Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Hukukunda ve Karşılaştırmalı Hukukta Adli Haberlerin Verilişinde Yargı-Medya İlişkileri

Judiciary-Media Relations in Announcing Judicial News in the
Turkish Law and Comparative Law

Hande ULUTÜRK

Toplumun yargılama süreçleri ile ilgili bilgi sahibi olması, medya eliyle olur. Bu nedenle de yargılama süreçlerinin medyaya açık ve erişilebilir olması, adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, medyanın bu süreçleri tarafsız bir şekilde aktarması; taraflarla veya üçüncü kişilerle bu konuda bir menfaat ilişkisi içerisinde olmamasıdır. Medyanın tarafsız haber yapması, adli haberlerin medyaya nasıl verildiği noktasından başlamaktadır. Bu bakımdan, ülkemizde bir kanun hükmü ile düzenlenmemiş bulunan, adli haberlere ilişkin bilgilendirmelerin medyaya kim tarafından ve ne şekilde yapılması gerektiği konusu, karşılaştırmalı hukuktaki örnekler üzerinden incelenmiştir.

Adli Haber, Haber Verme Hakkı, Basın Sözcüsü, Basın Sözcülüğü, Basın Bürosu.

The society gets aware of the investigation and prosecution proceedings by the media organs. These proceedings should be transparent and accessable since this is also a part of the right of a fair trial. However, the point that is important here is that the media should forward these to the public in an objective and impartial way. Media’a impartiality starts form the point how these news are given to the media organs. This issue is not regulated by a code in our country. Thus, in this article, it is explained how and by whom the infomation about legal proceedings shall be given the media organs in the other countries.

Judicial News, The Right to Announce News, Official Spokesman, Press Agent, Press Office.

1. Giriş

Basının haber verme hakkını kullanması noktasında önem arz eden bir husus, adli olaylara ilişkin olarak basına bilgi verilmesidir. Medya-yargı ilişkisi, başlangıçta kişilik haklarının korunması bağlamında ele alınmış; daha sonra adil yargılanma hakkı ve bu hakkın en önemli bileşenlerinden biri olan ve suçsuzluk karinesi bağlamında incelenmeye başlamıştır.

Toplumun yargılama süreçleri ile ilgili bilgi sahibi olması, medya eliyle olur. Bu nedenle de yargılama süreçlerinin medyaya açık ve erişilebilir olması, adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, medyanın bu süreçleri tarafsız bir şekilde aktarması; taraflarla veya üçüncü kişilerle bu konuda bir menfaat ilişkisi içerisinde olmamasıdır1 .

Bu konunun temelinde, soruşturmalara ilişkin tek yanlı olarak verilen haber ve yorumlarla, medya tarafından yaratılan önyargı sorunu yatmaktadır. Yargının çoğu zaman yargısız infazlara sebep olabilecek şekilde haberler yapmasının, kişilerin mağduriyetlerine yol açtığı bilinmektedir. Bu konudaki en ufak bir kuşkunun bile göz ardı edilmemesi gerekir zira böyle bir kuşku tek başına adil yargılanma hakkının ihlal edilmesine sebep olabilecektir. Özellikle de medyanın ceza muhakemesi sürecinin en erken aşaması olan soruşturma evresinde yaptığı ve önyargı oluşturan haberler, soruşturmaya konu olan kişiler bakımından ağır kişisel, mesleki ve sosyal mağduriyetlere yol açmaktadır2 . İşte bu sakıncaların ve mağduriyetlerin önüne geçilmesi için ilk olarak, CMK 1573 ve bunun gereği olarak getirilen ve TCK 2854 ile soruşturmanın gizliliği prensibi kabul edilmiştir. Soruşturmanın gizliliğinin ölçüsü, yapılan işleme ve muhakemeye katılan kişinin sıfatına göre değişmektedir5 .

2. Türkiye'de Yargı Organlarının Medyaya Bilgi Vermesini Yasaklayan Hükümler

CMK 157 ile getirilen sınırlamanın yanı sıra, bazı özel kanunlarda ve yönetmeliklerde de yargı organlarının medyaya bilgi vermesine ilişkin yasaklara rastlanmaktadır: 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu m. 18/4, ihbar konusu suç hakkında dava açılıncaya kadar bilgi verilmesini ve yayın yapılmasını yasaklamaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu m. 15 de, devlet memurlarının, görevleri hakkında basına, radyo ve televizyon kurumlarına demeç vermelerini yasaklamaktadır. Aynı kanuna göre, bu konuda gerekli bilgiyi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli, illerde valiler veya valinin yetki vereceği görevliler yapabilecektir. Bu yasağı ihlal etmenin yaptırımı ise, kademe ilerlemesinin belli bir süreye kadar durdurulması olarak öngörülmüştür. 1136 sayılı avukatlık Kanunu m. 55'te iş elde etmek için avukatların reklam sayılabilecek her türlü girişimde bulunmaları yasaklanmıştır. Yine buna dayanılarak çıkarılan yönetmeliğin medya ilişkilerini düzenleyen kısmında ise avukatların, halen takip etmekte oldukları veya daha önceden takip etmiş oldukları davalar hakkında, tarafların sözcüsü gibi hareket edemeyeceklerinden söz edilmiştir. Buna göre avukatlar, zorunlu haller dışında, yazılı, işitsel veya görsel iletişim araçlarına veya internete görüntü, bilgi, demeç veremez ve açıklama yapamazlar. TBB tarafından yayınlanmış ve tüm avukatlar bakımından uyulması zorunlu olan meslek kurallarının 40. maddesine göre de, avukatlar, zorunlu olmadıkça müvekkilleri adına basına açıklamada bulunamaz6 . Ayrıca yukarıda da sözü edilmiş olan Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nin 27. maddesinde de bu konuda yasak getirilmektedir7 .

3. Türkiye'de Soruşturmalara İlişkin Olarak Açıklama Yapma Yetkisi

Soruşturmalara ilişkin olarak açıklama yapma hususunda kimin yetkili olduğu konusunda da CMK'da bir düzenleme yoktur. Bu konuya ilişkin olarak 2003 tasarısında bir düzenleme getirilmişti. Tasarının 159/2 maddesine göre, C. Savcısı, gerekli gördüğü durumlarda, yanlış bilgilerin yayılmasını ve suçsuzluk karinesinin ihlalini önlemek amacıyla, soruşturmanın gizliliğine ve selametine zarar vermeyecek şekilde, soruşturmaya konu olan olaylar hakkında kamuoyunda açıklamada bulunma yetkisine sahipti. C. Savcısı bu görevi yerine getirirken, soruşturmanın gizliliği ve selametine zarar vermeyecek bir üslup kullanacak ve kamuoyuna bu şekilde açıklamada bulunabilecekti8 .

Hâlihazırda bu konuda kanunda açık bir düzenleme bulunmadığından, uygulamada soruşturmalar ile ilgili bilgileri kamuoyu ile paylaşan genellikle kolluk olmaktadır. Zira bir suçun işlendiği ilk öğrenen makam da genellikle kolluk olmaktadır9 . Zira maalesef Türk yargı sistemindeki anlayış genellikle basınla iletişim kurmaktan ve bilgi vermekten kaçınma üzerine kuruludur. Bu konuda, aşağıda da sözü edileceği üzere, farklı zamanlarda içerikleri de farklı olan genelgeler çıkarılmış ve hiçbir zaman adli olaylar hakkında basına bilgi verilmesi hususunda yeknesak bir sisteme geçilememiştir. Gazeteciler, adli olaylar konusundaki haber kaynakları arasında bulunan hâkim ve savcılarla iletişim kurma konusundaki zorluklardan hep yakınmışlar ve ancak uzun bir geçmişe dayalı ilişkiler sürdürdükleri hakim ve savcılardan ve çok sınırlı şekilde bu konuda bilgi alabildiklerinden yakınmışlardır10 . Bu durumun sonucu olarak da, adli olaylara ilişkin haberlerin kaynağı genellikle polis olmaktadır. Polis, bir suç işlendiğinde bir an önce faili bulma baskısı altında olduğundan, basına daha fazla bilgi vermektedir. Ancak, haberlerin polis kaynaklı olmasının da birtakım sakıncaları vardır. Polis, çoğunlukla faili bulmak yönündeki toplumsal baskıdan hareketle, suçsuzluk karinesini ihlal eder şekilde basına bilgi verir. Aynı şekilde şüphelinin avukatları da, şüpheli lehinde kamuoyu oluşturacak şekilde bilgi verme eğilimindedir. Görüldüğü gibi, hâkim ve savcıların medyaya bilgi vermesi konusunda bir sistemin olmaması sebebiyle medyaya bilgi vermekten kaçınmaları, adli olaylar konusunda polisin veya müdafiin yanlı bilgiler aktarmasını sonuçlamaktadır. Dolayısıyla da toplum, adli olayları çoğunlukla polisin en başta kurguladığı şekilde öğrenmekte ve bu da birçok ihlale sebep olmaktadır11 . Bu konuda en doğrusu, soruşturma evresinin en yetkili süjesi olan C. Savcısının açıklamada bulunmasıdır.

İnsan haklarına ve hukuk devletine saygılı bir ceza muhakemesi ve sağlıklı bir yargı-medya ilişkisi, suçsuzluk karinesi ve kişilerin lekelenmeme hakkının, halka açıklık ilkesi ve ifade özgürlüğü ile, bu çerçevede de basın özgürlüğü ve haber alma hakkı ile belli bir denge içerisinde yürütülmesini gerektirir. Bir hukuk devletinde, diğer tüm kurumlar gibi, yasamanın, yürütmenin ve yargının da şeffaf ve denetlenebilir olması beklenir. Özellikle yargısal faaliyetlerin işleyişi hakkında medya tarafından topluma bilgi verilmesi, bireylerin yargının işleyişi hakkında fikir sahibi olmalarını sağlayacaktır. Böylece, eğer olumsuzluklar söz konusu ise bunlar yargı organları tarafından düzeltilmeye çalışılacaktır. Olumlu yargı faaliyetlerinden medya aracılığı ile toplumun haberdar olması ise, toplumda hukuka olan güveni arttıracaktır. Hukuka olan güvenin sağlanması ve arttırılmasının en önemli koşullarından biri de, yukarıda da belirtildiği gibi şeffaflıktır. Bu bakımdan, Avrupa ülkelerinin bir kısmında yargının şeffaflığından anlaşılan, bilgi ve belgelerdeki açıklık, ifade özgürlüğü, kamu çalışanlarının bilgi verme yükümlülüğü ve mahkeme tutanaklarının halka açıklığıdır. Hatta bazı ülkelerde şeffaflığın sağlanması adına yargı çalışanlarına, bilgi ve belge verme yükümlülüğü getirilmiştir. İsveç'te yapılmış bulunan bir araştırmanın sonucuna göre, yargıya olan güvenin sağlanmasındaki en önemli iki unsur şeffaflık ve medyadır. Davalara ilişkin haberlerin ele alınış tarzının, halkın yargıya bakışını olumsuz etkileyebildiği görülmüş ve bunun önüne geçilebilmesi için yargı ile basın arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiği ortaya koyulmuştur. Toplumun hukuka olan güveninin sağlanması için yargının doğru kararlar vermesi yetmemekte, doğru bilgilendirme adına da yargı-medya ilişkisinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesine yarayan mekanizmalar üretilmesi gerektiği belirtilmiştir12 .

Medya, hukuk ile toplum arasında bir köprü görevi görür. Bu bakımdan medyanın kullandığı dil ve yöntem, toplumun hukuka bakışı açısından önemlidir. Toplumun adli olaylara ilgisinin yüksek olması, medyayı da bu tür haberler yapmaya itmektedir. Ancak bu haberlerin sunuluş şekilleri ve hukuk dilindeki kavramların çoğunlukla yanlış kullanılması, habere konu olan olayın içerisindeki kişiler bakımından sakıncalı sonuçlar doğurur13 . Topluma, bir soruşturma kapsamında yapılan adli işlemlere ilişkin bilgi aktarılırken, verilen bilgiye yorum katılmaması ve şüphelinin suçlu olduğu intibaını uyandırmayacak ifadelerin kullanılması önem arz eder. Bu bilgi aktarımlarında kolluğun ve savcılığın kullandıkları ifadelere dikkat etmeleri gerekir. Zira yapılan adli işlemlere ilişkin bilgi verilirken şüpheli hakkında kullanılan ifadeler, onun toplum tarafından suçlu olarak algılanmasına sebep olabilir. Bu da maalesef, suçluluğu henüz kesin bir hükümle sabit olmamış kişilerin, toplum nazarında yargısız infazlarla karşılaşması sonucunu doğurur14 . Ceza adaleti ile medya arasındaki ilişki, hukuki ve siyasi tartışmalardaki en sıkıntılı konulardan biri olarak görülmektedir. Hem ceza adaletinin sağlanması adına yapılan işlemlerin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesinin, hem medyanın suç haberlerini vermesinin, hem maddi gerçeğe ulaşılmasının ve hem de şüpheli haklarının korunmasının aynı anda sağlanması, kurulması oldukça zor bir dengeye dayanır. Bu dengeye kurmaya yönelik mekanizmaların neler olabileceği de, ceza hukuku bilimi içerisinde güncel bir tartışma noktasını oluşturmaktadır15 .

Adli görevliler tarafından medyanın soruşturmalar hakkında bilgilendirilmesi esnasında şüphe haberinin verilmesi tartışması, kendi içerisinde birçok çıkar çatışması içerir. Bir taraftan haber alma hakkı çerçevesinde kamuoyu, soruşturmasına başlanmış olan olaylar hakkında bilgi talep ederken; diğer taraftan şüpheli de çok yönlü bir korumaya muhtaçtır. Adli görevlilerin önyargılı bilgilendirmesi sonucu medyanın da önyargılı şüphe haberi vermesi, genel olarak şüphelinin kişilik haklarını ve özelde suçsuzluk karinesini, dolayısıyla da adil yargılanma hakkını ihlal eder16 . Soruşturma makamları, kamuoyunun bilgilenme hakkı ile şüphelinin korunması şeklinde ortaya çıkan ve çatışan bu iki yararı dengeleyeceklerdir.

Yürütülen soruşturmalar ve kovuşturmalar bakımından savcılık-medya ilişkileri önem arz eder. Fakat uygulamada görülmektedir ki, değil savcılık-medya ilişkisi, yargı-medya ilişkisi bile maalesef sağlıklı değildir17 .