Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Pyotr Kropotkin’in İnsan ve Toplum Anlayışı

Human and Society Understanding of Pyotr Kropotkin

Serhat ÖZKAN

Bu çalışmada anarşist-komünist düşünür Kropotkin’in karşılıklı yardımlaşma teorisi incelenmiş, ardından insan doğasına ilişkin görüşleri ele alınmıştır. Kessler’den ilham alan Kropotkin, karşılıklı yardımlaşma düşüncesini, sosyal Darwinistlerin, insan ve hayvan toplumlarındaki rekabeti ve mücadeleyi doğallaştıran öğretilerine karşı geliştirmiştir. Kropotkin, sosyal Darwinistlerin Darwin’i yanlış yorumladığını ileri sürmüş, araştırmalarına ve gözlemlerine dayanarak, verdiği sayısız örnekte, türlerin evrimsel olarak ilerlemesini sağlayan temel faktörün rekabet değil, yardımlaşma olduğunu göstermiştir. Böylece, iyimser bir insan doğası anlayışı geliştirerek anarşizme bilimsel ve özgün bir katkı sağlamıştır. Bu çalışmada Kropotkin’in insan doğası anlayışının doğal uzantısı olarak ahlak anlayışı da ele alınmış, böylelikle birey-toplum arasındaki gerilimi nasıl aştığı incelenmiştir.

Karşılıklı Yardımlaşma, Anarşizm, Komünizm, İnsan Doğası, Etik.

In this study, anarchist-communist thinker Kropotkin’s theory of mutual aid was examined, and then his views on human nature were discussed. Kropotkin, inspired by Kessler, developed the idea of mutual aid, aganist the teachings of social Darwinists that exaggarete competition and struggle in human and animal societies. Kropotkin claimed that Darwin was misunderstood by social Darwinist. For his reason, he based on his researches and observations, showed that in countless examples he gave, the main factor that led to the evolutionary progression of species is not competition, but solidarity. Thus, by developing an optimistic understanding of human nature, he gave an original and scientific contribution to anarchism. In this study, his views on ethichs are given as natural extension of his views on ethics, and it was shown how he overcomes the tension between the individual and the society.

Mutual Aid, Anarchism, Communism, Human Nature, Ethics.

GİRİŞ

19. yüzyıl anarşistlerinden Kropotkin, politik aktivizmden çok bilimle ve özellikle coğrafyayla ilgilenmiştir. Temel eserlerinden biri olan Karşılıklı Yardımlaşma’da (Mutual Aid)1 ileri sürdüğü görüşler sosyal bilimlerde pozitivizmin yükseldiği döneme aittir. Burada Kropotkin, Sosyal Darwinistlerin hayatta kalma mücadelesini ve türler arasındaki rekabeti abartan öğretilerine karşı evrimi başka bir açıdan yorumlamış ve insan doğasına ilişkin çıkarımlarda bulunmuştur. Çeşitli eserlere ve doğrudan yaptığı gözlemlere dayanarak insan ve hayvan toplumunda iş birliğinin yasalarını göstermeyi amaçlamıştır.

Karşılıklı yardımlaşmanın Kropotkin’in bilimsel ve siyasal çalışmalarının neresinde yer aldığı net değildir.2 Bu konuda çeşitli görüşler vardır. Todes’e göre, Kropotkin anarşizme kaymadan önce de biyolojiye ve zoolojiye ilgi duymaktadır. Karşılıklı yardımlaşma düşüncesi dönemin Rus biyologlarının evrim teorisini kavrayışıyla birlikte düşünürün kendi bağımsız çalışmalarının ürünüdür. Kropotkin’in hayvan toplumuna ilişkin çıkarımları siyasal görüşlerinden önce oluştuğu için ideolojisinden bağımsız değerlendirilmelidir. Kinna’ın ileri sürdüğü, karşılıklı yardımlaşmanın siyasal boyutunu ön plana çıkartan diğer görüşe göre, Kropotkin, 19. yüzyılın sonlarında anarşizmin gerileyişinden sosyal demokrasinin güçlenmesini sorumlu tutar ve karşılıklı yardımlaşma teorisiyle gözden düşen devrimci anarşizmi tekrar canlandırmaya niyetlenir. Onun Darwin’i kavrayışı bilimin siyasal bir enstrüman olarak kullanılabileceğini düşünmesini sağlamıştır.3

Her iki görüş de biyolojik olan ile siyasal olan arasında bir gerilim yaratmaktadır. Karşılıklı yardımlaşma ne salt evrimsel ilerlemeye yön veren yasaların araştırılmasıdır ne de politik kaygılarla anarşizmi temellendirmek için geliştirilmiştir. Kropotkin anarşist mücadeleye katılmadan çok önce biyoloji ve coğrafya alanında yaptığı çalışmalarla tür içi yardımlaşmanın örneklerine ve etkisine tanıklık etmiştir.4 Darwin’in, yorumlayıcıları tarafından çarpıtıldığını, evrimin yalnızca mücadeleden ibaret olmadığını göstermek istemiştir. Sonuç olarak, karşılıklı yardımlaşma ister canlıların doğal gelişimine ait bir teori olarak görülsün ister anarşist devrimcinin ihtiyaç duyduğu iyimser insan doğasını gerekçelendirmek için ileri sürülmüş olsun, her halükârda Kropotkin’in anarşist komünizm anlayışının merkezinde yer alır. Çünkü anarşist komünizmi bilimsel bir iddia olarak ortaya koyabilmesi insan doğasına ilişkin görüşlerini açıkladığı karşılıklı yardımlaşma teorisi sayesinde olmuştur.5 Kropotkin’in hayvan ve insan toplumlarına ilişkin görüşlerini aktarmadan önce yaşadıklarını ve karşılıklı yardımlaşma düşüncesinin nasıl ortaya çıktığını ele almak gerekir.

I. KARŞILIKLI YARDIMLAŞMA TEORİSİNİN DOĞUŞU

Aristokrat bir ailenin üyesi olarak dünyaya gelen Kropotkin St. Petersburg’da prestijli bir askeri okulda okumaktadır. Mezun olduktan sonra Çarın korumalarından biri olmasına kesin gözüyle bakılırken o üniversiteye gitmek ister. Başarılı olduğu için kolaylıkla burs alabilecek durumdadır ancak Çar ailesinden birinin yardımını istemez. Yüksek sosyetenin sıkıcılığından bunaldığı için hassa alaylarına girmeyi, saray balolarının ve resmî törenlerin koruyucusu olmayı reddeder. Bu nedenle uzun süredir düşündüğü topçu akademisi seçeneğine yönelerek Sibirya’da bir alaya katılmak ister. Sık sık Sibirya’nın bitki örtüsünü, dağlarını düşünüp o bölge üzerine okumalar yapar ve sonunda gitmeye karar verir. Sibirya o tarihte bir sürgün yeri olduğu için gitmesine babası ve komutanları karşı çıkar. Ancak kanun istediği Rus alayında görev alma hakkını tanımaktadır ve Kropotkin kararında ısrarcı olur.6

Sibirya’da Kazak alayında geçirdiği yıllar onun düşüncesinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Madende çalışan işçilerin maruz kaldıkları sömürüyü görünce dehşete kapılır. Orada tanıştığı sürgün hayatı yaşayan bir devrimci sayesinde Proudhon’a ait bir kitabı okur.7 Bu onun anarşizmle ilk temasıdır.8 Daha sonra Sibirya’dan kaçan Bakunin’in serüvenlerini öğrenir. Üstlerinin isteğiyle hazırladığı belediye yönetimlerinin ceza sistemine ilişkin reform planlarının bürokrasinin karışıklığı içinde yok olduğunu görür.9 Rus köylüleri ve yerli kabilelerin yaratıcı çabalarına, iş birliğine dayanan yarı komünist yaşam biçimlerine yakınlık hisseder.10 Anılarında “Komuta ve disiplin ilkesi yerine ortak anlayış ilkesine göre hareket etme arasındaki farkı” anlamaya başladığını yazar.11

Sibirya’da askeri personel olarak yaşadığı deneyimler düşünceleri üzerinde kalıcı etkiler bırakır. Kropotkin’e göre, Sibirya’nın yönetim kadrosu eğitimli ve iyi niyetli insanlarla dolu olmasına rağmen bölge nihai olarak Petersburg’a bağlı olduğu için yereldeki halkın kendiliğinden doğan inisiyatif gücü kırılmaktadır. Bölgenin ilerlemesi için insanların yapılmasını istedikleri her işte düşünülen husus, yürürlüğe konulacak projenin yararları değil, bakanlığın kızıp kızmayacağı olmaktadır.12 Böylece devletin halk için yararlı bir aygıt olmadığını düşünmeye başlaması Kropotkin’i anarşizme hazırlar.13 Ancak onu siyaseten asıl dönüştüren şey coğrafya ve zoolojiye duyduğu ilgiyle Darwin’in Türlerin Kökeni isimli kitabında vardığı sonuçları araştırmasıdır.

Darwin Türlerin Kökeni’nde T. R. Malthus’un nüfus teorisinden etkilenerek evrim sürecinde “var olma mücadelesi”nin koşullara uyum sağlama yeteneği olan türleri koruduğunu, uyum sağlama yeteneği olmayanları ise elediğini vurgulamıştır. İngiliz siyasi iktisatçı ve din adamı Malthus’un nüfus teorisi, klasik anarşizmin ilk temsilcisi olan William Godwin’in acı ve ıstırabın olmadığı, savaşsız ve devletsiz bolluk toplumu ütopyasına bir cevaptır.14 Malthus, Nüfus İlkesi Üzerine Bir İnceleme (An Essay on Principle of Population) başlıklı denemesinde nüfus oranının geometrik olarak artarken (1, 2, 4, 8, 16, 32...) gıda arzının aritmetik bir biçimde arttığını iddia eder.15 (1, 2, 3, 4, 5, 6...) Eğer artış oranlarındaki dengesizliğe müdahale edilmezse açlık, savaş, salgın hastalıklar nedeniyle yine doğal denge kurulabilir ancak en iyi yöntem evliliklerin ertelenmesi, çocuk sayısının azaltılması gibi doğurganlığı azaltmaya yönelik çeşitli önleyici tedbirler almaktır.16 Nüfus artışı ile kaynak arzı arasındaki dengesizlik toplumun ilerlemesini engellemektedir. Yiyecek arzını arttırmadan yoksullara yardım edilmemelidir.17

Malthus, bitki ve hayvan dünyasından “var olma mücadelesi”ne ilişkin örnekler sunarak insanların da aynı doğa yasasına tabi olduğunu, doğada bir mücadelenin var olduğunu ve bu mücadelede güçlü olanın hayatta kalacağını düşünmüştür. Darwin de Malthus’u okuduktan sonra canlıların evrimleşme nedeninin doğal seçilim olduğuna kanaat getirir.18 Darwin “var olma mücadelesi”ni öncelikle “metaforik” olarak yani türlerin hayatta kalmak için zorlu doğa koşullarına karşı verdiği mücadele anlamında kullanır.19 Bunun yanı sıra mücadele; “türün bir üyesinin diğerine bağımlılığını içerecek şekilde”20 aynı türün üyeleri arasında ve türlerin kendi aralarında olmak üzere farklı şekillerde gerçekleşmektedir.21 Darwin otobiyografisinde ve Türlerin Kökeni’nde Malthus’tan pek çok kez bahsetmesine karşın onun Malthus’a dayandığı yer mücadelenin yalnızca türler arasında olmayıp aynı türün üyeleri arasında da var olduğu yönünde spesifik ve sınırlı bir noktaya ilişkindir.22

Kropotkin de Sibirya’da geçirdiği zaman boyunca Darwin’in doğal seçilimin ana faktörü olarak gördüğü “var olma mücadelesi”nin kanıtlarını keşfetmeye çalışır.23 Özellikle aramasına rağmen aynı türden hayvanlar arasında süregelen bir mücadeleye rastlamaz.24 Hayvanların yaşamı üzerine yaptığı araştırmalarda hayvanlar arasında karşılıklı yardımlaşmanın büyük boyutlarda olduğunu gözlemler. Kropotkin’e göre türün korunması, gelişimi ve evriminde karşılıklı yardımlaşma büyük rol oynamaktadır.25 Doğal koşullara ve iklim şartlarına en iyi uyum sağlayanlar rekabet halinde olan türler değildir. Birbirine destek olan hayvanların yaşam süresi daha uzundur; fiziksel ve zihinsel gelişimi de daha güçlüdür. Hayatta kalma mücadelesi ancak “tek tek canlıların yaşam imkanları için mücadelesi” anlamında kullanıldığında doğrudur.26 Türler arasında geçen mücadele evrime yok denecek kadar az etki eder.27 Darwin’e göre de dayanışma içerisinde bir araya gelenler türler fiziksel anlamda güçlü veya becerikli olan türlerden daha uzun süre yaşamaktadır. Darwin de mücadele kavramının dar anlamını genişletmemeleri hususunda takipçilerini uyarmıştır,28 ancak onun evrim anlayışında ön planda kalan öge çatışma fikri olmuştur.29

Darwin’in takipçileri ise “hayatta kalma mücadelesi”ni abartarak hayvanlar alemini mutlak bir mücadelenin var olduğu kanlı bir savaş alanı olarak sunmaktadır.30 Darwin’in başlıca izleyicilerinden biyolog T. H. Huxley ‘hayatta kalma mücadelesinin insan üzerindeki anlamı’ başlıklı makalesinde hayvanlar alemini en güçlü olanların hayatta kaldığı “gladyatör dövüşü” düzeyinde bir kavga olarak resmeder. Aynı makalede, Thomas Hobbes’un bahsettiği “her bir kişinin herkese karşı” mücadelesini varoluşun olağan durumu olarak kabul eder. Hayvanlar arasındaki mücadelenin ilkel insanlar için de geçerli olduğunu düşünür.31 Bu dönemde Darwin’in doğal seçilim dayanan evrim teorisinin toplumsal alana uygulanmasıyla Sosyal Darwinizm olarak bilinen bir kavram ortaya çıkmıştır.32 Sosyal Darwinizm’in kurucusu olan Herbert Spencer,33 doğa için sözü edilen hayatta kalma mücadelesini insan toplumlarına taşır.34 Malthus’tan etkilenen Spencer’a göre, insanlar ve hayvanlar hayatta kalmak için kendi türleriyle sürekli bir mücadele ve rekabet halindedir. Bu bir doğa yasasıdır. Nüfus artışından kaynaklanan rekabet ve mücadele uygun olmayan insanları elemekte ve en iyinin hayatta kalmasını sağlayarak toplumun ilerlemesine katkı sunmaktadır. En iyi olanın yaşaması için zayıf, hasta veya engelli olanların hayat karşısında yenik düşmelerine müdahale edilmemesi gerekir. Sosyal Darwinizm, ekonomik alanda kapitalist sömürünün bırakınız yapsınlar (laissez faire) ilkesine meşruluk sağladığı için egemenlerce benimsenmiş, siyasal ve sosyal alanda milliyetçi ideolojinin güçlenmesine yol açmıştır.35

Avrupalı Darwinciler arasında mücadele ve rekabet fikri güçlü olsa da Darwin’in pek çok Rus takipçisi Malthusçu yaklaşımlara karşı çıkmıştır.36 Bu bakımdan evrimsel süreçte karşılıklı yardımlaşmanın var olduğunu ileri süren tek doğacı Kropotkin değildir. Örneğin, Danilevsky, Darwinci rekabeti, Hobbes’tan Adam Smith’e kadar Malthusçu çizgiye yaslanan “saf bir İngiliz öğretisi” olarak nitelendirmiştir.37 Saint-Petersburg Üniversitesi’nden zoolog Prof. Kessler de 1880’de Rus doğacıların kongresinde böcekler ve kuşların davranışlarından örnekler sunarak karşılıklı yardımlaşma yasasının mücadeleden daha ağır bastığını, evrim sürecinde temel faktörün çatışmadan çok iş birliği olduğunu göstermiştir.38 Ancak Kessler, sunumunu gerçekleştirdikten bir yıl sonra öldüğü için görüşleri taslak halinde kalmıştır. Kropotkin de Sibirya’da geçirdiği yıllarda türlerin evriminde iş birliği ve dayanışmanın önemini gördüğü için Kessler’in ana hatlarıyla sunduğu karşılıklı yardımlaşma teorisini kapsamlı ve sistematik bir hale getirmiştir.39

Kropotkin, Karşılıklı Yardımlaşma kavramını ele aldığı makalelerinde Darwin’i Malthusçu karakterinden ayırır ve Sibirya’da yaptığı gözlemler doğrultusunda Kessler’in ortaya koyduğu dayanışmacı görüşleri geliştirir. Ancak bunu yaparken “var olma mücadelesi” kavramına bir karşıtlık kurmaz. Karşılıklı yardımlaşmayı Darwin’in doğal seçilim teorisinin başka bir versiyonu olarak ele alır.40 O, Darwin’i yorumlayanların “var olma mücadelesi”ni insanların birbirlerine ve doğaya karşı giriştiği çetin bir mücadele olarak sunmalarından rahatsız olur ve bir yanıt verme ihtiyacı hisseder.41 Bu nedenle birkaç yıl boyunca doğacıların, antropologların çalışmalarına ve doğrudan yaptığı gözlemlere dayanarak karşılıklı yardımlaşmanın hayvan ve insan toplumundaki boyutlarını inceleyen bir dizi makale yazar. Evrimin Bir Faktörü: Karşılıklı Yardımlaşma isimli kitabı da söz konusu makalelerin toplanmasıyla ortaya çıkar.42

Kropotkin’e göre, ilerlemenin, türlerin kendi içinde birbirlerine karşı verdiği mücadeleyle geliştiği iddiası doğrudan gözlemlere dayanmamaktadır.43 Doğal seçilim mücadelede güçlü ve kurnaz olanları değil, karşılıklı yardımlaşma uygulayan türleri korumakta ve anti-sosyal olanları elemektedir. Doğada farklı hayvan türleri arasında bir mücadele olsa da aynı türe mensup hayvanlar arasında karşılıklı yardımlaşma ve ortak savunma vardır. Mücadelenin mi yoksa sosyalliğin mi daha çok rastlandığını tespit etmek zordur ancak doğa göstermektedir ki hayatta kalma süresi en yüksek olan türler birbiriyle savaşanlar değil, dayanışma içinde bir araya gelenlerdir.44 Belirli dönemlerde yiyecek bulmak için türler de kendi içlerinde birbiriyle mücadele ederler.45 Ancak türler arasında geçen mücadelenin evrimsel ilerlemeye etkisi son derece düşüktür.46 Öte yandan yaşamda bir mücadele olduğu da inkâr edilemez bir gerçekliktir. O halde, sorun, mücadelenin Darwin’in kabul ettiği ölçüde olup olmadığı veya hayvanlar aleminin evriminde önemli bir işlev üstlenip üstlenmediğidir.47 Darwin geniş bir hayvan çeşitliliğinin olduğu tropik bölgeleri ziyaret etmiş, kalabalık hayvan grupları gözlemlemiştir. Nüfus bakımından daha fazla hayvanı taşıyamayacak bölgelere bakarak mücadelenin zorunlu olduğu sonucuna varmıştır. Ancak eserlerine bakıldığında, mücadele fikrini destekleyecek bir kanıt yoktur. Özellikle eserinin “hayatta kalma mücadelesi, aynı türden canlılar ve çeşitler arasında cereyan ettiğinde daha serttir” başlıklı bölümünde mücadeleye ilişkin hiçbir örnek sunmamıştır.48

Kropotkin’e göre, bir bölgede hayvan yoğunluğu fazla olduğunda, hayatta kalma mücadelesinde rekabet değil, karşılıklı yardımlaşma önemli rol oynamaktadır. Fiziksel koşullar zorken hayvanların da birbirleriyle mücadele etmesi tüm grubun yaşama imkanını zayıflatmaktadır. Böyle bir rekabet hiçbir evrim için ilerletici olması mümkün değildir.49 Evrimin temel faktörü mücadele değil, karşılıklı yardımlaşmadır. Karşılıklı yardımlaşma evrim için bir katalizör işlevi görmekte, türleri en az enerjiyle koruyup hem zekalarını hem de tedrici evrimlerini geliştirmektedir.50 Örneğin, bir karınca sürüsünde beslenme, yuva yapma ve yavruları yetiştirme gibi her türden işin gönüllü yardımlaşma ilkesi doğrultusunda yapıldığını görürüz. Birçok karınca türünde yaşamın temel özelliği paylaşımdır. Her karınca önceden çiğneyip kısmen sindirdiği besini aç veya susuz olan karıncayla paylaşır. Aç olanlar antenleri aracılığıyla yemek talebinde bulunduğunda karnı tok olan karınca gelir, alt çenesini açıp şeffaf sıvının bir damlasını yalaması için aç karıncanın ağzına getirir.51 Diğer hayvan türleri de karşılıklı yardımlaşma güdüsüne sahip olmak bakımından farklı değildir. Penguen grupları kavga etmeden dinlendikleri ve balık avladıkları yerleri ayırmıştır. Kör bir pelikanı diğer pelikanların uzak mesafelerden balık getirerek beslediği görülmüştür.52

Fiziksel anlamda güçlü olan türlerden ziyade birlikte hareket eden türler hayatta kalmaktadır. Sözgelimi, koruyucu bir sağlam kabuktan yoksun olan karıncalar renkleri nedeniyle düşmanları tarafından kolayca görülebildiği için dezavantajlıdır. Ancak topluluk halinde bir araya geldiklerinde kuşlar ve böcekler karıncalara dokunamamaktadır. Bir biyolog, deney amacıyla, karınca dolu bir sepeti çayıra döktüğünde karıncalar ortak savunma amacıyla birbirine destek olmuş, ağustosböcekleri ve cırcırböcekleri gibi en hareketli böcekleri dahi kaçırtmıştır. Entelektüel kapasiteleriyle tüm böcekler sınıfını geride bırakan karıncaların gücü Hobbesçu mücadele yasasının yerine karşılıklı güven ve yardımlaşmayı koymalarından ileri gelir.53 Arılar da çeşitli şekillerde karşılıklı yardımlaşma uygulamaktadır. Arılar bugünkü gelişme, refah ve güvenlik düzeyine ortak çalışmaları sayesinde erişmişlerdir. Anti sosyal içgüdüleriyle hareket edenler doğal ayrım tarafından elenme riskiyle karşılaşırken, dayanışma içerisinde olan arılar uzun vadede daha avantajlı olmaktadır.54

Hayvanlardaki sosyallik belirtisi daha pek çok türde gözlemlenebilir. Kuşların göç sırasında gecikenleri hep birlikte beklemeleri ve sürünün en başını nöbetleşerek devralmaları,55 yengeçlerin kabuk değiştiren arkadaşlarını deniz hayvanlarından korumaları56 ve yumurtalarını bıraktıkları denize karşılıklı uyum içerisinde gruplar halinde gitmeleri57 hep dayanışma içgüdüsünün yansımasıdır. Küçük kuşlar, bir çaylaktan veya şahinden çok daha güçsüz olmalarına rağmen ortak eylemleri ve cesaretleriyle yırtıcı komşularından çekinmez, tersine onların etrafını çevirir ve kovar.58 Papağanlar gaga ve pençeleriyle değil, toplu yaşamaları sayesinde güvenliklerini sağlamaktadır. Papağanların uzun ömürleri ve zekâları sosyal yaşamlarının bir sonucudur.59 Kropotkin’in deyişiyle, “En kurnazlar ve en uyanıklar sosyal yaşamın ve karşılıklı desteğin avantajlarını anlayanlar karşısında elenir.”60

Bununla birlikte, hayvanlar arasında evrimsel ilerlemeye paralel olarak iş birliği içgüdüsel olmaktan çıkmaktadır. Türler evrimsel olarak geliştikçe iş birliği, fayda sağladığı ve zevk verdiği için bilinçli olarak tercih edilmektedir. Örneğin, kuş türleri arasında turnalar veya papağanlar, memelilerde ise maymunlar ve insanlar o türün daha yüksek temsilcilerini oluşturur. Ve hayvanlar arasında bir türün yüksek temsilcilerine doğru gidildikçe karşılıklı yardımlaşma duygusu artış gösterir.61 Hayvanların şakalaşmaları, oyun için birbirlerinin peşinden koşmaları ve dövüşmeleri, kuşların koral olarak şarkı söyleyip dans etmeleri böyledir. Bu bir benzerinin yakınlığını hissetme ihtiyacının yani sosyallik özelliğinin ürünüdür. Sosyallik, mücadeleye sınır koyarak yüksek ahlaki duyguların gelişimine yardımcı olmaktadır.62

Karşılıklı yardımlaşma içgüdüsü hayvanların ortak bir adalet duygusu geliştirmelerine yardımcı olmuştur.63 Toplumsal yaşam ortak bir adalet duygusunun varlığıyla mümkündür, çünkü toplumda her bir kişi başkaları aleyhine kendisine ayrıcalıklar yaratıp, dayanışmaya uzak bir tutum sergilerse ortak yaşam güçleşir.64 Bu nedenle hayvanlar çeşitli yöntemlerle grup içindeki birlikteliği diri tutarlar. Örneğin, kursağı dolu olan bir karınca aç arkadaşını reddederse ona kötü davranılır. Bir karınca farklı türden bir karıncayı beslemeyi kabul ettiğinde beslediği karıncanın arkadaşları tarafından da sahiplenilir.65 Bir serçe başkasının yaptığı yuvaya el koymaya ya da oradan bir şeyler çalmaya kalkarsa diğer serçeler ona müdahale ederler.66

Doğa göstermektedir ki rekabet, hayvanlar aleminde kural değildir. Hayvanlar, hayat mücadelesinde karşılıklı yardımlaşma uygulayarak rekabeti ortadan kaldırmakta ve yaşamı daha az enerjiyle daha kaliteli hale getirmektedirler. Doğanın eğilimi türlerin birleşmesi ve yardımlaşması yönünde olduğu için doğal ayıklanma da rekabeti mümkün mertebe ortadan kaldırmaya çalışır. Karşılıklı yardımlaşma türün her bir üyesinin maddi, ahlaki ve entelektüel gelişimini güçlendirir.67 Türler, bir araya gelmeyi ve rekabeti yok etmeyi bildikleri ölçüde yaşama ve gelişme imkanına daha çok sahip olmaktadır.68