Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Satış Sözleşmesinde Ayıptan Doğan Sorumlulukta Zamanaşımı*

Period of Limitation for Claims Based on the
Defect Liability Rules under the Sale Contract

Demet BELVERENLİ

Satılanın ayıplı olması durumunda alıcı/tüketici, TBK m.227 ve TKHK m.11’de düzenlenen seçimlik haklardan birini kullanabilir. Bu hakların kullanılabileceği süreler, “Zamanaşımı” kenar başlığını taşıyan TBK m.231 ve TKHK m.12’de düzenlenmiştir.Bu çalışmada, alıcıya tanınan seçimlik hakların tâbi olduğu zamanaşımı süresi ile bu sürenin hüküm ve sonuçları adî satışlar, ticarî satışlar ve tüketici satışları bakımından incelenmiştir.

Zamanaşımı, Ayıptan Doğan Sorumluluk, Seçimlik Haklar, Alıcı, Tüketici.

According to the defect liability rules, the buyer (or consumer) shall use one of the rights in the Article 227 of Turkish Code of Obligations (Law No. 6098) and the Article 11 of Code of Consumer Protection (Law No. 6502), if the item is defected. The period of limitation for claims based on sale contract is regulated in the Article 231 of Turkish Code of Obligations with the marginal “Limitation” and in the Article 12 of Consumer Protection Law.In this paper, we intend to examine provisions regarding the period of limitation, especially their effects and consequences on the sale contracts including commercial and consumer sales.

Period of Limitation, Defect Liability, Alternative Rights, Buyer, Consumer.

Giriş

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun1 227. ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un2 11. maddelerinde öngörüldüğü üzere, satılandaki ayıplardan sorumlu tutulan satıcıya karşı, alıcı/tüketici birtakım seçimlik haklara sahiptir. Alıcı/tüketici, bu seçimlik hakları dilediği zaman değil, belirli bir süre içerisinde kullanabilir. TBK m.231 ve TKHK m.12’de düzenlenen bu süreler, hak düşürücü süre değil zamanaşımı niteliğindedir.

Bahsi geçen kanunlarda yer alan ayıptan sorumluluğun tâbi olduğu zamanaşımına ilişkin hükümlerin birbiriyle büyük ölçüde örtüştüğü görülmektedir.3 Bu düzenlemelerde dikkat çeken nokta; ayıptan sorumlulukta kusurun şart olmaması satıcı/muhatap aleyhine ağır sonuçlar doğurabileceğinden, kanun koyucunun kısa zamanaşımı süreleri öngörerek alıcı-satıcı arasındaki menfaati dengelemeye çalışmasıdır.

Çalışmamız kapsamında, öncelikle, seçimlik hakların zamanaşımına tâbi olması hususu incelenecek ve ayıptan sorumluluk için öngörülen zamanaşımı süresinin taşıdığı anlam açıklanacaktır. Bunun ardından, adî satışlar, ticarî satışlar ve tüketici satışları bakımından kanunî zamanaşımı süreleri ortaya koyulacaktır. Bu sürelerin başlangıcı, kesilmesi ve durması, değiştirilmesi, ağır kusurun zamanaşımına etkisi ile zamanaşımının hüküm ve sonuçları dâhilinde alıcının sahip olduğu sürekli def’i imkânı ele alınacaktır.

I. Seçimlik Hakların Hukukî Niteliği ve Tâbi Olduğu Süre

Satıcının ayıptan sorumluluğunun doğduğu durumda alıcı, TBK m.227’de düzenlendiği üzere, satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, satılanı elinde tutarak ayıp oranında bedelde indirim talep etme, aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme veya satılanı ayıpsız benzeriyle değiştirme seçimlik haklarından birini kullanabilir.4 Alıcının, ayrıca, genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı da saklı tutulmuştur.5 TKHK m.11’de de tüketici satışlarında satılanın ayıplı olması hâlinde tüketiciye aynı seçimlik haklar tanınmıştır.6 Ancak alıcı/tüketici bu seçimlik hakları dilediği zaman değil, belirli bir süre içerisinde kullanabilir. Bunun zamanaşımı süresi niteliğinde olduğu TBK m.231 ve TKHK m.12’nin başlığından anlaşılmaktadır.

TBK m.227’de, alıcının seçimlik haklardan birini kullanabileceği düzenlenmekle birlikte, alıcının tercih ettiği hakkı nasıl kullanabileceğine dair sınırlama getirilmemiştir. 808 sayılı mülga Borçlar Kanunu7 m.202’de yer alan “.... Dilerse mebii redde hazır olduğunu beyanla bey'in fesh edilmesini, dilerse mebii alıkoyup kıymetinin noksanı mukabilinde semenin tenzil olunmasını dava eder” düzenlemesi, ilk etapta, alıcının seçim hakkını mutlaka dava yoluyla kullanması gerektiği şeklinde yorumlanmıştır. Ancak amaca uygun yorum çerçevesinde alıcının seçim hakkını satıcının onayı ve mahkeme kararı olmaksızın tek taraflı irade beyanıyla kullanabileceği görüşü, öğretide ağırlıklı olarak kabul edilmiştir.8 Diğer taraftan, TBK m.227’de “dava eder” ifadesine yer verilmemesi bu konudaki tereddütlerin giderilmesini sağlamıştır.

Ayıptan sorumluluk hâlinde alıcının sahip olduğu seçimlik hakların nasıl kullanılacağı konusundaki tartışmanın ortadan kalktığı kabul edilse bile, bu seçimlik imkânların hukukî niteliği konusunda öğretide halen görüş birliği olduğu söylenemez. Öğretide savunulan bir görüş uyarınca, alıcının seçimlik haklarının tümü yenilik doğuran haktır9 ve irade beyanının satıcıya varmasıyla sonuç doğurur.10 Bu görüşü savunan yazarların yaptığı tasnife göre, alıcının sahip olduğu haklardan sözleşmeden dönme hakkı bozucu yenilik doğuran, satış bedelinin indirilmesini, satılanın onarılmasını ve uğranılan zararın giderilmesini isteme değiştirici yenilik doğuran, ayıplı malın benzeriyle değiştirilmesini isteme hakkı da aynen ifada ısrar edildiğini gösteren yenilik doğuran hak niteliğindedir.11 Ancak taraftar sayısı gittikçe artan diğer görüş ise, sözleşmeden dönme ve satış bedelinin indirilmesi haklarının yenilik doğuran hak olduğunu kabul etmekle birlikte, ayıplı malın benzeriyle değiştirilmesi veya onarılması seçimlik haklarının aynen ifa talebinin devamı niteliğinde bir alacak hakkı olduğu yönündedir.12 Buna göre, aynen ifaya yönelik bu haklardan birini tercih eden alıcı yeterli ölçüde tatmin olmadığı takdirde seçimini değiştirebilecektir.13 Ancak yenilik doğuran seçimlik hakkını kullanan alıcı, böyle bir değişiklik yapamayacaktır.14 Uygulama ise ilk görüşe paralel olarak gelişmiş olup, Yargıtay’ın birçok kararında onarım ve ayıpsız benzeri ile değiştirme de yenilik doğuran hak olarak nitelendirmiştir.15

Kanaatimizce, alıcının ayıpsız benzeri ile değiştirme ve onarım talepleri alıcının ifaya olan menfaatine kavuşmasını sağlaması bakımından aynen ifa talebidir ve alıcının ancak ayıpsız ifanın gerçekleşmesi hâlinde tatmin olur. Böyle bir kabul, ayıpsız benzeri ile değiştirme veya onarım imkânlarından birini seçen alıcının, bu taleplerinin gereği gibi yerine getirilmediği takdirde, sözleşmeden dönme veya satış bedelinin indirilmesi taleplerini de ileri sürebilmesine imkân tanır. Oysa yenilik doğuran hak görüşünün kabul edilmesi, alıcının seçim hakkını kural olarak bir koşula bağlı tutmadan kullanması16 ve bu hakkını kullanmasıyla seçim hakkının da sona ereceği anlamına gelmektedir.17 Seçim hakkını kullanıp sonuç meydana geldikten sonra, alıcının bundan geri dönme imkânı olmayıp, tarafların seçim hakkının kullanılmasını ortadan kaldıran veya değiştiren (daha önce) ayrı sözleşme yapmaları mümkündür.18 Benimsediğimiz görüş çerçevesinde, yenilik doğuran hakların kural olarak hak düşürücü süreye tâbi olması özelliği alıcının iki seçimlik hakkı bakımından geçerli değildir.19

Bu bağlamda değinilmesi gereken başka bir husus, tazminat talebidir. TBK m.227’de alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkının saklı olduğu belirtilmiştir. Söz konusu hükümden hareketle, sözleşmeye dayanan sorumluluğa ilişkin genel hükümlerle ayıptan sorumluluğa ilişkin hükümler arasında yarışma olduğu kabul edilmektedir.20 Tazminat genel hükümlere göre istendiği takdirde, alıcı ayıptan doğan sorumluluk hükümlerindeki külfetleri yerine getirmesi gerekmeden ve ayıptan doğan sorumluluğun iki yıllık zamanaşımı süresine tabi olmadan TBK m.112’ye dayanarak kusurlu satıcıdan on yıllık genel zamanaşımı süresi içerisinde tazminat isteyebilecektir.21

Mülga BK m.207’nin başlığı “müruruzaman” olmakla beraber, madde metninde “sâkıt olma” ifadesinin kullanılması, bu sürenin hak düşürücü süre olarak anlaşılmasına müsaitti.22 TBK m.231’in gerek başlığında gerekse içeriğinde “zamanaşımı” ifadesi kullanılarak bu anlaşılma ortadan kaldırılmıştır. TKHK m.11 de bu yönden Türk Borçlar Kanunu’ndaki düzenlemeyle paralellik göstermektedir. Bu, yenilik doğuran hakların hak düşürücü süreye tâbi olması yönündeki genel kuralın istisnasıdır. Başka deyişle, burada tanınan yenilik doğuran haklar zamanaşımı süresine tâbidir.

Genel olarak zamanaşımı, kanunun öngördüğü sürenin dolmasıyla bir hakkın kazanılmasına ya da bir borçtan kurtulmaya imkân verir.23 Düşürücü (ıskati) zamanaşımı ise, kanunda öngörülen koşullar altında ve belli bir süre içinde alacaklının alacağının ifasını sağlamaya yönelik harekette bulunmaması nedeniyle, alacağın ifasının borçlunun iradesine tâbi hâle gelmesi olarak da tanımlanmıştır.24

Zamanaşımına ilişkin yapılan tanımlar, genellikle alacak hakkından hareket etmektedir. Yalnızca bu şekilde düşünüldüğünde, seçimlik haklardan en azından ikisinin kullanılması için öngörülen sürenin zamanaşımı süresi olmadığı gibi bir sonuç çıkmaktadır. Bu yüzden öğretide haklı olarak, seçimlik haklardan ikisinin yenilik doğuran hak olması sebebiyle, zamanaşımı süresine tabi tutulmasının yanlış olduğu, madde başlığının örneğin, “Seçimlik Hakların Tâbi Olduğu Süre” gibi kapsayıcı bir ifadeyle kaleme alınmasının daha doğru olacağı belirtilmiştir.25

Ayıptan doğan sorumlulukta zamanaşımına ilişkin genel düzenlemeyi içeren TBK m.231’de “satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava” ve 244. maddede “bir yapının ayıplı olmasından doğan davalar” ifadelerine yer verilmiştir. Söz konusu ifadeler, alıcının seçimlik hakkını belirtilen süreler içerisinde kullanmasının yeterli olmadığı, onun bu seçimlik haktan kendisi yararına doğan hakları da aynı süreler içerisinde kullanmak zorunda olduğu şeklinde anlaşılmaya elverişlidir. Ancak üstünlük tanınması gereken yorum tarzına göre, seçim yapılacağının ya da seçimlik hakların zamanaşımı süresi içerisinde açıklanması hâlinde, kullanılan hakka bağlı olarak ortaya çıkan taleplerin aynı süre içerisinde ileri sürülmesi gerekmez.26 Bu taleplerin zamanaşımı sürelerinin genel hükümlere göre belirleneceği ifade edilmektedir.27 Örneğin, sözleşmeden dönme hakkı iki yıl içerisinde kullanılmışsa, buna dayanan bedel iadesi talebi genel hükümlere göre belirlenecek zamanaşımı süresine tâbi olacaktır. Kanımızca, ayıptan sorumlulukta zamanaşımına ilişkin düzenleme ile kanun koyucunun maksadı, seçimlik hakları kısa zamanaşımı süresine tâbi tutarak, gerek kullanılacak seçimlik hakka netlik kazandırmak, gerekse alıcının seçimine göre satıcıya da hareket alanı sağlamaktır. Zira burada artık yenilik doğuran hak kullanılmakla mevcut hukukî ilişkide bir değişiklik meydana geldiği ve taraflar arasındaki hukukî ilişkinin yeni bir hâl aldığı kabul edilmelidir.28 Böylece dönme hâlinde bedel iadesi talebinin, benimsenen görüşe göre, TBK m.82’deki sebepsiz zenginleşme ya da TBK m.146’daki genel zamanaşımı süresine tâbi olacağının kabulü gerekir.29

Alıcının ayıba karşı sorumluluktan doğan seçim hakkını kullanması, TBK m.227/4 ve 5’te dönme veya bedelde indirim hakkının kullanılmasında olduğu gibi konu yönünden sınırlandırılması yanında, süre yönünden de sınırlandırılmıştır.30 Daha önce bahsedildiği üzere zamanaşımı süresi olarak kabul edilen bu sürelerin, Türk Borçlar Kanunu’na tabi taşınır ve taşınmaz satışlarında, ticarî satışlarda ve son olarak da Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a tâbi tüketici satışlarında nasıl düzenlendiğini aşağıda açıklamaya çalışacağız. TBK m.231’deki zamanaşımı süresi bakımından satılanın taşınır veya taşınmaz olması arasında bir fark gözetilmemişse de, taşınmazdaki yapılara ilişkin farklı zamanaşımı sürelerinin öngörülmesi sebebi ile konuyu bu ayrıma uygun olarak irdelemeyi uygun görüyoruz.