Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

ABD Seri Muhakeme Kanunu

Geciken Adalet, Adaletin İnkarıdır

Phyllis COX, Salih OKTAR

Amerika Birleşik Devletleri’nde “geciken adalet, adaletin inkarıdır” sözü kullanılır. Bu ilke hukukumuza 1215 tarihli İngiliz Kralının imzaladığı ve bazı bireysel hakları güvence altına alan “hakkı ve adaleti geciktirmeyeceğiz ve inkar etmeyeceğiz” beyanını ihtiva eden Magna Carta’dan geçmiştir. 1791’de kabul edilen ABD Haklar Bildirgesi’nin bir kısmını teşkil eden ABD Anayasa’sının 6. Ek’inde, “Sanığın bütün ceza davalarında seri ve aleni duruşmada yargılanma hakkından istifade edeceği” belirtilmiştir. Şu halde seri muhakeme hakkı Anayasal bir haktır.

ABD’nin kuruluşunda sadece seri muhakeme hakkı tanınmakla yetinilmemiş ve Haklar Bildirgesi vasıtasıyla Anayasaya dahil edilmiştir. Sadece Federal Anayasada değil, 50 Federe Devletin Anayasasında da bu hükme yer verilmiştir. ABD iki yargı sistemine sahiptir; bunlardan ilki federal sistemdir, tüm ülkeyi kapsar ve Amerikan yüksek mahkemesi en üst temyiz mahkemesidir. İkincisi ise 50 federe devletin birbirinden ayrı eyalet yargı sistemidir ve bu yargı sisteminde federal anayasal sorunların denetimini talep hakkı tanınmıştır. Federal hukuka göre işlenen suç, federal mahkemeler tarafından yargılanır. Eyalet hukukuna göre suç teşkil eden fiiller ise, eyalet mahkemelerinde yargılanır. Amerikan Anayasasının 6. Ek’inde tanınan Anayasal seri yargılanma hakkı, federal ve federe her iki yargılama sisteminde de uygulanır. ABD Seri Muhakeme Kanunu ise, sadece federal mahkemelerdeki yargılamalarda uygulanır. Buna karşılık birçok eyalet benzer kanunlara sahiptir ve eyalet mahkemelerince kendi kanunları uygulanmaktadır.

Martin Luther King, Amerikan kahramanı ve özgürlük savaşçısı, bir tarihte kamuya açık olarak yazdığı mektubunda, “çok gecikmiş adalet, adaletin inkarıdır” demiştir. Martin Luther, adil yargılamanın öneminin farkında olduğu gibi, çok hızlı adaletin de adaletsizlik oluşturabileceğini görmüştü. Eğer Ceza Muhakemesinde sanığın savunmasını hazırlamak için zamanı yoksa, hızlı yapılan bir yargılamanın dürüst muhakeme olduğu ve adil hüküm kurulduğu söylenemez. Sanık, delillerin toplanması ve incelenmesi, savunmasını destekleyecek tanıkları araştırıp, bulması için uygun zamana sahip olmalıdır. Bu nedenle muhakemede yararların dengelenmesi; adil yargılama için ihtiyaç- hak dengesinin kurulması, iddianın ve sanığın savunmasının gereği gibi hazırlanabilmesi için yeterli zamanın verilmesi gerekir. Yararların dengelenmesi toplumun da menfaatine hizmet eder.

Seri muhakeme nedir? Çok hızlı ya da çok yavaş nedir? Bu sorulara cevap aranırken birçok görüş, bakış açısından yaklaşmak gerekmektedir. Sanık açısından, savcı açısından, mahkeme açısından ve dördüncü olarak genel kamunun yararı açısından sorun ele alınmalıdır.

ABD’de 1970’lerin başlarında, savcılıktaki, federal mahkemedeki soruşturma ve kovuşturma dosyalarının arttığı, savcılık ve mahkemelerin iş yükü sebebiyle ceza soruşturma ve kovuşturmalarında uzun gecikmelerin olduğu fark edildi. Seri ve çok yavaş kavramlarının tanımının tanımlanmamış olmasının gecikmeye sebep olduğu görüldü. Hukuki bir sonuç bağlanmamış olması genellikle gecikmenin sebebini teşkil ediyordu. Bu nedenle, belli kural ve belli standartlara ihtiyaç olduğu kabul edildi. Bu kural ve standartlara göre ceza muhakemesinin yürüyüşünü sağlamak için kullanılacak zaman ölçüleri tayin edildi. Doğal olarak fazla gecikmenin açıkça sonuçlarının tayin edilmesi de gerekiyordu.

1972 tarihinde ABD Yüksek Mahkemesi, Barker v. Wingo (407 U.S. 5134, 1972) davasında seri muhakemenin ne olduğu meselesini ele aldı ve göz önünde bulundurulması gereken dört kriteri tespit etti. Bunlar: 1. Gecikme süresi, 2. Gecikme sebebi, 3. Sanığın seri muhakeme hakkını ileri sürmesi ve 4. Sanığın mağduriyet derecesi. Ancak bu meselenin çözümü için daha fazla mesafe kaydedilmesi gerekiyordu. Bu nedenle, ABD Kongresi konuyu ele aldı ve 1974 tarihli Seri Muhakeme Kanunu’nu kabul etti. ABD 18. Code, Chapter 208’de bu kanun bulunmaktadır. Seri Muhakeme Kanunu’nun kabulünden sonra zaman zaman değişiklikler yapıldı. Bu kanunla, federal ceza muhakemesinin farklı evrelerinin tamamlanması bakımından zaman sınırlamaları getirildi. Zaman sınırlamaları ve genel kuralın istisnaları da kanunda tayin edildi.

Seri Muhakeme Kanunu genel olarak, (1) kişilerin yakalanması veya tebligat tarihinden itibaren 30 gün içinde ceza davasının açılması ve (2) sanığa isnadın yapılması veya mahkeme huzuruna çıkmasından itibaren 70 gün içinde de davasının duruşmasına başlanması öngörülmüştür. Bu zaman dilimlerini tayin eden genel kuralın istisnalarını da bizzat kanun düzenlemiştir. Bu nedenle biraz farklı bir zaman diliminin uygulanabilmesinin özel şartlarının tespiti için kanun metninin dikkatli bir biçimde göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Ceza davasının açılması için 30 günlük süreye, duruşmaya başlanması için ön görülen 70 günlük süreye birçok zaman dilimi dahil edilmemiş, bu sürenin istisnası olarak kabul edilmiştir. Örneğin, delilin duruşmada ileri sürülmesine itiraz üzerine, bu itiraz hakkında karar verilinceye kadar geçen süre, duruşmaya başlanması için öngörülen 70 günlük süreden hariç tutulmuştur. İddia makamı olarak hareket eden hükümet avukatları ve savunma, uzlaşma için hüküm pazarlığı yaparsa ve uzlaşma mahkemeye kabulü için sunulursa, bu zaman dilimi de süreye dahil edilmemektedir. Kanunda özel olarak tespit edilmiş süreye dahil edilmeyen diğer gecikmeler de vardır. Kanun hükümleri dikkatli bir biçimde göz önünde bulundurulmalıdır.

Seri Muhakeme Kanunun, tayin ettiği sürelerin ihlalinin hukuki sonucu davanın ret edilmesidir. Bu ret kararı kesin ya da kesin olmayan ret şeklinde verilebilmektedir. Kesin ret kararında dava Federal Mahkeme önünde tekrar açılamaz. Fiil eyalet kanunlarına göre de suç oluşturuyorsa Eyalet Mahkemesinde yargılaması yapılabilir. Buna karşılık kesin olmayan ret kararı verilmesi halinde, eğer kanuni sınırlama davanın açılmasını engellemiyorsa, hükümet aynı iddia ile yeniden dava açabilir ve davanın görülmesi için süre yeniden başlar.

Burada kanundaki önemli bir hükme değinmek istiyorum: Kanun hakime davanın görülmesine devam etme kararı verme yetkisi tanımıştır. Hakim kendi takdirine göre veya savcının talebi üzerine davaya devam etme kararı verebilir. Hakim adaletin selameti için davaya devam ederek hüküm kurabilir. Bunun için hakim seri yargılamada sanığın menfaatleri ile kamunun menfaatlerini tartmalı ve kamunun menfaati ağır basıyorsa adaletin selameti için davaya devam ederek hüküm kurmalıdır. Hakim davaya devam kararı verdiğinde bunu açıklamak mecburiyetindedir. Ancak araştırmalar genellikle davaya devam kararının açıklanmadığını göstermiştir.

Bu hükmü uygulamak suretiyle hakimin davaya devamına ve hüküm kurabilmesine imkan tanınması çok eleştirilmiştir. Çoğu zaman mahkemeler kararlarının dayandığı sebepleri davaya devam etmeye karar verildikleri sırada kanunun açık hükmüne rağmen tefhim etmemekte, mahkeme tutanaklarını gözden geçirmesine kadar ertelemekte, sanık seri muhakeme kanuna bahisle davanın reddi talebiyle itiraz ettikten sonra, iyi bir gerekçe hazırlamaktadır veya bu yükümlülüğü tamamen göz arda etmektedir. Mahkemelerce sıkça davaya devam kararı verildiği halde bu hükme uymakta son derece gevşek davrandıkları fark edilmiştir. Çoğunluğun görüşüne göre bu durum kamunun menfaatine de, sanığın menfaatine de hizmet etmemektedir.

Kaydetmek istediğimiz bir diğer önemli husus, geçmişte sanıkların genellikle tüm ceza muhakemesi boyunca seri muhakeme hakkından vazgeçmeye soruşturma veya kovuşturmanın erken aşamalarında teşvik edilmesidir. Bu hali hazırdaki gecikmeye itiraz imkanından vazgeçmeyi ihtiva ettiği gibi, ileride meydana gelecek gecikmelere karşı itiraz imkanlarından peşinen vazgeçmeyi de ihtiva ediyordu. Belki sanık bunu, talep ettiği bir şeye savcılığı razı etmek için yapmaktadır. Örneğin sanığın davaya devam edilmesini istemesi gibi. Hangi nedenle olursa olsun, ABD Yüksek Mahkemesi sanığın ileride meydana gelecek bütün gecikmeler nedeniyle itiraz hakkından önceden vazgeçemeyeceğine karar vermiştir.

2006 tarihinde Zedner v. US davasında (547 US, 489, 2006)yukarıda değinilen her iki meseleyi de ele almıştır. Yüksek mahkeme sanığın önceden Seri Muhakeme Kanunu’nun uygulanmasını talep hakkından vazgeçemeyeceğine karar vermiştir. Yine Yüksek Mahkeme, davaya adaletin selameti için devam kararının gerekçelerinin ayrıntılı ve kanundaki şartlara uygun olarak maddi vakıaların zamanında tespit edilmiş olması gerektiğine karar vermiştir. Zedner’de sanık aleyhine dava kesin olarak reddedilmiştir.

Gecikmelerin Azaltılması İçin Bölge Planları

Seri Muhakeme Kanunu kabulü sırasında ve birtakım değişikliklerinde ceza davalarında işlemlerin hızlandırılması ve gecikmelerin azaltılmasına odaklanmıştır. Bu herkesin menfaatinedir. Özellikle kamunun menfaatinedir çünkü gereksiz maliyetleri azaltır ve sanık kefaletle salıverilmemişse haksız tutukluluk ve tutukevinde geçecek süreyi azaltır. Bu hedeflere erişmek için Seri Muhakeme Kanunu, gecikmeleri azaltmak ve kanunun gereklerine uyulmasını sağlamak için her yargı çevresindeki yargı makamlarına dönemsel ve düzenli rapor hazırlama yükümünü getirmiştir; dava sayısını, son eren, devam eden ve ret edilen davaları raporlanmak zorundadır. Raporlama yükümü kanunla getirilmiştir. Bunun daha ötesinde her yargı çevresinde gecikmelerin azaltılması, seri adalet yönetimi için dava yükünün azaltılması için güncel plan yapılması şartı getirilmiştir. Planlama ve raporlama şartı önemlidir. Rapor yayınlanmak suretiyle kamuoyuna duyurulur. Böylece kamuoyuna adalet sisteminin işleyişi hakkında bilgi sahibi olma imkanı sağlanmıştır. Halihazır durumda ilerleme kayıt etmek bakımından mevcut araştırılmaların sürdürülmesi önemini korumaktadır. Elbette Seri Muhakeme Kanunu gecikmelerin önlenmesi bakımından yardımcı olacaktır, fakat bu konuda yapılacak daha çok şey vardır.

Halihazır araştırmalarda birçok meselenin çözümü ve sorunun cevaplanması gerekmektedir:

1. Kanun daha fazla hüküm pazarlığını teşvik etmeli mi? Suçu kabullenmesi karşılığı tayin edilen ceza pek az olsa dahi, kişinin gelecekteki hayatı bakımından büyük etkiler doğurmakta mıdır?

2. Az karmaşık davaların duruşma listesine alınmasının tercih edilmesi teşvik edilmeli midir?

3. Eyalet mahkemelerine davaların gönderilmek suretiyle iş yükünün azaltılması teşvik edilmeli midir?

4. Yargının ve mahkemelerin bütçesi çok sınırlı mıdır? Mahkemelerin kaynaklarında hangi kısıtlamalar bulunmaktadır? Kanuna göre, sanık uygun şartları taşımıyorsa, kamu tarafından ücreti karşılanan müdafiden yararlanma hakkı sınırlandırılmalı mıdır? Savunma avukatları genellikle iş yükü nedeniyle, davaya devama veya seri muhakeme şartından vazgeçmeye yönelmekte midir?

5. Gecikme ve gecikme sebebiyle davaya devam etmeme kararları fazla mıdır? Bu hüküm suiistimal edilmekte midir?