Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanuna Göre Suçun Maddi ve Nitelikli Unsurlarında Hata (TCK m.30/1,2)

Error in Material And Qualified Elements of Crime in Turkish Penal Code No. 5237 (TPC Art.30/1-2)

Cem ŞENOL

Ceza hukukunda hata, bilgisizliğin sonucunda ortaya çıkan ve kişinin kastını ya da kusurluluğunu ortadan kaldırabilen bir haldir. Hata konusunda 5237 sayılı TCK, 765 sayılı TCK’dan farklı bir yaklaşım benimsemiştir. Bu kapsamda konu TCK m.30’da, fiili - hukuki hata yaklaşımı yerine, tipte hata haksızlık hatası ayrımı temelinde; ancak hatanın failin kastına ya da kusurluluğuna etkisi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Bu çalışmada konuya ilişkin TCK’nın 30. maddesinde hata konusunda benimsenen yaklaşım, suçun maddi ve nitelikli unsurlarında hatayla sınırlı olarak ele alınacaktır.

Hata, Suç, Kast, Kusur, Unsur, Bilgisizlik.

In criminal law, error is a state which occurs as a result of ignorance and can remove the intent and faultiness of a person. Related to error, TPC no 5237 adopts a different approach from TPC no 765. In this context, the subject has been issued in TPC a.30 by only taking the effect of error on the intent and faultiness of the perpetrator into consideration based on error injustice mistake discrimination in type, instead of the actual - legal error approach. In the present study, the approach adopted for error in the relevant 30th article of TPC shall be discussed limited to error in material and qualified elements of crime.

Error, Crime, Mens Rea, Fault, Element, Lack of Knowledge.

Giriş

Hata, anlam olarak kişinin bir şey hakkında yanılgıya düşmesini, hukukta ise failin, eksik ya da yanlış bilgiden kaynaklanan maddi ya da hukukî bir olgu hakkında kendisinde oluşan yanlış kanı sebebiyle, icra ettiği fiilinin dış dünyada istemediği bir netice meydana getirmesi ya da istediği bir neticeyi meydana getirememesini ifade eder1 . Maddi ya da hukukî olgu hakkında yanlış kanıya varma, kastın bilme ve isteme unsurları ile kişinin fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını anlayabilmesini (algılama yeteneğini) etkileyen bir durumdur. Bu nedenle hata, kast, taksir, kusurluluk gibi suç teorisinin en temel konuları ile ilişkili, sonuçları itibariyle failin fiiline ilişkin kastını ya da kusurluluğunu etkileyen bir haldir2 . Bu özelliği nedeniyle de suç teorisinin en temel konularından birisi olarak kabul edilmektedir.

Hata konusu, önemine karşın 765 sayılı TCK’da ayrıntılı olarak düzenlenmemiş, sadece 44. maddede hukuki hata, 52. maddede de hedefte tek neticeli sapma ve şahısta hata haline ilişkin bir düzenlemeye yer verilmiştir3 . Hata, 5237 sayılı TCK’nın 30. maddesinde ise önemine uygun şekilde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir4 . Maddenin yazımında, konuya ilişkin Alman Ceza Kanunu (AlCK) m.16 ve 17’de yer alan düzenleme5 ve Alman ceza hukuku öğretisindeki görüşler, maddenin biçimlendirilmesinde ise hatanın failin kastına ya da kusurluluğa olan etkisi esas alınmıştır. Bu kapsamda TCK m.30’da öncelikle suçun maddi ve nitelikli unsurlarında kastı kaldıran hata, sonrasında da kusurluluğu kaldıran hata halleri düzenlenmiştir6 . Aynı maddede haksızlık yanılgısına da (yasak hatası) kusurluluğu kaldıran bir neden olarak ilk defa yer verilmiştir. Böylece mülga TCK’da kabul edilen fiilî hata - hukukî hata ayrımı terk edilmiş7 , fakat Kanun’un 4. maddesinde hukukî hataya yönelik bir düzenlemeye yine de yer verilmiştir8 . Öğretide ise TCK m.30/4’te haksızlık yanılgısına ilişkin düzenlemeye yer verilmiş olması nedeniyle, TCK m.4’te yer alan düzenlemenin bir anlamı kalmadığı ve Kanun’dan çıkarılması gerektiği haklı olarak belirtilmiştir9 . Yine TCK m.4’ün gerekçesinde “... 19. Yüzyılda ceza hukukuna hâkim olan “Error iuris nocet” (“kanunu bilmemek mazeret sayılmaz”) kuralı, yeni Türk Ceza Kanununda “ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” şeklinde ifade edilmiştir. Böylece, klasik ceza hukuku anlayışının bir sonucu olan “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” kuralının kapsamı, büyük ölçüde daraltılmış olmaktadır. Ancak, bu kural, Anayasamızla da güvence altına alınan ceza hukukunda kusura dayalı sorumluluk ilkesini bertaraf eder şekilde yorumlanmamalıdır” ifadeleriyle de bu görüşe uygun bir yaklaşım sergilenmiştir. Bu sebeple TCK m.4’te yer verilen hukuki hata düzenlemesinin eski Kanun ve devamında 5237 sayılı TCK’nın ilk halini oluşturan 2003 tarihli “Dönmezer Tasarısı”ndan kalma bir düzenleme olduğunun, bu sebeple TCK m.30/4 karşısında uygulama alanının bulunmadığını kabul etmek gerekir10 .

Bu çalışmada, hata konusunda öncelikle konunun teorik zeminini oluşturan, hata kavramı ve hata konusunda ceza hukukunda geçerli olan temel ayrımlar üzerinde durulacaktır. Ardından da TCK m.30’da yapılan düzenleme, suçun maddi ve nitelikli unsurlarında hatayla sınırlı olarak ele alınacaktır.

1. Hata

Hata, kişinin gerçeği hiç bilmemesi ya da yanlış bilmesinden dolayı maddi gerçeklik ile tasavvuru arasında ortaya çıkan çelişki nedeniyle maddi gerçeklik hakkında yanlış kanıya varmasıdır11 . Somut olayda yanlış kanıya yol açan, eksik bilme ya da hiç bilmemeden kaynaklanan yanlış bilmedir. Ancak yanlış bilme, hataya doğrudan sebebiyet vermez. Yani hata ile yanlış bilme aynı şey değildir. Çünkü insan zihni maddi gerçeği önce algılar, sonra değerlendirir ve son olarak da bu değerlendirmeyi içselleştirerek eyleme geçer. Böylelikle hata, zihinsel bir düşünme süreci neticesinde gerçekleşir12 . Gerçekliğin algılanması ile başlayıp sonuç çıkarma ile sona eren bu içselleştirme sürecinde kişinin maddi gerçekliği olduğundan farklı idrak etmesine, bu süreçte rol oynayan fizyolojik (duyu organları), psikolojik (dikkat) ve/veya sübjektif (yaşam deneyimleri) faktörlerden herhangi birisinden kaynaklanan aksama sebep olabilmektedir13 . Bu süreçte bilgisizliğin rolü ise kişinin tasavvurunda eksikliğe yol açarak, failin zihnindeki gerçekliğin farklılaşmasına, failin maddi gerçeklik hakkında hatalı kanıya varmasına neden olmaktan ibarettir14 . Dolayısıyla hata bilgisizlikten kaynaklansa da aslında bilgisizliğin değil, onun neden olduğu tasavvur eksikliğinin sonucudur. Bu sebeple hata hali, yanlış bilme ve tasavvur yanılması şeklinde iki unsurun birleşmesiyle oluşur15 . Somut olayda kişinin fiilini düştüğü hata nedeniyle gerçekleştirip gerçekleştirmediği, failin tasavvuru ile maddi gerçekliğin karşılaştırılması suretiyle tespit edilebilir16 .

Kastın varlığı, failin suçun unsurları hakkında tam ve doğru bilgiye sahip olmasına bağlıdır. Hiç bilmeme halinde bilginin varlığından bahsedilemeyeceği gibi, eksik bilme ve yanlış tasavvur etme hallerinde de tam ve doğru bilginin varlığından bahsedilemez17 . Benzer şekilde, failin, algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini ifade eden kusurluluğunun varlığı da dış dünyaya yönelik tasavvurunda eksiklik olmamasına bağlıdır. Dolayısıyla hata, failin işlediği fiil ile arasındaki psikolojik bağı ve fiile ilişkin kusurluluğunu etkileyebilen bir haldir18 . Bu etki, fiilini icra ederken failin, dış dünyada istediği neticeyi meydana getirememesine veya istemediği bir neticeyi meydana getirmesine ya da suç teşkil etmeyen bir fiili, suç teşkil ettiği zannı ile işlemesine yahut suç teşkil eden bir fiili, suç işlemediği zannıyla icra etmesine neden olabilir.

Sonuç olarak ceza hukukunda hata, failin, fiilin icrası sırasında tasavvurundaki eksiklik nedeniyle gerçekle veya hukuk düzeniyle çelişki içerisinde olan iradesinin, istemediği bir netice meydana getirmesini ya da istediği bir neticeyi meydana getirememesini ifade eder. Failin gerçek iradesiyle ortaya çıkardığı neticenin farklılık arz ettiği bu gibi durumlarda cezai sorumluluğunun ne şekilde belirleneceği, ceza hukuku bakımından konunun temelini oluşturur. Hata, failin kusurluluğunu ya da fiile yönelik kastını ortadan kaldırabildiğinden, cezai sorumluluk hususunda varılacak sonuç da düşülen hatanın kast veya kusurluluğa olan etkisine bağlıdır19 .

Hata kavramı tarihsel süreç içerisinde öğreti ve uygulama tarafından farklı ayrımlara tâbi tutulmuştur. Bunlar içerisinde öne çıkanlar ise; a) fiilî - hukukî hata, b) tipiklikte hata - haksızlık yanılgısı ayrımları olmuştur. Bunun dışında hata, hatanın meydana geldiği husus yerine, düştüğü hatanın failin ceza sorumluluğuna etkisi dikkate alınarak, kastı ve kusurluluğu kaldıran hata olarak da ikiye ayrılmaktadır. Bu sonuncu ayrım, 5237 sayılı TCK’nın düzenlenmesine temel oluşturmuştur.