Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İki Hukuk Devleti, İki Devlet Teorisi - Mübadele Mantığı, Sermaye Mantığı

Two Rechtsstaat, Two State Theories - The Logic of Exchange, The Logic of Capital

İlker KILIÇ

Birbirinin yerine kullanılagelen ve benzer anlamlara sahip olduğu düşünülen İngilizce “Rule of Law” karşılığı “hukukun üstünlüğü” ve Almanca “Rechtsstaat” karşılığı “hukuk devleti” kavramlarındaki hukuk ve devlet üzerine vurguların iki farklı kapitalist gelişme tarzının ürünü olduğunu ileri sürüyorum. Marksist teori içerisinde yer alan mübadele mantığı ve sermaye mantığı yaklaşımları, kapitalist gelişme tarzının ürünü olan kavramlar arasındaki farklılıkları gün yüzüne çıkarmada elverişli araçlar sunuyor. Kavramlar arasındaki ayrımı bu iki yaklaşım biçimleriyle açıklamak genel hukuk teorisi yanında hukuk sosyolojisinin kimi konularına ilişkin de sonuçlar üretmektedir.

Hukuk Devleti, Hukukun Üstünlüğü, Mübadele Mantığı, Sermaye Mantığı, İdeal Kolektif Kapitalist Devlet.

I suggest that the emphasis on law and state in the English “Rule of Law” and the German “Rechtsstaat”, which are considered as interchangeable terms having analogous meanings, have emerged on account of two different capitalist modes of development. The logic of exchange and the logic of capitalism within the Marxist theory provide the tools for exposing the differences between concepts that are the products of the capitalist style of development. Explaining the distinction between concepts through the two approaches produces results in relation to some issues of sociology of law as well as general law theory.

Rechtsstaat, Rule of Law, The Logic of Exchange, The Logic of Capital, Ideal Collective Capitalist State.

GİRİŞ

Hukuk devleti bir egemenlik koşulu olarak ele alındığında onu öngerektiren bir devlet analizi kuşkusuz devlete ilişkin özcü yaklaşımlara kapı aralama ya da merkez kapitalist devletleri referans gösterip üretim sitemine içkin eşitsiz ve bileşik gelişme yasasını paranteze alma eleştirilerine maruz kalacaktır. Kuşkusuz burada Weberyen bir “ideal tip” çıkarmamaya gösterilecek özen Modernleşme Kuramının batıyı merkeze koyup çeşitli toplumların modernleştikçe birbirine benzeyeceklerine ilişkin iddiası karşısında da gereklidir. Nitekim “hukuk devleti” ilkesinin emperyalist bir araca dönüşebileceği şüpheleri de dile getirilmektedir.1 Bu nedenle Barrington Moore’un uyarısını dikkate almak gereğini duyuyorum. Ona göre bir ülkenin modernleşmek için seçtiği yöntemler aynı yola daha sonra giren ülkeler için modernleşme sorununun boyutlarını değiştirir.2 Bunun sebepleri, kapitalist üretim ilişkilerinin dünya üzerinde yaygınlaşmasının geç modernleşen ülkelerin ekonomik ve toplumsal biçimlerinde yarattığı etkide, bir diğer deyişle kapitalizmin “eşitsiz ve bileşik” gelişme yasasında aranmalıdır. Trotskiy, eşitsizliğin tarihsel gelişimin en temel ilkesi olduğunu belirtir: Kapitalist gelişme bakımından gecikmiş ülkelerde bu ilke kendisini daha keskin ve karışık biçimde açığa vurur. Bileşik gelişme ise, değişik aşamaların, eski ve modern yapıların birlikte ve karmaşık biçimde varoluşudur.3 Marx’ın sınai bakımından daha gelişmiş bir ülkenin daha az gelişmiş olan ülkelere gelecekteki imgesini göstereceğine ilişkin önermesi, bizzat Trotskiy tarafından eleştirilmiştir4 Ama imge gerçeğin kendisi değildir. Tıpkı “Rechtsstaat”ın “Rule of Law”un kendisi olmadığı gibi.5

“Rule of Law”a karşılık Alman “Rechtsstaat” kavramının devleti odak alan yapısı kapitalist toplumun kuruluş biçimiyle ilgili görünmektedir. Bu iki kavram arasındaki farkı devlete ilişkin birbirine karşıt görmediğim iki farklı yaklaşım biçimiyle açıklamaya çalışacağım: İlki meta mübadelesi ve basit dolaşımı yani bir anlamda burjuva toplumun anatomisini esas alan, ikincisi ise bir bütün olarak sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi bakış açısı. “Hukuk devleti” ilkesinin bu iki bakıştan herhangi birinin ihmal edilmesiyle açıklanamayacağını, özellikle “Rule of Law”un mübadele, “Rechtsstaat”ın sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi perspektiflerinden bakıldığında anlaşılabileceğini ileri süreceğim.

“Rechtsstaat”, meta mübadelesinin, “Rule of Law”un koşullarının, hem içerisindedir, hem de dışında. İçerisindedir: “Rule of Law” ile koşullanmıştır. Dışındadır: Meta mübadelesi ve “rule of law” ona bir sıçrama tahtası olarak hizmet eder. Çekirdek halindeki bir kapitalistin büyük bir kapitaliste dönüşümünün koşullarının meta mübadelesi ve basit dolaşımın hem içinde hem de dışında olduğu gibi. Ya da tepeden devrim modellerini ele aldığımızda söyleyebileceğimiz gibi: Rechtsstaat kendi Rule of Law’unu, yani kendi koşullarını yaratmaya çalışır. İtalyan Massimo d’Azeglio, “İtalya’yı yarattık, şimdi de İtalyanları yaratmalıyız”6 derken, tepeden devrimin koşulladığı, sadece siyasi yapıya değil hukuka ilişkin de bir şeyler söylemektedir. Oysa İngiltere’de İngilizlerin, siyasi kurumsallaşmadan önce geldiği varsayılır. İngiltere’yi ve onun yarattığı Rule of Law’ı anlamak için “sermayenin yeniden üretimi” bakış açısı, İtalya gibi tepeden bir burjuva devrimiyle modernleşen Almanya’yı ve onun yarattığı “Rechtsstaat”ı anlamak için “meta mübadelesi ve basit dolaşım” bakış açısı eksiktir.