Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Erken Modern Dönem Osmanlı Hukuk Teorisinde Kölelerin Evliliğine Dair Hükümler

The Marriage of Slaves in Ottoman Legal Theory of Early Modern Age

Fatma Gül KARAGÖZ

Köleliğin yasal kabul edildiği dönemlerde kölelerin statü, hak ve borçları hukuk tarafından düzenlenmiştir. Hukukî açıdan mal olarak kabul edilmekle beraber, kölenin diğer canlı ve cansız eşyadan farklı bir statüsü vardır. Köle hem eşya hem de insan özellikleri taşımaktadır. Kölenin insan özelliklerinin öne çıktığı alanlardan biri evlilik kurumudur. Osmanlı İmparatorluğu’nda, İslam hukuku çerçevesinde kölelerin belli şartlar altında evlenebileceği ve evlilikten doğan yükümlülüklerden sorumlu olabileceği kabul edilmiştir. Bu çalışma, ilgacı hareketlerin henüz yükselmediği erken modern dönemde Osmanlı Devleti’nde kölelerin günlük hayatlarında nasıl bir hukuk çerçevesiyle karşı karşıya olduğunu evlilik kurumundan yararlanarak tanımlamayı amaçlamaktadır. Osmanlı hukukunda kölelerin tabi olduğu hukukî rejim onları belli borçlar altına sokmakta, belli konularda hareket kabiliyetlerini kısıtlamakta, belli konularda ise hür kişilerin elinde olmayan bir hareket serbestisine imkân vermektedir. Bir kölenin kiminle hangi koşullar altında evlenebileceği, bu evliliğin ne gibi sonuçlar doğurabileceği makalede değinilecek sorular arasındadır. Kölenin evliliğini belirleyen kuralların zaman ve mekâna göre bir değişim gösterip göstermediği makalede üzerinde durulacak konulardan bir diğeridir.

Kölelik, Osmanlı Hukuku, Fetva, Evlenme.

The status, the rights and obligations of slaves were defined by law in the times that slavery was considered legitimate. Though legally considered as property, slaves have a different status in regard to other living and non-living property. A slave was both a property and a human. The institution of marriage is one of the fields that slaves were accepted as human beings. In the Ottoman Empire, within the framework of Islamic law, slaves could marry under certain conditions and be responsible from the obligations of marriage. This study aims to define the legal framework of ordinary life of slaves by using the institution of marriage in early modern age, a period when the abolitionist movement had not yet risen. The legal regime to which slaves were subordinate in Ottoman law, gave them some obligations, limited their actions but in certain fields, it allowed them some possibilities which free men did not have. To whom and in which conditions a slave could marry, what could be the results of this marriage are between the questions treated in the article. Whether the regulations defining the marriage of slave changed in accordance with time and place is another question to be answered.

Slavery, Ottoman Law, Fetva, Marriage.

Giriş

Gaius’un Institutiones (1,9) adlı eserinde: “Kişiler hukukuna göre yapılması gereken ilk ayrım her insanın ya hür ya da köle olduğudur.” ifadesi yer alır. Roma hukukunda köle hem bir eşya (res) hem de insan (persona) olarak kabul edilmiştir; ancak imparatorluğun sosyal, iktisadi ve siyasî yapısında zaman içinde görülen gelişmeler, kölenin tabi olduğu hukukî sistemin de değişim geçirmesine sebep olmuştur.1 Gaius’un metninde yer alan kesin ifade, erken modern ve modern dönemin hukuk sisteminde kendine yer bulan bir ayrımı ortaya koymaktadır. Köleliğin yasal kabul edildiği toplumlarda köle sahibi olmak kişinin mülkiyet hakkının bir parçasıdır ve bu hak diğer mülkiyet hakları gibi anayasal güvence altındadır.2 Mâlikin köle üzerindeki hakları hukuken korunması gereken bir değer olarak kabul görür. Bu sistemin bazı ülkelerde tamamen sona erebilmesi için 20. yüzyıla kadar beklemek gerekmiştir.

Köleliğin kaldırılmasının arka planında hukukî, ahlakî, dinî pek çok etken bulmak mümkündür. Benzer bir tespit köleliği meşru kılan düzen(ler) için de yapılabilir. Gerek tek tanrılı gerek çok tanrılı inanç sistemlerinin kurucu metin ve efsanelerinde kölelik kurumunu meşrulaştıran ifadeler yer almaktadır. Köleliği meşrulaştıran hukukî kaynağın görece “laik” özellikler taşıdığı durumlarda ise; sistemin arkasında ahlakî ve dinî3 bir meşrulaştırmanın bulunabileceğini söylemek mümkündür. Hukuk kurallarının tanrısal bir güç tarafından belirlenmediği Amerika Birleşik Devletleri’nde köleliği yasal kabul eden eyaletlerin durumu buna örnek teşkil edebilir. Bu ülkede kölenin mülk kabul edilmesini düzenleyen kurallar dinî kaynaklı değildir, ancak kölelik hukukunu ve kölelik sistemini etkileyen sosyal yapı yine din ve/veya paternalizm4 etkisi altındadır.5

Bu çalışma 19. yüzyıl öncesinde kölenin Osmanlı İmparatorluğu’nda hukuken ne şekilde tanımlandığı üzerinde duracak ve bunu büyük ölçüde evlilik akdi çerçevesinde yapacaktır. Çalışma için erken modern dönemin seçilmesinin arkasında, Osmanlı toplumunun 19. yüzyılda içine girdiği modernleşme süreci boyunca kölelik kurumunun kademeli olarak ilga edilmesi yer almaktadır. Hürriyet kavramının 19. yüzyılda yeni bir siyasî anlam kazanması da bu bağlamda dikkate değerdir: Klasik Osmanlı hukukunda “hür” sıfatı, köle olmayan kişi anlamında kullanılırken 19. yüzyılın siyasî atmosferiyle gelen değişim bu sıfata yeni bir anlam yüklemiştir. Böylece hür kelimesi, özellikle Tanzimat’tan sonraki dönemde bugün “Hak ve özgürlükler” çerçevesinde kullanılan anlamına kavuşmuştur. Buna ek olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nda kölelik kurumu hakkında yapılan çalışmaların ağırlıklı olarak 19. yüzyılı konu alması6 da erken modern dönemdeki hukuk teorisi üzerinde çalışmayı çekici kılmaktadır.

Osmanlı Devleti’nde kölelik pratiğini araştıran eserleri kısaca değerlendirmek gerekirse, bu konunun, Ahmet Akgündüz, Mehmet Akif Aydın ve Hasan Tahsin Fendoğlu müstesna olmak üzere daha ziyade tarihçiler tarafından çalışıldığını ve nispeten yakın zamanda popüler olduğunu ifade etmek gerekir. Nitekim Hakan Erdem Osmanlı İmparatorluğu’nda ve genel olarak Orta Doğu dünyasında kölelik ilişkilerine dair literatürde bir eksiklik olduğunu belirtmekte, bu eksikliğin hem yerli hem de yabancı yazarlar için geçerli olduğunu ifade etmektedir.7 Osmanlı toplumunda kölelik pratiğini çalışan kişiler arasında ilk akla gelen isimlerden biri Ehud R. Toledano’dur. Yazarın 19. yüzyılda vatandaşlık kavramının devreye girmesiyle yabancı ülke vatandaşlığı edinerek özgürleşmeye çalışan köleleri konu edinen davaları ve şikayetleri de dikkate aldığı eseri bu konudaki temel kaynaklardan biri haline gelmiştir.8 Bu çalışma Osmanlı İmparatorluğu’na modernleşme döneminde yaşanan göçler sırasında farklı etnik grupların kölelik uygulamalarının birtakım çatışmalar yaratmış olduğunu da okuyucuya göstermektedir. Çerkes nüfusun kendine has kölelik sistemi, Osmanlı-Afrika köle ticareti bu bağlamda üzerinde durulan ana konu başlıklarına örnek olarak verilebilir. Bu konu haricinde, tarih literatüründe kölenin hane ile etkileşimi üzerinden yola çıkan pek çok çalışma görebilmek mümkündür.9 Bu eserler kölelerin hanenin bir parçası olarak güç ilişkilerinin belirlenmesinde etkili olmalarını, bir tür siyasî ağ oluşturmak için kullanılmalarını konu alır. Bu siyasî ağın içinde yer alan kölelerin yükselmeleri de mümkün olabilmektedir.

Yakın zamana kadar Osmanlı Devleti’ne dair literatürde, örneğin Amerika’daki kölelik uygulamasını inceleyen eser sayısına kıyasla çok daha az eser olduğunu belirten diğer bir yazar da Madeline C. Zilfi’dir.10 Zilfi Osmanlı Devleti içinde köleliğe dair akademik eserlerin geniş bir listesini de vermiştir.11 Yazarın incelediği eserlere dair bir tespiti, bu çalışmaların köle ticaretinin nicel ve nitel yapısına, köleliğin hukukî sınıflandırılmasına, etnik kökenlerine daha çok eğildiğidir; buna karşın kölenin ve-veya azatlının hayatı, köleliğin kaldırılmasından sonra kölelerin toplumda nasıl bir yere yerleştiği hakkında çok fazla eserin mevcut olmadığının üzerinde durulmuştur.12 Zilfi’nin bir diğer önemli tespiti, köleliği toplumsal cinsiyet açısından ele alan eserlerin nispeten az verildiği; köle kadınların ve cariyelerin hayatının konu dışı bırakıldığı hakkındadır.13 Popüler bir konu olan harem yaşamı belki bu konuda bir istisna sayılabilir.14 Bu nedenle zaman olarak erken modern dönemle sınırlandırılan bu çalışma, konu olarak kölenin gündelik hayatına dair bir kesiti hukuk tarihi çerçevesinden sunmakla sınırlandırılmıştır.

Köle ekonomik değer teşkil eden bir varlıktır. Öte yandan kölenin hukuk nesnesi olarak diğer cansız ve canlı eşyadan farklı niteliğe sahip olması gerektiği de açıktır. Acaba Osmanlı Devleti’nde hukuk sistemleri köleyi bir süje olarak nasıl ele almış, onun hukukî kapasitesini ne şekilde değerlendirmiştir? Bu makalenin odak noktasında Osmanlı İmparatorluğu’nda kölenin yapabileceği ve yapamayacağı işlerin neler olduğu, bu bağlamda toplumsal piramidin neresinde durduğu sorusu yer almaktadır. Bu soruyu cevaplandırmak için kullanılan anahtar ise evlenme ehliyetidir. Evlilik, erken modern toplumda hukukî, sosyal ve dinî yeri olan ve elbette insana özgü bir kurumdur. Kölenin evlenebilmesi, onu birtakım hak ve borçlara sokabilecektir. Bu hak ve borçların hür bir insanın hak ve borçlarına göre hangi oranda kısıtlanmış olduğu, kölenin hukukî durumu açısından ve gündelik hayatında karşılaştığı sorunları gösterme açısından faydalı olacaktır.

I. Osmanlı İmparatorluğu’nda Köleliğin Düzenlenmesi

Osmanlı hukuku ve onun bağlı olduğu İslam hukukunda, 19. yüzyılda görülen modernleşme ve iktibas döneminde önce, teorik açıdan bir özel hukuk-kamu hukuku ayrımı yapılmadığı görülmektedir. Osmanlı Devleti’nde hukukun düzenleyici kaynaklarına bakıldığında, bugün “kamusal” olarak nitelendirilecek meseleler sultanın iradesini yansıtan kanunlarla, özel hukuk konuları ise hukukçuların görüşleriyle geliştirilmiştir.15 Köleliğin düzenleyici hükümlerinin temel hukukî kaynakları Kur’an-ı Kerim ve hadislerdir; bu kaynaklar fetvalarla veya hukukî eserlerle yorumlanarak geliştirilmiştir. Roma İmparatorluğu açısından geçerli olan bir husus, Osmanlı devleti açısından da geçerli kabul edilebilir: Sosyo-ekonomik şartların değişmesiyle uygulamada farklı tipte kölelikler ortaya çıkmıştır. Bu farklı kölelik tiplerinin tabi olduğu hukuk sistemi zaman içinde farklılık göstermiş midir, bu bölüm buna cevap vermeyi deneyecektir.

İslam hukukunun temelinde yer alan şeriat; cezalar (ukubat), ibadetler (ibadat) ve sözleşmeler (muamelat) konularını birlikte içeren bir bütündür. Bunun sonucunda İslam hukukunda kölenin statüsü, maddi ve manevî yükümlülükleriyle birlikte bir bütün olarak tanımlanacaktır. Kölenin maddi külfet içermeyen ibadet yükümlülüklerinden, özgür bir insan gibi sorumlu olduğu; ancak sosyal ve ekonomik yükümlülükleri açısından farklı olduğu ifade edilmektedir. Örneğin Müslüman bir kölenin Hacc’a gitme yükümlülüğü yoksa da oruç tutma yükümlülüğünün bulunacağı ifade edilmiştir.16

Tanım olarak bakıldığı zaman İslam hukukunun klasik dönem kaynaklarında kölenin “velayet, şahadet ve kazadan hükmen (hukuken) aciz ve mülkiyet hakkından mahrum olan kimse” şeklinde tanımlandığı belirtilmektedir.17 Bu haklardan mahrum olmayan kimse ise hür insan olarak tanımlanır. Bir insan, İslam hukukuna göre iki hukukî sebeple köle statüsüne dahil kabul edilir. Bunlardan ilki savaş esirliği, ikincisi ise köle bir anneden doğmuş olmaktır. Müslüman bir kişi savaş esiri olamayacağı için, ancak köleliğin içinde doğmuşsa veya savaşta esir olduktan sonra İslam dinini kabul etmişse köle olarak kalabilmesi söz konusuydu. Doğum ile köle statüsüne girmiş olmak açısından ise belirleyici olan annenin durumudur. Köle bir kadından doğan çocuk, babası hür olsa dahi köle olur, buna karşın özgür bir kadının çocuğu babası hür olmasa dahi özgür insan olurdu.18 Kölelik statüsü devam ettiği müddetçe köle, sahibinin iradesine uygun hareket etmek zorundaydı.

Sözleşmelere konu olmak bakımından kölenin diğer mallardan farkı yoktur. İslam hukukuna göre mülk olabilen bir nesnenin sâmit (sessiz) veya nâtık (sesli) nitelikte olması mümkündür. Nâtık bir eşya olan köle miras, alım-satım, rehin, hibe gibi hukukî işlemlere konu olabilirdi. Bazı konularda kölenin durumu hayvanlarla kıyasen açıklanabilmektedir, hayvanın yavrusunun sahibine ait olmasına kıyasen kölenin çocuğu sahibine aittir kuralı buna örnek verilebilir.19 Hukukî açıdan kölenin ehliyetinin kısıtlı olduğu literatürde çeşitli şekillerde ifade edilmiştir. İslam hukukuna göre kölelik, sarhoşluk, akıl hastalığı vb. gibi ehliyeti daraltan veya ortadan tamamen kaldıran sebepler arasında sayılmaktadır.20 Ancak, kısıtlılığın derecesi bakımından bazı nüanslar mevcuttur. Mehmet Akif Aydın kölenin vücub ve eda ehliyetinin eksik olduğunu belirtir; buna göre köle istisnai bir sözleşme mevcut olmadığı müddetçe mülkiyet hakkını haiz değildir, efendisinin izni olmadan lehte ve aleyhte olan işlemleri yapamaz.21 Öte yandan Aydın, kölenin borç ikrarının geçerli olduğunu, ancak bu borcun efendiden talep edilemeyeceğini ve ancak köle azat edildikten sonra takip edilebileceğini de belirtir. Halil Cin ve Ahmet Akgündüz, kölenin mal değil insan olarak kabul edildiğini ve bu nedenle vücub ve eda ehliyetlerinin tam olduğunu belirtirler; ancak “… bu ehliyetlerin gereğini yapmaktan hükmi bir acizlik söz konusudur.” şeklinde bir yorum yaparlar.22 Mustafa Avcı da, kölenin hak ve eda ehliyetinin eksik olduğunu belirtmektedir.23 Tüm bu ifadelerde yer alan hükümlerin mefhum-u muhalifinden İslam hukukunda kölenin belli şartlar altında borca girebileceği sonucuna ulaşmak mümkündür.