Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Arendt: Egemenlik, İktidar ve Kişisel Sorumluluk

Arendt: Sovereignty, Power and Personal Responsibility

Sabriye Beste KABAÇAM

Devlet-toplum ilişkileri, egemenlik, siyasal iktidar ve kişisel sorumluluk ilkesi her dönem toplumların gündemine gelmiş bir konudur. Günümüzde de siyasi rejimlerin aldığı biçim, sürekli kriz olgusu, siyasal iktidarın kullanım biçimleri ve ona tabi olanların eylemleri ve kişisel sorumluluk olgusu eski sorunları yeni bir boyutta karşımıza çıkarmaktadır. Sorun çerçevesinde Arendt’in yaklaşımını yeniden anımsamak ve günümüz meseleleri açısından yeniden değerlendirmenin yararı açıktır. Arendt, toplumu yakından ilgilendiren siyasal ve hukuksal sorunlarla ilgilendiği ve ilgi alanlarının toplum ile iç içe olmasından dolayı kendisini siyaset bilimci olarak tanımlar. Gerçekten de yaşadığı dönem içerisinde, olaylara çoğunluğun bakış açısıyla bakmayıp; kendine has perspektifi tarihsel geçmişle ilişkilendirerek değerlendirmesi gelecek nesillere farklı düşünme fırsatı vermiştir. Bu makalede Arendt’in kurucu iktidar kavramına yaklaşımı ve totaliter rejimlerde bireyin şahsi sorumluluğu veya kolektif sorumluluk hakkındaki düşüncelerine öncelik verilecektir. Arendt’in analizleri incelenirken hukuk felsefesinde her daim tartışılmış ahlak ve hukuk ilişkisine ve Arendt’in üzeri örtülü de olsa okuyucuya düşündürtmek istediği konulara günümüz meseleleri açısından ele alınarak değerlendirilmiştir.

Arendt, Egemenlik, Dişliler Teorisi, Kişisel Sorumluluk, Radbruch Formülü.

Relations between state and society, sovereignty, political power and personal responsibility are significant subjects for every society. Nowadays, because of the form of the political regimes, political crises, the way of using political power and actions of political actors and phenomenon of personal responsibility, we have to face with the old problems very often. Therefore, it is important to understand Arendt’s approach and adapted them today. Arendt described herself as a political scientist because she was interested in both political and legal issues and her interest was deeply connected with the society. Also, her approach was completely different than others, she had her own perspective which was also related with history that gives opportunity to young generations to think. In this article, Arendt’s approach to the notion of constituent power, personal responsibility on totalitarian times and/or collective responsibility have a priority for discussion. Finally, relations between ethic and law which is still very popular subject in legal philosophy and Arendt’s attitute of this dilemma are one of the starting points for the article.

Arendt, Sovereignty, Theory of Action, Personal Responsibility, Radbruch Formula.

Giriş

Siyasi rejimin örgütlenmesine temel alınan egemenlik, siyasal iktidar ve bunların hukuk sistemiyle olan ilişkileri, idarenin ve sivil kişilerin eylem ve işlemlerinin dayandığı temel parametreler olarak görülebilir. İdari mekanizmanın içinde ya da dışında kişilerin eylemlerinden ve/veya eylemlerinin sonuçlarından sorumlu olması bireyin özne konumunun doğal ve hukuki bir sonucudur. Bununla birlikte toplumların içinde bulunduğu koşullara ilişkin algılama ve değerlendirmeleri topyekûn bir karaktere büründüğü durumlarda kişisel ve kolektif sorumluluk sorunu değerlendirmeye konu olmakta, kişisel sorumluluğun sonuçları gibi kolektif sorumluluğun sonuçları hakkında da değerlendirme ve işlemlerin tesis edilmesi temel sorunlardan biri haline gelmektedir. Sürekli ilerleyen bir hareketin içinde eylemlerin sonuçlarına ilişkin kişisel ve kolektif değerlendirme ihtiyacı duymadan topyekûn bir varoluş sorunu içinde sorumluluğun yitiminin telafisi imkânsız sonuçlar doğurması kaçınılmaz olmaktadır. Sessiz kalmanın yıkıcı desteğini almış idareler ve kişilerin bir cinayeti örtbas ederken yeni cinayetler işleyen kişinin durumuna girmesi söz konusu olmaktadır. Bir siyasi rejim altında idarenin ve kişilerin eylemlerinin egemenlik, siyasal iktidar ve kişisel sorumluluk kavramları temelinde incelenmesi ve sonuçların içerimler ve çıkarımlar ile gösterilebilmesi hukuki işlem tarzının işleyişi için yararlı bir hareket noktasıdır. Kişisel sorumluluk ilkesi ile kolektif sorumluluk ilkesi arasındaki salınımları ifade eden Eichmann davası ile birlikte burada yer verildiği biçimiyle Arendt’in düşüncesi ve çözümlemeleri çerçevesinde konuya açıklık getirilecektir.

I. Egemenlik, Otorite ve İktidar Arasındaki Bağlantı

Arendt, başlangıçta anayasayı yapan iktidar ayrımını yani asli kurucu iktidar ve tali kurucu iktidar ayrımını kabul etmez. Kurucu iktidar düşüncesi Fransız siyasi düşüncesinde hayat bulmuş ve özellikle Rousseau, Montesquieu ve Sieyès’in katkılarıyla şekillenmiştir1 . Kurucu iktidar en temel haliyle anayasayı yapma ve değiştirme erkidir. Kendi içerisinde aslî kurucu iktidar ve talî kurucu iktidar olmak üzere ikiye ayrılır. Aslî kurucu iktidar çok basit bir tanım ile anayasayı yapma iktidarı olarak tanımlanabilir. Aslî kurucu iktidarın hukuki değerlendirmesine ait tartışmalar temel olarak pozitif hukuk ve tabiî hukuk eksenindedir. Aslî kurucu iktidar tarafından yapılan bir anayasayı değiştirme yetkisi ise talî kurucu iktidardadır. Talî kurucu iktidar anayasayı değiştirme yetkisini yine anayasadan alır. Bu bağlamda talî kurucu iktidar, önceden düzenlenmiş olan kurallara bağlı olması sebebiyle aslî kurucu iktidardan ayrılır. Aslî kurucu iktidarın hukukiliği ve sınırlılığı konusu üzerine şiddetli tartışmalar yapılmıştır. Hukukî pozitivizme göre aslî kurucu iktidar, hukuk dışı bir iktidardır, yaptığı anayasa da hukuk dışı bir işlemdir2 . Bu sebeple bu iktidar sınırsız bir iktidardır. Çünkü tabiatı gereği, uymak zorunda olduğu bir hukuk normu bulunmamaktadır.

Arendt, esasında kurucu iktidar ile alakalı görüşlerini temellendirirken üstü kapalı olarak pozitif hukuk ile tabiî hukuk arasında tartışmalı olan öğelere değinmiş ve kurucu iktidarın egemenlik kavramı ile ilişkisini incelemiştir. Hukuki pozitivistler gibi Arendt de aslî kurucu iktidarın özü itibariyle sahip olduğu keyfilik bakımından tehlikeli olduğuna çünkü kalabalığın sözde iradesi, doğası gereği değişkenliğine vurgu yapmaktadır3 .