Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Tasarrufun İptali Davası Pay Alım Teklifi Yükümlülüğü Üzerinde Bekletici Bir Etki Yapar mı?

Has Action for Rescission of Disposition Had a Dilatory Impact on Mandatory Takeover Bid?

Gökçen TURAN

Bilindiği gibi, hukukumuzda pay alım teklifinde bulunma zorunluluğu, önemli işlemlerdeki pay alım teklifi bir tarafa, kural olarak kontrol değişikliğine bağlanmıştır. Buna göre, halka açık bir şirkette yönetim kontrolünü sağlayan payların veya oy haklarının iktisap edilmesi halinde, kontrolü ele geçiren kişi ya da grup tarafından diğer ortakların paylarını satın almak üzere teklifte bulunulmak zorundadır. Bununla birlikte, kontrol değişikliğine neden olan pay devri, devredenin alacaklısı tarafından tasarrufun iptali davasına konu edilirse ne olur? Kontrolü ele geçiren, davanın kabulü halinde, pay alım teklifi yükümlülüğünü doğuran olgunun ortadan kalkacağını ileri sürerek, pay alım teklifinde bulunmak için davanın sonucunun beklenmesini talep edebilir. İşte çalışmamızda bu hukuki soruna, zorunlu pay alım teklifine ilişkin mevzuat hükümleri ile tasarrufun iptali davasının karakteristik etki ve özellikleri ışığında cevap aranmaya çalışılacaktır.

Zorunlu Pay Alım Teklifi, Pay Alım Teklifi Yükümlülüğünden Muafiyet, Tasarrufun İptali Davası.

As known in our law, in principle mandatory takeover bid depends on change of control, away from takeover bids on significant transactions. Accordingly, in the event that shares or voting rights entitling the control of management have been acquired in publicly-held corporations, it is mandatory to make an offer in order to purchase the shares of other shareholders. However, what happen that transfer of shares leading to the obligation to make a takeover bid is sued for rescission of disposition by the deptee of transferor? In this case, the person who acquire the control can claim that the cause engendering the obligation of making takeover bid is removed if the action is accepted, therefore can request to be waited the result of case for making takeover bid. In this study, it is tried to answer this question and legitimacy of such request in the light of characteristics and effects of action for rescission of disposition and related provisions mandatory takeover bid.

Mandatory Takeover Bid, Exemption from the Obligation of Making Takeover Bid, Action for Rescission of Disposition.

I. Pay Alım Teklifi Yükümlülüğü

Pay alım teklifinin zorunlu ve gönüllü olmak üzere iki çeşidi vardır. Gönüllü pay alım teklifinde, bir kişi ya da birlikte hareket eden grup, hedef şirket ortaklarına paylarını kendi belirledikleri fiyattan satın almak üzere tekliflerini sunarlar. Gönüllü pay alım teklifi, teklif sahibinin kendi isteği ile, çoğunlukla bir ele geçirme planının parçası olarak, payları toplamak amacıyla yaptığı tekliftir. Mevzuatın bu tür tekliflere müdahalesi görece kısıtlı, daha çok teklifin yöneltildiği pay sahipleri arasında eşitliğin sağlanmasına, başka deyişle eşitsizlik yaratılmamasına yöneliktir (bkz. II-26.1 sayılı Tebliğ, m.20-23).

Zorunlu pay alım teklifi ise, ortaklığın yönetim kontrolünün el değiştirmesi sonucunda, ortaklıkta kalmaya devam edip etmeme konusunda mevcut ortaklara bir seçim (yani paylarını satıp satmama konusunda bir yatırım kararı verme) hakkı tanıyarak, satma kararı veren ortakların zarara uğramadan paylarını kontrolü ele geçiren kişi ya da gruba satabilmeleri için, kendilerine kontrolü ele geçiren tarafından satın alma teklifinde bulunulması zorunluluğunu ifade etmektedir. Bu anlamda pay alım teklifi yükümlülüğü “kural olarak” yönetim kontrolünün el değiştirmesi (ya da diğer bir tabirle kontrol değişikliği) halinde doğar (SPKn m.26/1).1 Başka bir anlatımla kontrol değişikliği ile pay alım teklifi yükümlülüğü2 arasında bir neden - sonuç ilişkisi vardır.

Kontrol değişikliği kavramı ile kastedilen şirketin yönetim kontrolünün başka bir kişi veya (birlikte hareket eden) grubun eline geçmesidir. Yönetim kontrolü, kısaca yönetim üzerindeki hakimiyet ya da yönetimi yönlendirebilme erki3 ya da bir ortaklığın karar alma mekanizmaları üzerinde etki edebilme gücünü/imkânını veren hukukî araçlara sahip olunması4 olarak tanımlanabilir. Yönetim kontrolünün elde edilmesi konusunda maddi ve şekli olmak üzere iki yaklaşım söz konusudur. Maddi yaklaşımda yönetim kontrolünün fiilen/reel olarak elde edilip edilmediğine bakılır. Bu yaklaşımda kontrolün elde edilmesini sağlayan araçların elde edilip edilmediğinde fiili ve hukuki olgular birlikte değerlendirilir. Şekli yaklaşımda ise, fiilen/reel olarak yönetim kontrolünün el değiştirip değiştirmediğine bakılmaksızın bir takım şekli ölçütler (örneğin belli bir oranın üstünde pay ya da oy haklarının elde edilmesi gibi..) kontrolün el değiştirmiş sayılmasına esas kabul edilir.5 Hukukumuzda şekli ölçütü içeren düzenlemenin bulunduğu kesin olmakla birlikte, maddi yaklaşımın izlerini yansıtan hükümler de bulunmaktadır. Şöyle ki; oy haklarının yüzde elliden6 fazlasının elde edilmesi ya da bu orana bağlı kalmaksızın yönetim kurulu üye sayısının salt çoğunluğunu seçme veya genel kurulda söz konusu sayıdaki üyelikler için aday gösterme hakkını veren imtiyazlı paylara sahip olunması, yönetim kontrolünün elde edilmiş sayılması için yeterli kabul edilmiştir (SPKn m.26/2-c.1). Buna karşın, düzenlemenin devamında, “imtiyazlı payların mevcudiyeti nedeniyle yönetim kontrolünün elde edilemediği hâller bu madde kapsamında değerlendirilmez” denilerek, fiili durum esas alınmıştır (SPKn m.26/2-c.2).7 Yine, 26. maddenin 3. fıkrası da maddi yaklaşımı yansıttığı şeklinde yorumlanabilir. Şöyle ki, anılan fıkrada, “... bazı ortakların kendi aralarında yapacakları özel anlaşmalarla yönetim kontrolünü ele geçirmeleri de bu madde kapsamında değerlendirilir” denilmiştir. Bu ifade tarzı, özel anlaşmalarla yönetim kontrolünün ele geçirildiği durumlarda fiili durumun esas alınacağı (daha açık bir anlatımla, ortaklar arasında yönetimde kontrolü sağlamaya ilişkin bazı anlaşmalar yapıldığı durumlarda, bunun bir kontrol değişikliği sağlayıp sağlamadığı konusunda fiili duruma bakılacağı) şeklinde anlaşılmaya müsaittir.8 Sonuç olarak m.26/2-c.1 hükmüyle şekli ölçüte yer verildiğinde bir tereddüt olmamakla birlikte, m.26/2 son cümle ile m.26/3 hükümlerinden hareketle (bu hükümlerin maddi yaklaşımın da esas alındığı şeklinde yorumlanmaya müsait olması nedeniyle) sırf şekli değil, fakat karma yaklaşımın benimsendiği görüşü de savunulabilir.9