Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Üçüncü Kişi Lehine Meşru Savunma

Self-Defense in Favour of the Third Persons

Reşit KARAASLAN

Türk Ceza Kanununun 25. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “gerek kendisine ve gerek başkasına” şeklindeki ifadeden anlaşılacağı üzere, meşru savunma üçüncü kişi lehine de gerçekleştirilebilir. Ancak bu noktadan hareketle, üçüncü kişi lehine meşru savunma ile meşru savunma arasındaki farkın, meşru savunmada saldırıya uğrayan hakkın sahibi ile saldırıyı defeden kişilerin aynı, üçüncü kişi lehine meşru savunmada ise farklı kişiler olduğunu belirtmek, doğru olmakla beraber eksik bir ifade olacaktır. Zira üçüncü kişi lehine meşru savunmada bulunan kişinin eyleminin hangi gerekçeyle hukuka uygun addedileceği dahi tartışmalıdır. Bu çalışma kapsamında üçüncü kişi lehine meşru savunma, meşru savunmanın hukuki esası çerçevesinde irdelenmiş, hangi hallerde üçüncü kişi lehine meşru savunmadan bahsedilebileceği ve şartları ortaya konulmuştur. Çalışmada savunulan görüşe göre, üçüncü kişi lehine meşru savunmada bulunan kişinin, bozulan hukuk düzenini tekrar tesis etmek amacıyla hareket ettiğinin kabulü gereklidir. Bu belirlemenin doğal sonucu olarak da üçüncü kişinin müdahale hakkı, hakkı saldırıya uğrayan kişinin müdahale hakkından bağımsız, ayrı bir hak olarak kabul edilmelidir. Ancak bu, üçüncü kişinin, saldırılan ile saldırgan arasındaki ilişkiye her şekilde müdahale etme yetkisine, karışma hakkına sahip olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Hakkı saldırıya uğrayan kişinin iradesi, hukukun çizdiği sınır çerçevesinde en üst düzeyde dikkate alınmalıdır. Öyleyse hakkı saldırıya uğrayan kişinin yardım isteme ve bunu kabul etme hakkı olduğu gibi, gelen yardımın içeriğini ve yoğunluğunu belirleme ve hatta yardımı bütünüyle reddetme hakkı vardır. Bu durum, üçüncü kişi lehine meşru savunma ile diğer bir hukuka uygunluk nedeni olan ilgilinin rızası arasındaki ilişkinin sonucudur.

Meşru Savunma, Üçüncü Kişi Lehine Meşru Savunma, Meşru Savunmanın Sosyal-Etik Sınırları, Provokatif Meşru Savunma, Rıza, Varsayılan Rıza.

As may be understood from the expression “both to himself and to another person” written in the paragraph 1 of the article 25 of Turkish Penal Code, self-defense may also be made in favor of a third person. However, departing from this point, it would indeed be in place to say that the main difference between a self-defense in favor of a third person and a self-defense as such is the fact that the beneficiary of the offended right and the person who fought off the offense are the same as far as self-defense is concerned, whereas the two are different persons in case of a self-defense in favor of a third person. However, this would be an incomplete statement because it is even in dispute on which grounds the act of a person making a self-defense in favor of a third person would be deemed lawful. Under the scope of this study, the self-defense in favor of a third person was examined under the framework of the legal basis of self-defense, putting forward the conditions and requirements of a self-defense in favor of a third person. This study argues that it must be accepted that the person making a self-defense in favor of a third person is acting for the purpose of the reestablishment of the legal order that went out of order. As a natural consequence of this determination, the right of the third person to intervene must be regarded as a separate right independent from the right of the person whose right was offended. However, this must not be understood as granting the right to the third person to interfere in the relation between the offended party and the offender in any manner whatsoever. The will of the person whose right was offended must be taken into consideration at the highest level within the limits determined by law. Consequently, the holder of the offended right has both the right to call for help and to accept it as well as to determine the content and intensity of the help provided and even to reject the help altogether. This is the outcome of the relation between a self-defense in favor of a third person and consent, which is another reason for compliance with law.

Self-Defense, Self-Defense in Favor of a Third Person, Social-Ethical Limits of Self-Defense, Provocative Self-Defense, Consent, Implied Consent.

Giriş

Türk Ceza Kanununun (TCK) birinci kitabının ikinci kısmının ikinci bölümünün başlığı “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” olarak belirlenmiştir. Bunlar; kanunun hükmü ve amirin emri (m.24), meşru savunma ve zorunluluk hali (m.25), hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (m.26), sınırın aşılması (m.27), cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit (m.28), haksız tahrik (m.29), yaş küçüklüğü (m.31), akıl hastalığı (m.32), sağır ve dilsizlik (m.33) ve geçici nedenler, alkol ve uyuşturucu madde etkisinde olmadır (m.34). Her ne kadar cezalandırmama veya en azından cezada indirime gitme perspektifinden hareketle, TCK, bu nedenleri aynı başlık altında toplamış ise de, bu nedenlerden bazılarının hukuka uygunluk nedeni bazılarının ise kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan nedenler olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır. Gerçekten de bazı durumlarda fail, eylemi hakkın kullanılması, kanun hükmünün veya amirin hukuka uygun emrinin yerine getirilmesi ya da ilgilinin rızası1 gibi nedenlere dayanarak işler ve böylece eylem hukuka aykırı olmaz, dolayısıyla da haksızlık teşkil etmez. Hukuka uygunluk nedenlerinden söz edildiği bu durumlarda, failin eylemi baştan itibaren hukuka uygun olur. Bazen ise, haksızlık varlığını korur ancak faile ya kusur isnat edilmesi mümkün olmaz ya da failin cezasında indirime neden olacak nitelikte kusurunun etkilenmesi söz konusu olur. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan nedenlerden bahsedildiği bu hallerde, failin ya kusuru bulunmamaktadır ya da failin kusuru önemli ölçüde etkilenmiştir2 .

TCK’nın 25. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen meşru savunmanın, bu ayrımda hukuka uygunluk nedenleri arasında kaldığı hususunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır3 . Söz konusu düzenlemeye göre4 gerek kendisine gerekse de başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez. Madde metninde yer alan “gerek kendisine ve gerek başkasına” şeklindeki ifadeden anlaşılacağı üzere meşru savunma üçüncü kişi lehine de gerçekleştirilebilir.5 ,6

Ancak buradan hareketle, üçüncü kişi lehine meşru savunma ile kişinin kendisine ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı meşru savunma kapsamında defetmesi arasındaki tek farkın, meşru savunmada saldırıya uğrayan hakkın sahibi ile saldırıyı defeden kişilerin aynı, üçüncü kişi lehine meşru savunmada ise farklı kişiler olduğunu belirtmek7 , doğru olmakla beraber eksik bir ifade olacaktır. Zira bir kimsenin kendisine yönelmiş bir haksız saldırıyı uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu ve doğal tepkiyi ifade eden ve bu nedenle tarihin her döneminde varlığı kabul edilmiş olan meşru savunmanın, hukuk düzeninde de kabul edilmesi hususunda herhangi bir tereddüt yaşanmamakta ise de8 üçüncü kişi lehine meşru savunmada bulunan kişinin eyleminin hangi gerekçeyle hukuka uygun addedileceği dahi tartışmalıdır9 . Gerçekten de üçüncü kişinin hukuk düzenini koruduğu kabul edilebileceği gibi, üçüncü kişinin yalnızca saldırıya uğrayan hakkın sahibinin sübjektif haklarını koruduğu da kabul edilebilir. Üçüncü kişi lehine meşru savunmanın hukuki esasına dair yaşanan bu görüş ayrılığının önemli sonuçları olacaktır. Nitekim savunulan görüşe göre saldırıya uğrayan hakkın sahibinin üçüncü kişinin korumasından vazgeçip vazgeçemeyeceği sorusuna farklı cevaplar verilebilecektir. Keza saldırıya uğrayan hakkın sahibinin, üçüncü kişinin yardımından vazgeçebileceği kabul edilirse, bu takdirde de bu vazgeçmenin hangi hallerde geçerli olacağı problemi ile karşılaşılacaktır10 . Üçüncü kişi lehine meşru savunmaya ilişkin oluşabilecek soru işaretleri bunlarla sınırlı değildir. Gerçekten de orantılılık/uygunluk ilkesi bağlamında örneğin provokatif meşru savunmaya ilişkin yürütülen tartışmaların11 , üçüncü kişi lehine meşru savunma için ne ifade ettiği açıklanmaya muhtaç diğer hususlara örnek olarak gösterilebilir12 . Bu çalışmada üçüncü kişi lehine meşru savunmanın hukuki esası ve üçüncü kişi lehine meşru savunmanın şartları incelenecektir13 .

I. Üçüncü Kişi Lehine Meşru Savunmanın Hukuki Esası

Üçüncü kişi lehine meşru savunmadan bahsedildiği an, cevaplanması gereken ilk soru, lehine meşru savunmada bulunulacak olan kişinin, yani saldırıya uğrayan hakkın sahibinin, lehine savunmada bulunulmasından vazgeçmesine ya da lehine savunmada bulunulmasını istememesine, hukukun bir önem atfedip atfetmeyeceğidir. Zira hakkı saldırıya uğrayan kişi, açıkladığı irade ile saldırıya rıza göstermiş olmakta ve böylece de meşru savunma hukuka uygunluk nedeni anlamında haksız bir saldırıdan bahsetmenin herhangi bir dayanak noktası kalmamaktadır14 . İşte tam da bu durumdan dolayı, yani hakkı saldırıya uğrayan kişinin tutumunun üçüncü kişi lehine meşru savunmada bulunan kişinin ceza sorumluluğunu belirlemesinden dolayı, üçüncü kişi lehine meşru savunmanın hukuki esası, tartışmaların odağında bulunan önemli bir husustur15 .

Üçüncü kişi lehine meşru savunmanın hukuki esasının hangi düşünce ile temellendirilmesi gerektiği hususunda birçok görüş ortaya konmuştur. Ancak son tahlilde söz konusu tüm görüşlerin monist (tekçi) yaklaşım ve düalist (ikici) yaklaşım olmak üzere iki başlık altında toplanması mümkündür16 .