Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ortaklık Paylarının Devrinde Ayıba Karşı Tekeffül Hükümlerinin Uygulanabilirliği Sorunu

The Problem of Application of the Buyer’s Warranty Rights to the Share Deals

Vedat BUZ

Bir ortaklığın paylarının satımı () mal satımı değil hak satımı niteliği taşır. Hak satımlarına da mal satımlarında satıcının ayıba karşı tekeffül borcuna ilişkin hükümlerin uygulanması kural olarak mümkün değildir. Ancak ortaklığın paylarının tamamının veya tamamına yakının devri halinde, ekonomik olarak bir işletmenin tüm aktif ve pasifleriyle satımına benzer bir durum söz konusu olur. Bu tür durumlarda işletmenin ayıplı olması, söz konusu işletmeyi işleten ortaklığın paylarının da ayıplı olması anlamını taşır ve satıcı bir işletmenin aktif ve pasiflerin satımında () olduğu gibi sorumlu olur.

Pay Satımı, İşletmenin Aktif ve Pasifi ile Devri, Ayıba Karşı Tekeffül, Hak Satımı.

The legal nature of the sales of a company’s share (share deal) is qualified as sales of a right, instead of sale of goods. As a rule, the legal provisions regarding warranty rights of the buyer in the sale of goods, cannot be applied to the sale of rights. However, the sale of all or almost all of the shares of a company produces economically the same result as a sale of a business with all assets and liabilities. In this case the defect in the business means the defect in the company’s shares and therefore the seller shall be liable to the buyer as if the transaction were an asset deal, instead of share deal.

Share Deal, Asset Deal, Warranties, Sell of Rights.

I. BİR İŞLETMENİN DEVRALINMASI

Son yıllarda ticari işletmelerin devri sadece ülkemizde değil, tüm dünyada büyük önem kazanmıştır. 2019 yılının ilk çeyreğinde birleşme ve devralma (M&A: mergers and acquisitions) piyasasında 776 milyar USD tutarında işlem gerçekleştirilmiştir.1 Ülkemizde 2018 yılı içinde yapılan M&A işlemlerinin hacmi 12 milyar USD’ye ulaşmıştır.2 Birleşme ve devralma, bu işlemlere katılan hukukçular açısından da son derece önemli bir kazanç kapısı oluşturur; ülkemizde de en büyük avukatlık firmaları bu alanda yoğun faaliyet göstermektedir. Devralma işlemlerine uygulanma ihtimali bulunan kanun hükümleri yetersiz kaldığından, Anglo-Sakson hukukundaki örneklerden de esinlenerek yüzlerce sayfayı bulan sözleşmeler hazırlanmaktadır.

Bir işletmenin devralınması iki şekilde gerçekleşebilir:

-Bunlardan ilki asset deal olarak adlandırılmakta ve bir işletmenin aktif ve pasifleriyle devralınması şeklinde gerçekleşmektedir.3 Ancak bu yöntemle gerçekleştirilen devralma işlemlerinin hukuken icrası bazı güçlükleri de beraberinde getirmektedir. Bu yöntemin benimsenmesi durumunda işletmenin sahip olduğu hak ve alacakların, tabi olduğu kurallara göre devri gerekir. Örneğin bir fabrikanın bu yöntemle devri durumunda, devredenin işletmenin malvarlığındaki tüm malları, araç ve gereçleri ve hakları tek tek devralana devretmesi gerekir.4 Ancak işletmenin yükümlülüklerinin devri bu kadar kolay değildir. İşletmenin taraf olduğu sözleşmelerin devri için devralan ve devredenin anlaşması yeterli değildir; devredilecek sözleşmenin tarafı olan üçüncü şahısların da rızasının bulunması gerekir. Dolayısıyla fabrikanın faaliyette bulunduğu binalar devredenin mülkünde olmayıp, kiralanmış binalar ise işletmenin devriyle birlikte kira sözleşmesi de kiraya veren rıza göstermedikçe kendiliğinden devralana intikal etmeyecektir. Aynı şey fabrikaya mal teslim eden tedarikçilerle yapılan sözleşmeler bakımından da söz konusudur. Sadece işçinin korunması düşüncesiyle iş yerinin devri halinde mevcut iş sözleşmelerinin tüm hak ve borçlarıyla birlikte devralana intikal edeceği düzenlenmiştir5 (İş Kanunu m. 6). İşletmeye ilişkin doğmuş borçlar bakımından TBK m. 202 hükmü uygulama alanı bulacaktır. Bu hüküm uyarınca devralma işleminin ilanı ile birlikte işletmenin borçları, alacaklıların rızası aranmaksızın devralana intikal etmekte, ancak devreden 2 yıl süreyle işletmenin borçlarından devralanla birlikte müteselsil olarak sorumlu olmaktadır.