Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk ve Alman Fikri Mülkiyet Hukukunda Eser Kavramı

Work Concept in Turkish and German Intellectual Property Law

Büşra KAYNAK

Teknolojinin giderek yaygınlaşıp, insanları her şekilde birbirine yakın kıldığı ve her şeye erişimi kolaylaştırdığı dünyada, fikir ve sanat eserlerinin daha iyi korunabilmesi adına öncelikle ‘eser’ kavramının niteliğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu amaca yönelik olarak çalışmada özellikle Alman ve Türk hukuklarında ‘eser’ kavramı incelenmiş, doktrindeki çeşitli yorumlar ilgili kanun maddeleriyle birlikte ele alınmış ve özetle ‘eser’ olmanın şartları ortaya konmaya çalışılmıştır. Bunun sonucunda da mevcut hali iyileştirmek adına yapılabilecek hususlar değerlendirilmiştir.

Fikir ve Sanat Eserleri, Alman Hukuku, Türk Hukuku, FSEK, UrhG.

In a world where people are more connected with each other and have access to everything what they ever want to achieve, which is resulted by day by day spreading technology, you need to identify the impair of a ‘work’ in concept of Intellectual Property Law for legal protection. According to this, this article studies the term ‘work’ in German and Turkish Law systems and tries therewith to figure out the clauses needed for being named as ‘work’ of literary and artistic works. At the end it sums up to heal the present status.

Literary and Artistic Works, German Law System, Turkish Law System, FSEK, UrhG.

Giriş

İnsanı diğer tüm varlıklardan ayıran en önemli özelliği düşünme kabiliyetidir. Buna dayalı olarak insan sosyal bir varlıktır. Yani, zihin dünyasında meydana getirdiği olguları bir şekilde ifade etme ihtiyacı duyar. Hayalinde canlandırdığı bir kurguyu kaleme alarak yazı yazmak, çizerek resmetmek veya o anki hislerini kelimelere dökerek güftelemek gibi. İşbu anılan ifade biçimlerinin estetik bir düzeye kavuşması veya üstün bir yaratıcılık göstermesi halinde de fikir ve sanat eserleri ortaya çıkmış olur. Nitekim insanın kendisini ifade etme ihtiyacı, onu sahip olduğu ifade özgürlüğünü sergileyebilmesi için toplumsal hayatı oluşturmaya sevk etmiştir. Dolayısıyla insan; toplum içerisinde varlığını ve saygınlığını, fikri ya da sanatsal bir eser ortaya koydukça korur, sürdürür ve sağlamlaştırır.

Bu bağlamda fikir ve sanat eserlerinin oluşumu, insanların toplumsal yaşamı kurmasıyla başlamıştır demek mümkündür. Her ne kadar insanın doğasında var olan fikri üretim insanlık tarihi kadar eski olsa da fikri ürünlerin hukuk korumasından yararlanması oldukça yenidir.

Toplumsal yaşamın zirveye ulaştığı Eski Yunanda ve Antik Roma’da da fikri ürünler hukuken korunmamıştır. Ancak; buna rağmen Antik Roma’da fikri bir ürünü çalmak toplum tarafından bir tepkiyle karşılanmış ve ayıplanmıştır.1

Günümüzde, Türkiye açısından bahsedilen hukuki koruma Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında ele alınmış ve ülkenin taraf olduğu çeşitli uluslararası anlaşmalar vasıtasıyla sağlanmaya çalışılmıştır. Çünkü global platformda yaşanan teknolojik gelişmeler sayesinde, üretim daha fazla fiziksel güce değil; zihinsel üretime yani bilgiye dayanmaktadır. Özetle, bugün gelinen noktada sanayi toplumu yerini bilgi toplumuna bırakmıştır. Böylelikle bir toplumun ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve politik açıdan kalkınması ve doğrulması için fikri mahsulleri ortaya koyma zorunluluğu kaçınılmazdır. Zira fikri ürünler toplumun bilgi sermayesidir ve ülkelerin mali hazineleri kadar bilgi hazineleri de korunmak durumundadır.2

Burada hukuk sistemlerinin ve hukuk düzeylerinin rolü önemlidir. Zira hukuk; toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların bütünüdür ve bu kuralları, yasaları, hakları kendisine konu edinen bir bilim dalı olarak insanların birarada yaşamasını kolaylaştırmayı hedeflemektedir. İşte, Fikri Mülkiyet Hukuku da Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’yla yaşadığımız modern bilgi toplumunda fikri esere yönelik gerekli olan hukuki korumayı temin etmeyi amaçlamaktadır.

Bu bağlamda makalenin amacı bir yandan Türk Hukuku açısından FSEK ve ilgili maddeleriyle, diğer yandan da Alman Hukuku için UrhG ile kanunlarda anılan eser çeşitleri ve bunların doktrinlerdeki yorumlarıyla birlikte ‘eser’ kavramını tanıtmaktır. Hukuk sistemlerinin karşılaştırılmasında özellikle eser nitelendirilmesinde kriter alınan standartlar üzerinde durulmuş ve çalışmanın genel çerçevesinin bu yörüngede olmasına dikkat edilmiştir.

I. Türk Hukukunda Eser

Dünyanın her yerinde, devletler bir yandan kendi iç hukuk düzenlemeleriyle ve diğer yandan akdettiği uluslararası anlaşmalarla, bireye sadece maddi mülkiyete konu olan varlıklar üzerinde mutlak haklar tanımakla kalmayıp, aynı zamanda gayri maddi nitelikte ve değerde, ‘eser’ olarak nitelendirilen bir takım varlıklar üzerinde de ‘fikri haklar’ bağlamında mutlak hak müessesesi oluşturmak istemiştir. Zira toplumun en az mali hazineleri kadar değerli olan bu haklar, gerek ulusal sınırlar içerisinde devletin kendi vatandaşlarına karşı; gerekse de ulusal sınırlar dışında yabancı devlet vatandaşlarına karşı hukuken korunabildikleri takdirde ait oldukları ulusun kalkınmasına aracı olabileceklerdir. Gelişmekte olan teknoloji sayesinde fikri hakların ihlali oldukça kolay hale geldiğinden ulusal hukuk düzenlemelerinin yanında uluslararası düzenlemelere de bu yüzden ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle, devletler çeşitli anlaşma ve sözleşmelerle vatandaşlarına ait hakların ulusal sınırları dışında da korunması yönünde irade beyan etmiştir. Bunun yanı sıra uluslararası platformda fikri hakların insan hakları çerçevesinde bir hak olarak ele alınması gerektiği düşüncesi zamanla geniş taraftar kitlesi uyandırmış ve 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 27. maddesinde de şu ifadelerle hukuki bir temele oturtulmuştur: ‘1. Herkes toplumun kültürel yaşamına serbestçe katılma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkına sahiptir. 2. Herkesin yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır.’

Böylelikle kendi içerisinde ‘mali haklar’ ve ‘manevi haklar’ olmak üzere ikili bir ayrıma tabi olan fikri haklar, insan hakları kapsamında bir değer olarak kabul edilmiş ve tescillenmiştir.

Eser üzerinde sahibinin para değerinde ölçülebilir hakları mali haklardan olup, bu kapsama girmeyen haklarsa manevi haklardandır. Fikri haklar üzerinde eser sahibinin izni olmaksızın kimsenin herhangi bir tasarrufta bulunması da mümkün değildir.3

Türkiye açısından bu hakların tarihi gelişimiyle ilgili kısaca bilgi vermek gerekirse; yasal düzenlemelerin varlığı 19. yüzyıla kadar uzanıyor olmasına rağmen hayata geçirilip uygulanmaları yakın tarihte ancak vuku bulabilmiştir. Örneğin; ilk Telif Hakkı Kanunu 1910 senesinde düzenlenmiş olup, yapılan tespitler doğrultusunda yürürlükte kaldığı süre zarfınca uygulamada çok nadir kullanıldığı görülmektedir.4

Bunun üzerine 1952 tarihinde yapılan ve günümüzde de hala yürürlükte olan, çeşitli zamanlarda taraf olunan uluslararası sözleşmelere ve Avrupa Birliği yönergelerine uygun hale gelme gayesiyle değişikliklere uğrayan FSEK (Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu), Hitler döneminde Türkiye’ye sığınmış Alman asıllı hukukçu Prof. Dr. Ernst Eduard Hirsch5 tarafından hazırlanmıştır.6

Kanun’un, 21.2.2001 tarihinde 4630 sayılı Kanunla değiştirilen ‘Amaç’ başlıklı birinci maddesinde ‘Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir’ denmektedir. Diğer bir deyişle kanun, eser sahiplerinin ürünleri üzerindeki mali ve manevi haklarını tespit etmeyi, korumayı, ve başkaları için bu ürünlerden yararlanma şartlarını belirlemeyi amaçlamaktadır. Öngördüğü usul ve esaslara da uyulmadığı taktirde hangi yaptırımların uygulanacağını göstermektedir. Yukarıda ifade edilen 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 27. maddesini tekrar hatırlayacak ve Türkiye Cumhuriyeti 2709 sayılı Anayasası’nın 27’nci maddesinin 1’inci fıkrasıyla birlikte değerlendirecek olursak, FSEK’in dayanağını Anayasa’dan aldığı görülmektedir. Anılan madde, ‘Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir...’ diyerek anayasal güvenceyi de temin etmektedir.7

Makalenin bu kısmında Türk hukukunda yürürlükte olan FSEK kapsamında fikri eserin ne olduğu ile ilgili inceleme yapılacaktır. FSEK’deki düzenlemelere bağlı kalınarak sırasıyla; önce kavram olarak ‘eser’, eser sayılmanın şartları ve daha sonra da eser çeşitleri tartışılacaktır.

FSEK kapsamında fikri eserin ne olduğunu daha iyi anlayabilmek adına ilk etapta ‘eser’ kavramını incelemekte fayda var. Köken olarak Arapçaya dayanan kelime ‘ayak izi, iz, işaret’ anlamını taşımaktadır.8 Yani kavram bir insanın uğradığı ve geçtiği yerlere kendi ayak izini bırakması, bir noktada kendisinin o yerde bulunmuş olduğunun hissedilmesinin sağlanmasına yöneliktir. Türk Dil Kurumu da ‘eser’i tanımlarken benzer sonuçlara varmıştır.

“Buna göre eser,