Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Dürüstlük Kuralı Perspektifinden Avukatlık Mesleği

Profession of Lawyer from the Perspective of Good Faith Rule

Nesibe KURT KONCA

Herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken uymakla yükümlü olduğu dürüstlük kuralı, temel bir hukuk ilkesi konumundadır. Dürüstlük kuralı ve onun bir yansıması olan hakkın kötüye kullanılması yasağı, iddia ve savunma hakkının kullanılmasına aracılık eden avukatlar bakımından da geçerlidir. Yargının kurucu unsurlarından bağımsız savunmayı temsil eden avukatların, müvekkillerinden bağımsız olarak dürüstlük kuralına uygun bir şekilde iddia ve savunma hakkını kullanmaları gerekir. Avukatın dürüst davranma yükümlülüğü, sadece müvekkiline değil; yargı organlarına, yargılamaya katılan kişilere ve millete karşıdır. Zira dürüst davranma yükümlülüğüne aykırılık, yargının paydaşlarına somut zarar vermekle birlikte; iddia ve savunma hakkının kötüye kullanılmasından en büyük zararı avukatlık mesleğinin itibarı ve adil yargılanma hakkı görmektedir. Avukatların dürüst davranmayabileceğine ilişkin kuşku, mesleğin saygınlığına gölge düşürmekte; iddia ve savunma hakkının etrafına etik kurallardan başka duvarlar örülmesi ihtiyacının olduğu düşüncesini doğurabilmektedir. Bu düşüncenin doğması bile yargı diyalektiği ile bağdaşmaz.

Dürüstlük Kuralı, Dürüst Davranma Yükümlülüğü, Savunma Dokunulmazlığı, Avukatlık Mesleği, Disiplin Sorumluluğu.

The good faith rule is a fundamental legal principle which everyone is obliged to abide by when exercising his rights or performing his debts. The good faith rule and the prohibition of abuse of the right, which is a reflection of it, also apply to lawyers who use the right to claim and defend. During the execution of the legal profession, as the founding element of the judiciary, the lawyer must exercise his right to claim and defend independently from his client in accordance with the good faith rule. A lawyer's obligation to be honest is not just towards his client but it is also towards the judicial bodies, the people involved in the trial, and the public. Because, while acting against this obligation gives concrete damage to the participants of the judiciary the biggest damage is to the reputation of the lawyer profession and the right to a fair trial. The suspicion that lawyers may not act honestly casts a shadow over the reputation of the profession and may lead to the idea that some other walls, other than ethical rules, need to be built around the right to defend. Even the birth of this idea is incompatible with judicial dialectics.

Good Faith Rule, Obligation of Good Faith, Immunity of Defense, Profession of Lawyer, Disciplinary Responsibility.

I. GİRİŞ

Hak arama özgürlüğü, iddia ve savunma hakkından mürekkeptir. Anayasa’nın “hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesine göre “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” Avukatların hak arama özgürlüğünün kullanımını sağlamaları nedeniyle, yargının kurucu unsurları arasında olduğunun kabulü zorunludur. Nitekim Avukatlık Kanunu’nun 1’inci maddesi uyarınca avukat, yargının kurucu unsurlarından biridir. Yargılama diyalektiğinde, bireyler, özel hukuk yargılaması sürecinde iddia ve savunma hakkını doğrudan kullanabilecekleri gibi avukat marifetiyle de kullanabilir.

Avukatlık mesleği bir serbest meslek olmakla birlikte; aynı zamanda kamu hizmeti niteliği de taşımaktadır. Adalet dağıtılması bir kamu hizmeti olduğu için, bu hizmetin yerine getirilmesinde temel bir işlev üstlenen avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliği taşıması halin icabıdır.1 Avukatlığın hem serbest meslek hem de kamu hizmeti niteliği taşıması; bu mesleği ifa edecek hukukçuların kamu yararı - bireysel yarar çatışmasında yaşadığı gerilimleri artırmaktadır. Zira, avukatlar mesleklerini ifa ederken serbest meslek niteliği gereği kendi yararlarını gözetecek; diğer taraftan kamu yararına ulaşma amacıyla avukatlık görevini ifa edeceklerdir. Bu iki yararın bir arada gözetilmesi gereği karşısında, menfaat çatışmasına düşen avukatın sergileyeceği davranış biçimi, onun avukatlık hamuruna sahip olup olmadığını gösterir. Çünkü kamu yararı, bireysel yarar ile kamu yararı arasındaki rekabette üstün tutulması gerekendir. İnsan olmanın doğası gereği, bireysel yararın korunması genetik bir davranıştır. Ancak, bu doğal davranış yerine kamu yararını tercih etmek, genetik kodları geride bırakan etik kodlara sahip olmakla mümkündür. İşte, avukatlık, noterlik, hâkimlik gibi hukuk mesleklerinde gelişmiş etik kodlara sahip olma zarureti, bu meslekleri ifa edenlerin erdem, onur, vicdan duygularını farklılaştırmaktadır. Bu genel kabul, bu meslekleri ifa edenlere toplumda ayrı bir saygınlık kazandırmaktadır.

Avukatların müvekkilleri adına iddia ve savunma hakkını kullanırken tâbi oldukları hukukî sınırlar, savunma hakkının kutsallığı veya savunma hakkının dokunulmazlığı sebebiyle açıkça çizilmiş değildir. Savunma hakkının kutsallığı veya dokunulmazlığına ilişkin felsefi tartışmalar bir yana savunma hakkının sınırları özellikle etik sınırları tartışmalı bir konuyu oluşturmaktadır.2 Hukuk devletinde, bireylere savunma hakkı tanınmış olmakla birlikte, yargılama hukuklarında bu hakkın sınırları genellikle çizilmiş değildir.3 Ancak, iddia ve savunma hakkının kötüye kullanılmasına izin verilemez; kötüye kullanımların müeyyideye tâbi olması gerekir.4 Anayasa Mahkemesi de kararlarında iddia ve savunma hakkının birtakım sınırları olduğunu vurgulamaktadır. Buna göre, avukatların iddia ve savunma görevini üstlenmeleri ve adaletin gerçekleşmesine katkıları mesleğin özelliği sayılmakta ve kimi kısıtlamalara bağlı tutulmalarının haklı nedenlerini oluşturduğu ifade edilmektedir. Avukatlık mesleğini seçenlerin görevlerinin gereklerini özenle yerine getirmeleri, bu unvana mündemiç saygı ve güveni koruyup güçlendirmenin temel şartı sayılmaktadır.5