Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sigorta Ettirenin Sözleşme Öncesi Beyan Yükümlülüğünün İhlali Halinde Sigortacının Sahip Olduğu Haklarla İlgili Bazı Sorunlar

Various Problems Regarding the Rights of the Insurer Arising from the Breach of the Duty of Disclosure by the Insured

Aslıhan ERBAŞ AÇIKEL

Sigorta sözleşmesinin kurulması ile birlikte sözleşmenin her iki tarafı için de oldukça karmaşık haklar ve borçlar içeren bir ilişkiler yumağı doğmaktadır. Karşılıklı güven ilişkisine dayanan ve dürüstlük kuralının özel bir öneme sahip olduğu bu hukukî ilişki içerisinde, tarafların birbirlerini aydınlatma yükümlülüğü sözleşmenin kurulması açısından o kadar mühim bir role sahiptir ki kanun koyucu her iki taraf için de bu yükümlülüğün ifasını özel düzenlemelere tabi tutmuştur. Bu kapsamda Türk Ticaret Kanunu’nda sigortacının aydınlatma yükümlülüğüne yer verilmiş ve sigorta ettirenin sözleşme öncesi beyan yükümlülüğü çok detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu çalışmanın konusu sigorta ettirenin sözleşme öncesi beyan yükümlülüğünü ihlal etmesi halinde sigortacının sahip olduğu haklarla ilgili çeşitli hukuki meselelerdir.

Sigorta, Beyan Külfeti, Cayma, Hile.

The conclusion of insurance contract embodies a netting of legal relationships formed of complex rights and obligations for both parties. The precontractual duty of disclosure has such a substantial role in respect of this legal relationship - which is built on mutual turst and for which the good faith principle is conclusive - that the legislator has set forth special provisions for the performance of the parties’ obligations. In this context Turkish Commercial Code provides very detailed articles, on one side, regarding the duty of disclosure of the insured and, on the other side, the obligation to inform of the insurer. The subject of this paper concerns various legal matters regarding the rights of insurer when the duty of disclousure of the insured is breached.

Insurance, Duty of Disclousure, Withdrawal, Fraud.

I. GİRİŞ

1 Temmuz 2012’de yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu1 ile özel sigorta hukuku alanında birçok değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliklerin önemli bir kısmı, sigortacının sözleşme öncesi beyan yükümlülüğü ile ilgili olarak karşımıza çıkmaktadır. Belirtmek gerekir ki 2008 yılında yapılan hukukî reform ile Alman Sigorta Sözleşmeleri Kanunu’nda (“Versicherungsvertragsgesetz - VVG”) da konuyla ilgili olarak pek çok değişikliğe yer verilmiştir. Bu değişiklikler yapılırken özellikle Alman Federal Mahkemesi’nin ve öğretinin kabul ettiği şekilde, sigorta ettirenin bir tüketici olduğu noktasından hareket edilmiş ve sigorta ettireni koruyucu nitelikteki hükümlere ağırlık verilmiştir.

Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan yeni hükümler ile sözleşme öncesi beyan yükümlülüğünün ne şekilde ifa edilmesi gerektiği ve ifa edilmemesinin doğurduğu hüküm ve sonuçlar son derece detaylı olarak düzenlenmiştir. Ancak yeni hükümler tesis edilirken mehaz Kanun’da yapılan değişiklikler dikkate alınmamış; bu suretle Türk hukuku ile mer’i Alman hukuku arasında önemli farklılıklar meydana gelmiştir. Bu farklılıklar yanında, Türk Ticaret Kanunu’nda tesis edilen hükümler, özellikle beyan yükümlülüğünün ihlali halinde uygulanacak yaptırımlar yönünden birtakım eksiklikler taşımaktadır. Zira ilgili kanuni düzenlemeler incelendiğinde, beyan yükümlülüğünün ihlali halinde burada yer alan hükümler yanında; culpa in contrahendo sorumluluğuna gidilip gidilemeyeceği, sigorta ettirenin kastının varlığı durumunda hile hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı ve sigortacının cayma hakkının geçmişe mi yoksa ileriye mi etkili olduğu hususlarının tam olarak açıklığa kavuşturulamadığı görülmektedir. Bu incelemede sözleşme öncesi beyan yükümlülüğünün ihlali halinde sigortacının sahip olduğu haklarla ilgili olan bu hususlar üzerinde durulacaktır. Aşağıda görüleceği üzere, beyan yükümlülüğünün ihlali halinde sigortacının sahip olacağı haklarla ilgili bu sorunların çözümü öncelikle bu yükümlülüğün hukukî niteliğinin tespitini şart kılmaktadır. Bu nedenle incelemede ilk olarak beyan yükümlülüğünün ortaya çıkışı ve amacı açıklanarak hukuki niteliği tespit edilecek; ardından anılan hukuki sorunlar irdelenecektir.

II. SÖZLEŞME ÖNCESİ BEYAN YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN HUKUKİ NİTELİĞİ

Sözleşme öncesi beyan yükümlülüğü ile riziko hakkında en iyi bilgi sahibi olan sigorta ettirene, bu bilgiyi sigortacıya verme yükümlülüğü yüklenmiştir.2 Böylece sigortacı, sözleşmeyi yapıp yapmama, hangi şartlarda ve hangi prim üzerinden yapma konusundaki kararını en uygun şekilde verebilecektir.3 Sigorta ettirenin sözleşme öncesi beyan yükümlülüğü, onun iyiniyet kuralına uygun şekilde hareket etmesini gerektirir. Bu anlamda bu yükümlülüğün, Türk hukukunda da kabul edilen culpa in contrahendo sorumluluğunun Kanunda yer alan özel bir düzenlemesini teşkil ettiği ifade edilmektedir.4 Bu yaklaşım ise, bu yükümlülüğün ihlali halinde, sigorta hukukuna ilişkin kanunda düzenlenen özel haklar yanında, culpa in contrahendo sorumluluğuna dayanılarak bir tazminat talebinde bulunup bulunulamayacağı ve özellikle yardımcı kişinin kusurundan sorumluluğun doğup doğmayacağı5 sorularının doğmasına yol açmıştır. Bu kapsamda da beyan yükümlülüğünün, gerçek bir borç mu yoksa tazminat borcu doğurmayan bir davranış kuralı olan külfet6 mi olduğu irdelenmiştir. Burada ilginç olan husus, “külfet” olarak adlandırılan davranış kurallarının hukukî niteliğinin de tartışmalı olması, özellikle bunların bir borç niteliği taşıyıp taşımadığının yüz yılı aşkın bir süredir münazaralara konu edilmesidir. Özel hukuk alanında karşılaşılan külfetlerin ilk kez sigorta hukuku alanında ortaya çıkmış olması7 ve genel olarak külfetlerin hukukî niteliğine ilişkin tartışmaların sigorta hukuku ile içiçe ele alınması konuyu daha karmaşık bir hale sokmaktadır. Bu kapsamda genel olarak külfetlere ve özel olarak sözleşme öncesi beyan yükümlülüğüne ilişkin olarak ortaya atılan görüşlere aşağıda kısaca yer verilmiştir: