Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sınai Mülkiyet Hakkı Tescilinin Anlamı Üzerine -SMK m.155 Vesilesiyle Bir İnceleme-*

On the Conception of Industrial Property Right Registration -A Survey on the Occasion of Art. 155 of Turkish Industrial Property Act-.

Feyzan Hayal ŞEHİRALİ ÇELİK

Sınai mülkiyet sistemi tescil kavramı üzerine kuruludur. Tescil sayesinde hak sahipleri mutlak ve tekelci yetkiler elde eder. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 155. maddesi çatışan tescilli haklara ilişkin tecavüz davalarında, sonraki tarihli tescilin savunma aracı olarak ileri sürülemeyeceğini hükme bağlamıştır. Böylelikle, Yargıtay’ın “tescil dokunulmazlığı” olarak da adlandırılan, tescilli bir hakkın kullanımının hukuka aykırı sayılamayacağı şeklindeki içtihadı benimsenmemiştir. Bu makalede, sınai mülkiyet sisteminde tescilin anlamı ve işlevi incelenmekte ve yeni düzenlemenin Türk hukukunun resmi sicillere ilişkin hükümleriyle uyumluluğu irdelenmektedir.

Sınai Mülkiyet Hakları, Tescil, Tekelci Hak, Resmi Sicil, Geçerlilik Karinesi.

Industrial property system bases on the concept of registration. By virtue of registration, the right holders obtain absolute and exclusive rights. Art. 155 of the Turkish Industrial Property Act No. 6769 introduces the rule that the later registration cannot be asserted as a defense during infringement proceedings between two conflicting registered rights. The settled case law of Turkish Supreme Court of Appeal, according to which the exercise of a registered right may not be considered as unlawful -also regarded as immunity through registration- is hereby rejected. In this Article, the meaning and function of registration in the industrial property system is examined and the compatibility of the new regulation with the rules regarding public registers in Turkish law is evaluated.

Industrial Property Rights, Registration, Exclusive Right, Public Register, Presumption of Validity.

I. SMK m. 155, BİR VESİLE

Hukukun farklı alanlarında örneklerini gördüğümüz “sicil” ve “tescil” kavramları sınai mülkiyet sisteminin de temel unsurlarındandır. Sınai mülkiyet hakları1 tescile tâbi haklardır2 ve tescil ile birlikte, adına tescil gerçekleşen kişi kanunun kendisine tanıdığı özel hukuki korumadan yararlanır. Tescil işlemi sınai mülkiyet haklarının önemli bir bölümü3 açısından Türk Patent ve Marka Kurumu4 , ticaret unvanları ve işletme adları açısından ise ticaret sicili nezdinde gerçekleştirilir. Yaygın olarak ifade edildiği üzere, tescil sahibine sağlanan koruma mutlak ve tekelci niteliktedir. Bu ilkeden hareketle, Türk sınai mülkiyet hukukunda tescile büyük önem atfedilmiş, sınai mülkiyet hakkının tescilde vücut bulduğu kabulüyle tescil ve hak özdeş görülmüştür. İlk olarak ticaret unvanlarının tesciline ilişkin uyuşmazlıklarda benimsenen bu ilkenin uygulanması, zamanla Türk sınai mülkiyet hukukunun gelişmesi, konuya ilişkin yeni yasal düzenlemelerin kabulü ve tescil sayısındaki artış ile birlikte çeşitli hak çatışmalarının ve kötüye kullanmaların ortaya çıkmasına paralel olarak sorgulanmaya başlamıştır5 . 10 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun6 (SMK) 155. maddesi7 bu sürecin sonucunda kabul edilmiştir. Önceki tarihli bir sınai mülkiyet hakkı sahibinin açtığı tecavüz davasında sonraki tarihli tescilin savunma aracı olarak ileri sürülemeyeceğini hükme bağlayan bu madde ile birlikte hukukumuzda yeni bir dönem başlamıştır. Açık hüküm gereği, çatışan sınai mülkiyet haklarının birbiriyle karşılaşması durumunda tecavüz davasının davalısının kendi adına sınai mülkiyet hakkı tescilinin bulunması, bir başka ifadeyle tescilli hakkını kullanıyor olması tecavüzün varlığını ortadan kaldıramayacak, şartların varlığı hâlinde tazminat sorumluluğu doğacaktır. Böylelikle, sınai mülkiyet haklarına ilişkin Türk yargı uygulamasında kabul edilen, tescilli hakkın kullanımının hukuka uygun sayılacağı, tecavüz ve haksız rekabet oluşturmayacağı şeklindeki yerleşmiş ve kemikleşmiş içtihatlarda8 değişikliğe gidilmesi zorunlu hâle gelmiştir.

Öte yandan, Türk sınai mülkiyet hukukunda gerçekleşen bu sarsıcı değişikliğin tereddütsüz ve çekincesiz karşılandığı söylenemez. Düzenlemeye, gecikmeli de olsa mâlumun ilânı gözüyle bakanlar olduğu gibi, değişikliği sisteme aykırı bir unsur olarak değerlendiren ve yeni sorunları beraberinde getireceği endişesini dile getirenler de az değildir. Bu bağlamda ortaya çıkan tereddütler, sınai mülkiyet hakkı tescilinin “resmi sicil” bünyesinde gerçekleşmesi, bu sicilde gerçekleşen tescilin sahibine münhasır kullanma hakkı sağlaması, kanunun sağladığı hakkın kullanımının hukuka aykırı olamayacağı noktalarına odaklanmaktadır. Şüphesiz yeni düzenlemenin yeni sorunlara neden olacağı tespitine katılmamak mümkün değildir; zira her yenilik, mevcut sistemde farklılaşmaya, dolayısıyla mevcut uygulamada revizyona neden olacağından, öngörülen veya öngörülmeyen sorunlarla yüzleşme zorunluluğunu da beraberinde getirir. Bununla birlikte, yeni düzenlemenin gerçekten sistem içinde bir “anomali” olup olmadığı sorusu bizi “tescil” kavramına biraz daha yakından bakmaya sevk etmektedir. Bu çalışmada, SMK m. 155 ile birlikte bozulan ezberimize, tescilin sahibine mutlak muafiyet tanıdığı kabulüne temel oluşturan varsayımlar ve yeni düzenlemenin sistem içinde bir anomali olup olmadığı hususu irdelenmektedir.

II. SINAİ MÜLKİYET SİSTEMİNDE TESCİLİN İŞLEVİ

Hukukumuzda resmi sicil9 kavramı, toplum hayatı bakımından önemli görülen belirli olay veya hukuki ilişkilerin resmi memurlar tarafından kayıt altına alınması esasına dayanmaktadır. Bu özelliği nedeniyle sicil, kaydedilen konulara -örneğin tapu sicili açısından taşınmaz üzerindeki aynî haklara- ilişkin bilgi kaynağı niteliğindedir. Sicil, hem ilgili bilgilerin depolandığı bir kaynak niteliğini taşımakta, hem de kaydedilen bilginin açıklanmasına hizmet etmektedir. Sicilin bilgiye ilişkin dokümantasyon10 ve açıklama işlevi genel itibarıyla “bilgi işlevi” (Informationsfunktion) olarak nitelendirilebilir. Bu işlev, sicilin açıklığı (aleniyet ilkesi)11 çerçevesinde üçüncü kişilerin sicilde kayıtlı hususlara erişiminin sağlanması, sicil kayıtlarının örneğinin alınabilmesi ve tescil edilmiş hususların ilânı ile en üst seviyeye taşınır.

Sicilin içerdiği verilere ilişkin bahsedilen bilgi işlevi, sınai mülkiyet haklarının tescilinde de mevcuttur. Sınai mülkiyet sistemi, kanunda öngörülen şartları taşıyan fikir ürünlerinin tescil edilerek koruma altına alınması üzerine kuruludur. Ticaret unvanları ve işletme adları açısından ticaret sicili, patent, faydalı model, tasarım ve markalar açısından TÜRKPATENT nezdindeki sicillere yapılan kayıtlar bir nevi veri deposu ve bilgi kaynağıdır. Gerek ticaret sicili gerekse TÜRKPATENT sicili aleni olup herkes sicilin içeriğini inceleyebilir, giderini ödeyerek sicil kaydının örneğini alabilir12 . Sicilin aleniyeti, ticaret sicili açısından Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde13 , TÜRKPATENT sicili açısından ise TÜRKPATENT Bülteni’nde14 yayımlanmak suretiyle sağlanır.

Tescilin, dolayısıyla bilginin konusu, patent, faydalı model, tasarımlar açısından kanunda öngörülen kriterlere uygun ürünler15 iken, marka, ticaret unvanı ve işletme adlarında yasal kriterleri taşıyan ayırt edici ad ve işaretlerdir16 . Sicil, yalnızca bu hakların ilk ortaya çıkış aşamasında değil, tescil sonrasında el değiştirmesi, diğer hukuki işlemlere konu olması ve sona ermesi süreçlerinde de işleve sahiptir. Anılan aşamalarda sınai mülkiyet sicili, tescilin konusu ve başvuru/tescil sahibi hakkında bilgi veren bir kaynaktır.

Sınai mülkiyet sicilinin bilgi işlevi tescilin konusunun ve sınırlarının tespitine hizmet eder. Zira sınai mülkiyet sisteminde tescil sahibi, tescil konusu üzerindeki tekelci hakkı sayesinde üçüncü kişilerin izinsiz kullanımını yasaklama gücüne sahip olur. Böylesine güçlü bir hakkın etkilerini menfaatler dengesine17 uygun şekilde gösterebilmesi her şeyden önce hakkın konusunun ve kapsamının doğru şekilde belirlenmesine bağlıdır. Bu açıdan tescilin temel işlevi, korumanın konusunun ve kapsamının belirlenmesidir. Bu işlev çerçevesinde tescil, sahibine hakkının konusunu ve sınırlarını belirlemesine olanak tanırken, üçüncü kişilerin ticari faaliyetleri açısından hukuka uygunluk sınırını çizer. Böylelikle tescil, herhangi bir ürün veya ayırt edici işaretin koruma altında olup olmadığını somutlaştırdığından hukuk güvenliğine hizmet eder.

Sınai mülkiyet haklarının tescili yoluyla yerine getirilen bilgi işlevi, teknik nitelikli haklar olan patent ve faydalı modeller açısından özel bir öneme sahiptir. Zira teknik çözümleri içeren buluşların toplumla paylaşılması, tekniğin bilinen durumuna dâhil olmuş çözümler üzerinde yeni araştırma geliştirme faaliyetlerinin yapılarak mevcut çözümlerden yeni buluşların geliştirilmesi sürecinde yararlanılmasına olanak sağlar18 . Bu sayede, daha önceden bulunmuş teknik çözümler üzerinde zaman ve emek harcanması engellenerek, sınırlı kaynakların etkin kullanımı ile nitelikli insan kapasitesinin ve yatırımların yeni alanlara kanalize edilmesi mümkün olur. Bu döngü içerisinde patent ve faydalı modellerin tescil edildiği sicil, bilginin yayılması işlevini19 de üstlenmektedir. Aynı seviyede olmasa da, bu işlevin tasarımlar açısından da kısmen mevcut olduğu söylenebilir. Sınai mülkiyet haklarının tescilinin bilginin yayılması işlevi, yeniliklerin gizli tutulmayıp toplumla paylaşılmasını20 ve kısa zamanda yayılmasını sağladığından sistem içinde bireysel menfaat ile toplumsal menfaatin dengelenmesine hizmet eder.

Öte yandan, sınai mülkiyet haklarının tescilinden beklenen bilgi işlevinin mutlak etki yaratması, ancak sicil kayıtlarından tescilin konusu, kapsamı ve hak sahibine ilişkin bilgilerin tam ve doğru olarak tespit edilebilmesi hâlinde mümkün olabilir. Bu işlevi temin etmek üzere çeşitli yasal önlemler göze çarpmaktadır. Örneğin SMK’nın marka olabilecek işaretlere ilişkin 5. maddesinde yer alan, markanın, “marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması” şartı, bu amaca yönelik yasal düzenlemelerden biridir. Patentler açısından, buluşun, ilgili olduğu teknik alanda uzman bir kişi tarafından buluşun uygulanabilmesini sağlayacak şekilde yeterince açık ve tam olarak açıklanmasına ilişkin SMK m. 92.1 hükmü21 de bu konudaki bir diğer örnektir. Bu tür düzenlemeler, tescil sahibine sağlanan korumanın konusunu belirleme, üçüncü kişilerin ticari faaliyetlerine sınır çizme açısından önemlidir. Patentlere ilişkin hüküm, bunlara ek olarak teknik bilginin yayılarak yeni buluşlara altyapı oluşturmasına da hizmet etmektedir.

Ancak tescil konusunun sicilden açık ve tam olarak anlaşılmasına yönelik bu yasal düzenlemeler, sınai mülkiyet hakkı tescilinin bilgi işlevini yerine getirmesinde sınırlı işleve sahiptir. Sınai mülkiyet sisteminin işleyişi gereği, sicilin tescilin konusu, koruma kapsamı ve hak sahipliğine ilişkin hususlarda tam ve gerçek bilgi içermesi söz konusu olmayabilir. Sicil kayıtlarından gerçek durumunun mutlak şekilde tespit edilemediği, dolayısıyla sicilin bilgi işlevinin sınırlandırıldığı iki temel olasılıktan bahsedilmesinde yarar vardır:

İlk olarak, sicilin bilgi işlevinin sınırlanması tescil konusunun koruma kapsamının belirlenmesinde ortaya çıkar. Tescil konusunun ne olduğu (örn. marka, tasarım, buluş) tescilden -patent ve faydalı modeller açısından istemlerden, marka ve tasarımlar açısından görsel anlatımdan- tam olarak anlaşılsa da, tescil konusunun aynısı olmamakla birlikte, benzerlerinin koruma kapsamına girip girmeyeceği hususu belirsizdir. Dolayısıyla, tescil konusunun aynısının üçüncü kişilerce izinsiz kullanılması, örneğin tescil edilmiş bir markanın birebir aynısının kullanılması22 , patentin tescil edilmiş istemlerinde23 korunan unsurların tümünün bir başka üründe aynen kullanılması24 hâllerinde hakka tecavüzün varlığı açıktır. Buna karşılık, tescilli markanın benzerinin kullanılması ya da patentin istemlerinde yer alan unsurların değiştirilerek kullanılması durumunda, bu farklılaştırılmış kullanımların tescilli hakkın koruma kapsamına girip girmediği sicil katırlarındaki bilgilerden açıkça tespit edilemeyebilir. Bu durumda markalar açısından benzer kullanımın karıştırılma ihtimaline neden olup olmadığı25 , patentler açısından istemlerdeki unsurların değiştirilmiş kullanımının korunan unsurların eşdeğeri26 niteliğinde sayılıp sayılmayacağı tespit edilmelidir. Dolayısıyla, tescil konusunun değiştirilmiş kullanım şekillerinin tescilli hakka tecavüz oluşturup oluşturmayacağı her somut olay açısından ayrı değerlendirmeyi gerektirir. Bu açıdan sicilin korumanın kapsamına ilişkin bilgi işlevi sınırlıdır.

İkinci olarak, bütün sicillerde olduğu gibi, sınai mülkiyet haklarının tescil edildiği sicillerin de bilgi işlevini etkin şekilde yerine getirmesi, sicilin gerçek durumu yansıtması hâlinde mümkün olabilir. Sicilin gerçek durumu yansıtması, tescil konusunun Kanun’un “tescile lâyık” gördüğü özellikleri taşıması27 ve adına tescil gerçekleşen kişinin tescil konusu üzerinde gerçek hak sahibi olması durumunda söz konusudur. Ancak bu suretle, Kanun koyucunun öngördüğü tescil şartlarına uygun bir tescil gündeme gelebilir. Sicil kaydı ile gerçek durum arasında farklılık olduğu durumlarda sicilin bilgi işlevi zedelenir. Gerçek durum ile sicil kaydının uyumsuzluğu ise çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. En tipik durum, sicilde hak sahibi olarak görünen kişinin gerçek hak sahibi olmaması veya tescil konusunun tescil edilebilirlik şartlarını taşımaması, dolayısıyla tescilin hukuki dayanaktan yoksun olmasıdır. Bu açıdan tescilin varlığı onun aynı zamanda hukuka uygun olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla tescil, hukuki eksiklikleri gidermez, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz28 . Sicil kayıtlarının hukuka aykırı olduğu bu gibi hâllerde gerçek durumla örtüşmeyen sicil kaydı değiştirilmek veya silinmek suretiyle sicilin bilgi işlevi gerçek durumla uyumlu hâle getirilmeye çalışılır.

Resmi sicil kayıtlarının gerçek durumu yansıtmasındaki kamu yararı da gözetilerek, sicilin gerçek durumla uyumluluğunu sağlamaya yönelik çeşitli düzenlemeler öngörülmüştür. Tescil işlemlerinin belli bir inceleme süreci çerçevesinde gerçekleştirilerek tescil edilebilirlik şartlarının varlığı hâlinde tescil işleminin yapılması29 , bu suretle tescil sürecinin kanuna uygun şekilde yürütülmesinin sağlanarak bir nevi kontrol mekanizması kurulması (Kontrollfunktion), tescil edilen hususlardaki değişikliklerin de tescil edilmesi gerekmesi, tescil için gerçeğe aykırı beyanda bulunanlar için öngörülen sorumluluk30 , SMK’ya tâbi haklar açısından cumhuriyet savcılarına tanınan hükümsüzlük davası açma hakkı31 bu kapsamdaki düzenlemelere örnek olarak gösterilebilir.