Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Uluslararası Ceza Mahkemesinde Kanun Yolları

Appeal and Revision in International Criminal Court

Simge DENLİ

EYUCM ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesinin kuruluşuna dek, uluslararası düzeyde suçların soruşturulması ve kovuşturulması galip devletlerin insafına ve intikam duygularına bırakılmıştır. UCD’nin kurucu statüsü olan Roma Statüsü 1998 yılında Roma’da yapılan uluslararası konferans sonucunda kabul edilmiş böylece uluslararası toplumu ilgilendiren belirli, ağır suçları yargılamakla yetkili sürekli bir mahkeme kurulmuştur. Uluslararası Ceza Mahkemesinde Temyiz Dairesi, Yargılama Dairesinin bütün yetkilerini haizdir. Yapılan inceleme sonucu temyiz nedeninin haklı olduğuna kanaat getirirse kararı bozabilir, değiştirip düzeltebilir veya da farklı bir Yargılama Dairesince yeniden görülmesine karar verebilir. Temyiz kanun yolu gibi yargılamanın yenilenmesi kanun yolu da Roma Statüsünde düzenlenmiştir. Yargılamanın yenilenmesi kanun yolunda Temyiz Dairesi, öncelikle başvurunun kabul edilebilirliğini denetlemek zorundadır. Eğer ki bu talep yerinde değilse, talebin reddine karar verilecektir. Diğer taraftan Temyiz Dairesi, başvuruyu yerinde görürse, davanın taraflarını Usul ve Delil Kurallarına göre dinledikten sonra karara ilişkin yargılamanın iadesi yolunun işletilmesine karar verecek ve buna göre kendi takdir yetkisini kullanarak, yargılamanın iadesinin asıl kararı veren mahkemece incelenmesine karar verecek veya bu konuyla ilgilenmek üzere yeni bir Yargılama Mahkemesi oluşturulmasına veya da kendisinin bu konuda yetkili olduğuna karar vererek yargı yetkisini kendi eline alacaktır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Temyiz Dairesi, Kanun Yolu, Yargılamanın Yenilenmesi, Temyiz.

Until the establishment of the EYUCM and the International Criminal Court of Rwanda, the investigation and prosecution of crimes at the international level was left to the mercy of the victorious States and their feelings of revenge. The Rome Statute, the founding status of the UCD, was adopted as a result of the international conference held in Rome in 1998, thus establishing a permanent court authorized to prosecute specific, serious crimes of interest to the international community. The Appeals Chamber, which reviews these applications, has all the powers of the Trial Chamber. If the result of the examination finds that the cause of Appeal is justified, it may overturn the decision, amend it or decide to have a retrial by a different Trial Chamber. Like the appeal, the revision is regulated by the statute of Rome. The Appeals Chamber must first check the admissibility of the application in the way of the revision. If this request is not considered appropriate, the request will be rejected. On the other hand, if the Appeals Chamber determines that the application is meritorious, it may, as appropriate reconvene the original Trial Chamber; constitute a new Trial Chamber or retain jurisdiction over the matter with a view to, after hearing the parties in the manner set forth in the Rules of Procedure and Evidence, arriving at a determination on whether the judgement should be revised.

International Criminal Court, the Appeals Chamber, Legal Remedy, Revision, Appeal.

Giriş

Çalışmamızın konusu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde kanun yolu sürecidir. Bu bakımdan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ulusal hukukumuzdakinden farklı olarak olağan kanun yolu için temyiz (appeal), olağanüstü kanun yolu için ise yargılamanın yenilenmesi (revision) öngörülmüştür. İşte biz çalışmamızda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurucu statüsü olan Roma Statüsünde öngörülen bu kanun yollarını incelemeye uğraştık. Bunun için öncelikle kanun yollarının ehemmiyetinden, kişilerin haklarında verilen kararları bir üst merciiye denetletme hakkının temel insan haklarından olduğundan bahsedilmiştir. Bu giriş çalışmanın mahiyetinin kavranması için önemli görülmüştür.

Daha sonra Uluslararası Ceza Mahkemesi Kanun Yolu Süreci başlığı altında önce Mahkemenin kurucu statüsü olan Roma Statüsünden, Mahkemenin yapısı ve işleyişinden, devletlerin bu mahkemenin yargı yetkisini ne şekilde kabul edebileceğinden, Mahkemenin kişiler, yer ve zaman bakımından yetkisinden bahsedilmiş ve Mahkemenin hibritliği üzerinde durularak hangi özelliğinin hangi hukuk sisteminden kaynaklandığı açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca yine Mahkemenin ulusal hukukları tamamlayıcı özelliğinden ve yargı yetkisini kullanırken devletler ile tam bir iş birliği halinde bulunmasından kısaca söz edilmiştir.

Daha sonra aynı başlık altında ilerleyerek çalışmamızın asıl konusu olan Uluslararası Ceza Mahkemesinde kanun yolları iki ayrı çerçevede irdelenmiştir. Bu anlamda öncelikle olağan kanun yolu olarak öngörülen ve Statünün “Appeal and Revision” ana başlıklı 8. bölümünde yer alan 81, 82, 83. maddeleri ile temyiz kanun yolu bu maddeler ve Usul ve Delil Kuralları çerçevesinde açıklanmaya çalışılmıştır. Sırasıyla önce temyiz gerekçelerinin neler olabileceği, temyiz edilebilecek kararlar, temyiz hakkı sahiplerinin kimler olduğu ve hangi kararları hangi kişilerin temyiz edebileceği Roma Statüsü çerçevesinde açıklanmış daha sonra ise bu işlemlerin nasıl gerçekleştiği Temyiz İşlemleri başlığı altında anlatılmaya çalışılmıştır. Ayrıca yine bu başlıkta Ön Yargılama Dairesinin ve Yargılama Dairesinin verdiği ara kararlara karşı temyiz ve Yargılama Dairesinin verdiği nihai kararlara karşı temyiz işlemleri iki alt başlık halinde incelenmiştir.

Yine Statüde “revision” kavramı olarak geçen ve aslında mahiyetine baktığımızda yargılamanın yenilenmesi kanun yolunu yansıtan olağanüstü kanun yolu da çalışmamızın ikinci kısmında incelenmiştir. Bu kanun yolu Statüde m. 84 ile hüküm altına alınmıştır. Ve bu kanun yoluna başvurulması sonucu kişilerin haklılıkları ve mağduriyetleri ortaya çıktığında haklarında hükmedilecek tazminat konusu ise m. 85 ile düzenlenmiştir. Biz çalışmamızda tıpkı temyiz kanun yolunda olduğu gibi yargılamanın yenilenmesine konu olabilecek kararları, bu kanun yolunu kullanabilecek kişileri, yargılamanın yenilenmesi nedenlerini ve son olarak usul işlemlerini ayrı başlıklar halinde açıklamaya uğraştık. En sonda ise mahkûm olan kişiye ödenecek tazminatı ayrı bir başlıkta inceledik.

1. Genel Olarak Kanun Yolu

Hâkim veya mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabilmenin temel sebebi maddî gerçeğe ulaşmaktır. Yargılama sırasında hâkim, hükmünü verirken tarafsız ve bağımsız olmalıdır. Ancak gerek dış etkenler gerek kanunu yorumlarken düşülen hatalar gerekse de hâkimin vicdani kanaatinin onu her zaman maddi gerçeğe götürmemesi sebebiyle kararların bir üst mahkemece denetlenmesi ihtiyacı doğmuştur.

Yargılama makamlarınca verilen hukuka aykırı veya yanlış olduğu ileri sürülen kararları, tarafların bir üst merciin denetimine tâbî tutma olanağının olması mutlak adaletin temini için gereklidir1 . Tarafların temyiz hakkının bulunması temel insan haklarındandır ve adil yargılanma (fair trial) düşüncesine dayanır2 . Mahkûmiyete karşı itiraz, aynı zamanda Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde (KSHS) belirtilen temel bir haktır3 . Böylece taraflar yargılamalarının aceleye gelmediğini düşünür ve uzun vadede insanların adalete güveni pekişmiş olur.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, uluslararası hukukun ağır ihlâllerinin etkin biçimde yargılanması açısından devletlerle adli iş birliği yaparak görevini icra etmektedir4 . Uluslararası Ceza Mahkemesinin oluşumuna bakacak olursak mahkeme; başkanlık, temyiz bölümü, yargılama ve ön yargılama bölümleri, savcılık bürosu ve yazı işleri bürosundan meydana gelmektedir (RT m.34). UCM’de de ulusal hukukta olduğu gibi yargılamadan sonra kararlar temyiz edilebilmekte ve oluşabilecek hataların düzeltilmesi, kararların adilliği sağlanmış olmaktadır (RT m. 81/1).

Uluslararası Ceza Mahkemesi, 17 Temmuz 1998 tarihinde gerek BM organlarının ve diğer uluslararası örgütlerin ve gerekse de çeşitli hükümet dışı kuruluşların uzun çalışmalarının sonucu olarak, Roma’da yapılan konferans sonucunda kabul edilen, Statü ile kurulmuştur. Daha sonra ise Hazırlık Komisyonu tarafından yapılan çalışmalar neticesinde, Statüye ek olarak, Suçun Unsurları ile Usul ve Delil Kuralları kabul edilmiştir5 . Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurulmuş olması, uluslararası ceza ve insan hakları hukuku açısından büyük bir önem taşımaktadır6 . Uluslararası Ceza Mahkemesi, Statüye göre sürekli bir organ olup uluslararası kişiliğe sahiptir. Sadece bireyler üzerinde uluslararası toplumu derinden etkileyen çok ağır suçlar hakkında yargı yetkisine sahiptir. Dolayısıyla, devletler üzerinde veya devletlerin sorumluluğuna yönelik bir yargı yetkisi bulunmamaktadır7 .

Uluslararası bir ceza mahkemesi fikrinin devrimci doğası, uluslararası ve ceza olmak üzere iki unsurun birleşiminde yatmaktadır. Uluslararası Ceza Mahkemesi, devlet egemenliğine daha az dayanan ve dünyanın tüm vatandaşlarının iktidarın kötüye kullanılmasından korunmasına daha fazla odaklanan uluslararası bir yasal düzene doğru devam eden geçişte bir dönüm noktasıdır8 . Esasen bu sistemde bir dava Konsey tarafından mahkemeye sevk edildiğinde, siyasi düşüncelerin insafına ve Güvenlik Konseyi kararların uygulanmasına bağlıdır diyebiliriz9 .

Uluslararası toplum açısından esasen bu Konferansın hazırlıklarına, bir bakıma Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesinin kuruluşuyla başlanmış, daha sonra ise Tokyo Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesinin kuruluşu, daha yakın tarihlerde ise Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesinin kuruluşu aşamalarından geçilerek sonuca ulaşılmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesinin kuruluşunu bu denli geciktiren en önemli neden ise devletlerin egemenlik hakları konusundaki hassasiyetleridir10 .

Yugoslavya ve Ruanda Savaş Suçluları Mahkemeleri’nin Statü ve uygulamalarına bakıldığında soykırım suçu, insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçları bakımından her iki mahkemenin de yargılama yetkisi altında bulunmakta ve uluslararası ceza hukukunda en ağır ihlâller olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü ile Yugoslavya ve Ruanda Savaş Suçluları Mahkemeleri Statüleri arasındaki en önemli farklılık, uluslararası toplumca büyük bir gelişme olarak kabul edildiği üzere, Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsünün saldırı suçları hakkında da yargı yetkisini içermesidir11 .

Türkiye Roma Statüsünü imzalamamış ve çekimser kalmış olmakla beraber Sonuç Belgesini imzalamış ve bu sayede Hazırlık Komisyonu’nun çalışmalarına katılma hakkını elde etmiştir. Türkiye, Statüdeki düzenlemelerin bir kısmının benimsenmemesinden dolayı imzadan kaçınmıştır. Türkiye’nin benimsemediği yönleri UCM’nin yetkisine giren suçlar arasında terörizm ve uyuşturucu madde suçlarının olmaması, saldırı ve insanlığa karşı suçların tanımı konusunda ceza hukuku anlamında tartışmaların olması bir devletin bir başka ülkedeki terör faaliyetlerini desteklemesi gibi bir tutum içinde bulunması, durumunun dikkate alınmaması ve dava açma konusunda liberal bir sistemin kabulünün benimsenmesi olarak sıralanabiliriz12 .

Bu anlamda Türkiye’nin UCM’nin yargı yetkisini genişletmek istediği görülmektedir. Ancak terörizm ile ilgili fiiller ve uyuşturucu fiilleri, Statü kapsamına alınmamıştır. Özellikle genel kabul gören bir terörizm tanımı yapılamamasının terörizm suçunun UCM’nin yargı yetkisi dışında kalmasının en önemli neden olarak belirdiği söylenebilir. Bununla beraber terörizmin tanımlanmasına ilişkin olarak yaşanan sıkıntının terörist bir eylemin UCM tarafından yargılanmasına engel olmadığı belirtilmiştir13 . Türkiye’nin, Statüye taraf olması ihtimalinde, bir Türk vatandaşının Statüde öngörülen suç tiplerini işlemesi hâlinde, söz konusu faili yargılama yetkisi, tamamlayıcılık ilkesi gereği Türk mahkemelerinin olacaktır14 .

Roma tüzüğünün giriş kısmında belirtildiği üzere uluslararası toplumu yakından ilgilendiren çok ciddi suçların etkin bir şekilde soruşturulmasının güvence altına alınması gerekliliğini sağlamak üzere m. 5’te belirtilen suçlarla ilgili devletlerin ulusal yargısının tamamlayıcısı olarak yargılama yapılması Uluslararası Ceza Mahkemesince üstlenilmiştir. UCM, 2003 yılından itibaren çalışmaya başlamıştır. UCM organları halihazırda, Uganda15 , Demokratik Kongo Cumhuriyeti16 , Orta Afrika Cumhuriyeti17 ve Sudan’ın Darfur bölgesinde meydana gelen olaylarda, Statüde öngörülen suç tiplerinin işlendiği yolundaki iddiaları incelemektedir18 .

Orta Afrika Cumhuriyeti kararıyla ilgili olarak 21 Mart 2016 tarihinde Daire, Jean-Pierre Bemba Gombo’yu Madde 28(a) uyarınca, komutanların veya diğer üst rütbelilerin sorumluluğundan, madde 7/1(a) uyarınca insanlığa karşı suç olarak öldürmeden; madde 8/2 (c)(i) uyarınca savaş suçu olarak öldürmeden; madde 7/1(g) uyarınca insanlığa karşı suç olarak tecavüzden; madde 8/2 (e)(vi) uyarınca savaş suçu olarak tecavüzden ve madde 8/2 (e)(v) uyarınca savaş suçu olarak yağmadan suçlu bulmuştur. Daire, Statü’nün 23, 76, 77 ve 78. maddeleri ile Usul ve Delil Kurallarının 143, 144, 145, 146 ve 147. maddelerini göz önüne almıştır. İstinaf Dairesi, ilk olarak Madde 78/1 ve Kural 145/1(c) ile m. 145/2’ye göre ilgili unsurları tanımlamış ve değerlendirmiştir. Daha sonra Kural 145/1(b) uyarınca tüm ilgili unsurları dengelemek ve her suç için bir cezanın yanı sıra toplam hapis cezasını belirleyen bir toplam cezanın ilan edilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Buna göre, toplam ceza, en yüksek bireysel cezadan daha az olamaz. Ayrıca kural 145/1(a) uyarınca ceza, hükümlünün kusurluluğunu yansıtmalıdır. Dava hakkındaki kişisel bilgisine dayanarak, Daire’nin orantılı bir cezanın uygulanması konusunda önemli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Son olarak ceza verildiğinde Madde 78/2’ye göre hükümlünün mahkemenin emri üzerine tutuklu olarak geçirdiği sürenin cezadan mahsup edilmesi gerekliliğine hükmedilmiştir. Sonuç olarak Daire verilen en yüksek cezanın, tecavüz suçları için verilen 18 yılın, Bay Bemba’nın kusurluluğunun tamamını yansıttığını düşünmüş, savaş suçu ve insanlığa karşı suç olarak öldürme ve tecavüz suçları ile savaş suçu olarak yağma suçu için verilen cezaların eşzamanlı olarak işlemesine karar vermiştir19 .

Uluslararası hukuk alanında temyiz uygulamalarına bakıldığında Nürnberg ve Tokyo Savaş Suçluları Mahkemelerinde20 savcılık makamına ve savunmaya temyize başvurma hakkı tanınmamıştır. Bu hak ilk defa Yugoslavya Savaş Suçluları Mahkemesi21 Statüsü düzenlemeleri ile getirilmiştir. Ruanda’da da bu gelişme takip edilmiş ve son olarak UCM Statüsü düzenlemelerinde açıkça temyiz hakkına ilişkin hükümlere yer verilmiştir22 .

Roma Statüsünün 25/1. maddesine göre, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kişiler bakımından yetkisi ile (ratione personae) gerçek kişiler kastedilmektedir. Mahkeme, tüzüğün 5. maddesinde belirtilen suçlarla ilgili olarak suçu bizzat işleyen, işlenmesini emreden, isteyen veya özendiren, suçun işlenmesine yardım eden, katılan ve kamu önünde özendiren kişileri 18 yaşını geçmeleri şartı ile yargılama yetkisini haizdir. Burada kişinin herhangi bir devlet başkanı veyahut hükümet üyesi olması mahkemenin yargılama yetkisini kaldırmayacaktır. Yine askeri lider veya üst düzey yönetici hakkında bunların otoritesi altındaki kişilerin emir ve talimat doğrultusunda yaptıkları eylemlerden lider veya yöneticinin, gerekli önlemleri almaması hâlinde kişisel olarak cezaî sorumluluğu bulunmaktadır23 .

Uluslararası Ceza Mahkemesinin yer bakımından yetkisi (ratione loci) açısından belirleyici hiçbir hükmün bulunmaması sebebiyle bütün yerlerde işlenecek suçların bu mahkemenin yargı yetkisini doğurduğunu söyleyebiliriz. Yine zaman bakımından yetkisi (ratione temporis) Statünün 11. maddesi ile düzenlenmiştir. Mahkeme, Statünün yürürlüğe girmesinden sonra işlenen suçlar açısından yetkili olacaktır24 . Maddenin ilk fıkrasına göre, UCM’nin, Statünün yürürlüğe girmesinden sonra işlenecek suçlar üzerinde yargılama yetkisi olduğunu hüküm altına almış, ikinci fıkrasında ise, Statü’ye sonradan taraf olacak devletlerin o andan önce işlenmiş olan suçlar açısından da UCM’nin yargı yetkisini kabul ettiği durumlarda, UCM’nin yargı yetkisinin doğacağı hüküm altına alınmıştır25 .

Statünün 12. maddesine baktığımızda devletlerin iki yolla mahkemenin yargı yetkisini kabul edebileceği açıklanmaktadır. Bunlar statüye taraf olmak ve taraf olmadan mahkemeye bildirim yapmak suretiyle kabul etmektir. Suçun işlendiği ülke veya suçlunun vatandaşı olduğu devlet belirtilen iki yoldan biri ile mahkemenin yargı yetkisini kabul etmişse mahkeme yetkisini kullanabilecektir. Meselâ Statüye taraf olmayan bir devletin vatandaşı bir taraf devletin ülkesi sınırları içinde mahkemenin yetkisine giren suçlardan birini işlerse mahkeme yetkili olmaktadır26 . Statünün 12/2-a maddesine göre, UCM’nin yargı yetkisini kullanabilmesi için, fiil Statü’ye taraf bir devletin ülkesinde işlenmişse, bu devletin bir gemi veya uçağında işlenmişse, gemi veya uçağın kayıtlı bulunduğu devletin Statü’ye taraf olması gerekmektedir. Statü m. 12/2-b’ye göre ise, suçlanan kişinin vatandaşı olduğu devletin Statüye taraf olması da UCM’nin yargı yetkisini kullanabilmesine imkân verir27 .

UCM’nin yargı yetkisini kullanması için harekete geçirilme usûlü, Statünün 13. maddesinde düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre, yargı yetkisi üç şekilde harekete geçirilecektir. Bunlardan ilki, Statüye taraf bir devletin UCM’nin yargılama yetkisine giren suç veya suçların işlendiğini savcıya bildirmesidir (m. 13/a). İkinci yol, BM Antlaşması’nın VII. bölümüne göre, hareket eden Güvenlik Konseyi’nin UCM’nin yargı yetkisine giren suç veya suçların işlenmiş olduğu durumları savcıya bildirmesidir (m. 13/b). Son ihtimal ise, savcılığın 15. maddeye uygun olarak re’sen harekete geçmesidir (m. 13/c)28 .

Roma Statüsünün hazırlık çalışmaları sırasında, farklı hukuk sistemlerine ilişkin olarak zorluklar yaşanmıştır. Çalışmalara katılan ve farklı hukuk sistemlerinden gelen uzmanların, kendi ulusal hukuklarına göre değerlendirmelerde bulundukları ve farklı hukuk sistemlerinin yaklaşımlarını anlamakta güçlük çektikleri belirtilmiştir. Bunun sebebi, Anglo-Sakson hukuk sistemi ve Kıta Avrupası hukuk sistemleri, en başta usûl hukuku olmak üzere birçok açıdan birbirlerinden farklılık göstermektedir. Ancak farklı hukuk sistemlerini benimsemiş olan devletler, Statünün genel olarak kabul edilebilir olması uğruna çeşitli feragatlerde bulunmuşlardır. Bu anlamda Hazırlık Komitesi, Anglo-Sakson ve Kıta Avrupası hukuk sistemlerinin unsurlarını birleştirerek uluslararası ceza hukuku sisteminde yenilikler ortaya koymuştur. İşte bu sebeple Roma Statüsü, her iki hukuk sisteminin kural ve ilkelerini bir potada eriten, evrensel nitelikli bir uzlaşmanın sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır29 .

UCM, devletlerin yargılama sistemlerinden etkilenmiş ve Anglo-Sakson Hukuk Sistemi ile Kıta Avrupası Hukuk Sisteminin belirli özelliklerini bünyesinde toplayan hibrit bir sistemi benimsemiştir. Bu iki hukuk sisteminin arasındaki en büyük farklardan biri kanun yolları safhasında izlenen yol ve özellikle temyiz hakkının kapsamıdır. Anglo-Sakson hukuk sisteminde, yargılama jürinin mahkûmiyet veya beraat kararı vermesiyle son bulur ve şahsa uygulanacak müeyyidenin tespiti, aynen temyiz ve yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi gibi işlemler duruşma sonrası bir aşama olarak kabul edilirken Kıta Avrupası hukuk sisteminde ise ilk derece mahkemesinin karar vermesi ile yargılama aşaması sona ermiş olmaz bilakis bu kararın genellikle hukuki geçerlilik kazanabilmesi kararın temyizden geçirilmesi ile mümkün olur30 .

Anglo-Sakson hukuk sisteminde temyiz kurumuna yer verilmemiştir. Bunun temel nedeni, kamuyu temsil eden on iki kişiden oluşan jürinin vermiş olduğu kararın bir üst otorite tarafından incelenmesinin kabul edilmemesidir. İngiliz uygulamasında sadece Temyiz Mahkemesine görüşleri sorulabilir ancak bu kararı etkilemez. Kıta Avrupası hukuk sisteminde ise ilk derece mahkemesinin kararları kesinlik teşkil etmez ve bu kararlar aleyhine temyize başvurulabilir. Temyiz incelemesi sonucunda ancak kararlar kesinlik kazanabilir31 .

Yine Anglo-Amerikan modelinde Temyiz Mahkemesinin, ek delillerin sunulmasını isteme ve bunları değerlendirme yetkisi bulunmamaktadır. Aksi hâlde Temyiz Mahkemesi, jürinin görevlerini üstlenmiş olur ve jüri sisteminin ihlâli sonucu ortaya çıkar. Bu durumda yeniden duruşma ilk derece mahkemesince yapılır. Anglo-Amerikan modelinde Temyiz Mahkemesi, hukuki hatadan veya sunulan delillerin yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanan sorunları inceleme yetkisini haizdir yoksa davaya esas olan olayı değerlendirmeyecektir. Kıta Avrupası Hukuk Sistemi ise temyiz konusunda Anglo-Sakson modelinden daha geniş düzenlemeler içermektedir. Bu sistemde temyiz aşamasında dahi maddi olaylar ve hukukî sorunlar yeniden değerlendirilebilir. Burada Temyiz Mahkemesi, adeta ilk derece mahkemesi gibi bütün delilleri değerlendirir, bütün tanıkları dinler ve doğrulukları ile ilgili yeniden karar verir. Ancak burada ilk derece mahkemesinden daha kıdemli hâkimler bulunur32 .

Uluslararası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi madde 14/5 düzenlemesinde temyiz hakkının kapsamı ve dayanakları düzenlenmiştir. Anglo-Sakson geleneğinde bu hak sadece ilk derece mahkemesince verilen kararların hukukî açıdan değerlendirilmesi ve yeniden incelenmesi şeklinde yorumlanmaktadır. Ancak bu sözleşmenin hazırlanması sırasındaki görüşlere bakıldığında bu düzenlemenin yorumlanmasının her ülkenin kendi hukuk sistemine bırakıldığı görülmektedir33 .

Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsünün yanında Usul ve Delil Kurallarının olması da bu yönden Anglo-Amerikan modelinden izler taşıdığını gösteriyor. Çünkü bizim hukuk sistemimizde delil serbestisi ilkesi geçerlidir.

Roma Statüsünün gerek Önsöz bölümünde gerek 1. maddesinde, Mahkemenin yargı yetkisinin ulusal mahkemelerin yargı yetkisini tamamlayıcı nitelikte olduğu açıkça ifade edilmiştir. Böylece, Statüye taraf olan devletlere suç faillerini yargılama yükümlülüğü verilmiş ve devletlerin bu yargılama etkisini etkili bir şekilde kullanmaları durumunda, UCM’nin ulusal mahkemelerin yargı yetkisini kesin bir şekilde tanıyacağı kabul edilmiştir. Bununla birlikte Roma Statüsü m. 17’ye göre, faili yargılama konusunda öncelik ulusal mahkemelerde olmakla birlikte, ilgili devletin faili yargılamaması veya bu yargılamayı yapmaya muktedir olmaması hâlinde, UCM’nin yargı yetkisi devreye girer34 .

Yargı yetkisine sahip devletin genellikle soruşturma ve kovuşturma yapmaya istekli ve yetenekli olmaması veya “yasal işlemlerde makul olmayan gecikmeler” yaşanması sebebiyle soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçları UCM tarafından incelenir. Mahkeme, önüne getirilen suçun faili aynı fiili nedeniyle daha önce yargılanmış ise “non bis in idem” ilkesi gereğince yetkisizlik kararı verecektir35 . Ancak mahkeme, iç hukukta yapılan yargılamayı dürüst bulmadığı takdirde bu ilke göz ardı edilecek ve yeniden yargılama yapılabilecektir36 .

Mahkeme yargılamayı yaparken taraf devletlerle “tam bir iş birliği” hâlindedir. Mahkemenin bu konuda iş birliği talep etme yetkisi vardır (RT m.87). Bu tamamlayıcılık özelliğini kullanabilmesi için Avrupa Konseyi’nin isteği üzerine Venedik Komisyonu, Roma Statüsünü onaylayacak devletlerin iç hukuklarında değişikliğe giderek “vatandaşın suç sebebiyle yabancı ülkeye verilme yasağına” UCM lehine istisna tanımaları önerisinde bulunmuştur37 . Türkiye Statüye taraf olmadığı hâlde Anayasa’nın 38. maddesine vatandaşın iade yasağına “Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere” kaydını ekleyerek bu öneriye uymuştur38 .

Mahkeme, bu yargı yetkisini organları aracılığıyla kullanır. Savcılık bürosu, mahkemenin bağımsız bir organı olarak mahkemenin yetkisine giren suçlarda suç ihbarlarını ve dayanakları olan her türlü bilgiyi kabul eder, delil toplar, inceler ve soruşturmayı yürütür (RT m. 42/1). Ön yargılama dairesi soruşturma için gerekli emir ve müzekkereleri çıkarmak, iş birliği gösterilmesini sağlamak, mağdurlar için koruyucu önlemler almak, gerektiğinde tutuklama emri çıkarmak suretiyle davaya hazırlık işlemlerini yürütür (RT m. 57/3). Aynı zamanda savcının iddialarını teyit etmek için bir duruşma tertip eder. Son olarak dava dairesi, mahkemeyi adilane ve süratli bir şekilde yürüterek hükmünü verir. İşte buradan sonra ilgililer mahkemenin Ön Yargılama Dairesince veya Yargılama Dairesince verilen hükümlerine karşı Temyiz Dairesine başvururlar.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, on sekiz hâkimden oluşan bir mahkemedir. Temyiz Heyeti başkan ve dört hâkimden oluşmaktadır. Taraf devletlerden her biri tek bir aday gösterme hakkına sahip olmakla birlikte, bu adayların mutlaka kendi uyruklarından olmasalar da taraf devletlerden birinin uyrukluğunda olmaları şarttır. Hâkimler, Taraf Devletler Genel Kurulu tarafından gizli oyla seçilir. Hâkimlerin seçimi sırasında dünya üzerindeki temel hukuk sistemlerinin temsil edilmesine, eşit coğrafi dağılıma ve de kadın ve erkek hâkimlerin adil bir şekilde Mahkemede yer almasına olanak sağlamak zorunluluğu bulunmaktadır39 .

UCM’deki temyiz seviyesini şöyle açıklayabiliriz: modern insan hakları hukuku, bir suçtan suçlu bulunan bir kişinin, daha yüksek bir mahkeme tarafından mahkûmiyet ve cezayı gözden geçirme hakkına sahip olmasını sağlar40 . Bununla birlikte Roma Tüzüğüne göre, mahkemenin temyiz hakkının insan hakları hukuku tarafından zorunlu kılınanların ötesine geçtiğine dikkat edilmelidir. Burada sadece hakkında mahkûmiyet hükmü verilen kişi değil aynı zamanda mahkemenin savcısı da ve bazı durumlara davaya katılan mağdurlar ve devletler de temyiz hakkına sahip olabilir. Ancak belirtmek gerekir ki, sayılan bu kişilerin de her karara karşı temyize başvurma hakları bulunmamaktadır. Şöyle ki, mahkûmiyet kararları aleyhine bu suçların mağdurları veya kanunî temsilcilerinin temyize başvurma hakları bulunmamaktadır. Fakat mağdurların ve kanunî temsilcilerinin ve iyi niyet kuralları çerçevesinde hak sahibi olan üçüncü kişilerin Statünün 75. maddesi uyarınca verilen tazminat, iade gibi kararlara karşı temyize başvurma hakları vardır41 .

Mahkeme, önüne gelen davada ilk önce Roma Statüsünü ve Mahkeme’nin usûl kurallarını uygulamak durumundadır. Eğer bunların uygulanmasıyla herhangi bir çözüm elde edilememişse, bu kez Mahkeme davayla ilgili antlaşmaları ve uluslararası hukukun genel prensiplerini uygular. Yine bir çözüme ulaşılamamışsa, bu kez de hukukun genel prensipleri ile normalde yargı yetkisine sahip devletlerin milli kanunlarını uygulanır42 .

Statü’nün 82. maddesine baktığımızda taraf devletlerin sınırlı olarak bazı konularda kanun yoluna başvurabilme haklarının olduğunu görürüz. Şöyle ki 82. maddenin 2. fıkrasına göre Ön Yargılama Dairesinin ilgili devletin iş birliği hakkında doğru karar verebilecek mekanizması bulunmadığına kanaat getirdiğinde savcıyı soruşturma yürütmek için yetkili kılması kararına karşı ilgili devlet de kanun yoluna başvurabilir. Yine mahkemenin yargı yetkisine ya da davanın kabul edilebilirliğine de ulusal yargı yetkisine sahip devlet ya da mahkemenin yargı yetkisini kabul etmiş Statüye taraf olmayan bir devlet sanık gibi itiraz edebilir43 . Ancak statünün madde 82/4 hükmüne baktığımızda devletlere mahkûmiyet veya beraat kararlarına karşı temyiz hakkı tanınmamıştır. Burada devletlerin verilen kararda bir hukukî yararının olması temyiz hakkı doğurması için yeterli görülmemiştir44 . Savcılık makamının varlığı bu anlamda bu eksikliği bir nebze giderici niteliktedir. Savcı, Yargılama Dairesinin vermiş olduğu mahkûmiyet, beraat ve tayin edilen cezalara karşı suçlu bulunan şahıs adına temyize başvurmaya yetkilidir. Bu özelliği ile mahkemenin Kıta Avrupası Hukuk Sisteminden etkiler taşıdığını söyleyebiliriz45 .

Ayrıca sadece mahkûmiyet hükmü değil beraat kararlarına, ara kararlara ve tazminat kararlarına karşı da temyiz yolu açıktır46 . Bunların yanında Temyiz Dairesindeki hâkimler ile diğer dairelerdeki hâkimler arasında esasen hiyerarşik bir ilişki yoktur. Temyiz Dairesindeki hakimler Ön Yargılama ve Yargılama Dairesi hakimlerinden oluşan bir havuzdan seçilir. Bu hakimler arasındaki tek fark işlevseldir. Yani Temyiz Dairesindeki hakimler diğer dairelerin kararlarını belirli sınırlar içinde gözden geçirme yetkisiyle donatılmıştır. UCM ‘deki bu durum ulusal sistemlerdeki duruma tezat oluşturur. Ulusal sistemlerde bu hâkimler arasında hem işlevsel hem hiyerarşik bir fark vardır47 .

Kanun yolları, Roma Statüsünün 81 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Statüde olağan kanun yolu olarak istinafa, olağanüstü kanun yolu olarak yargılamanın yenilenmesine yer verilmiştir48 . Roma Statüsünde belirtilen “appeal” kavramının temyiz denetimini mi yoksa istinaf denetimini mi anlattığı konusunda bir anlam karmaşası ortaya çıkmaktadır. İstinaf kanun yolunda, nihai kararlar hem maddi yönden hem de hukukî yönden incelenir. Oysa temyizde sadece hukukî inceleme yapılmaktadır. Yani yeniden delil tespiti, delillerin değerlendirilmesi yapılmamakta yalnız olaya uygulanan hukuk normlarında hata olup olmadığı incelenmektedir. Burada Statünün 83. Maddesinde “Temyiz Dairesi, Yargılama Dairesinin bütün yetkilerine sahiptir” ifadesi aslında burada bir istinaf kanun yolunun söz konusu olduğunu göstermektedir. Fakat Kıta Avrupası hukuk sistemindeki istinaf kanun yolu ile farklılıklar mevcuttur49 .