Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Anayasa Mahkemesi Kararları

Anayasa Mahkemesi Kararları

Başvuru Numarası: 2015/19917
Karar Tarihi: 03.06.2020
R.G. Tarih ve Sayı: 30.06.2020-31171

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tek kolu olmayan ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olan başvurucunun tutulduğu ceza infaz kurumunda yerine getiremediği öz bakım ihtiyaçlarını kendi başına yapmak zorunda kalması nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucu 18/1/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 73. maddesi uyarınca tedbiren infaz koşullarının iyileştirilmesini talep etmiştir.
5. Komisyonunca 2/5/2016 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Birinci Bölüm tarafından 7/6/2016 tarihinde tedbir talebi kabul edilerek başvurucunun sağlık durumuna ve fiziksel özelliklerine uygun koşullarda cezanın infaz edilmesi konusunda gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
31. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun “İnfaz hâkimliklerinin görevleri” kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikayetleri incelemek ve karara bağlamak.
...”
32. 5275 sayılı Kanun’un “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazı” kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“(1) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazı rejimine ait esaslar aşağıda gösterilmiştir:
a) Hükümlü, tek kişilik odada barındırılır.
b) Hükümlüye, günde bir saat açık havaya çıkma ve spor yapma hakkı tanınır.
c) Risk ve güvenlik gerekleri ile iyileştirme ve eğitim çalışmalarında gösterdiği gayret ve iyi hâle göre; hükümlünün, açık havaya çıkma ve spor yapma süresi uzatılabileceği gibi kendisi ile aynı ünitede kalan hükümlülerle temasta bulunmasına sınırlı olarak izin verilebilir.
d) Hükümlü, yaşadığı yerin olanak verdiği ve idare kurulunun uygun göreceği bir sanat veya meslek etkinliğini yürütebilir.
e) Hükümlü, kurum idare kurulunun uygun gördüğü hâllerde ve onbeş günde bir kez olmak üzere (f) bendinde gösterilen kişilere, süresi on dakikayı geçmemek üzere telefon edebilir.
f) Hükümlüyü; eşi, altsoy ve üstsoyu, kardeşleri ve vasisi, belirlenen gün, saat ve koşullar içerisinde onbeş günlük aralıklarla ve günde bir saati geçmemek üzere ziyaret edebilirler.
g) Hükümlü hiçbir suretle ceza infaz kurumu dışında çalıştırılamaz ve kendisine izin verilmez.
h) Hükümlü, kurum iç yönetmeliğinde belirtilenlerin dışında herhangi bir spor ve iyileştirme faaliyetine katılamaz.
ı) Hükümlünün cezasının infazına, hiçbir surette ara verilemez. Hükümlü hakkında uygulanacak tüm sağlık tedbirleri, tıbbî tetkik ve zorunluluklar hariç ceza infaz kurumlarında, mümkün olmadığı takdirde tam teşekküllü Devlet ya da üniversite hastanelerinin tek kişilik ve yüksek güvenlikli mahkûm koğuşlarında uygulanır.”
B. Uluslararası Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “İnsan haklarına saygı yükümlülüğü” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme’nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar.”
34. Sözleşme’nin 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme’nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörizmle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme’nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiğini belirtmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme’nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
36. AİHM, hükümlü ve tutukluların (mahpusların) Sözleşme’de yer alan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2) [BD], B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip olunan haklar sınırlanabilir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 25/3/1983, §§ 99-105).
37. AİHM, Sözleşme’nin 3. maddesi çerçevesinde ceza infaz kurumunda tutulma koşullarını değerlendirirken başvurucular tarafından yapılan, somut olaylara ilişkin iddialarla birlikte koşulların bir bütün olarak gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir (Dougoz/Yunanistan, B. No: 40907/98, 6/3/2001, § 46). Bu kapsamda önlemlerin şiddeti, amacı ve bireyler için sonuçları birlikte değerlendirilmelidir (Van der Ven/Hollanda, B. No: 50901/99, 4/2/2003, § 51).
38. AİHM’e göre infazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahpusların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve gerekli tıbbi yardım sağlanması da insan onuruna yakışır şartların sağlanması için gereklidir (Piechowicz/Polonya, B. No: 20071/07, 17/4/2012, § 162).
39. AİHM’e göre bir kişiyi özgürlüğünden alıkoyan önlemler genel olarak elem verici ve onur kırıcı bir durum içermektedir. Ancak yüksek güvenlikli bir ceza infaz kurumunda tutulma, mahpuslar için tek başına kötü muamele yasağının ihlali olarak kabul edilemez. Kamu düzeninin sağlanması amacıyla bazı suçlardan ceza alanların veya tehlikeli mahkûmların yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında tutulmaları gerekebilir. Firarı engellemek, diğer mahkûmların huzur ve güvenliğini sağlamak amacı ile yapılacak bu tür düzenlemeler bazı mahkûmların diğer mahkûmlardan ayrılmasını ve sıkı kontrol altında tutulmasını öngörebilir (Piechowicz/Polonya, § 161; Ramirez Sanchez/Fransa [BD], B. No: 59450/00, 4/7/2006, §§ 80-82, 138; Messina/İtalya (No. 2), B. No: 25498/94, 28/9/2000, §§ 42-54; Rohde/Danimarka, B. No: 69332/01, 21/7/2005, § 78; Van der Ven/Hollanda, §§ 26-31, 50; Csüllög/Macaristan, B. No: 30042/08, 7/6/2011, §§ 13-16).
40. Ayrıca güvenliği sağlama, tutulan kişiyi diğer tutulanlardan koruma, devam eden yargılamada sanıkların hileli iş birliği yapmalarını veya tutulan kişinin dışarıdakilerle suç için iş birliği yapmalarını önleme gibi amaçlarla tek başına tutma tedbirinin uygulanması da mümkündür. Başka bir ifade ile sıkı güvenlik rejimine ilişkin bir tedbir olan tek başına tutma, kendiliğinden Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı bir müdahale sayılmaz (Van der Ven/Hollanda, § 50). Uzun süre başkalarından ayrı tutmanın Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamında bir ihlal oluşturup oluşturmayacağı değerlendirilirken olayın özel koşullarına, tedbirin şiddetine, süresine, izlenen amaca ve ilgili kişi üzerindeki etkilerine bakılması gerekir (Rohde/Danimarka, § 93).
41. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
42. Bunlarla birlikte AİHM, Sözleşme’nin -tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanmış olsa da- tutulu bulunan bir kişinin sağlık nedenleriyle serbest bırakılması genel yükümlülüğünü üye devletlere yüklemediğini, bununla birlikte çok istisnai ve ciddi koşullarda, iyi bir ceza adaletinin gerçekleştirilmesi adına insani nitelikli birtakım tedbirlerin alınmasının gerekli olduğu durumların ortaya çıkmasının mümkün olduğunu kabul etmektedir. AİHM’e göre kişilerin klinik tablosu özgürlükten yoksun bırakılmayı gerektiren infaz şekillerinde dikkate alınması gereken unsurlardan birini oluşturmaktadır. Bu husus özellikle ölümcül hastalığa yakalanmış kişiler veya sağlık durumu ceza infaz kurumu koşullarında sürekli şekilde tutulması olanaksız hale gelen kişilerin tutulmaları ile ilgili durumlarda geçerlidir (Gülay Çetin/Türkiye, B. No: 44084/10, 5/3/2013, § 102).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
43. Mahkemenin 3/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
44. Başvurucu; ağırlaştırılmış müebbet cezasına mahkûm olduğu için cezasının infazının kanun gereği tek kişilik odada gerçekleştirildiğini, ceza infaz kurumuna girmeden önce yakınında patlayan bir patlayıcı madde nedeniyle tek kolunun koptuğunu, patlama nedeniyle çeşitli sağlık sorunları yaşadığını, tedavisinin devam ettiğini, fiziki durumu itibarıyla tek başına hayatını idame ettiremediğini ve günlük ihtiyaçlarını karşılayamadığını, buna rağmen infaz koşullarının iyileştirilmesi konusundaki talebinin reddedilmesi ve hayatının geri kalanını tek başına geçirmek zorunda bırakılması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca infaz koşullarının iyileştirilmesi konusundaki talebinin infazın ertelenmesi olarak yorumlandığını, gerekli dikkat ve özen gösterilmediğinden derece mahkemelerince yanlış değerlendirmeler yapıldığını, talebi konusunda karar vermekten imtina edildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Bakanlık görüşünde özetle Diyarbakır İnfaz Hâkimliği kararını itiraz üzerine inceleyen Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli kararının kesin nitelikte olduğu ve bu kararın 11/11/2015 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda başvurucuya tebliğ edildiği, buna rağmen otuz günlük yasal süre geçtikten sonra bireysel başvuru yapıldığı ileri sürülmüştür. Bunun dışında esasa ilişkin olarak dokuz yıllık ceza yargılaması süresince başvurucunun Diyarbakır D Tipi Ceza İnfaz Kurumunda çoklu odada tutulduğu, mahkûm olduğu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası kesinleştikten sonra infaz rejimi gereği tek kişilik odada tutulmaya başlandığı fakat bitişiğinde kalan diğer mahkûmların belirli saatlerde ve personel kontrolünde başvurucuya yardımcı olmasına müsaade edildiği, ayrıca tutulduğu odada kolay ulaşılabilir tuvalet, banyo ve mutfak bulunduğu, sağlık hizmetlerine erişimde başvurucunun bir sorun yaşamadığı belirtilmiştir. Bunun yanında başvurucunun daha sonra nakledildiği Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda üç kişilik odalarda tutulduğu, buradaki banyo ve tuvaletin fiziksel durumuna uygun hâle getirildiği bildirilmiştir.
46. Bakanlık görüşünün devamında başvurucunun Ceza İnfaz Kurumundan veya İnfaz Hâkimliğinden özel ihtiyaçları için bir talepte bulunmadığı, buna rağmen Metris Rehabilitasyon (R) Tipi Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesi için işlemlere başlandığı fakat bunun için gerekli olan hastane raporlarının temini amacıyla randevularına gitmediği söylenmiştir. Diğer taraftan söz konusu görüşte; başvurucunun ailesi, yakınları, avukatıyla telefon görüşmesi ve ziyaret hakkından yararlandırıldığı belirtilerek tutma koşulları ve sağlanan imkânlar nedeniyle kötü muamele yasağına aykırı davranılmadığı belirtilmiştir.
47. Başvurucu, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında başvuru formunda belirttiği hususları tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
1. İncelemenin Kapsamı Yönünden
48. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
49. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarının sağlık durumuna uygun olmamasına dayalı şikâyetleri istikrarlı bir şekilde kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532, 4/2/2016; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016; İmam Çelikdemir, B. No: 2014/20289, 5/12/2017).
50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bedensel dezavantajına ve bazı günlük ihtiyaçlarını kendi başına yerine getirememesine rağmen tek kişilik odada tutulmasına ilişkin şikâyeti Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde incelenecektir. Bununla birlikte derece mahkemelerince talebin yanlış anlaşılarak bir karar verilmekten kaçınıldığına ilişkin iddia kötü muamele yasağının esası kapsamında kaldığından adil yargılanma hakkına ilişkin ayrı bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
52. Başvurucu, ilk kez 18/2/2015 tarihinde kamu makamlarına başvurarak fiziksel durumu nedeniyle tek kişilik odada barındırılmama talebinde bulunmuştur. Diyarbakır İnfaz Hâkimliğince talebin reddedilmesi üzerine karara başvurucu tarafından itiraz edilmiştir. İtirazın değerlendirildiği Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2015 tarihli kararında 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinden bahsedilerek talep konusunda karar vermenin Cumhuriyet savcılığının görevinde olduğu belirtilmiş ve dosyanın Savcılığa gönderilmesi gerektiğine hükmedilmiştir. Bunun yanında İnfaz Hâkimliği kararına yapılan itiraz reddedilerek verilen kararın kesin nitelikte olduğu da belirtilmiştir. Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı kesin nitelikte olsa dahi başvurucunun talebinin değerlendirilmesi konusunda asıl görevli mercinin Cumhuriyet savcılığı olduğunun değerlendirilmiş olması karşısında başvurucunun Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca bir karar verilmesini beklemesi kendi kusurundan kaynaklanmamaktadır. Dolayısıyla Savcılığın 16/11/2015 tarihli ret kararının 18/11/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmesinden sonra 18/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu dikkate alındığında süre aşımının söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
54. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
55. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
56. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye -bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa dahi- maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir. Dolayısıyla yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gerektiği bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları durumunda devletin 17. maddenin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
57. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirlerken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında bulunan diğer hak ve özgürlüklere sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü veya tutukluların sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
58. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 5275 sayılı Kanun’un “İnfazda temel ilke” kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.” ve yine Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde “Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir.” şeklinde düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyete ve tutuklamaya ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, § 36).
59. Ceza infaz kurumlarında tutulan kişilerin maruz kaldığı maddi koşulların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekir. Belirtilen asgari eşiğe ilişkin değerlendirme; tutma koşulları ile ilgili tüm veriler, özellikle de muamelenin süresi, fiziksel ya da ruhsal etkileri ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu dikkate alınarak yapılmalıdır (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 93; Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673, 21/1/2015, § 60).
60. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fırkasında yer verilen işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele kavramları, kişi üzerindeki etkilerinin ağırlık düzeyi gözetilerek derecelendirilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84). Belirtilen Anayasa hükmüne paralel olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde de işkence, insanlık dışı muamele ve aşağılayıcı muamele kavramlarına yer verilmiştir.
61. Bir muamelenin insanlık dışı olarak nitelendirilebilmesi için bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanında bedensel yaralanma ya da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi, diğer taraftan bir muamelenin aşağılayıcı olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek ölçüde onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (K.A., § 94; Rıda Boudraa, § 61).
62. Bununla birlikte Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hasta, engelli veya yaşlı olmaları hâlinde serbest bırakılmalarını gerektiren genel bir yükümlülük içermemektedir. Anayasa’nın 17. maddesi ceza infaz kurumunda tutulan bir hükümlü veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların esenliği hususunun yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 65).
63. Diğer taraftan kamu makamlarının bedensel dezavantajı olan kişinin öznel durumu ile tutma koşulları arasındaki uyumsuzluğun ortaya çıkardığı fiziksel ve psikolojik sonuçların insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşmaması için birtakım tedbirler alınması gerekir.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
64. “Genel İlkeler” kısmında belirtildiği üzere bedensel dezavantajı olan tutuklu veya hükümlülerin tutma koşulları özel durumlarına uygun hâle getirilmeli, bu kapsamda tutma koşullarının hükümlü üzerindeki fiziksel ve psikolojik sonuçlarının insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşmaması için kamu makamlarınca birtakım özel tedbirler alınmalıdır. Dolayısıyla somut olay bağlamında Anayasa Mahkemesince inceleme yapılması gereken husus başvurucunun infaz koşullarının bedensel durumuna uygun hâle getirilmemesi, başka bir deyişle koşulların iyileştirilmesi konusundaki talebinin reddedilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edilip edilmediğidir.
65. Anayasa Mahkemesi Mete Dursun (aynı kararda bkz. §§ 98, 99) kararında, ileri derecede astım hastası olan hükümlünün sağlık durumuna uygun bir ceza infaz kurumuna konulması konusunda gerekli tedbirlerin alınmamasını insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak görmüştür. Söz konusu kararda hükümlünün devam eden hastalığına uygun bir ceza infaz kurumu bulunamaması; devletin hasta bir mahkûmun nasıl bir yere gönderileceğini incelememesine, tüm ihtiyaçlarına cevap verebilecek kolaylıkların sağlanması konusunda önlem almamasına, sağlık durumu açısından gerekli önlemleri almada yetersiz kalmasına dayandırılmış ve Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında kötü muamele yasağı için gerekli olan asgari eşiğin aşıldığı ifade edilmiştir.
66. Somut olayda düzenlenen müddetnamede görüldüğü üzere 8/6/2006 tarihinden itibaren ceza infaz kurumunda tutulan başvurucunun, hakkındaki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının 18/3/2014 tarihinde kesinleşmesiyle hükümlü olarak cezasının infazına başlandığı, dolayısıyla bu tarihten itibaren kanuni düzenleme gereği tek kişilik odada tutulduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu 18/2/2015 tarihinde Savcılığa verdiği dilekçeyle tek kişilik odada barındırılmasının sağlık durumu itibarıyla mümkün olmadığını belirterek infaz koşullarının iyileştirilmesini talep etmiştir. Başvurucu; talebi hakkında bir karar verilmediğini, bu nedenle 7/7/2015 ve 4/9/2015 tarihlerinde yeniden talepte bulunduğunu, diğer taraftan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ilişkin hükmü veren Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince -Savcılığın talebine- infazın ertelenmesi konusunda görevli olmadığını belirterek karar verilmesi için dosyayı Savcılığa geri gönderdiğini belirtmiştir. Savcılığın Diyarbakır İnfaz Hâkimliğine gönderdiği yazıda başvurucunun 18/2/2015 tarihli talebi hakkında karar verilmesi istenmiştir. O hâlde başvurucunun infaz koşullarının iyileştirilmesine ilişkin talebinin esası hakkında ilk kez İnfaz Hâkimliği tarafından 14/10/2015 tarihinde bir değerlendirme yapıldığı, sonuç itibarıyla da talebin reddedildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 17). Diğer taraftan İnfaz Hâkimliğinin kararına yapılan itiraz da reddedilmiştir (bkz. § 18).
67. Başvurucunun tek başına kalamayacak durumda olması nedeniyle infaz koşullarının iyileştirilmesine ilişkin talebi İnfaz Hâkimliğince, tek kişilik odadan alınarak çoklu odaya konulması temelinde, diğer adli mercilerce ise infazın geri bırakılması temelinde ele alınmıştır. Başvurucu, başvuru formunun genelinde tekli odada tutulmasından şikâyetçi olmuş ve özellikle günlük ihtiyaçlarını yerine getiremediğini dile getirmiş; ayrıca bu hususu kamu makamlarının dikkatine sunduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla infazın iyileştirilmesine ilişkin talebin salt çoklu odaya alınma özelinde incelenmesi zorunlu olmayıp başvurucunun bedensel durumuna uygun tedbirler alınmasının gerekliliği ile bunun doğurduğu sonuçlar üzerinden bir değerlendirme yapmak da mümkün görülmüştür.
68. Başvuru formunda başvurucu; hangi günlük ihtiyaçlarını yerine getiremediğini, bu nedenle ne tür fiziksel veya ruhsal sorunlar yaşadığını açıklamamış ise de hakkında düzenlenen 24/3/2015 ve 9/9/2015 tarihli raporlarda giyinme, yıkanma gibi öz bakım ihtiyaçlarını tek başına gideremeyeceğinin tespiti karşısında başvurucunun bu gereksinimlerini uygun bir şekilde karşılayamadığı kabul edilmelidir. Diğer yandan bir kolu olmadığı için dezavantajlı konumda olan başvurucunun öz bakım ihtiyaçlarını tek başına gideremediği hususundan kamu makamlarının en geç bu konuda düzenlenen 24/3/2015 tarihli raporla haberdar olduğu gözönünde bulundurulmalıdır.
69. Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun yazısında, havalandırmaya çıkarıldığı sırada yanında kalan bir hükümlünün başvurucuya eşlik ettiği ve ihtiyaçlarını karşıladığı belirtilmiş ise de başvurucunun tutulduğu oda dışında öz bakım ihtiyaçlarının (yıkanmak gibi) tamamını karşılaması mümkün olamayacağı için yeterli bir seviyede iyileştirme yapıldığından söz edilemez. Bununla birlikte başvurucunun infazın iyileştirmesine yönelik olarak 15/2/2015 tarihinde bir dilekçeyle başvuru yaptıktan ve müteaddit defa bu talebini yinelendikten sonra özel ihtiyaçlarını gideremediğine ilişkin olarak ceza infaz kurumlarına ayrı bir talepte bulunmamasının sorunun esası üzerinde bir etki doğurmayacağı düşünülmektedir.
70. Başvurucunun bedensel dezavantajı nedeniyle birtakım günlük ihtiyaçlarını yerine getirmediği sağlık raporlarıyla ortaya konmasına rağmen Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda S.A. isimli hükümlü yanına konuluncaya kadar tek başına tutulduğu görülmektedir. Söz konusu Kurumun ilgili yazısında (bkz. § 25) bu kişinin başvurucunun ihtiyaçlarını gidermesi konusunda gerekli yardımı sağlayıp sağlamadığı belirtilmemiştir. Yine söz konusu yazıda 3/6/2016 tarihinden itibaren hükümlü G.O.’nun başvurucunun özel ihtiyaçlarını yerine getirmede yardımcı olması için yanına konulduğu, ayrıca başvurucunun kaldığı odadaki banyo ve tuvaletin bedensel durumuna uygun şekilde düzenlendiği anlaşılmaktadır. O hâlde kamu makamlarının başvurucunun tek başına yerine getiremeyeceği günlük ihtiyaçları konusunda ilk defa bu şekilde iyileştirme sağladığı anlaşılmaktadır.
71. Başvurucunun Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan sonra nakledildiği Silivri 5 No.lu L Tipi ve Maltepe 2 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında ve hâlen tutulmakta olduğu Maltepe 1 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tek başına tutulmadığı, yanında başka hükümlülerin de bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında tutulduğu odaların fiziksel koşullarının başvurucunun fiziksel durumuna uygun hâle getirildiği görülmektedir. Başvurucunun söz konusu ceza infaz kurumlarındaki tutulma şartları itibarıyla da günlük ihtiyaçlarını gidermekte sorun yaşadığına dair -bireysel başvuru yaptıktan sonra- bir şikâyeti bulunmamaktadır.
72. Bedensel dezavantajı bulunan hükümlülerin sırf bu nedene dayalı olarak -kategorik şekilde- tekli odada tutulmalarının kötü muamele teşkil edeceği söylenemeyecek ise de özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinin ötesinde fiziksel ve ruhsal etkiler doğduğu takdirde kamu makamlarından bunları bertaraf edecek özel önlemler almaları beklenmelidir. Somut olayda da sonuçlarından bağımsız olarak sadece tek başına tutulması nedeniyle başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığından bahsedilemez. Öte yandan günlük ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kaldığı sağlık raporlarıyla ortaya konulmasına ve kamu makamlarının durumdan haberdar olmasına rağmen başvurucunun bu hassas durumu göz ardı edilerek pasif bir tutum izlendiği görülmektedir. Başvurucunun infazın iyileştirilmesine ilişkin talebini 18/2/2015 tarihinde iletmesine rağmen esaslı bir değerlendirmenin ilk kez İnfaz Hâkimliğince 14/10/2015 tarihinde yapıldığı görülmüştür. G.O. isimli bir hükümlünün başvurucunun yanına yerleştirilmesi suretiyle tutulma koşulları somut bir şekilde iyileştirilmiştir. G.O.’nun bakım konusundaki uzmanlığı bu aşamada değerlendirilmeyecek olmakla birlikte üzerinde durulması gereken asıl husus kamu makamlarının iyileştirme sağlanana kadar aktif bir rol üstlenmemelerinin doğurduğu sonuç olmalıdır.
73. Bir kolu olmamasına rağmen tek başına tutulan başvurucunun infaz koşullarının iyileştirilmesine ilişkin talebinin kamu makamlarınca reddedildiği ve ilk somut iyileştirmenin bireysel başvurudan sonra 3/6/2016 tarihinde Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yapıldığı görülmektedir. Yaklaşık on dört ay boyunca başvurucunun giyinme, yıkanma gibi öz bakımına ilişkin ihtiyaçlarını bu konuda bir yardım almaksızın, tek başına yerine getirmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Kamu makamları başvurucunun talebini çoklu odaya alınma ya da infazın ertelenmesi kapsamında inceleyerek reddetmiştir. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olan başvurucunun kanun gereği tek kişilik odada cezasının infazı sağlanırken öz bakım ihtiyaçlarının karşılanması için bu konuda uzman bir personel veya eğitim almış bir hükümlünün görevlendirilebileceği ve tutulduğu odanın bedensel durumuna uyumlu hâle getirilebileceği göz ardı edilmiştir. Özellikle 4675 sayılı Kanun’un 4. maddesi gözönünde bulundurulduğunda bu eksikliğin mevzuattan değil kamu makamlarının yanlış uygulama ve değerlendirmelerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
74. Belirtilen tespitler ışığında kamu makamlarının başvurucunun bedensel dezavantajı bağlamında ceza infaz kurumunda özel tedbirler almayarak başvurucuyu öz bakımına ilişkin birtakım ihtiyaçlarını tek başına karşılamaya zorlaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında kötü muamele yasağı için gerekli olan asgari eşiğin aşıldığı anlaşılmıştır. Kamu makamlarının pasif tutumunun başvurucuyu küçük düşürmek ve aşağılamak gibi bir özel bir kasta dayanıp dayanmamasının bir önemi bulunmamaktadır (Mete Dursun, § 98). İnfazın iyileştirilmesi talebi konusunda kamu makamlarının makul karşılanmayacak bir süre boyunca pasif kalması insan onurunu zedeleyecek şekilde başvurucunun acı çekmesine neden olmuştur. Sonuç itibarıyla başvurucunun insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye maruz kaldığı kanaatine varılmıştır.
75. Öte yandan başvurucunun hâlen Maltepe 1 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda çoklu odada barındırıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun hâlihazırdaki tutma koşullarından şikâyetçi olduğuna ilişkin bir beyanı bulunmadığı gibi baştan beri talebinin çoklu odaya alınarak infaz koşullarının iyileştirilmesi olduğu görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun tutma koşullarının yetersizliğinin devam etmediği, başka bir deyişle ihlale son verildiği söylenmelidir.
76. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
4. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
77. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
78. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ve 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
79. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
80. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
81. Anayasa Mahkemesi, incelenen başvuruda kamu makamlarının ceza infaz kurumunda başvurucunun bedensel durumuna uygun özel önlemler almadığı için başvurucuyu öz bakım ihtiyaçlarını kendi başına yerine getirmeye zorlaması nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Başvurucunun hâlihazırda tutma koşullarının iyileştirildiği, dolayısıyla ihlale son verildiği de anlaşılmaktadır. Bu nedenle yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında somut olayın özelliğine göre net 21.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
82. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.226,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurunun esası hakkında karar verildiğinden 7/6/2016 tarihli tedbir kararının SONLANDIRILMASINA,
D. Başvurucuya net 21.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.226,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Diyarbakır İnfaz Hâkimliğine (E. 2015/2036, K. 2015/2064), Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesine (2015/906 Değişik İş) ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (2014/1-3539 CBS İlam Dosyası) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

- • - • -