Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Temel Suç Öğretileri Işığında Taksirin Suç Sistematiğine Göre Nasıl Konumlandırılacağı Meselesi

The Issue of How to Locate the Negligence According to the Criminal Systematics in the Light of Basic Crime Theories

Melik KARTAL

Bu çalışmada temel suç öğretileri ışığında taksirin unsurlarının suç sistematiğine göre nasıl konumlandırılacağı meselesi ele alınmıştır. Özellikle taksirin kendine özgü yapısı bu hususta farklı görüşlerin doğmasına yol açmıştır. Bu bağlamda tutarlı ve isabetli bir sonuca ulaşmak adına, ceza hukukuna yön veren ve çalışmamızın da esasını oluşturan temel suç öğretileri de ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Bunun yanı sıra günümüzde söz konusu meselenin çözümü adına ortaya konulan tek aşamalı ve çift aşamalı sistem mukayese edilmiş ve bu doğrultuda modern ceza hukuku anlayışına en uygun çözüm yolu oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çözüm yolu oluşturulurken taksirin unsurları suç sistematiğine uygun bir şekilde incelenmiş, ancak taksirin unsurlarına ilişkin yapılan açıklamalarda sadece çalışmamız açısından önem arz eden konularda detaya girilmiştir. Alman ve Türk ceza hukuku doktrininin çoğunluğu tarafından kabul edilen çift aşamalı sisteme göre taksirin objektif unsurları tipiklik içerisinde ele alınırken subjektif unsurları kusur kapsamında incelenmektedir. Öte yandan azınlık görüş tarafından benimsenen tek aşamalı siteme göre taksirin suç sistematiğine göre nasıl konumlandırılacağı bakımından kast ve taksir arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bu çalışmayla taksire ilişkin önemli bir problemin ortaya konulması ve bir çözüm yolu bulunması hedeflenmiştir.

Taksir, Taksirli Suçun Haksızlığı, Taksirli Suçlarda Kusur, Tek Aşamalı Sistem, Çift Aşamalı Sistem.

In this paper, the issue of how to locate the negligence according to criminal systematic in the light of basic crime theories was examined. Particularly, sui generis structure of negligence led to the emergence of different views. In this context, basic crime theories that steer criminal law and are the foundation of our study were also discussed in detail in order to achieve accurate and consistent result. Moreover, single-stage system and double-stage system that have been put forward to resolve the problem in question were compared and in this direction, it was attempted to find the most appropriate solution for understanding of modern criminal law. While creating this solution, the elements of negligence were examined in accordance with criminal systematic and only the issues relating to negligence, which are of high importance to this study, were elaborated. According to double-stage system, while objective elements of negligence are handled within the typicality, subjective elements are examined under the subtitle of culpa. On the other hand, according to the single-stage system, there is no difference between intention and negligence in terms of locating the elements of the negligence according to the criminal systematics. With this study, it is aimed to discuss very important issue regarding negligence and to find a solution.

Negligence, Wrong Arising from Negligent Offences, Culpa in Negligent Offences, Single-Stage System, Double-Stage System.

1. Giriş

Ceza hukukunun en temel ve tartışmalı meselelerinden birini taksir oluşturmaktadır. Alman Ceza Kanunu’nda taksir tanımı yapılmayıp bu husus doktrin ve uygulamaya bırakılmış olsa da; Türk Ceza Kanunu’nda taksir açıkça tarif edilmektedir. Nitekim TCK m.22/2’ye göre: “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir”. Keza aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca: “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır”.

Çalışmamızda; suç sistematiğine göre taksirin nasıl konumlandırılacağı meselesi üzerinde durulacaktır. Daha isabetli ve tutarlı bir sonuca ulaşmak adına çalışmamızda ceza hukukuna yön veren suç öğretilerine de yer verilecek ve esasen bu öğretiler çalışmamızın temel taşını oluşturacaktır. Ayrıca taksirin unsurlarının nasıl konumlandırılması gerektiği meselesine odaklanılacağından bu unsurların mahiyetine dair ayrıntılı tartışmalara girilmeyecektir.

2. Suç Öğretileri

Tarihsel gelişim süreci içerisinde çeşitli suç öğretilerinden pek çok suç öğretisiyle karşılaşmak mümkündür. Bunlardan; klasik, neoklasik ve finalist suç öğretilerinin ceza hukukuna yön veren temel ve merkezi öğretiler olması hasebiyle ayrı bir konumda olduğunu söylemek gerekir. Nitekim ceza hukukuna ilişkin temel eserlere ve özgün çalışmalara bakıldığında suç öğretileri ele alınırken genel olarak klasik suç öğretisiyle başlanıp neoklasik ve finalist suç öğretileriyle devam edildiği görülmektedir.1 Biz de çalışmamızda en temel yaklaşımlar olarak gördüğümüz bu öğretiler ışığında değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağız. Ancak çalışmamıza bakan yönü itibarıyla, klasik suç öğretisinin gelişiminden önceki döneme de kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır:

Kıta Avrupası hukuk tarihi incelendiğinde klasik suç öğretisinden evvel, subjektiviteye dayanan hareket kuramıyla Hegelyen ekolün 19. yüzyılın ceza hukuku anlayışına oldukça tesir ettiği ve klasik Alman idealizminin de etkisiyle o dönemin teorisyenleri tarafından diyalektik metodun kullanıldığı ifade edilmektedir.2

Her ne kadar söz konusu dönemde fiil bağımsız bir tartışma konusunu teşkil etmese de, bu döneme damga vuran ve ceza hukuku anlamında fiilin de fikir babası olarak kabul edilen Hegel’e3 göre failin iradesinden doğan sorumluluğu, ancak içinde kasta dayalı bir kusurun bulunduğu fiilinden kaynaklanır.4 Bu itibarla tipik bir fiili irade kusuruna dayandıran5 söz konusu anlayışın taksirli hareketleri kapsam dışında tuttuğunu vurgulamak gerekir.6

İşte bu minvalde idealist ceza hukuku anlayışından ayrılarak pozitivizmin de etkisiyle klasik öğreti gelişmiştir. Klasik öğretinin gelişmesinin nedenlerinden birinin de, toplumsal ihtiyacı karşılamaya yönelik olarak adi taksire dayalı cezai sorumluluğun açıklanabilmesinin olduğu ifade edilmektedir. Bu görüşe göre; gelişen sanayi toplumu ile birlikte taksirin cezalandırılması ihtiyacına, Alman idealizminin irade kusuru esasına göre şekillenen ceza hukuku anlayışı cevap verememiştir. Bu bağlamda objektif norm ihlali kriteriyle varlık kazanan ve böylece neticenin gerçekleşmesi ile fail arasında bir bağ kurulmasına olanak sağlayan bir kusur anlayışının gelişmesine zemin hazırlanmıştır.7

19. yüzyılda haksızlık ve kusurun ayrılması temeline dayanan ve öncülüğünü Beling ve v. Liszt’in yaptığı klasik suç öğretisinin bilhassa 19. yüzyılın sonlarında etkili olan; pozitivizm, liberal hukuk devleti düşüncesi ve modern ceza hukuku okulu gibi üç fikri akımın etkisi altında geliştiği ifade edilmektedir.8

Klasik görüşe göre fiil dış dünyada değişiklik meydana getiren iradi insan davranışıdır. Böylece iradi olmayan insan davranışları fiilin kapsamına alınmadığı gibi,9 nedensellik merkezli bu öğretide geniş anlamda fiil; dar anlamda hareket ve netice şeklinde kabul edilmekte bir diğer ifadeyle netice fiilin bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.10

Nedenselliğin merkeze alındığı bu anlayışta, herhangi bir hukuka uygunluk nedeni bulunmaksızın, hukuken izin verilmeyen bir neticeye neden olunması haksızlığın gerçekleşmesi için yeterlidir. Haksızlık açısından failin fiilini kasten ya da taksirle işlemiş olmasının bir önemi yoktur.11 Bu itibarla söz konusu öğretiye göre haksızlığın bir hukuki değer ihlali olarak anlaşıldığını haksızlık kavramının sadece netice değersizliği üzerinden belirlendiğini ifade etmek gerekir.12

Doktrinde katı objektif haksızlık öğretisi şeklinde de adlandırılan bu öğretiye göre failin psikolojik durumu, sadece dış dünyaya hukuki bir değer ihlali ve haksızlık olarak yansıdığı ölçüde önem arz etmektedir. Dış dünyaya aksettirilmiş, yani dış dünyada objektifleştirilmiş irade haksızlık içerisinde yer alırken, subjektif irade kusurun merkezine yerleştirilmiştir.13 Bunun sonucu olarak cezalandırılabilir bir fiilin objektif şartlarını tipiklik ve hukuka aykırılık14 oluştururken suçun tüm subjektif unsurları kusur kapsamında değerlendirilmektedir.15

Psikolojik kusur anlayışının hakim olduğu bu dönemde16 kusurun esasını fiilin işlendiği esnada failin iç dünyasındaki akli (fikri) ve manevi (ruhsal) süreçler oluşturmaktadır.17 Nitekim klasik öğretinin öncülerinden v. Liszt bu dönemin kusur anlayışını; failin hukuken sorumlu olduğu, hukuka aykırı neticeyle fail arasındaki subjektif ilişki şeklinde özetlemektedir.18 Keza bu dönemde hakim olan pozitivist düşünceye uygun olarak kusur, tipikliğin gerçekleşeceğini “bilme” ve “isteme” gibi pozitif olarak kavranabilir unsurlarla sınırlandırılmıştır. Bundan dolayı kusur sadece kast ve taksirden oluşmuştur.19

Görüldüğü üzere klasik öğretide taksir de kast gibi bir kusur formu ya da türü şeklinde karşımıza çıkmaktadır.20 Bu dönemde, taksirli suçların haksızlığının netice odaklı bir anlayışla (neticenin değersizliği) ortaya konulması21 ve taksirin pozitivist bir bakış açısıyla anlamlandırılmaya çalışılması, dikkat ve özen yükümlülüğü ve bu yükümlülüğe aykırılığa ise taksir içerisinde yer verilmemesi klasik görüşün taksirin izahında yetersiz kalmasına neden olmuştur.22