests to this effect should be accepted within the scope of the professional secret. This does not mean that the lawyer is an intermediary in activities related to laundering the proceeds of crime. Because lawyers are obliged to reject unfair or corrupt work that comes to them. It is explained that the transactions related to laundering proceeds of crime are in the context of unfair or corrupt business.

Proceeds of Crime, Suspicious Transaction, Notification Obligation, Lawyer, Professional Secret.

Giriş

Suç fiilleri, kimi zaman manevi duyguları tatmin amacıyla; kimi zaman ise salt gelir elde etmek gayesiyle işlenebilmektedir. Bu durum zaman içerisinde gelir elde ettikçe daha çok suç işleme; suç işledikçe daha çok gelir elde etme şeklinde bir paradoks ortaya çıkarmaktadır. Bahse konu zararlı döngünün bozulması ise suç faili ile suçtan elde edilen gelir arasına girilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu amaçla çeşitli bastırıcı ve önleyici tedbirler alınmaktadır. Suç ile mücadelede klasik yöntem olan bastırıcı tedbirlerin uygulanabilmesi için suç fiilinin tam olarak tespiti ve failin yakalanması gerekmektedir. Ancak suçtan elde edilen gelirin yüksek boyutlara ulaşması ve aklanması halinde, suçun tespiti ve faillerin yakalanması konusundaki güçlük, bastırıcı tedbirleri etkisizleştirmektedir. Bu nedenle ekonomik saikler ile işlenen suçlar açısından, suç gelirlerinin aklanmasının engellenmesine ilişkin önleyici tedbirler, daha etkili sonuçlar doğurmaktadır. Zira öncül suçtan sağlanan gelir nakit olarak elde edilmekte ve bu gelirin muhafazası için hukuk sistemine bir şekilde girişinin sağlanması gerekmektedir. İşte bu durum engellenir ise suçtan elde edilen gelir rahatça kullanılamayacak ve öncül suçun tespiti kolaylaşacaktır.

Kanun koyucu suç gelirlerinin aklanmasına ilişkin çeşitli önleyici tedbirler öngörmüştür. Bu tedbirlerden en etkili olanı, şüpheli işlem bildirimidir. Şüpheli işlem bildirimi, yükümlüler tarafından yerine getirilir. Suç gelirlerinin aklanmasında yoğun olarak kullanılan banka ve finans kurumları yanında, farklı alanlarda faaliyet gösteren kuruluşlar ile profesyoneller de yükümlü olarak belirlenmiştir. Topluma hukuki bilgi ve tecrübesini sunma konusunda tekel hakkını haiz avukatlar, kanun koyucu tarafından bizzat şüpheli işlem bildirimi yükümlüsü olarak belirlenmemiştir. Bunun ile birlikte suç gelirlerinin aklanmasına ilişkin tedbirlerin kamusal önemi ortadadır ve avukatlık kamu hizmetidir. Öte yandan avukatların sır saklama yükümü altında olduğu toplumda bilinen gerçeklerdendir. Bu durumda suç gelirlerinin aklanmasına ilişkin bir takım işlemlerin yerine getirilmesi amacıyla kendisine başvurulduğunda avukat nasıl hareket etmelidir? Şüpheli işlem bildirimi yükümlülüğü bulunmayan avukatın, suç gelirlerinin aklanmasına ilişkin taleplerin gereğini yerine getirmesi gerekli midir? Ayrıca avukatlara ilişkin olarak kanun koyucu tarafından bizzat ihdas olunmayan şüpheli işlem bildirimi yükümlülüğünün, yürütme organı tarafından, düzenleyici işlem ile getirilebilmesi mümkün müdür?

İşte temel olarak bu sorulara cevap aradığımız çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesi bakımından şüpheli işlem bildirimi yükümlülüğü; ikinci bölümünde ise avukatlık mesleği ve yükümlülükleri genel hatlarıyla ele alınacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise birinci ve ikinci bölümde yapılan açıklamalar ışığında varılan netice ortaya konulacaktır.

I. Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi ve Şüpheli İşlem Bildirimi

Suç gelirlerinin aklanması hukuki, ekonomik ve sosyolojik yönleri olan bir süreci ifade etmektedir. Bu nedenle diğer disiplinlerde de kullanılan kavramların hukuk alanındaki karşılıklarının netleştirilmesi önem arz etmektedir. Özellikle ceza hukuku boyutu olan alanlarda, terimlerin anlamının belirlenmesi kanunilik ilkesi açısından bir zorunluluk oluşturmaktadır. Bu sebeple görece yeni bir alan olan ve kullanılan terminolojide yakın dönemde toptan bir değişim olan suç gelirlerinin aklanması faaliyetleri açısından kimi zaman birbirinin yerine kullanılan kayıt dışı ekonomi, kara para, suçtan elde edilen mal varlığı değerlerinin aklanması ve suç gelirinin aklanması kavramları arasındaki ilişkinin ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

Dışarıdan bakıldığında bir bütün oluşturan ekonomi, kayıtlı ve kayıt dışı ekonominin birleşiminden oluşmaktadır.1 Zira ekonomik faaliyetler geçmişte kamu ve özel ekonomi ayrımında ele alınır iken; günümüzde kayıtlı ve kayıt dışı ekonomi tasnifi yapılarak incelenmektedir.2 Kayıtlı ekonomi genel anlamıyla tüm hukuk düzenleri ile uyum içerisinde yürütülen ekonomik faaliyetleri ifade etmektedir. Kayıt dışı ekonomi ise en genel tanımıyla; resmi istatistiklere yansımayan ve bu yönüyle gayri safi milli hasıla hesaplamalarına dahil edilmeyen tüm ekonomik faaliyetlerdir.3 Çok çeşitli sebepler ile ortaya çıkan kayıt dışı ekonomi; suç ekonomisi, yarı kayıtlı ve kayıtsız ekonomi ile kayıt dışı istihdamın birleşiminden oluşmaktadır.4 Bu bağlamda oldukça geniş bir kavram olan kayıt dışı ekonomi, suç gelirlerinin de dahil olduğu üst kavramı ifade etmektedir.5

Kamu maliyesi açısından ciddi kayıplara sebebiyet veren6 kayıt dışı ekonominin önemli bölümünü oluşturan suç gelirleri için ilk olarak kara para terimi kullanılmıştır. Kara para en geniş anlamıyla “yasa dışı yollardan elde edilen her türlü kazanç7 olarak ifade edilebilir.8 Tamlama içerisinde para ifadesine yer verilmek ile birlikte, para dışındaki diğer malvarlığı değerlerini de kapsayıcı şekilde kullanılan kara para, hukuki anlamda9 üç farklı şekilde tanımlanmaktadır. Söz konusu tanımlama esasında kara para kavramını değil; kara paranın aklanması suçunun içeriğinin belirlenmesine yönelik sistemleri ifade etmektedir. Kara paranın içeriğinin belirlenmesine ilişkin bu sistemleri; her türlü suçtan elde edilen malvarlığını kara para kabul edenler, sayma suretiyle belirtilen suçlardan sağlanan geliri kara para olarak değerlendirenler ve belirli ağırlıktaki cezayı gerektirir her türlü suçtan elde edilen ekonomik değer olarak kabul edenler olarak sıralayabilmek mümkündür.10 Hukuk sistemimize ilk olarak 4208 sayılı Karaparanın11 Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun (KAÖDK) ile dahil olan kara para terimi, sayma suretiyle belirlenen suçları ifade etmek üzere kullanılmıştır.12

KAÖDK sistematiğinde kara para terimini tercih etmiş olmasına rağmen, sonrasında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu (TCK) metninde, suçtan kaynaklanan mal varlığı değeri kavramına yer verilmiştir. Suçtan elde edilen gelirlere ilişkin olarak kullanılan kara para teriminin kullanımından TCK ile başlayan ayrılış süreci ve 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun (SGAÖHK) ile tamamen sona ermiştir. Nitekim kanun koyucu, suç geliri terimini; kara para ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini ifade etmek üzere kullandığını SGAÖHK’nın 2/b ve 26/3. maddelerinde açıkça ifade etmiştir. Bu bağlamda suç geliri kavramı, kara para ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri ile eş anlamlıdır. Dolayısıyla birbirinin yerine kullanılabilir. Bunun ile birlikte kanun koyucunun konuya ilişkin olarak en son ortaya koyduğu irade, kapsamı ifade etme gücü ve kullanım kolaylığı açısından suç geliri kavramının kullanılmasının yerinde olacağını düşünüyoruz.13 Bu nedenle işbu çalışmada suç geliri kavramı kullanılmıştır.

SGAÖHK yürürlüğe girmesiyle birlikte, suç gelirlerine ilişkin olarak kullanılan kara para teriminde değişikliğe gitmesinin yanında suç gelirine ilişkin olarak, KAÖDK’ta benimsenen liste yöntemine de son vermiştir. Nitekim mevcut sistemimizde altı ay veya daha fazla ceza gerektiren suçtan elde edilen gelir, suç geliri olarak kabul edilmiştir. Böylece SGAÖHK ile birlikte öncül suçların belirlenmesi açısından eşik yöntemine geçiş sağlanmış ve geçmişte kapsam dışında kalan birçok suç geliri, aklama suçunun kapsamına dahil edilmiştir.14

Kayıt dışı ekonominin önemli unsuru olan suç gelirleri, oldukça yüksek miktarlara ulaşan rakamlar ile ifade edilmektedir.15 Günlük harcanabilir miktarın çok üzerindeki bu ekonomik değerlerin, muhafazası tek başına bir sorun oluşturmaktadır.16 Öte yandan kaynağı suç olan bu ekonomik değerlerin, kaynağının tespiti aynı zamanda işlenen suçları da ortaya çıkaracağından17 ve elde edilen gelirlerin müsaderesi sonucunu doğuracağından en uygun yol bahse konu değerlerin legal ekonomiye girişinin sağlanmasıdır.18 İşte suçtan elde edilen malvarlığı değerlerinin yasa dışı kaynağının gizlenmesi amacıyla hukuka uygun yollardan elde edilmiş kazanç gibi gösterilmesi yönündeki işlem ve eylemlere, suç gelirlerinin aklanması denir.19

Suç gelirlerinin ekonomiye, hukuka uygun kazanç gibi girişinin sağlanmasına yönelik olarak kullanılan “aklama” terimi, ilk olarak 1920’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanılmıştır.20 Terimin ortaya çıkışına ilişkin olarak çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan ilki ve çok yaygın olanı; Amerika Birleşik Devletleri’nde faaliyet gösteren Alphonse Capone’nin işlediği suçlardan elde ettiği geliri, sahibi olduğu sadece nakit para ile çalışan çamaşırhanelerinin gelirine ekleyerek vergi dairesine beyan etmesi ve böylece suç gelirlerini aklamasıdır. Diğer bir görüş ise suçtan elde edilen gelirin aklanması sürecinin çamaşır yıkamaya benzetilmiş olduğudur.21 Suç gelirlerine ilişkin olarak ilk ortaya çıkışı 1920’li yıllarda olan ve 1973-1974’li yıllarda Amerika’da yürütülen “Watergate” soruşturmalarıyla yaygınlık kazanan aklama faaliyetlerinin kökeni ise milattan önce 2000 yılına kadar dayanmaktadır. Zira bu dönemde de tacirler Çin Devleti’nin müsadere uygulamalarında kurtulmak için; parayı taşınabilir malvarlığı değerlerine dönüştürme, fonların transferi için şişirilmiş fiyatların kullanılması gibi günümüzdekilere benzer yöntemler kullanmışlardır.22

Suç gelirlerinin, kaynağı öncül suçtan bağımsız hale gelmesi, çeşitli aşamalardan oluşan bir süreci ifade etmektedir.23 İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri gümrük memurları tarafından geliştirilen ve sonrasında tüm dünyada yaygın şekilde kabul edilen suç gelirlerinin aklanması aşamaları; yerleştirme, ayrıştırma ve bütünleştirme aşamalarından oluşmaktadır.24 Kirli çamaşırların yıkanması sürecine benzetilen bu aşamalar, genel kabulü ifade etmektedir. Dolayısıyla bahse konu aşamaların belirtilen sıraya uygun şekilde işlemesi gerekmediği gibi, suç gelirlerinin aklanması sürecinde belirtilen tüm aşamaların tamamlanması da zorunlu değildir.25

Suç gelirinin aklanmasındaki ilk ve en önemli aşama, yerleştirme aşamasıdır. Bu aşamada suç gelirleri, yasal sisteme sokulmaya çalışılır. Yerleştirme aşaması, suç ile gelir arasındaki rabıta kopmadığı için, suç failleri açısından en tehlikeli aşamayı oluşturmaktadır.26 Bu nedenle devletler açısından suç gelirinin aklanmasının önlenmesindeki en önemli aşamayı oluşturmaktadır. Zira yerleştirme aşamasından sonra, tıpkı yıkanan kıyafetlerden hangisinin kirli olduğunun anlaşılamaması gibi, gelirin suçtan kaynaklı olarak elde edildiğinin tespit edilmesi oldukça zor olacaktır.27 Yerleştirme aşamasında suçtan elde edilen nakit para, çeşitli yöntemlerle kaydi para haline getirilmektedir.28 Bu bağlamda suç dolayısıyla kaydi para elde edilmesi veya para dışında farklı bir kazanç sağlanması halinde, yerleştirme aşamasına gerek kalmayacaktır.29

Ayrıştırma, suç gelirinin gerçek kaynağından bağımsız hale getirildiği, diğer bir anlatım ile aklamanın fiilen gerçekleştirildiği aşamayı ifade etmektedir.30 Bu aşamada yerleştirme aşamasında kayıtlı hale getirilen suç geliri, çeşitli finans kuruluşları ve kişiler üzerinden çok farklı işlemlere tabi tutularak izinin takip edilmesi engellenmeye çalışılmaktadır.31 Teknolojik imkanların gelişmesi sayesinde, özellikle SWIFT veya CHIPS gibi sistemler kullanılarak paralar dolaşıma sokulmakta32 veya oto borçlanma, çifte faturalama gibi çeşitli yöntemler kullanılarak, gelirin öncül suç ile olan bağı koparılmak istenmektedir. Söz konusu işlemlerin ne kadar süreceği ise suç geliri elde edenlerin paranın temizlendiğine olan inancına göre değişmektedir.33

Ayrıştırma aşaması ile gerçekleştiren aklama sonrasında, suç gelirinin hukuka uygun elde edilmiş gibi meşru ekonomiye kazandırılması ise bütünleştirme aşamasını oluşturmaktadır. Bütünleştirme aşamasında tüm suç gelirleri ekonomiye kazandırılır ve temiz bir kazanç gibi çeşitli yatırımlara tabi tutulur. Yerleştirme ve ayrıştırma aşamalarında tespit edilemeyen aklama faaliyetlerinin, bütünleştirme aşamasında ortaya çıkarılması ve suç ile bağının belirlenmesi oldukça zordur.34

Temel olarak üç aşamadan oluşan suç gelirlerinin aklanmasına ilişkin olarak günün değişen koşullarına ve sistemin esnekliğine bağlı olarak çok çeşitli yöntemler geliştirilmekte ve kullanılmaktadır. Bu bağlamda suç gelirlerinin aklanması yöntemlerinin sınırsız olduğunu söylemek mümkündür.35 Bunun ile birlikte; fonların fiziken ülke dışına çıkarılması, şirinler yöntemi, parçalama yöntemi, vergi cennetleri, hayali şirketler, nakit para kullanan işyerlerinin işletilmesi, oto finans yöntemi, döviz büroları, alternatif havale sistemleri, kumarhane ve gazinolar sık başvurulan suç geliri aklama yöntemlerindendir.36