Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İyiniyet ve Hukuki Hata Arasındaki İlişki

The Relationship Between Good Faith and Legal Error

Pakize Ezgi AKBULUT

Geleneksel tanımıyla, gerçekte var olan hukuki eksikliği bilmeme veya bilebilecek durumda olmama olarak kabul edilen iyiniyetin tanımı ve kapsamı konusunda çeşitli tartışmalar mevcuttur. Özellikle iyiniyetin sadece hukuki eksikliğin bilinmemesi çerçevesinde kabul edilmemesi gerektiği yönündeki görüş uyarınca, hukuki eksikliği bilen; ancak kendisinde haksızlık bilinci bulunmayan kimsenin de iyiniyet korumasından yararlanabileceği görüşü ortaya çıkmıştır. Ancak iyiniyete ilişkin bu geniş tanımın her somut olayda uygulanması, her zaman iyiniyete sonuç bağlanan hükmün amacına uygun olmayabilir. Bu nedenle iyiniyetin dar veya geniş tanımıyla ele alınıp alınmayacağı hususunda çeşitli kıstaslar belirlenmelidir. Ayrıca iyiniyet korumasının bir sınırı olan, hukuki eksikliği öğrenmeye yönelik gerekli özeni gösterme yükümlülüğünün de, iyiniyetin bu geniş tanımındaki yerinin incelenmesi ihtiyacı doğmuştur. Bununla birlikte iyiniyet tanımının genişletilmesi doğrultusunda pozitif hukukta yer alan hukuk kuralını bilmemek veya yanlış yorumlamak olarak tabir edilen hukuki hatanın da iyiniyete dâhil olup olmadığı tartışmaya açıktır. Bu çerçevede çalışmamızda iyiniyet kavramı ile iyiniyete ilişkin tanımlar ve bunların hukuki hatayla ilişkisi incelenmiştir.

İyiniyet, Hukuki Eksiklik, Dürüst Davranma, Yorum, Hukuki Hata.

There are various debates about the traditional definition and scope of good faith, which is regarded as the ignorance or incapability of knowing the legal deficiency. In accordance with the view that good faith should not be accepted merely as the ignorance oflegal deficiency, the view has emerged that the person who does not have an awareness of injustice may also have good faith, although he knows about the existence of the legal deficiency. However, the acceptance of this extended definition of good faith in every concrete case may not always be appropriate for the purpose of the good faith. For this reason, various criterias should be determined as to whether or not it will be handled by narrow definition or extended definition of good faith. In addition, the duty of diligence to learn about the legal deficiency, which is a limit of good faith protection, should be examined within the framework of the extended definition of good faith. However, it should be evaluated whether the legal error, which is defined as the ignorance or misinterpretation of the rule in positive law, is included in the good faith. In this context, the concept of good faith and definitions related to good faith and their relationship with legal error will be examined in this study.

Good Faith, Legal Deficiency, Acting in Good Faith, Interpretation, Legal Error.

Giriş

Türk Medeni Kanunu’nun 3. maddesi “Kanun’un iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz” şeklinde düzenlenmiş; fakat iyiniyet kavramının herhangi bir tanımı yapılmamıştır. Ancak Kanun’un iyiniyete hukuki sonuç bağladığı hallerden ve TMK m.3’ten yola çıkılarak doktrinde iyiniyete ilişkin çeşitli tanımlar yer almaktadır. İyiniyet genel anlamıyla gerçekte var olan bir hukuki eksikliği bilmeme ya da bilebilecek durumda olmama olarak tanımlansa da, doktrindeki görüşler dikkate alındığında bu tanımın koşulsuz kabul gördüğü söylenemez. İyiniyetin sınırlarının genel olarak çizildiği bu tanıma nazaran iyiniyetin koruma sağladığı halleri genişletir şekilde tanımlar da yapılmaktadır. Bu çerçevede iyiniyetin son yıllarda hukuki eksikliği sadece bilmeme ya da bilebilecek durumda olmama unsurundan oluşmadığı görüşü ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte aslında bir ceza hukuku terimi olan hukuki hatanın da1 -özellikle geniş anlamdaki- iyiniyet kavramı ile ilişkili olup olmadığının incelenmesi ihtiyacı doğmuştur. Ancak hukuki hata kavramı özel hukukta açıkça belirlenmiş ya da tanımlanmış bir kavram değildir. Bu sebeple çalışmamızda hukuki hata kavramından ne anlaşılması gerektiği ve hukuki hatanın doktrinde hangi kavramlarla ilişkilendirildiğine değinilerek, hukuki hata kavramının özel hukuktaki yeri ve iyiniyetle ilişkisi açıklanmaya çalışılmıştır.

Bu çerçevede, çalışmamızda öncelikle iyiniyet kavramı, iyiniyetin tanımı hakkındaki görüşler ve iyiniyet karinesi incelenmiş, daha sonra bu doğrultuda hukuki hata kavramı açıklanarak iyiniyet kavramının hukuki hata ile ilişkisi değerlendirilmiştir.

I. İyiniyet Kavramı

Dilimizde iyiniyet kavramı herhangi bir kimse veya konuda hiçbir kötü düşünce beslememe, hüsnüniyet olarak tanımlanır.2 Bu anlamda iyiniyetin kişinin subjektif durumu ve dolayısıyla iç dünyasıyla ilgili olduğunu belirtmek yanlış olmaz.3 Zira 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 2. maddesinin ilk fıkrasında, TMK m.2, I’e tekabül eden dürüstlük kuralı “Herkes haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle mükelleftir” şeklinde ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 3. maddesinin ilk fıkrasında, TMK m.3, I’i karşılayan hüküm ise “Bir hakkın doğumu için kanunen hüsnüniyet şart kılınan hallerde asıl olan, onun vücududur” şeklinde düzenlenmişti. Böylece 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlükte olduğu dönemde dürüstlük kuralını ifade etmek için objektif hüsnüniyet, iyiniyeti ifade etmek için ise subjektif hüsnüniyet kavramları kullanılmaktaydı.4 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda ise bu kavramlar dürüstlük kuralı (TMK m.2) ve iyiniyet (TMK m.3) olarak ayrılmış olmakla birlikte, her iki kavramın temelinde yine de doğru ve dürüst davranma kuralının yattığını belirtmek gerekir.5 Fakat TMK m.2 uyarınca dürüstlük kuralı bir davranış biçimi niteliğinde olarak kişinin objektif durumuna ilişkinken, iyiniyet kişinin iç dünyasına yönelik subjektif durumu ile ilgilidir. TMK m.3 hükmünün kaynağını teşkil eden “bona fides” kavramı da Roma hukukunda hem iyiniyet hem de dürüstlük kuralını kapsamaktadır.6 Müşterek hukuk döneminde ise bona fides kavramının ifade ettiği müesseseler, dürüstlük kuralı ve iyiniyet olarak ikiye ayrılmıştır.7

Kaynak kanun İsviçre Medeni Kanunu’nun (ZGB), iyiniyet kavramını belirtirken Almanca metninde iyiniyet, iyi inanç anlamına gelen “guter Glaube” terimini kullanması da, iyiniyetin kişinin bilinç durumu ile ilgili bir husus olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte TMK m.3 uyarınca hukukun sonuç bağladığı husus doğrudan kişinin iç dünyası değildir. Bunun ancak dışa vurulması ile hukuk, kişinin iyiniyetine sonuç bağlar. Dolayısıyla iyiniyetin getirdiği korumanın, belirli bir bilince sahip kişinin, hukuki ilişkiye dâhil olmasıyla başladığını belirtmek gerekir.8

TMK m.3, I uyarınca; Kanun’un iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. TMK m.3, I; ancak Kanun’un iyiniyete hukuki sonuç bağladığı durumlarda iyiniyetin bir anlam ifade edeceğini belirtmiştir. Dolayısıyla ne kadar iyiniyetli olursa olsun, Kanun iyiniyete bir sonuç bağlamamış ise, iyiniyet hukuki eksikliği giderici rol üstlenemez ve bir kimsenin iyiniyetli olup olmaması hukuki sonucu değiştiremez.9

Bu çerçevede iyiniyet kişiyi, Kanun’un iyiniyete hukuki sonuç bağladığı hallerde iyiniyetli olmasa idi karşılaşacağı hukuki sonuçlardan korumayı sağlar. Bu şekilde Kanun, iyiniyetli kişi yararına hukuki eksikliği görmezden gelip, yok sayar.10 İyiniyet, mevcut olan hukuki eksikliğe rağmen kişiye hak kazandırabileceği gibi (örneğin TMK m.988) belirli bir hukuki sonucun elde edilmesi (örneğin TMK m.147, III) bakımından da koruma sağlayabilir. Bazı hallerde ise iyiniyet, kişinin belirli bir eşyayı iade ile yükümlü olması durumda söz konusu iade yükümlülüğünün kapsamı açısından (örneğin TBK m.79) belirleyici rol oynar. Kanun’un iyiniyetli kişi yararına hukuki eksikliği görmezden gelmesinin nedeni alışveriş hayatının güvenliğini korumak olabileceği gibi iyiniyete sonuç bağlanan hüküm uyarınca hukuksal görünüşe güvenin korunması da olabilir.11

Kanun’unun iyiniyete sonuç bağladığı her hükmü tek bir çalışmada incelemek mümkün değildir. Çalışmamızda da konumuz kapsamında incelenebilecek örneklere yer yer değinilecektir.

TMK m.3, I’de yer alan “Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır” ifadesinden yola çıkılarak, iyiniyetli olduğunu ileri süren kişinin iyiniyetli olduğu katıldığımız görüş uyarınca ispat yüküne ilişkin karine kabul edilmektedir.12 İyiniyet iddiasında bulunan kişi kural olarak bu iddiasını ispatlamakla yükümlü değildir. Bu durumda TMK m.6 uyarınca, karşı tarafın iyiniyetli olmadığını iddia eden kimse bu iddiasını ispatla mükelleftir. Ancak TMK m.3, II durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimsenin iyiniyet iddiasında bulunamayacağını düzenleyerek, iyiniyetin gerekli özen ve dikkatin gösterilmemesi durumunda ortadan kalkacağını belirtmiştir. Dolayısıyla -iyiniyetin dar anlamdaki tanımından yola çıkarak- kural olarak karşı tarafın iyiniyetli olmadığını iddia eden kişinin, onun mevcut olan hukuki eksikliği bildiğini veya gerekli dikkat ve özeni gösterseydi bilecek durumda olduğunu ispatlaması gerekir.