Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sorumluluk (Konuşma Metni)

The Liability Arising From Negligence in Penal Law

Meral EKİCİ ŞAHİN

Türk ceza hukukunda kasten sorumluluk esastır. Taksirli fiillerden doğan sorumluluk ise istisnadır. Taksirli suçlar, toplumun bireylere yüklediği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket edildiği için cezalandırılır. Dikkat ve özen yükümlülüğünün kaynağı ise hukuk normları ve toplumsal yaşamın müşterek tecrübeleridir. TCK m. 22/6’da failin kişisel ve ailevi durumuna ilişkin şahsi neden yer almaktadır. Ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran veya indirim yapılmasını gerektiren bu düzenlemenin uygulama alanı taksirli suçlarla sınırlıdır. Taksirli hareket sonucunda ortaya çıkan neticenin failin kişisel ve ailevi durumu üzerindeki etkisi, ağır olmalı ve failin taksirli hareketinden 3. kişiler etkilenmemelidir.

Taksirli Suç, Taksir, Taksirden Doğan Sorumluluk, Dikkat ve Özen Yükümlülüğü.

Deliberate liability is essential in Turkish Criminal Law. The liability arising from the negligence offence is the exception. Negligence offenses are punished for violating the obligation of attention and care taken by the society. The source of attention and care is the legal norms and the collective experiences of social life. In Turkish Criminal Code art. 22/6 provides personal reason for the offender’s personal and family situation. The scope of application of this regulation, which eliminates criminal responsibility or requires a reduction, is limited to negligence offenses. The impact on the personal and family situation of the offender must be severe and third parties from this movement should not be affected.

Negligence Offenses, Negligence, The Liability Arising From Negligence, Obligation of Attention and Care.

Kıymetli hocalarım, değerli misafirler hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Taksir 15 dakika içinde anlatılamayacak kadar geniş ve bu tebliğin kapsamına sığmayacak kadar ayrıntılı bir konudur. Bu nedenle ben, bana verilen 15 dakika içinde, kısaca taksirden doğan sorumluluk ve cezai sorumluluk gerektiren taksir türleri üzerinde durduktan sonra, taksirden doğan cezai sorumluluğu etkileyen TCK m.22/6’da düzenlenmiş olan şahsi cezasızlık ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi nedeni dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Arapça bir terim olan taksir, kısaltma, bir işi eksik yapma, bir şeyi yapabilecek olmasına rağmen çekinip yapmama, kusur etme, günah gibi anlamlara gelmektedir1 . Türk Dil Kurumu Sözlüğünde taksir, “dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya düzene, buyruklara ve talimata uymazlıktan doğan kusurlu olma durumu” şeklinde tanımlanmaktadır2 .

Kast ile taksir (dolus- culpa) arasındaki ayrımın temelleri aslında Roma hukukunu kadar uzanır. Ancak taksirli hareketin cezalandırılması modern endüstri toplumuna özgü tipik bir durumdur. Ceza hukukunun asıl sorumluluk alanını kasten işlenen suçlar oluşturur. Taksirle işlenen suçların cezalandırılması ise istisnai bir durumdur3 . Nitekim bu husus TCK m.22/1’de, “Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bununla birlikte günümüzde özellikle trafik suçlarındaki artış, endüstrileşme, inşaat, madencilik, denizcilik ve gemi yapımı gibi riskli iş alanlarının yaygınlaşması ve tıbbi müdahale olanaklarının gelişmesi nedeniyle, taksirli suçlar uygulamada büyük önem kazanmıştır4 .

5237 sayılı TCK’da taksirli suçlar; taksirle öldürme (TCK m.85), taksirle yaralama (TCK m.89), taksirle iflas (TCK m.162), genel güvenliği taksirle tehlikeye sokma (TCK m.171), atom enerjisi ile patlamaya sebebiyet verme (TCK m.173/2), trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma (TCK m.180), çevrenin taksirle kirletilmesi (TCK m.182), askeri tesisleri tahrip (TCK m.307/3), savaş zamanı yükümlülükleri taksirle yerine getirmeme (TCK m.322/2), devlet güvenliğine ve siyasi yararlarına ilişkin bilgileri taksirle açıklama (TCK m.329/3), yasaklanan bilgileri taksirle açıklama (TCK m.336/3) ve taksir sonucu casusluk (TCK m.338) şeklinde tahdidi olarak düzenlenmiştir.

Taksirli suçlar, toplumun bireylere yüklediği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket edildiği, diğer bir ifadeyle söz konusu dikkat ve özen yükümlülüğü ihlal edildiği için cezalandırılır5 . Ancak bu yükümlülüğün yerine getirilmesi fail açısından imkan dahilinde olmalıdır. Madde gerekçesine göre de fail; kendi yeteneklerine, algılama gücüne, tecrübelerine, bilgi düzeyine ve içinde bulunduğu koşullara göre, objektif olarak var olan dikkat ve özen yükümlülüğünü sübjektif olarak öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalıdır. Fail tüm bu yeteneklere sahip olmasına rağmen yükümlülüğüne aykırı hareket eder ve suç tipinde gösterilen neticeye sebebiyet verirse cezalandırılır.

Dikkat ve özen yükümlülüğü yetkili merciler tarafından konmuş olan bir kuraldan kaynaklanabileceği gibi, toplumsal hayatın gerekli kıldığı müşterek yaşamın tecrübelerinden de kaynaklanabilir. Diğer bir ifadeyle dikkat ve özen yükümlülüğünün kaynağı, hukuk normları ve toplumsal yaşamın müşterek tecrübeleridir6 .

Taksir bilinçli ve bilinçsiz taksir olmak üzere ikiye ayrılır. Failin objektif olarak öngörülebilir7 ve önlenebilir bir neticeyi, somut olayın özelliklerine ve kişisel durumuna göre yükümlü olduğu ve kendisinden beklenen özen yükümlülüğüne8 aykırı hareket ederek gerçekleştirmesi halinde bilinçsiz yani basit taksir vardır9 .

Bilinçli taksir ise, failin öngördüğü ancak gerçekleşmesini istemediği neticeyi gerçekleştirmesidir. Türk Ceza Kanunu’nda da basit ve bilinçli taksir tanımlanmıştır. Kanuna göre: “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” basit, “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydan gelmesi” ise bilinçli taksirdir. Bilinçli taksir ile basit taksir arasındaki ayrım, neticenin öngörülmüş olup olmamasına göre yapılır. Eğer netice failin eğitim seviyesi, mali durumu, görgü ve sosyal seviyesi, tecrübesi, yaşı, zekâ düzeyi ve cinsiyeti gibi sübjektif özelliklerini taşıyan biri için öngörülebilir olmasına rağmen, fail tarafından öngörülmemişse basit taksir vardır. Bilinçli taksirde ise fail neticenin gerçekleşebileceğini öngörür, ancak daha önceki tecrübelerine, şansına, maharetine, becerisine veya olayın özelliklerine güvenerek, neticenin gerçekleşmeyeceği düşüncesi ile hareketi yapmaya devam eder10 . Örneğin, meskûn mahalde hız sınırlarını aşarak araç kullanan sürücü, birine zarar verebileceğini öngörür, ancak aracına ve kendi becerisine güvendiği için kaza yapmayacağı umuduyla dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmaya devam eder. Bilinçli taksir ile basit taksir arasındaki farkın tespiti ceza sorumluluğun belirlenmesi açısından önemlidir. Zira bilinçli taksir halinde faile verilecek olan ceza üçte birden yarıya kadar artırılır (TCK m.22/3).

Bu kısa açıklamadan sonra, taksirli suçlarda ceza sorumluluğunu etkileyen şahsi neden olarak, failin kişisel ve ailevi durumuna ilişkin TCK m.22/6’da yer alan düzenlemeyi dikkatinize sunmak istiyorum.

Ceza Kanunun 22. maddesinin 6. fıkrasında, “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir” hükmü yer almaktadır11 . 2005 yılından beri Ceza Kanun’umuzda yer alan bu düzenleme uygulamada “vicdan rahatlatan hüküm”12 olarak adlandırılmaktadır.

Ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran veya indirim yapılmasını gerektiren bu nedenin kasten işlenen suçlar açısından uygulanması mümkün değildir. Bu düzenlemenin uygulama alanı taksirli suçlarla sınırlıdır. TCK m.22/6’nın uygulanabilmesi, taksirli hareket sonucunda ortaya çıkan neticenin failin kişisel ve ailevi durumu üzerinde etkili olmasına bağlıdır. Ayrıca taksirli hareket sonucunda ortaya çıkan neticenin failin kişisel ve ailevi durumu üzerindeki etkisi, ağır olmalı ve failin taksirli hareketinden 3. kişiler etkilenmemelidir.

TCK m.22/6 çoğunlukla taksirle öldürme ve taksirle yaralama suçlarında uygulanmaktadır. Ancak hükmün uygulama alanı bu suçlarla sınırlı değildir. Hüküm taksirle işlenen bütün suçlarda uygulanabilir. Örneğin, Yargıtay kararlarına konu olan bir olayda13 , fail taksirli davranışı ile kendi evini yakmıştır. Söz konusu olayda Yargıtay taksirli hareketi ile yangına sebebiyet veren, ancak meydana gelen neticeden yine kendisi zarar gören kişi hakkında TCK m.22/6’nın uygulanması ve şahsa TCK m.171’de düzenlenmiş olan “genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması” suçundan ceza verilmemesi gerektiği yönünde karar vermiştir14 .