Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Barış Hakkının İhlali Olarak Toplantı ve Gösteri Yürüyüşüne Yönelik Orantısız Müdahale ve Şiddet

Disproportionate Intervention and Violence Against Assembly and Demonstration as a Violation of the Right to Peace

Pınar YAŞAR ŞATIROĞLU

Barış hakkının yükümlüsü olarak devlet, bireylerin güven içinde, huzurlu ve şiddetten uzak bir yaşam sürdürmelerini sağlamakla sorumludur. Anayasa’da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı güvence altına alınmış olup; bu hak ifade özgürlüğünün de bir biçimi olarak demokratik toplumun temel değerlerinden biridir. Ancak toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında bu hakka yönelik kolluk güçlerinin orantısız müdahalesi doğrudan ve dolaylı olarak barış hakkının ihlaline sebep olabilmektedir. Bu çalışma ile herkese tanınan barış hakkının, ulusal düzeyde ihlal edilmesinin bir boyutu olarak, toplantı ve gösteri yürüyüşüne yönelik orantısız müdahale ve şiddet hali incelenecektir.

Barış Hakkı, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı, Dayanışma Hakları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi.

As the obligator of the right to peace, the state is responsible for ensuring individuals to maintain a safe and peaceful life which is free from violence. The right to assembly and demonstration is guaranteed by the Constitution and European Convention on Human Rights and is one of the basic values of a democratic society as a form of freedom of expression. However, the disproportionate intervention of police forces to this right during the assembly and demonstrations may, directly and indirectly, lead to the violation of the right to peace. This article aims to evaluate disproportionate intervention and violence against assembly and demonstration as an aspect of violation of the right to peace which is granted to everyone.

Right to Peace, Solidarity Rights, Right to Assembly And Demonstration, European Convention on Human Rights.

GİRİŞ

Bireylerin ve halkların barış talebi, dünya savaşlarının insanlığa yaşattığı acılar ve yıkımlardan sonra uluslararası bildiri ve antlaşmalarda meşru bir zeminde yer bulmuştur. Bu anlamda barışın ulusal ve uluslararası düzeyde bir değer olarak korunması, barış hakkının tarihsel gelişimi ve gerçekleştirilme olanaklarına ilişkin çok sayıda araştırma yapılmıştır ve yapılmaya devam edilmektedir. Bu çalışmada farklı ülkelerdeki barış hareketlerinin ve barış mücadelelerinin tümüne yer verilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte bu hareketlerin neticesinde ulaşılan barış metinleri ve bildirileri vasıtası ile; barış hakkının tanımlanması ve hakkın yükümlüsü olarak devletin sorumluluklarına yer verilecektir. Bu sorumluluk ise devletin yürütme erki içinde yer alan idare ile sınırlı olarak, toplantı ve gösteri yürüyüşüne yönelik kolluk gücü müdahalesi özelinde değerlendirilecektir. Burada devlet tüm organları ile ulusal düzeyde bireylerin huzurlu, barışçıl ve şiddetsiz bir ortamda yaşamasından yükümlüdür. Bu yükümlülük bireylerin sahip olduğu kültürel, düşünsel ve inançsal farklılıkların birlikteliğini sağlamayı kapsadığı gibi, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin etkin şekilde yerine getirilmesini de kapsamaktadır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını1 kullanan bireyler, kolluk gücünün gerçekleştirdiği orantısız müdahaleye ve şiddete maruz kalabilmektedirler. Bu şiddet toplumsal barışın varlığını tehlikeye düşürmekte ve ifade özgürlüğünü etkili bir şekilde kullanamayan hak özneleri ile devlet arasında bir çatışma durumunu oluşturabilmektedir. Hak ve özgürlüklerin kullanılması sırasında gerçekleştirilen orantısız müdahalenin, hakkın özünde yer alan “barışçıl” niteliği ortadan kaldırması ve “barış hakkı”nın gerekleri arasında bir ilginin var olup olmadığı yine bu çalışma kapsamında ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Toplantı hak ve özgürlüklerinin sahibi olan bireylerin tek tek ve toplu olarak, karşı karşıya kaldığı kolluk tarafından uygulanan orantısız müdahale ve şiddet nedeni ile, barış hakkının ihlal edilmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi2 ve Anayasa Mahkemesi kararları ışığında incelenecektir.

I. BARIŞIN TANIMI VE BARIŞ HAKKI

Barış bir politikanın kabul ettirilmesi ve o politikanın hayata geçirilmesi için, halklar ve toplumsal sınıflar arasındaki ilişkilerin, savaşa başvurmadan, savaş olasılığını dışta bırakma durumu olarak tanımlanabilir.3 Bu anlamda ulusal ve uluslararası düzeyde ortaya çıkan çatışmaların şiddetsiz bir şekilde çözümlenmesi çabası barış hakkına ilişkin araştırmaların da temelinde yer alan bir sorundur.4

Barış araştırmalarında ve barışın tanımlanmasında Johan Galtung’un barış tasviri ve çatışma çözüm teorisi merkezi bir konumdadır.5 Galtung barışı, her türlü şiddetin yokluğu olarak tarif eder.6 Şiddet; doğrudan, yapısal ya da kültürel olarak kurulmuş olabilir ve ancak tüm bu alanlarda şiddetin yokluğu sağlandığında barışa ulaşılabilecektir.7 Galtung’un barış çalışmaları negatif ve pozitif barış ayrımı üzerinde yoğunlaşmaktadır. Buna göre negatif barış, savaş ve şiddetin yokluğu iken; pozitif barış insan toplumunun bütünleştirilmesidir.8 Sürdürülebilir barışın varlığını tehdit eden ya da varlığı ile başlı başına bu zemini yok eden şiddet; önlenebilir temel insan ihtiyaçlarının bozulması ya da daha genel bir ifade ile insan hayatının derecesini düşüren, insanın temel ihtiyaçlarının karşılanması mümkün olan seviyeden daha düşük seviyede erişmesi olarak tanımlanır.9