Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Muhakemesi Hukukunda
 Uymadan Sonra Serbestlik İlkesi

Principle of Liberty After Decision of Adhesion in Criminal 
Procedure Law

Ziya KOÇ

Yerel mahkemenin son kararı Yargıtay’ın temyiz incelemesi sonucunda bozulabilir. Bozma ilamı üzerine dosyanın gönderildiği mahkemenin önceki kararında direnme hakkı vardır. Yargıtay’ın bozma kararının usul ve kanuna başka bir deyişle hukuka uygun olduğunu kabul etmesi halinde uyma kararı verebilir. Yerel mahkeme bozma ilamına uyması halinde kanunda sayılan ve öğreti ile uygulamada kabul edilen sınırları dışında vereceği son kararda serbesttir. Mahkeme vicdani kanaatine ve değerlendirmesine göre yeni bir son karar verebilecektir.

Ceza Muhakemesi Hukuku, Kanun Yolu, Bozma, Uyma, Serbestlik İlkesi.

Final decision of a local court might be quashed by Supreme Court after appellate review. The court has right to insist on the previous decision against the reversal decree.. A decision to comply with the reversal might be given in case the reversal decree of the Supreme Court is found in compliance with the procedures and codes, in other words with the law. In case the local court complies with the reversal decree then the court is free when taking the final decision which is considered within the laws and outside the limits accepted in the doctrine and practice. The court might take a new final decision according to the conscientious opinion and evaluation.

Criminal Procedure Law, Remedy, Adhesion, Principle of Liberty

I. Giriş

Ceza yargılaması süreci bir mücadeledir. Bir suç işlediği iddiası ile hakkında kamu davası açılan kişi cezalandırmadan kurtulmak için tüm gücüyle mücadele eder1.

Ceza yargılaması, kural olarak soruşturma ile başlar ve kovuşturma sonucunda hüküm verilmesi ile sona erer. Bir suçun işlendiği hakkında yetkili mercilerin bilgi edinmeleriyle soruşturma aşaması başlar (CMK m.2/1-e-f). Cumhuriyet savcısı tarafından yetkili mahkemeye verilen iddianamenin mahkemece kabulü veya dava açan belgenin yetkili mahkemeye verilmesiyle kovuşturma aşaması başlar (CMK m.175/1) ve hükmün kesinleşmesine kadar devam eder (CMK m.2/1-f).

Kovuşturma yapıldıktan ve duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra son kararın verilmesi evresine geçilir. Son kararla, yargılama makamının önüne getirilen uyuşmazlık doğrudan çözülmüş olur. Son karar, yargılama makamının bir faaliyetidir. Kanun buna “hüküm” demektedir (CMK m.223).

Yargılama makamının verdiği son kararın haksız veya hukuka aykırı olması mümkündür. Son karar, kesin karar olmayıp, tartışılmaz değildir. Son karara karşı kanun yoluna gidilmesi hukukun doğru bir biçimde işlemesine hizmet etmektedir. Bunun yanında, kişilerdeki adalet duygusunun güçlenmesine de yardımcı olmaktadır. Yargılama makamı tarafından verilen bir kararın hatalı veya hukuka aykırı olduğu iddiasıyla, ortaya çıkan uyuşmazlığın çözülmek üzere yargılama makamı önüne götürülmesine kanun yoluna başvurma denir2 . Buna “kanun yolu davası”nın açılması da denilebilir3 . Öğretide, kanun yolu davasının hukuki niteliği itibarıyla tali bir dava olduğu kabul edilmektedir4 .

Kanun yolu, modern ceza yargılaması hukukunun en önemli özelliklerinden biridir. Hüküm verilmekle ceza yargılaması sonuçlanmış değildir. Aksi halde kanun yolu hakkının tanınmaması sanığın cezalandırmak için seçildiği ve hakkında verilen cezalandırma kararının eleştirilemeyeceği algısına neden olabilir5 .

Yargıtay, bölge adliye mahkemesinin temyiz edilen son kararında (hükümde) temyiz başvurusunda gösterilen ve son kararı etkileyecek nitelikte hukuka aykırılıklar görmezse, yani kararı hukuka uygun bulursa temyiz istemini esastan reddeder. Başka bir deyişle, son kararı onar. Yargıtay’ın vereceği karar bir “onama” kararıdır (CMK m.302/1). Yargıtay, temyiz edilen son kararda (hükümde) temyiz başvurusunda gösterilen ve son kararı etkileyecek nitelikte olan hukuka aykırılıklar görürse son kararın bozulmasına karar verir (CMK m.302/2).

İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilir (CMK m.272/1). Bölge adliye mahkemeleri istinaf kanun yolunda ilk derece mahkemelerinin verdiği hükümleri inceler. İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine karar verir (CMK m.280/1-a). CMK’nın 303’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (c), (d) (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yer alan ihlallerin varlığı hâlinde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermesi gerekir6 .

Hukuka kesin aykırılık hallerine mutlak temyiz nedenleri de denilmektedir. Hükmün hukuka aykırılığa dayandığı kanunkoyucu tarafından kabul edilmektedir. Hukuka kesin aykırılığın saptanması halinde son karara etki edip etmemesine bakılmaksızın bozma kararı verilmesi gerekir7 .

Temyiz, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin son kararlarındaki hataları veya hukuka aykırılıkları gidermek ve ülkede içtihat birliği sağlamak amacı ile kabul edilmiş bir kanun yoludur8 . Farklı davalarda aynı sonuçların elde edilmesi, yani farklı davalarda aynı şekilde karar verilmesi gerekir. Temyiz mahkemesi kararlarının belli hallerde bağlayıcı etkisinin olması gerekir. Bölge adliye mahkemelerinin temyiz kararlarına uymadığı varsayıldığında yargılamanın temyiz mahkemesi tarafından yönlendirilmesi mümkün değildir. Aksi halde katlanılamayacak bir hukuki belirsizlik söz konusu olurdu ki kanun koyucu bunu kabul etmemektedir9 .

Bozma ilamına uyulmasının anlamı ve amacı “hukuki güven” sağlamakla da açıklanabilir. Temyiz mahkemesinin hukuki görüşünün alt dereceli mahkemeyi bağlamasının bir zorunluluk teşkil etmesi hukuki güvenin ve istikrarın kurulması temeline dayanır. Hukuki güven, hukuk devletinde olması gereken hususlardan birisidir. Aksi halde güvenliği sağlayamayan ve sosyal düzen kuramayan bir devlete hukuk devleti denilemez. Bir hukuk devletinin varlık nedeni, insan haklarına dayalı adil, güvenli toplumsal bir düzen kurmak ve bunu kesintisiz bir şekilde sürdürmektir10 .

Yargıtay bozma kararlarının bir aşamadan sonra bağlayıcı olmaması, makul sürede yargılama ilkesini ihlal edebilir. Yargılamalar mahkemeler arasındaki görüş ayrılıkları nedeniyle uzun sürebilir, dolayısıyla adil yargılama ilkesi de zarar görebilir. Çabukluk ilkesi, ceza adaleti sisteminin etkinliği, usul ekonomisi gibi ilkeler zarar görecektir.

II. Kavram - Hukuki Nitelik

Bölge adliye mahkemesinin veya ilk derece mahkemesinin Yargıtay bozma ilamından sonra uyma veya direnme konusunda bir karar verebileceği hususu öğretide, “bozmadan sonra serbestlik ilkesi”yle11 ifade edilmektedir. Buna göre, mahkeme Yargıtay’ın görüşü ile bağlı olmayıp, son kararının hukuka uygun, doğru bir karar olduğu kanaatinde ise direnme kararı verebileceği hukuken kabul edilmektedir.

Bozmadan sonra serbestlik ilkesi Yargıtay’a hitap etmemekte, bölge adliye mahkemesine veya ilk derece mahkemesine hitap etmektedir12 . Bu serbestlik ilkesi, sadece dosyanın kendisine gönderildiği bölge adliye mahkemesine veya ilk derece mahkemesine yönelik olmayıp, dosyanın gönderildiği eşdeğerde bir bölge adliye mahkemesine veya ilk derece mahkemesine de tanınmaktadır (CMK m.304/1-3).

Bozma kararına karşı uyma kararı da verilebilir. Buna göre, yerel mahkeme, bozma kararının usule ve kanuna uygun olduğu, Yargıtay bozma ilamında gösterilen hususlarda gerçekten hata ettiği kanaatine varması halinde bozma ilamına uyacaktır. Mahkemenin vereceği bu karar bir “uyma kararı”dır.

Öğretide, Yargıtay bozma ilamına uyulmasından sonra mahkemenin serbestîsine “uymadan sonra serbestlik ilkesi” denilmektedir13 . Bu kavram öğretide kabul edilmiş ve yerleşmiş durumdadır. Uymadan sonra serbestlik ilkesi, ceza muhakemesinde hedeflenen gerçeğin araştırılması ve en doğru kararın verilmesi amacının bir sonucudur.

Kanaatimizce, öğretide kabul edilen ve uygulamada da benimsenen “uymadan sonra serbestlik ilkesi” kavramı yerinde bir kavramdır. Medeni hukukta da bozma ilamına uymadan sonra serbestlik ilkesi kabul edildiğinden, ayırıcı olması bakımından “ceza muhakemesinde bozma ilamına uymadan sonra serbestlik ilkesi” veya “ceza muhakemesinde uymadan sonra serbestlik ilkesi” kavramlarının tercih edilmesinde yarar görmekteyiz.

Uymadan sonra serbestlik ilkesi, uyma üzerine mahkemenin önceki son kararının ortadan kalkmasının bir sonucu olduğu öğretide ifade edilmiştir. Önceki kararın geçerliliğini yitirmesi halinde yeni bir yargılamaya girişmek gerektiği, bu yargılamanın amacının, birinci derece yargılamadan farklı olduğu, bu yargılamadaki asıl amacın gerçeğe uygun karar vermenin yanında, Yargıtay’ın gösterdiği hukuka aykırılıkların giderilmesinin de amaçlandığı belirtilmiştir14 .

CMK’da uymadan sonra serbestlik ilkesi şeklinde özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Kanunkoyucu ilkeyi Kanunda düzenlememiştir. Kanunkoyucu CMK m.307/3’de; “Yargıtay’dan verilen bozma kararına karşı bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır...” şeklinde bir düzenlemeyle, bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme kararı verebilmesini bir “hak” olarak kabul etmektedir. Bu düzenlemeden çıkan sonuç; bozma ilamından sonra mahkemenin direnme hakkı olduğu gibi, uyma kararı vermesi de mümkündür.

Uymadan sonra serbestlik ilkesi, öğreti tarafından geliştirilen ve uygulamada kabul edilen bir ceza muhakemesi ilkesidir. Mahkeme, uymadan sonra vereceği son karar yönünden kural olarak serbesttir. Yani mahkeme, Yargıtay’ın görüşü ile bağlı olmadığı gibi, uyma kararıyla tamamen ortadan kalkmış eski kararı ile de bağlı değildir15 .

Uymadan sonra serbestlik ilkesi hukuki niteliği itibarıyla, bozmadan sonra serbestlik ilkesi ile farklıdır. Bozmadan sonra serbestlik ilkesi direnme kararı verebilmeyi ifade eder. Uymadan sonra serbestlik ilkesi ise uyma kararı sonrasında yapılacak yargılamada verilecek karardaki serbestliği ifade eder16 . Bu farklılık kendisini, bölge adliye mahkemesinin ve ilk derece mahkemesinin bozma kararı karşısında direnme veya uyma kararı vermesinde gösterir.

III. Bozmadan Sonra Yargılama

Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir (CMK m.302/3)17 . Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur (CMK m.302/4).

Kural olarak, görev ve yetki kurallarına uymak kaydıyla Yargıtay ve bölge adliye mahkemeleri, bozarak yerel mahkemenin yeniden kovuşturma yapması için dava dosyasını geri gönderirken kararı bozan mahkemeye gönderebileceği gibi, başka bir mahkemeye de gönderebilir. CMK m.304/1 gereğince, CMK m.302/1 ve m.303 kapsamında verilen kararların Yargıtay'da bozulmasıyla, gönderilecek yerel mahkeme açısından bir açıklık bulunmamaktadır. Sadece Yargıtay kararı sonrası dosyanın hangi bölge adliye mahkemesine gönderileceği yönünde bir açıklık olup, daha önce hükmü veren bölge adliye mahkemesine gereği yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmek üzere gönderileceği hususu düzenlenmiştir. CMK m.304/3’deki düzenlemeyle birlikte değerlendirme yapıldığında, kanunkoyucunun bu tercihini bilinçli olarak yaptığı ve esasta bu kapsamdaki dosyaların hükmü veren bölge adliye mahkemesinin kararına konu hükmü veren ilk derece mahkemesine gönderilmesini amaçladığı anlaşılmaktadır.

Yargıtay'ın bozma ilamından sonra usulünce duruşma açılarak taraflara tebligat yapılması gerekir. Sanığın, müdafiin, katılanın ve vekilinin dosyada var olan adreslerine de davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları saptanamamış olsa da duruşmaya devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir. Kanunda aranan husus, çağrı kâğıdının tebliğ olunamamasıdır. Çağrı kâğıdının tebliğ edilebilmesi hususunda herhangi bir engel mevcut değilse bu tebliğin mutlak surette yapılması gerekir18 .

Yargıtay’dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye mahkemesi veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar (CMK m.307/1)19 . Savunma hakkıyla bağlantılı olan ve buyurucu nitelikteki bu usul kuralı gereği yerine getirilmeden ve aleyhe bozmadan sonra ilgililerden bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan, Cumhuriyet savcısının mütalaası ile yetinilerek veya yazılı mütalaası ile karar verilmesi, CMK’nın 176’ncı ve devamı maddelerine aykırılık teşkil etmektedir20 . Bu durum, sanığın savunma hakkının sınırlanamaması ilkesine dayanmaktadır ve uyulması emredici kurallardandır21 .

Sanığın beraatine karar verilmesi üzerine aleyhe temyiz yoluna gidilerek hükmün sanığın aleyhinde bozulması halinde de, savunma hakkının kısıtlanmaması amacıyla, sanıktan bozmaya karşı diyecekleri sorulmalıdır. Mahkemece sanık dinlenmeden direnme kararı verilmesi hukuka aykırıdır22 .