Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Toplu İş Sözleşmesi Özerkliği, Öz Güvencesi 
ve Toplu İş Sözleşmelerine Yasa Yolu ile 
Tavan Getirilmesi

Autonomy of Collective Labor Agreement, Self Assurance, Ceiling of Collective Labor Agreement by Law

Devrim ULUCAN

Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi 2017 yılında verdiği bir kararda toplu iş sözleşmesi özerkliğinin öz güvencesi ve yasa yolu ile toplu iş sözleşmesi ile tavan getirilmesi konularında önemli saptamalarda bulunmaktadır. Karar bu yönü ile yasal düzenlemeler konusunda büyük ölçüde benzerlik arz eden Türk Hukuku bakımından da önemli ilkeleri ortaya koymaktadır. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin kararı çerçevesinde bir karar incelemesi, her iki hukuk açısından karşılaştırma yapmak konunun aydınlanması bakımından yararlı olacaktır.

Toplu İş Sözleşmesi, Toplu İş Sözleşmesi Özerkliği, Tavan Sınırlaması, Öz Güvence, Toplu İş Hukuku.

The Constitutional Court of the Turkish Cypriot Constitution in 2017 has made important decisions in the matter of self-assurance of the autonomy of the collective labor agreement and the ceiling of collective labor agreement by law. In this respect, the Decision also sets out important principles in terms of Turkish Law, which has a great similarity in terms of legal regulations. An examination of the jurisdiction with making comparisons in terms of both laws within the framework of the decision of the Constitutional Court of the Turkish Cypriot Republic will be beneficial for enlightenment.

Collective Labor Agreement, Autonomy of Collective Labor Agreement, Ceiling Limitation, Self Assurance, Collective Labor Law.

GİRİŞ

Toplu iş sözleşmesi özerkliği genel olarak, işçi ve işveren taraflarının karşılıklı ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma koşullarını kolektif düzeyde düzenleme yetkisi olarak tanımlanmaktadır1 . Söz konusu özerklik, üçüncü kişiler üzerinde objektif hukuk kuralı niteliğinde düzenleme getirme olanağı sağlayan bir özerkliktir2 . Ancak toplu iş sözleşmesi özerkliğinin sınırlarının neler olduğu3 , bir başka ifade ile söz konusu özerklik çerçevesinde sosyal tarafların kural koyma serbestliğinin sınırları ve yasa koyucunun toplu iş sözleşmesi ile düzenlenen konulara yasa ile müdahale edip edemeyeceği üzerinde önemle durulması gereken bir husustur4 .

Kıbrıs Anayasa Mahkemesi 2012 yılında vermiş olduğu bir kararda toplu iş sözleşmesi özerkliğinin sınırları konusunda önemli tespitlerde bulunmuştur. Söz konusu karar, karara dayanak teşkil eden anayasal ve yasal düzenlemelerin hukukumuza olan benzerliği açısından Türk Hukuku bakımından da önem arz etmektedir. Bu nedenle çalışmamızda anılan karar hem Kıbrıs Hukuku hem de Türk Hukuku bakımından incelenmiş, toplu iş sözleşmesi özerkliği ve sınırlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu amaçla çalışmamızda öncelikle Kıbrıs Anayasa Mahkemesi kararına yer verilmiş, daha sonra kararla ilgili inceleme ve tespitlerde bulunulmuş ve nihayet toplu iş sözleşmesi özerkliği ve toplu iş sözleşmesinde düzenlenen konulara ilişkin yasa ile tavan sınırlaması getirilip getirilemeyeceği hususu tartışılmıştır.

I. KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

“D.6./2017 Birleştirilmiş Anayasa Mahkemesi: 3/2012 ve 10/2012, Anayasa Mahkemesi: 3/2012 Anayasa Mahkemesi: 10/2012

I. KONU:

4/2012 Sayılı İhtiyat Sandığı (Değişiklik) Yasası’nın ve bu Yasa’nın 2’nci maddesinin Anayasa’nın Başlangıç Kısmına ve 1, 7, 8, 10, 11, 46, 47, 49, 52, 54 ve 55’inci maddelerine aykırı oldukları gerekçesi ile iptal edilmeleri istemi.

II. OLAY:

Birleştirilerek dinlenen bu davalardan, Anayasa Mahkemesi 3/2012 sayılı davadaki Davacı, bir işçi sendikaları federasyonu, Anayasa Mahkemesi 10/2012 sayılı davadaki Davacı ise, bir sendikadır. 4/2012 sayılı İhtiyat Sandığı (Değişiklik) Yasası 9.1.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Konu Değişiklik Yasası ile iştirak sahibi tarafından yatırılacak prim oranı ile işveren tarafından müstahdem hesabına yatırılacak depozit oranı, müstahdemin brüt ücretinin %5’inden %4’üne düşürülmüş, ayrıca, bu oranın, Toplu İş Sözleşmesi ile en çok iki katına kadar artırılabileceği düzenlenmesi getirilmiştir. Davacılar, anılan Değişiklik Yasası’nın ve 2’nci maddesinin, Anayasa’nın Başlangıç Kısmına ve yukarıda belirtilen maddelerine aykırı olduklarını ileri sürerek, işbu iptal davalarını açmışlardır.

III. İDDİALARIN GEREKÇELERİ:

Davacıların İddiaları Özetle Şöyledir:

Yatırım oranlarının düşürülmesi negatif yönde bir müdahaledir. Toplu İş Sözleşmesi ile yatırım oranının en fazla iki katına kadar artırılabileceğinin düzenlenmesi, yani üst sınırın belirlenmesi, Toplu İş Sözleşmesi hakkının özerkliğine müdahale ve özünü sınırlandırmadır. Toplu İş Sözleşmesine müdahale yapılacaksa ancak olumlu yöne çekebilecek müdahale yapılabilir. Toplu İş Sözleşmesinin içeriğine müdahale edilemez. Bu alan taraflara bırakılmış bir alandır. Bunun sınırlandırılması ancak 11’inci maddeye bağlı olarak yapılabilir. Devlet, çalışan lehine tutum takınmak zorundadır. Devletin ödevi sınır koyarak engel olmak değil, tüm engelleri kaldırmaktır. Konu tadilat Yasası ile çalışanların ekonomik hakları korunmamış ve çalışanlar aleyhine değiştirilmiştir. Ayrıca sınır konarak düzeltme şansı da yasa ile ortadan kaldırılmıştır.

Davalının iddiaları ise özetle şöyledir:

Konu yatırımlar, emeklilik ikramiyesi alınması içindir. Toplu İş Sözleşmesi ile çalışanlar, devlet işçileri, devlet kurumlarındakiler ve belediyelerdekilerdir. İşçiler, devlet çalışanından çok daha yüksek ikramiye almakta olduğundan, bunun önlenmesi için değişikliğe gidilmiştir. İşçilerin Toplu İş Sözleşmesi yapma hakları ellerinden alınmış değildir. Toplu İş Sözleşmesinin özüne de dokunulmuş değildir. Prim ve depozit oranları kural işlemler olduğundan, Meclis tarafından yükseltilebilecekleri gibi düşürülebilirler de.

IV. İNCELEME:

Birleştirilmiş olarak dinlenen bu davalardan, Anayasa Mahkemesi 3/2012 sayılı davadaki davacı, davasında, Yasa’nın bütününün, Anayasa’nın yukarıda alıntılanan maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüşse de, duruşma sürecinde bu iddia üzerinde durulmadığı gözlemlenmiştir. Bu nedenle huzurumuzdaki konunun iki başlık halinde ele alınması tarafımızdan uygun görülmüştür. Bunlardan birincisi, prim ve depozit miktarlarının, müstahdemin brüt ücretinin en az %4’ü oranında yatırılacağı; 2’ncisi ise, bu oranın toplu iş sözleşmesi ile en çok iki katına kadar artırılabileceği düzenlemelerinin Anayasa’nın yukarıda alıntılanan Başlangıç Kısmına ve ilgili maddelerine aykırı olup olmadığıdır.

Konuya birinci başlık altında bakıldığında, 4/2012 sayılı Yasa öncesi, Esas Yasa’nın 8’inci maddesinde prim ve depozit oranlarının en az %5 olarak belirlendiği; konu Değişiklik Yasası’yla ise, bu oranların, %1 oranında aşağıya çekilerek, en az %4 şekline getirildiği gerçeği ile karşılaşılmaktadır.

Davacılara göre, oranlara negatif yönde müdahale olduğu ve çalışanların ekonomik hakları korunmayarak çalışan aleyhine değiştirildiği için, anılan düzenleme, Anayasa’nın yukarıda alıntılanan maddelerine ve Başlangıç Kısmına aykırılık taşımaktadır.

Birleştirilmiş Anayasa Mahkemesi 5/1999, 6/1999 ve 7/1999 Dağıtım 4/1999’da, “Yasama Meclisi Yasa yaparak Yasa ile verilen hakları veya koşulları her zaman değiştirebilir. Yasa ile verilen haklar yasa ile geri alınabilir. Ancak bütün bunlar zaruri haller dışında ileriye dönük olarak yapılabilir ve kazanılmış haklara da dokunulamaz. Kazanılmış haklara dokunulamayacağı prensibinin Yönetim hukukunda da uygulama olanağı bulunmaktadır. (Gör. AM 18/80 D.2/81 s.4.)” şeklinde yer alan değerlendirme ışığında huzurumuzdaki meselenin birinci kısmı incelendiğinde, kazanılmış haklara dokunulmadığı ve ileriye dönük olarak yapıldığı sürece, yasa koyucunun, en az %5 olan anılan oranları, en az %4 olarak değiştirme hak ve yetkisine sahip olduğu ve bunun Anayasa’ya aykırılığından söz edilemeyeceği gerçeği ile karşılaşılmaktadır.

Kazanılmış haklara dokunulup dokunulmadığı ve Yasa’nın ileriye dönük yapılıp yapılmadığını belirlemek açısından, 4/2012 sayılı Yasa’nın Geçici 1’inci maddesine bakıldığında, bu maddede, konu Yasa’nın yürürlük tarihinden önce imzalanmış ve daha yüksek oranlar öngörmüş toplu iş sözleşmelerinin, yürürlükte oldukları sürece, bunlar sona erene veya yenilenene kadar Yasa’nın kurallarına bakılmayacağı düzenlemesinin yapıldığı, böylece daha yüksek prim oranı belirlemiş toplu iş sözleşmeleri dolayısıyla kazanılmış hakların veya haklı beklentilerin korunmasının konu yasa ile sağlandığı gerçeği ile karşılaşılmaktadır. Bu gerçek ve yasanın ileriye dönük yapılmadığını düşündürücü başka bir hususun varlığından da söz edilemeyeceği göz önünde bulundurulduğunda, prim ve depozit oranlarını en az %4 olarak belirleyen düzenlemelerin Anayasa’nın yukarıda alıntılanan maddelerine ve Başlangıç Kısmına aykırılığından söz etmenin mümkün olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Yukarıda belirtilen 2’nci başlık altında konuya bakıldığında ise, öncelikli soru olarak karşımıza, Değişiklik Yasası’nda yer alan prim ve depozit oranlarının, Toplu İş Sözleşmeleri ile %4’ün en çok iki katına kadar artırılabileceği düzenlemeleri dolayısıyla, konu hakkın özüne dokunulmuş olup olmadığı sorusu çıkmaktadır.

Doç. Dr. Fazıl Sağlam’ın Ankara 1982 basımı, “Temel Hakların Sınırlanması ve Özü“ adlı eserinde sayfa 165’te, ”...Temel hakların özü konusunda ortaya atılan kuramların incelenmesi gösteriyor ki içeriğe ilişkin bir genelleme yapmak son derece güçtür. Bu güçlük, her temel hakkın kendine özgü bağımsız bir norm alanına sahip oluşunun doğal bir sonucudur. Öze dokunma yasağının incelenmesinde ek güvenceleri hareket noktası yapmamızın önemi burada da kendini gösteriyor. Buna göre öncelikle belli bir temel hakkın norm alanındaki dokunulmaz unsurlardan hangilerinin doğrudan doğruya Anayasa tarafından pozitif bir hükümle belirlendiği incelenmelidir. Bu inceleme, aynı zamanda, pozitif bir Anayasa hükmüne dayanması bakımından işin en kolay yanıdır. Böylece her bir temel hak için özün içeriği konusunda asgari ama somut bir bulgu elde edilmiş olmaktadır” denmiştir.

Konuya bu çerçevede bakıldığında, yukarıdaki soruya yanıt verebilmek için öncelikle, toplu sözleşmelerin norm alanındaki dokunulmaz unsurlarının tespit edilmesi gerekliliği ile karşılaşılmaktadır. Doğallıkla, bu tespit, Anayasa’nın 54’üncü maddesinin incelenmesi ile gerçekleştirilebilecektir. Anayasa’nın 54’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasına göre: “Çalışanlar, işverenle olan ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal durumlarını korumak ve düzeltmek amacıyla toplu sözleşme hakkına sahiptir”.

Aynı maddenin 4’üncü fıkrasında, işverenlerin haklarının yasa ile düzenleneceği kuralı yer almakla birlikte, açıktır ki, işverenle olan ilişkilerindeki ekonomik ve sosyal durumunu korumak ve düzeltmek maksadıyla, çalışanlarca yapılacak toplu sözleşmelerin, işverenlerle birlikte yapılması kaçınılmazdır. Bunun gereği olarak, toplu sözleşmelerin, anılan alanlarda içereceği kurallar da, doğallıkla, çalışanlar ve işverenlerce belirlenecektir.

Toplu sözleşme hakkının bu özelliği, toplu sözleşme içeriğini sınırlayacak düzenlemelerin, çalışanların ekonomik ve sosyal durumunu koruması ve düzeltmesiyle ilgili alanlarda, işveren ve çalışanlar dışındaki başka kişiler veya organlarca yapılamayacağı gerçeğini ortaya çıkarmakta; kısacası, toplu sözleşme hakkının norm alanındaki dokunulmaz unsurunu, çalı-şanların ekonomik ve sosyal durumunu koruma ve düzeltme noktasında, işverenler ve çalışanlar dışında başka bir organın veya kişinin söz hakkı sahibi olmadığı şekline getirmektedir. Bunun doğal sonucu olarak da, belirtilen alanlarda, toplu sözleşmelerle konabilecek kurallar, çalışanlar ve işverenler tarafından karşılıklı olarak belirlendiği sürece bu hakkın özüne dokunulmadığı söylenebilmekte; anılan alanlardaki kurallar noktasında, çalışanlar ve işverenler dışındaki kişi veya kurumlarca belirlenen sınırlar içerisinde kalınması sağlandığı anda ise, toplu sözleşme hakkının özüne dokunulmuş olunduğu gerçeği ile karşı karşıya kalınmaktadır.

Toplu sözleşme hakkının, çalışanlar ve işverenler arasında karşılıklı sahip olunan bir hak olduğunu kabul eden Türkiye Cumhuriyeti’nde de, toplu sözleşmelerin, bu özelliklerinden hareketle özerk bir yapıları olduğu dile getirilmiştir. Konuyla ilgili olarak Prof. Dr. Nuri Çelik’in İş Hukuku Dersleri adlı eserinde, yenilenmiş 18’inci bası, sayfa 465’te: “Toplu iş sözleşmelerindeki ücret artışlarının sınırlandırılması konusunda yapılacak yasal düzenlemeler, eskiden de öne sürülmüş olduğu gibi, Anayasa’nın toplu iş sözleşmesi hakkını ve özerkliğini tanıyan hükmü (m.53) ile de bağdaşamaz” denmektedir.

Toplu iş sözleşmeleriyle ilgili olmamakla birlikte, ilgili hakkı önceden denetim ve izne tabi tutan sınırlamaların hakkın özüne dokunmuş olacağı noktasında yukarıda anılan Doç. Dr. Fazıl Sağlam’ın eserinde sayfa 174 ve 175’te, “...Buradan çıkarılabilecek genel ölçüte göre, özgürlükçü demokrasinin can damarı olan serbest kamuoyu oluşumunu dolaylı bir yoldan da olsa önceden denetime ve izne tabi tutan sınırlamalar, ilgili hakların özüne dokunmuş olur. Ek güvencelerin bir bütün olarak incelenmesinden çıkan hukuk devleti ve demokratik devlet ölçütlerinin bir arada uygulanmasına en güzel örnek, Anayasa Mahkememizin toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili son kararıdır. Mahkeme 11. maddede yer alan nedenlerin, toplantıların idari makamlarca ertelenmesi nedenleri olarak, olduğu gibi yasa metnine geçirilmesini demokratik hukuk kurallarına aykırı bulmuş, bu nedenlerin yasalarda kişisel arayış ve takdire olanak vermeyecek açıklık ve kesinlikle somut olarak belirtilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Mahkeme ayrıca, bu yöndeki bir sınırlamanın, izin sisteminin değişik bir uygulaması olduğunu, çünkü toplantının, bundan yararlanacakların istedikleri zamanda değil, mülkî amirlerin arzuladıkları zamanda yapılmış olacağını belirtmiş ve böylece erteleme süresi sonunda toplantının örtülü bir biçimde yapılmaz hale konulacağı veya güçleştirileceği, amacına ulaşmasının önleneceği, etkisinin ortadan kaldırılacağı sonucuna varmıştır. Görülüyor ki Anayasa Mahkemesi, bu kararında demokratik hukuk devleti ölçütü ile öz güvencesine ilişkin kendi temel ölçütünü büyük bir ustalıkla birleştirerek, ilk bakışta doğrudan doğruya Anayasaya aykırı gözükmeyen bir hükmü, yargısal denetimi güçleştirdiği ve dolaylı yoldan önceden izin sonucuna yol açtığı ve böylece serbest kamuoyu oluşumunu önlediği için, öze dokunma yasağına aykırı görmüştür” denmiştir.

Hakkın özü ile ilgili olarak Anayasa Mahkememizin 4/1988 Dağıtım 10/1988 sayılı kararında ise, “Bu Mahkemenin birçok içtihat kararında belirttiği gibi bir hak ve özgürlüğün amacına uygun biçimde kullanmasını son derece zorlaştıran veya onu kullanılmaz duruma düşüren sınırlamalar o hak ve özgürlüğün özüne dokunmuş olur” denmektedir.

Belirtilenler akılda tutularak huzurumuzdaki meseleye bakıldığında, toplu sözleşmelerle prim ve depozit oranı belirleme hakkının, yasama organının belirlediği oranın iki katı şeklinde bir üst sınırla, yasama organı tarafından bir düzenlemeye bağlandığı, diğer bir deyişle sınırlandırıldığı gerçeği ile karşılaşılmaktadır. Bu gerçek ise, toplu sözleşme yapma ve bununla prim ve depozit oranlarına ilişkin kural koyma hakkının bir nevi çalışanlarla işverenlerin elinden alınıp, Cumhuriyet Meclisine verilmiş olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır ki, bu, anılan düzenlemeyi, toplu sözleşme hakkının özüne dokunan bir niteliğe büründürmektedir.

Daha açık belirtmek gerekirse, konu düzenlemede yer alan ”en çok iki katına kadar“ söz dizisi veya kuralı dolayısıyla, prim ve depozit oranlarını belirleme hakkı, bundan sonrası için yasama organının eline geçmiş, oranların ne olacağı noktasında, çalışanlarla işverenlerin karşılıklı kural belirleme hakkı ellerinden alınmış, neredeyse, anılan Değişiklik Yasası’nın gerekçesinden görüldüğü üzere, prim ve depozit oranlarının çalışanlar ve işverenlerce uzlaşılarak artırılmasının önlenmesi gerçekleşmiştir ki, tüm bunlar dolayısıyla da toplu sözleşme hakkı kullanılmaz duruma düşürülerek onun özüne dokunulmuştur.

Belirtilenler ışığında, toplu sözleşme hakkının özüne dokunmuş olması dolayısıyla, 4/2012 sayılı Yasa’nın 2’nci maddesi ile Değiştirilmiş Esas Yasa’nın 8’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının koşul bendinde ve yine Esas Yasa’nın 8’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasının koşul bendinde yer alan ”ancak bu oran toplu iş sözleşmeleri ile en çok iki katına kadar artırılabilir“ düzenlemeleri içerisindeki ”en çok iki katına kadar“ söz dizilerinin veya kurallarının Anayasa’nın 54’üncü maddesine aykırı olduğuna karar verilir.

Yukarıda aykırılıkla ilgili olarak verilen karar sonrası Anayasa’nın diğer maddelerine aykırılık bulunup bulunmadığına karar verilmesine gerek kalmamıştır.

V. SONUÇ:

Sonuç olarak;

1) Değişiklik Yasası’nın 2. maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan: ”İştirak sahibi, ücret almasına hak kazandıran her ay için İhtiyat Sandığına müstahdemin brüt ücretinin %4’ü (yüzde dördü) oranında prim yatırır” düzenlemesi ile aynı Yasa’nın 2. maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan “işveren, müstahdemin hesabına müstahdemin brüt ücretinin en az %4 (yüzde dördü) oranında depozit yatırır. Bu ödeme bu Yasa veya ilgili diğer mevzuatlarda belirtilen usule göre işveren tarafından İhtiyat Sandığına yatırılır ve depozit adını alır” düzenlemesinin ve Değişiklik Yasası’nın 1’inci ve 3’üncü maddeleri ile Geçici 1’inci maddesinin, Anayasa’nın başlangıç kısmına ve yukarıda alıntılanan maddelerine aykırı olmadığına;

2) Değişiklik Yasası’nın 2’nci maddesinin (1)’inci ve (2)’nci fıkralarındaki, Esas Yasa’nın 8’inci maddesinin (1)’inci fıkrası ile (3)’üncü fıkrasının koşul bentlerinde yer alan ”Ancak bu oran toplu iş sözleşmeleri ile en çok iki katına kadar artırılabilir“ şeklindeki düzenlemeler içerisindeki “en çok iki katına kadar” söz dizilerinin veya kurallarının Anayasa’nın 54’üncü maddesine aykırı olduğuna ve iptal edilmelerine;

3) Anılan Yasa’nın 2’nci maddesinin (1)’inci ve (2)’nci fıkralarındaki Esas Yasa’nın 8’inci maddesinin (1)’inci fıkrası ile (3)’üncü fıkrasının koşul bendinde yer alan “Ancak bu oran toplu iş sözleşmeleri ile en çok iki katına kadar artırılabilir” şeklindeki düzenlemelerin Anayasa’nın Başlangıç Kısmına ve 1, 7, 8, 10, 11, 46, 47, 49, 52 ve 55’inci maddelerine aykırılığı konusunda karar verilmesine gerek olmadığına; oy birliği ile karar verilir.”