Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Onarıcı Adalet Anlayışının Teorik Temelleri

Theoretical Bases of the Restorative Justice

Ali Rıza TÖNGÜR,Ekrem ÇETİNTÜRK

Köken itibarıyla Anglo-Sakson orijinli olan onarıcı adalet anlayışı, uzun denemeyecek bir süre önce Kıta Avrupası hukuk sistematiğinde yer bularak, ceza hukukunun suç faili ekseninde dönen klasik cezalandırıcı adalet anlayışına karşı mağdur yönüyle farkındalık oluşturan, onu çözümün bir parçası haline getiren bir yapı kurmuştur.

Çalışmamızda onarıcı adalet anlayışı, daha kolay anlaşılabilmesi adına, ceza adalet sistemimizde egemen olan cezalandırıcı adalet anlayışıyla karşılaştırmalı olarak açıklanmaya çalışılacaktır.

Onarıcı Adalet, Cezalandırıcı Adalet, Suç Mağduru, Suç Faili, Haksızlığın Giderilmesi.

Restorative justice approach, which has its origin from Anglo-Saxon, found a place in the Civil Law system relatively short time ago and it has formed a structure raising awareness intended for the victim and making the victim a part of the solution contrary to the classical retributivism which rotates around the offender.

This study intends, for a better understanding, to explain restorative justice approach in comparison with retributivism which is the dominant approach in our criminal justice system.

Restorative Justice, Retributive Justice, Victim, Offender, Compensation.

Tarihsel kökeni çağlar öncesine uzanan onarıcı adalet (restorative justice) anlayışının, ceza hukukunun halen baskın olan klasik cezalandırıcı adalet (punitive justice) anlayışı karşısında farkındalık oluşturması yeni denebilecek kadar yakın bir geçmişe dayanır1.

Ceza hukuku toplumsal yaşamı olanaklı kılmak amacıyla, toplumda korunmaya değer yararların ihlali durumunda cezavasıtasıyla tepki göstermektedir. Zira toplumsal yaşamın devamı bakımından huzur ve güven tesis edilmesi şarttır. Ceza hukuku, bu düzen ve güven ortamının, düzeni koruyucu kuralların ihlaliyle bozulması durumunda, cezanın, toplumun savunma aracı olduğunu söylemektedir. Buna göre ceza, toplum yaşamını olanaklı kılmaya yarayan bir araçtır2. Acaba amaçlandığı gibi ceza, adaleti, toplumsal düzeni ve barışı sağlayabilmekte midir? Yine ceza, faili ıslah ederek, topluma yeniden kazandırarak, tekrar suç işlemesini önleyebilmekte midir? Bu sorular özellikle 1970’lerde bütün dünyada sıkça sorulmaya başlanmıştır. Bu soruların sorulmasının temel nedeni ise cezanın suçu önleme ve faili ıslah konusunda yetersiz kalması ve bunun neticesinde ceza adalet sistemlerinin içine düştüğü kriz olmuştur. Bu kriz sonucunda suç teşkil eden haksız bir eyleme karşı en uygun ve adil tepkinin ne olacağı konusunda bütün dünyada tartışmalar başlamıştır. Gerçekten de suç ve suçluluğun toplum ve kişiler üzerindeki etkisi bütün dünyada en çok tartışılan konulardan birisidir.

Öte yandan, yine bu tartışmalarla aynı zamanlarda ceza adalet sistemi içerisinde unutulan ve dışlanan mağdurların bu durumu görülmeye ve bir ceza adalet sisteminin, gerçekten adil olabilmesi için sistem içerisinde mağdurların da söz sahibi olmaları gerektiği ifade edilmeye başlanmıştır. Bu gelişmeler ve tartışmalar sonucunda, özellikle Anglo-Sakson ülkelerinde “onarıcı adalet” adı altında bir kavram ortaya çıkmıştır. Onarıcı adalet düşüncesinin gelişiminde yukarıda belirttiğimiz gibi asıl olarak ceza adalet sisteminin iki konuda başarısız olmasının yattığı söylenebilir. Bunlardan birincisi, cezanın failleri ıslah edemediği, davranışlarını değiştiremediği ve yeniden suç işlemelerini önleyemediğinin anlaşılmasıdır. İkinci olarak da, mevcut ceza adaleti sisteminin mağdurları yalnız bırakarak düş kırıklığına uğrattığının anlaşılması ve böylece, daha önce ceza adaleti sisteminde unutulmuş olan suç mağdurlarının bu durumlarının gittikçe daha fazla ve yüksek sesle dile getirilmeye başlanmasıdır. Buna göre, onarıcı adalet üzerindeki çalışmalar, özellikle gelişmiş toplumlarda geleneksel ceza adaleti sistemine duyulan memnuniyetsizliğin bir sonucu olarak başlamıştır.