Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Taşıyanın Navlun Sözleşmesinden Doğan Alacakları İçin Eşya Üzerindeki Hapis Hakkı İle Teslimden Sonraki Kanuni Rehin Hakkı

Carrier’s Retention Right and Statutory Lien on the Goods for the Claims Arising From Affreightment Contract

Doğuş Taylan TÜRKEL

Bu çalışmada “Hapis Hakkı” başlığı ile Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 1201-1202’de yer alan taşıyanın navlun sözleşmesinden doğan eşya üzerindeki teminatları genel hatlarıyla incelenmiştir. TTK m. 1201 I’in ilk cümlesinde eşya üzerindeki hapis hakkına yer verilmiş iken, ikinci cümlede eşyanın gönderilene tesliminden sonraki dönemde taşıyanın sahip olduğu kanuni rehin hakkı hüküm altına alınmıştır. Aynı fıkrada düzenlenen bu teminatların hukuki niteliği farklıdır. Çalışmada taşıyanın eşya üzerindeki ayni teminatları için kabul edilen kanuni düzen üzerinde durulmuştur. Uygulamada deniz taşıma belgelerinde yer verilen “rehin klozu” ise inceleme kapsamının dışında tutulmuştur. Ayrıca, taşıyanın hapis hakkı ve kanuni rehin hakkıyla temin edilen ve navlun sözleşmesinden doğan alacakları ayrıca incelenmemiş; sadece ayni teminat konusuna odaklanılmıştır. Buna karşılık söz konusu ayni teminatların yargılama hukuku içerisinde ne şekilde geçici hukuki korumaya konu olacağı sorunu ve bunların hangi yolla takip edileceği de incelenmeye çalışılmıştır.

Taşıyan, Hapis Hakkı, Kanuni Rehin Hakkı, Navlun Sözleşmesi.

In this research, carrier’s securities on the goods for the claims arising from affreightment contract laid down in Turkish Commercial Code (TCC) Articles (Art.) 1201 and 1202 under the heading of “Retention Right” are examined in high-level review. While retention right on the goods is included in the first sentence of TTC Art. 1201 I, statutory lien right of the carrier in the period after the delivery of the goods to consignee is ensured in the second sentence. Legal characteristics of these securities, which are arranged in the same paragraph, differ significantly.This research emphasizes the statutory regime for the real securities on the goods. Besides, carrier’s claims arising from affreightment contract covered by retention right or lien are not examined separately, but rather a special emphasis is put into the real securities. Likewise, the lien clause contained in the sea transport documents in practice is excluded from the scope of the research. Conversely, the question of how the real securities will be subjected to interim relief within the jurisdiction and their way of enforcement are tried to be examined.

Lien, Retention Right, Carrier, Affreightment Contract.

GİRİŞ

Taşıyanın eşyayı varma yerinde gönderilene bir an önce teslim ederek, yerine gemiye başka eşyalar yükleyerek yeni bir yolculuğa çıkması temel işletmesel amacını oluşturur. Diğer taraftan taşıyanın navlun sözleşmesinden doğan alacakları için sahip olduğu teminat ise çoğu durumda sadece elinde bulunan eşyaya (yüke) bağlıdır. Risk yönetimi açısından bir yandan eşyanın gemiden boşaltılarak gönderilene teslim edilmesi gerekir iken, diğer yandan da, alacağın ödenmemesi tehlikesine karşı taşıyanın eşya üzerinde etkin bir şekilde kullanacağı teminata sahip olması gerekir. Söz konusu menfaatler durumu çerçevesinde, bu çalışmada “Hapis Hakkı” başlığı ile TTK m. 1201-1202’de yer alan taşıyanın navlun sözleşmesinden doğan ayni nitelikteki teminatları genel hatlarıyla incelenmiştir. TTK m. 1201 I’in ilk cümlesinde eşya üzerindeki hapis hakkına (MK m. 950-953) yer verilmiş iken, ikinci cümlede eşyanın gönderilene tesliminden sonraki dönemde taşıyanın sahip olduğu kanuni rehin hakkı hüküm altına alınmıştır. Aynı fıkrada düzenlenen iki ayni teminatın hukuki niteliğini farklı gördüğümüz için çalışmanın başlığına da yansıyacak şekilde hapis hakkı ile teslimden sonraki kanuni rehin hakkı ayrımı yapılmıştır1 . Aşağıda bu ayrımın gerekçeleri savunulmak istenmiştir.

Çalışmada taşıyanın eşya üzerindeki ayni teminatları için kabul edilen kanuni düzen üzerinde durulmuştur. Uygulamada deniz taşıma belgelerinde yer verilen “rehin klozu” (lien clause) ise inceleme kapsamının dışında tutulmuştur2 . Ayrıca, taşıyanın hapis hakkı ve kanuni rehin hakkıyla temin edilen ve navlun sözleşmesinden doğan alacakları ayrıca özel olarak incelenmemiş; sadece ayni teminat konusuna odaklanılmıştır3 . Buna karşılık söz konusu ayni teminatların yargılama hukuku içerisinde ne şekilde geçici hukuki korumaya konu olacağı sorunu ve bunların hangi yolla takip edileceği de inceleme konusu yapılmıştır.

I. TTK m. 1201 I’DEKİ MELEZ AYNİ TEMİNAT REJİMİ

DTK4 ve E-TTK5 döneminde taşıyanın eşya (yük) üzerindeki ayni teminatı konusunda kaynak Alman hukukunun eşya hukuku kurumlarına uyum gösterilerek taşıyan lehine navlun sözleşmesinden doğan alacak hakları için “kanuni rehin hakkı” tanınmış idi6 . Ayrıca bu hak, donatanın sınırlı ayni sorumluluğun kabul edildiği bir rejimde, gemi alacaklısı hakkının menfaatler dengesindeki karşılığı olarak “yük alacaklısı hakkı” niteliği ile imtiyazlı bir konuma sahip olmuştur. E-TTK’nın yerine geçmek üzere “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı” (“TTK-T”) hazırlanırken, “Deniz Ticareti Alt Komisyonu” belirli ilkelerden hareket etmiş7 ve E-TTK’da yer alan, Alman hukuku kaynaklı deniz eşya hukuku hükümlerinin, İsviçre/Türk eşya hukuku kurallarıyla uyumlu hâle getirilmesi bu ilkelerden birini oluşturmuştur8 . Taşıyanın eşya üzerindeki ayni teminatı bu ilkeden doğrudan etkilenmiştir. Hükümet Tasarısı olarak TBMM Genel Kurulu’na sunulan TTK-T’nin 1201’inci maddesi merkezinde taşıyanın ayni teminatı için kurumsal bir değişikliğe gidilerek9 , Alman hukukunda ayni hak olarak görülmeyen, ancak İsviçre/Türk eşya hukukunda ayni bir teminatı oluşturan hapis hakkı kabul edilmiştir.

Öte yandan TTK-T kamuoyunun ve hukukçuların değerlendirmelerine sunulduğunda, öğreti tarafından taşıyanın teslimden sonraki dönemde eşya üzerinde ayni güvenceye sahip olmaması eleştirilmiştir10 . Taşıyanın eşyayı muhafaza etmesi, külfetli ve riskli bir iş olduğu için bir yandan eşyanın gönderilene teslim edilmesi diğer yandan da belirli bir süreyle sınırlı olarak eşya üzerinde ayni güvenceye sahip olmak deniz ticareti için bir ihtiyaç olarak görülmüştür11 . Daha sonra ise, Adalet Komisyonu’nda 1201’inci maddenin birinci fıkrasına, E-TTK m. 1077 II örnek alınarak, taşıyanın eşyayı gönderilene teslimden sonraki dönemde ayni güvenceye sahip olması için 2’nci cümle eklenmiştir12 , 13 . Söz konusu madde bu değişiklik ile kabul edilerek kanunlaşmıştır.

TTK m. 1201 I 1’de taşıyanın teslimden önceki dönemde eşya üzerinde hapis hakkı düzenlenirken, eşyanın gönderilene tesliminden sonra eşya üzerinde (otuz günlük süreyle sınırlı olarak) kanuni rehin hakkı tanınmıştır. Böylece birinci cümledeki İsviçre/Türk hukukundaki hapis hakkıyla (Retentionsrecht), bu hakkın tanıdığı yetkiler çerçevesinde, Alman hukukundaki teslimden sonraki kanuni rehin hakkı (Pfandrecht) birbirine entegre edilmiştir. Bunun sonucunda taşıyanın eşya üzerindeki ayni güvencesi İsviçre/Türk ve Alman eşya hukuku melezi bir yapıya sahip olmuştur. Taşıyanın eşya üzerindeki ayni güvencesi, bu yönüyle taşıyıcının hapis hakkından ayrışmaktadır. E-TTK döneminde, taşıyıcı ve taşıyanın ayni güvenceleri üzerindeki statü farklılığı, teslimden sonraki rehin hakkı (TTK m. 1201 I 2) ölçüsünde, kısmen de olsa TTK’da devam etmektedir.

II. EŞYA ÜZERİNDEKİ HAPİS HAKKI (TTK m. 1201 I 1)

TTK m. 1201 I 1 “atıf” (gönderme = renvoi, Verweisung) kuralı niteliğindedir14 . Bu atıf uyarınca, taşıyanın navlun sözleşmesinden doğan bütün alacakları için MK m. 950-953’te düzenlenen hapis hakkına dair kurallar uygulanır. MK’nin hapis hakkına dair kurallarına yapılan atıf uyarınca, buradaki kuralların tamamının herhangi bir değişiklik yapılmadan taşıyanın eşya üzerindeki hapis hakkına bire bir uygulanmayacağını belirtmemiz gerekir. Atıf kurallarında (kıyasta = örneksemede olduğu gibi), atıfta bulunulan kuralın tümüyle aynı (yalınkat) şekilde geçerli olması yerine, düzenlenmek istenen konuya “uygun düştüğü ölçüde” uygulanması kabul edilir15 . Bu itibarla, MK’nin hapis hakkına dair kuralları taşıyanın eşya üzerindeki hapis hakkına uygulanırken, navlun sözleşmesinden kaynaklanan özel durumlar da dikkate alınmalıdır. MK’nin hapis kurallarına yapılan açık atfın ortaya koyduğu hukuki güvenlik ile navlun sözleşmesindeki dinamikler arasında uygun bir denge kurularak, TTK m. 1201 I 1’deki atıf kuralı işlevsel kılınmalıdır. Dolayısıyla öncelikle sözel (lafzi) yorum gereği MK’nin 950-953’üncü maddeleri taşıyanın hapis hakkı için uygulanacaktır; ancak navlun sözleşmesindeki menfaatler dengesi açısından “kabul edilemeyecek” sonuçlar doğuran kuralların da uygulama dışında tutulması lâzımdır. Başka bir ifadeyle sözel (lafzi) yoruma öncelik tanınmalı, ancak amaca bağlı (teolojik) yoruma da yeri geldiği zaman başvurulmalıdır. Aşağıda MK m. 950-953’teki kuralları taşıyanın hapis hakkı için uygularken açıkladığımız bu ilkelere göre hareket etmeye çalışacağız.