Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Haksız İhtiyati Tedbirden ve İhtiyati Hacizden Doğan Sorumlulukta Zamanaşımı

Prescription of Liability in case of Undue Interim Injunction and
 Attachment

Evren KILIÇOĞLU

Geçici hukuki himaye tedbirleri olarak ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz, talepte bulunanın talebini dayandırdığı hakkın tam ispat derecesinde ispatının aranmadığı bir prosedürde verilmekte ve talepte bulunanın etkin hukuki korunmasına hizmet etmektedir. Diğer yandan, hakkın varlığı kesin olarak tespit edilmeden verilen bu kararlar ve icrası, bir hakka dayanmadıklarının ancak sonradan kesin olarak anlaşılabilmesi nedeniyle, karşı tarafa ve üçüncü kişilere zarar verme potansiyelini de taşımaktadırlar. Bu nedenledir ki haksız ihtiyati tedbir ve ihtiyati hacizde, risk dağılımında talepte bulunanın sorumluluğu öne çıkarılarak, onun kusursuz sorumluluğu esası benimsenmiştir. Bu sorumluluğun tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin olarak, ihtiyati tedbirler hakkında 1086 sayılı HUMK’da bir hüküm yer almazken, 6100 sayılı HMK’da haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat davasının tabi olduğu zamanaşımı süresi özel olarak düzenlenmiştir. Haksız ihtiyati hacizden doğan sorumluluk hakkında ise zamanaşımına ilişkin böyle bir düzenleme kanunda yer almamaktadır. Bu noktada, haksız ihtiyati tedbirden doğan sorumluluğun tabi olduğu zamanaşımını düzenleyen HMK m. 399 f. 3 hükmünün, özellikle zamanaşımı süresinin başlangıç anı ve hükmün ihtiyati hacizden doğan sorumluluk yönünden etkisi yönlerinden incelenmesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Tebliğimizde, unsurları itibariyle medeni usul hukuku, icra hukuku ve maddi hukukun kesişme noktasında yer alan ve uygulama bakımından da önem taşıyan bu meseleler ele alınmaktadır.

Geçici Hukuki Korunma, Haksız İhtiyati Tedbir, Haksız İhtiyati Haciz, Sorumluluk, Zamanaşımı.

As temporary legal protection measures, interim injunction and attachment are given in a procedure, in which the claimant does not prove his right exactly, and these measures serve for effective legal protection. Therefore the decision and the enforcement given without an exact proof of right has a potential to violate the rights of the opponent and third parties by the reason that it is not still certain that these based on a right or not. Herewith the legislative has adopted the principal of strict liability in case of undue interim injunction and attachment in accordance with the risk diversification by putting forward the liability of claimant. There was no provision in respect of the prescription of the right to demand a compensation in case of undue interim injunction and attachment in the law no. 1086. However there is a special provision about the prescription of the right to demand a compensation just in case of undue interim injunction in the law no. 6100. Yet there is no other special provision about undue interim attachment. In this point there is a necessity to analyze Art. 399/3 of the law no. 6100 about the special provision about undue interim injunction specially in terms of the starting of prescription and the impact of this provision on interim attachment. In this paper we will focus on these matters, which are important for the practice of law and located in the intersection point of civil procedure law, enforcement law and substantive law.

Temporary Legal Protection, Undue Interim Injunction, Undue Interim Attachment, Liability, Prescription

I. Genel Olarak

Uyuşmazlık çözümünde, bireysel hukuki korumanın klasik ve en temel araçları hala dava ve icra takibidir. Dava, kesin hüküm sonucuyla birlikte, nihai hukuki korunmaya hizmet eder. Ancak bu sonuç elde edilinceye kadar, dava konusunun güvenceye alınması önem kazanmaktadır. Bu noktada, geçici hukuki koruma işleviyle birlikte ihtiyati tedbirler, hukuki korumanın etkinliğini sağlar1 . Para alacakları için ise borçlunun malvarlığı değerleri üzerine kesin haciz uygulanabilmesinin şartları oluşuncaya kadar, alacaklının tatminine hizmet edecek bu değerlerin muhafazasında geçici hukuki koruma işlevini ihtiyati haciz yerine getirerek hukuki korunmayı etkin kılar, icra takibinin sonuç vermesinin teminatı olur2 .

Gerek ihtiyati tedbir, gerekse ihtiyati haciz, geçici hukuki koruma üst başlığı altında yer alırlar. Delil tespiti de bu kapsamdadır. Aslında, ilamların kesinleşmeden icrasına imkan verilmesi, yani geçici icra3 da bu çerçevede değerlendirilebilir.

Talebiyle prosedürü harekete geçirerek ihtiyati tedbir veya ihtiyati hacizden faydalanan kişi, henüz bu usuli talebini dayandırdığı maddi talebinin varlığı mahkeme kararıyla nihai olarak tespit edilmeden karşı tarafın alanına (genellikle malvarlığına, duruma göre şahıs varlığına) müdahale imkanı bulmaktadır. Bu imkandan faydalanan kişinin, aslında maddi talebi bakımından haksız olduğunun anlaşılması halinde, karşı tarafın ya da üçüncü kişinin geçici hukuki korunma tedbiri nedeniyle uğradığı zararların tazmini meselesi ortaya çıkmaktadır.

Hukuki korumayı etkin kılmak için yaklaşık ispat derecesinde ispatla yetinilen ve karşı taraf dinlenmeden de karar verilebilen bu araçlardan faydalanıp da haksız çıkan tarafın, karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bundan doğan maddi zararlarından kusursuz sorumluluk esasına göre sorumlu olduğu öğretide ve yargısal içtihatlarda kabul edilmektedir4 . Yani risk dağılımında, talepte bulunan, geçici hukuki korunma talebinin haksız çıkmasından doğan riski üstlenmektedir. Aslında, etkin hukuki korunma talebinin bir usuli temel hak oluşu hak arama özgürlüğü cephesinden dikkate alındığında, geçici hukuki korumalar bakımından katı bir kusursuz sorumluluk uygulamasına şüpheyle yaklaşılmalıdır5 ,6 . Türk hukukunda, tedbir talep edenin sorumluluğu, TBK m.51 f.1 (tazminatın kapsamının hakim tarafından durumun gereğinin dikkate alınarak belirlenmesi) ve TBK m.52 f.1 (birlikte kusur) hükümleri kapsamında yumuşatılmaya çalışılmaktadır7 .

Bu çalışmada amacımız, yukarıda kısaca açıklanan haksız ihtiyati tedbir ve haksız ihtiyati hacizden doğan sorumluluğun tabi olduğu zamanaşımı süresini ve özellikle bu sürenin işlemeye başlayacağı ana ilişkin meseleleri ele almaktan ibarettir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK m.399 f.3’de bu konuda bir yasal düzenlemeye yer verilmiş olması da bizi, İsviçre ve Alman hukuklarıyla da karşılaştırmak suretiyle konuyu ele almaya sevk etmiştir. Bu çerçevede aşağıda öncelikle bu yabancı hukuklarda haksız ihtiyati tedbir ve haksız ihtiyati hacizden doğan sorumlulukta zamanaşımı konusu incelenecek, ardından bu incelemeden ortaya çıkan sonuçlar da dikkate alınarak Türk Hukukuna ilişkin tespit ve değerlendirmelere yer verilecektir.

II. İsviçre ve Alman Hukuklarındaki Durum

İsviçre hukukunda, aşağıda incelenecek olan Alman usul hukukundan farklı olarak, Türk hukukunda da olduğu gibi, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz ile bunlardan doğan sorumluluk ayrı ayrı kanunlarda düzenlenmiştir.

2011 yılında yürürlüğe giren İsviçre Federal Medeni Usul Kanunu’nda (ZPO) ihtiyati tedbirlere ilişkin hükümler arasında, “Teminat Verilmesi ve Zararın Tazmini” başlıklı 264. maddeye yer verilmiştir. Maddenin ilk fıkrasında, hakimin ihtiyati tedbir kararı verilmesini teminat ödenmesi şartına bağlayabileceği, ikinci fıkrada talepte bulunanın haksız ihtiyati tedbirden doğan zarardan sorumlu olduğu, üçüncü fıkrada teminatın iadesi düzenlenmiştir. Bu maddede veya bir başka maddede, tazminat davasının tabi olduğu zamanaşımı süresi hakkında bir hükme yer verilmemiştir.

Haksız ihtiyati tedbirden doğan tazmin sorumluluğun bir maddi hukuk sorumluluğu olmadığı, haksız ihtiyati hacizden doğan sorumlulukta olduğu gibi usuli bir zararı tazmin yükümlülüğünün (prozessuale Schadenersatzpflicht) söz konusu olduğu kabul edilmektedir8 . Manevi zararın tazmininin bu kapsamda olmadığı, böyle bir zarar varsa genel hükümlere göre tazmini gerekeceği ifade edilmektedir9 .

İsviçre’de öğreti ve içtihatlardaki hakim fikre göre, haksız ihtiyati tedbirden doğan sorumluluk hakkında İsviçre Borçlar Kanunu (OR) Art. 41 vd.’daki haksız fiil hükümleri kıyasen uygulanır. Bu kapsamda zamanaşımı hakkında haksız fiil zamanaşımına ilişkin OR Art. 60 hükmünün kıyasen uygulanacağı kabul edilmektedir10 . Buna göre, haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat talebi, OR Art. 60’a kıyasen, zararın öğrenilmesinden itibaren bir yıl ve her halde zarar veren fiilden itibaren on yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar11 .

İsviçre öğretisinde, haksız ihtiyati tedbirden doğan tazminat talebi için zamanaşımı süresinin başlayacağı anın somut olarak tespitinin güçlüğüne dikkat çekilmiştir12 . Karşı tarafın (aleyhine tedbir verilenin), bir yıllık zamanaşımı süresinin geçmesi rizikosunu bertaraf etmek için, daha asıl yargılama devam ederken ihtiyaten tazminat davası açmak zorunda olduğunun kabul edilemeyeceği ifade edilmekte, bu çerçevede salt tedbirin sona ermesinin, zamanaşımı süresinin başlaması için haklı bir ölçüt teşkil edemeyeceğine işaret edilmektedir13 .

İhtiyati tedbir talep edenin tamamlayıcı merasimi yerine getirmemesi (süresinde dava açmaması) nedeniyle ZPO Art. 263’de öngörülen sürenin sonunda ihtiyati tedbir kalkarsa, zamanaşımı süresi ihtiyati tedbirin bu nedenle kalkmasıyla işlemeye başlar14 . Yani ihtiyati tedbiri takip eden bir asıl davanın olmaması durumunda, süre en erken tamamlayıcı merasim hükümlerine göre süresinde işlem yapılmaması sebebiyle sürenin sonunda tedbirin hükümsüz kalmasıyla başlamaktadır15 .

Buna karşın talepte bulunan tamamlayıcı merasim kapsamında (veya daha önce) bir dava açmışsa, zamanaşımının başlangıcı için bu asıl yargılamanın kesin hükümle neticelenmesi esas olmalıdır16 . Dolayısıyla bu hallerde OR Art. 60’daki bir yıllık zamanaşımı süresi, en erken asıl davadaki hükmün kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlayacaktır. Çünkü karşı taraf ilk olarak o zaman ihtiyati tedbirin haksız olduğunu öğrenebilecektir17 .

İsviçre hukukunda, OR Art. 60’daki on yıllık mutlak zamanaşımı süresinin ise, ihtiyati tedbir kararının verildiği veya uygulandığı tarihte değil, ihtiyati tedbirin kakmasıyla başlayacağı, zira tedbirin zarar verici etkisinin bu anda sona erdiği kabul edilmektedir18 .

Haksız ihtiyati tedbirden doğan sorumlulukta zamanaşımı konusunda varılan bu sonuçlar, büyük ölçüde haksız ihtiyati hacizden doğan sorumlulukta zamanaşımı hakkında da geçerlidir. İsviçre İcra ve İflas Kanunu’nun (SchKG) 273. maddesi “ihtiyati haciz zararlarından sorumluluk” başlığını taşımaktadır. Maddede esasen ihtiyati hacizden doğan zarardan sorumluluk ve tazminat davası vurgulanmıştır, teminat gösterilmesi ise hakimin takdir edeceği bir husus olarak yer almaktadır19 . İsviçre SchKG Art. 273 ilk fıkraya göre, alacaklı hem borçluya hem de üçüncü kişiye karşı, haksız bir ihtiyati hacizden doğan zararlardan dolayı sorumludur. Hakim alacaklının teminat göstermesine de karar verebilir.

İsviçre hukukunda bugün öğretide ve yargı kararlarındaki hakim görüşe göre haksız ihtiyati hacizde, haksız ihtiyati tedbirde olduğu gibi, haksız fiil sorumluluğuna ilişkin İsviçre Borçlar Kanunu hükümlerinin ve bu kapsamda İsviçre Borçlar Kanunu’nun 60. maddesindeki bir yıllık ve on yıllık zamanaşımı sürelerinin uygulanacağı kabul edilmektedir20 . İsviçre Federal Mahkemesi’ne göre21 , zamanaşımı süresi, zararın öğrenilmesiyle başlar, ancak ihtiyati haciz mevcudiyetini koruduğu sürece zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz. Alacaklının ihtiyati hacizden feragat etmesi halinde, süre bu tarihten itibaren başlar. İhtiyati haczin kaldırılmasına ilişkin kararın veya alacak davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılan dava süresindedir22 .