Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yabancı Unsurlu Miras İlişkilerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Mirasın Reddine Uygulanacak Hukuk

Applicable Law to the Refusal of Inheritance Concerning About the Disputes Related to Foreign Elements

İpek YÜCER AKTÜRK,Sema ÇÖRTOĞLU KOCA

Yabancı unsurlu miras ilişkilerinde yasal veya atanmış mirasçıların mirası reddetmesi durumunda, yetkili mahkemenin milletlerarası özel hukuk kurallarına göre hangi devletin hukukunun uygulanacağını tespit edilmesi büyük önem arz eder. Mahkemenin uygulanacak hukuk olarak Türk hukukunu tespit etmesi halinde, Türk Medeni Kanunu uygulama alanı bulacaktır. Türk Medeni Kanunu’nun 605-618. maddeleri arasında düzenlenen mirasın reddi kurumu, mirasçılara mirasçılık sıfatlarını kendi iradeleri ile sona erdirme hakkı sunar. Mirasın reddi, esas olarak yasal ve atanmış mirasçılıkta egemen olan külli halefiyet ilkesinin yumuşatılmasını amaçlar. Zira, mirasbırakanın ölümü ile terekenin aktifi yanında pasifinin de kanun gereği mirasçılara geçişi, mirası reddetme hakkı ile dengelenmiştir. Türk Miras Hukukunda geniş bir uygulama alanına sahip olan miras reddi kurumunun farklı yönleriyle ele alınması gerekmektedir.

Mirasın Reddi, Uygulanacak Hukuk, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, Türk Medeni Kanunu, Mirasçı.

In the case of legally or testamentary heirs rejecting the inheritance that includes foreign (international) element, it is of the utmost importance that the competent court determines which state law is to be applied according to the private international law rules. If the court determines the Turkish law as the applicable law, the Turkish Civil Code will able to be applicable. Institution of refusal of inheritance, which is stated in Art. 605-618 in Turkish Civil Law, gives a right the heirs to break their heirdom with their intents. Refusal of inheritance aims to alleviate the principle of universal succession, that dominates in legal and testamentary heirdom. Therefore, not only the incomes but also liabilities of the estate pass to heirs by law, right of refusal of inheritance even out this situation. Institution of refusal of inheritance have a wide application area in Turkish Inheritance Law. For this reason, institution of refusal of inheritance has to handle with different points.

Refusal of Inheritance, Applicable Law, Code of Turkish Private International Law and Procedural Law, Turkish Civil Code, Heir.

I. Giriş

Mirasın reddi, mirasın geçişinden sonra yasal ve atanmış mirasçıların, mirasçılık sıfatlarını ve dolayısıyla miras haklarını kabul etmeme haklarını içeren bir kurumdur. Yabancı unsur içeren miras ilişkilerinde örneğin, mirasbırakanın veya mirasçının yabancı bir devlet vatandaşı olması halinde, mirasçının mirası reddetmesi sorununa hangi devletin hukukunun uygulanacağının tespit edilmesi büyük önem arz etmektedir.

Türk hukukunda mirasın reddi Türk Medeni Kanunu1 (TMK) m.605-618’de hükme bağlanmıştır. TMK m.605/1’e göre; “Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler”. Bu hükümde, yasal ve atanmış mirasçıların irade açıklamaları ile mirası reddetme imkanları açık bir şekilde düzenlenmiştir. Mirasçılara, kendi iradeleri ile mirası reddetme hakları, gerçek ret olarak ifade edilir. TMK m.605/2’ye göre de; “Ölüm tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır”. Anılan düzenlemede ise, söz konusu durumların varlığı halinde, mirasçılar herhangi bir irade açıklamasında bulunmalarına gerek olmadan, mirası kanunen reddetmiş sayılırlar. Mirasın reddinin bu türü de, hükmi ret olarak adlandırılır.

II. Milletlerarası Özel Hukuka Göre Mirasın Reddine Uygulanacak Hukuk

Çalışmamızın bu kısmında, Türk milletlerarası özel hukuk kuralları ve Avrupa Birliği’nde geçerli olan Miras Tüzüğü’ne göre mirasın reddine uygulanacak olan hukuk tespit edilecektir.

Miras davalarında “yabancılık unsuru”, “milletlerarası unsur”, “uluslararası unsur” değişik şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Türkiye’de vefat eden kişinin yabancı olması, mirasçılardan birinin ya da tamamının yabancı olması, vatandaşlık açısından miras davasına yabancılık unsuru vermektedir. Ayrıca murisin terekesinin birden fazla ülkede bulunması halinde sınıraşan miras davaları ortaya çıkmaktadır. Miras davalarına yabancılık unsuru kazandıran bir diğer faktör ise, mirasbırakanın yerleşim yerinin yabancı bir ülkede olmasıdır2 .

Yabancılık unsuru taşıyan miras ilişkilerine uygulanacak hukuk, çeşitli hukuk sistemlerinde iki ana kurala bağlı olarak gelişme göstermiştir. Bunlardan biri, taşınır ve taşınmaz malları ayrı ayrı hukuklara tabi tutan geleneksel sistem, diğeri bütün terekeyi tek bir hukuka bağlayan daha yeni bir sistemdir3 . Bugün her iki sistem de kanunlar ihtilafı kuralları olarak çeşitli hukuk sistemlerinde yerini almıştır. Fransız ve Belçika hukukları ve bu hukukların etkisi altındaki hukuklarda, ikili sistem, taşınır terekede mirasbırakanın son yerleşim yeri hukuku, taşınmaz terekede ise malların bulunduğu yer hukuku olarak kabul edilmiştir. Buna karşılık, örneğin; Almanya, Avusturya, İtalya, Yunanistan, İspanya, İsveç, Japonya, Çekoslovakya, Slovenya, Kore’de murisin milli hukuku, İsviçre, Danimarka, Norveç ve bazı Güney Amerika ülkelerinde yerleşim yeri hukuku bütün tereke için yetkili kabul edilmiştir4 .

Türk mahkemesinde açılan ve yabancılık unsur taşıyan miras davalarında, mahkeme, doğrudan Türk Medeni Kanunu’ndaki miras hükümlerini uygulayamaz. İç hukuka ilişkin bir miras davasından farklı olarak Türk mahkemesi, yabancı unsurlu miras davasında hangi ülkenin hukukunun uygulanacağını tespit etmek zorundadır5 . Türk mahkemesi, uygulanacak hukuku, 27.11.2007 tarihli 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’da6 (MÖHUK) yer alan mirasa ilişkin kanunlar ihtilafı kurallarını uygulayarak verecektir.

MÖHUK’un 20. maddesinde mirasa uygulanacak hukuk düzenlenmektedir. Bu maddenin 1. fıkrası uyarınca, miras ölenin millî hukukuna tâbidir. Türkiye’de bulunan taşınmazlar hakkında Türk hukuku uygulanır. Bu düzenlemede açıkça ifade edildiği gibi, Türk milletlerarası özel hukuk sistemi kural olarak birlik diyebileceğimiz, bütün terekeyi tek bir hukuka tabi kılan esası kabul etmiştir. MÖHUK m.20(1)’de, mirastan doğan kanunlar ihtilafını düzenleyen ana kurala, Türkiye’deki taşınmaz mallar için bir istisna hükmü getirilmiştir7 .

Ölenin birden fazla vatandaşlığa sahip olması, vatansız olması veya mülteci olması hallerinde ölenin milli hukukunun nasıl tespit edileceği probleminin halledilmesi gerekmektedir. İntikal kanunu olarak mirasbırakanın yani ölenin milli hukukunun uygulanması söz konusu olduğunda mirasbırakanın hangi vatandaşlığının esas alınacağının tespit edilmesi şarttır8 . Eğer ölenin birden fazla devlet vatandaşlığı var ise ve bu kişinin aynı zamanda Türk vatandaşı olması hâlinde Türk hukuku uygulanır. Ölen kişi, birden fazla devlet vatandaşlığına sahip olup, aynı zamanda Türk vatandaşı değil ise, daha sıkı ilişki hâlinde bulunduğu devlet hukuku uygulanır. Eğer ölen kişi, vatansız veya mülteci ise, yerleşim yeri, bulunmadığı hâllerde mutad mesken, o da yok ise dava tarihinde bulunduğu ülke hukuku uygulanır (MÖHUK m.4).

MÖHUK’un 20. maddesinin 2. fıkrasında ise, yine bir istisna kuralı getirilerek, mirasın açılması sebeplerine, iktisabına ve taksimine uygulanacak hukuk düzenlenmektedir. Bu hüküm uyarınca, mirasın açılması sebeplerine, iktisabına ve taksimine ilişkin hükümler terekenin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.

Mirasa ilişkin bu üç konu ile ilgili olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, Türkiye’de bulunan taşınır ve taşınmaz tereke için uygulanacak demektir. Türkiye’deki taşınmazlar açık hüküm gereği Türk hukukuna tabi olacağı için, bu istisna yalnız yabancının Türkiye’deki taşınır terekesi için söz konusu olmaktadır9 .

MÖHUK’un 20. maddesinde mirasın reddine uygulanacak hukuka ilişkin özel bir düzenleme yer almamaktadır. Mirasın reddine MÖHUK’un 20(1). hükmünün mü yoksa 20(2). hükmünün mü uygulanacağı konusu doktrinde tartışmalı bir konudur.

Doktrinde yer alan bir kısım görüşe göre, mirasın reddi konusu MÖHUK m.20(1)’de yer alan genel kural uyarınca yani miras statüsüne göre ele alınması gerekir10 .

Doktrinde yer alan bu görüşe göre, mirasın reddi konusu Medeni Kanun’un düzenlemesi açısından mirasın iktisabı konusu içinde yer almaktadır. Red için bir sürenin gerekli olup olmadığı veya red için gerekli sürede red hakkının kullanılmamış olmasının kabul anlamını veya kabulün yapılmamış olmasının red anlamını taşıyıp taşımadığı uygulanacak hukuk açısından farklı olacaktır. Red hakkının mirasçıya intikali, evli kadının mirasın reddi için kocasının izni, reddin şekli için de aynı düşünce söz konusudur. Bu nedenle, bu görüşe göre, reddin hukuki niteliği itibariyle mirasın iktisabından ziyade miras statüsü içinde incelenmesi gereken bir konudur11 . Mirasın kabul veya reddi kavramlarının miras hukukunda yer alışı, gayeleri ve niteliği incelendiğinde bunların doğrudan, küllî halefiyetin sonuçlarını hafifletmek amacıyla kabul edilen imkanlardan bazılarıdır. Bu şekilde mirasçıların tereke borçlarından sorumlulukları bir ölçüde sınırlandırılmak istenmiştir. Bu nedenle de, mirasın kabul veya reddinin iç hukukta mirasın iktisabı kavramı içinde düzenlemelerine rağmen, terekenin bulunduğu yer hukukuna tabi tutmak güçtür. Mirasçılıkla olan yakın ilişkileri nedeniyle intikal kanunun uygulama alanına girmektedir. Türkiye’de bulunan taşınmaz tereke hakkında tümüyle Türk hukuku uygulanacağından Türkiye’de bulunan taşınmaz tereke dışındaki hallerde yine değişik hukukların uygulanması söz konusu olacaktır. Mirasbırakanın ayrı devletlerde bulunan malları farklı kanunlara tabi olunca mirasçıların statüleri de farklılık gösterecektir. Söz konusu kavramları, intikal kanuna tabi kılmakla, mirasçıları değişik devletlerde bulunan terekeyi iktisapları bakımından intikal kanunuyla birlik ve kolaylık sağlanmış olacaktır12 .

Doktrinde yer alan diğer bir görüşe göre ise, MÖHUK m.20(2) hükmünde geçen mirasın iktisabı kavramı, mirasın reddi konusunu da kapsamaktadır. Mirasın reddi, doğrudan mirasın iktisap edilmesini ilgilendirdiği için, mirasın reddi konusu, MÖHUK m.20(2) uyarınca terekenin bulunduğu ülke hukukuna göre ele alınması gerekir13 .

Tartışmalı olan bu konunun çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle mirasın iktisabı yani kazanılması hususunun ele alınması gerekir. Türk hukukunda, mirasbırakanın ölümü anında tereke kendiliğinden (ipso iure) mirasçılar tarafından iktisap edildiği için, Türk hukukunda mirasın reddi zorunlu olarak mirasın iktisabından sonra gerçekleşir. Mirasın iktisabı ile mirasın reddi, Türk hukukunda ayrı aşamalarda gerçekleşmektedir ve bu sebeple de birbirinden ayrı ele alınması gerekir14 .

Farklı ülke hukuklarında, mirasın iktisabı, mirasın kabulü şartına bağlanmıştır. Bu hukuklar uyarınca, henüz kabul edilmemiş bir miras, henüz iktisap edilmemiş bir mirastır, belirli bir süre içinde kabul edilmemiş miras, reddedilmiş sayılmaktadır. Bu hukuklarda, mirasın iktisabı şartı olan mirasın kabulü konusu ile mirasın reddi konusu iç içe geçmiş olup, iki ayrı aşama değildir15 . Örneğin Fransız hukukunda, mirasçıların mirası iktisabı kabul beyanlarına bağlıdır. Mirasçılar mirası kabul ettikleri takdirde tereke borçlarından hisseleri nispetinde sorumlu olurlar16 .

Bizim de katıldığımız görüşe göre, mirasın reddi konusu, mirasın iktisabı konusunun bir yönü olarak ele alınmalı ve bu nedenle mirasın reddi konusunda MÖHUK 20(2) çerçevesinde, terekenin bulunduğu ülke hukuku uygulanmalıdır. Bu konuya ilişkin olarak şöyle bir örnek verilebilir. Türkiye’de tereke bırakarak ölen yabancının millî hukuku uyarınca, mirasın iktisabı, mirasçılar tarafından mirasın kabulü şartına tabidir ve bu hukuk uyarınca miras bir kere iktisap edildikten sonra reddi mümkün değildir. Mirasbırakanın millî hukukuna göre, mirasın reddi, belirli süre içerisinde kabul beyanında bulunulmaması halinde veya kabul beyanı yerine red beyanı yapılması suretiyle gerçekleşir. Böyle bir durumda, mirasbırakanın mirasçıları, Türkiye’de bulunan terekeyi MÖHUK m.20(2) gereğince terekenin bulunduğu ülke hukuku olan Türk hukuku uyarınca, mirasın açılması anında kendiliğinden iktisap edeceklerdir. Mirasçılar, mirası reddetmek istediklerinde, mirasın reddi konusunun MÖHUK m.20(2) uyarınca terekenin bulunduğu ülke hukuku çerçevesinde değil de MÖHUK m.20(1)’de yer alan genel kural uyarınca ölenin millî hukuku çerçevesinde ele alınması gerektiği kabul edilecek olursa, mirasın reddi konusunda ölenin millî hukuku uygulanacaktır. Ancak ölenin milli hukuku, mirasın iktisabından sonra, mirasın reddi müessesesini tanımadığı için, mirasın reddi konusu MÖHUK m.20(1) çerçevesinde ele alınacak olduğunda, Türkiye’deki terekeyi Türk hukuku uyarınca kendiliğinden iktisap etmiş mirasçıların mirası reddetmeleri mümkün olmayacaktır. Buna karşılık, mirasın reddi konusu, mirasın iktisabı konusunun kapsamı içinde kabul edilip MÖHUK m.20(2) çerçevesinde ele alındığında, mirasçılar, terekenin bulunduğu ülke hukuku olan Türk hukukunun izin verdiği süre (üç ay) içerisinde, mirası reddetme imkanına kavuşmuş olacaklardır17 .

Kanaatimizce, red hakkının kullanılmasındaki süre bakımından terekenin bulunduğu yer hukukunun uygulanması isabetli olacaktır. Bu sürenin, hakdüşürücü süre olarak düzenlenmesi nedeniyle, farklı hukuk düzenlerindeki hakdüşürücü sürelerden (örneğin, Polonya hukukunda altı ay) doğan problemlerin önüne geçilecektir. Yine mirasın reddinin farklı şekli usullere tabi tutulması örneğin, reddin mahkemede ya da noterde ileri sürülmesinin gerekliliği, mirasın reddine terekenin bulunduğu yer hukukunun uygulanmasını haklı kılacaktır.