Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Taksirli Suçlarda Ceza Sorumluluğunu Etkileyen Şahsi Neden: Failin Kişisel ve Ailevi Durumu (TCK m.22/6)

Personal Impunity Reason for Negligent Offenses:
Offender’s Personal and Family Circumstances (TCK m.22/6)

Meral EKİCİ ŞAHİN

5237 sayılı TCK’nın 22. maddesinin 6. fıkrasında, “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.” hükmü yer almaktadır. Bu düzenleme basit taksirle hareket eden fail açısından ceza özel bir şahsi cezasızlık nedeni, bilinçli taksir halinde ise şahsi indirim nedeni öngörmektedir.

Ancak söz konusu düzenlemeye ilişkin uygulamada çelişkili kararların verilmesine, öğretide ise tartışmalara neden olan, pek çok soru ve sorun bulunmaktadır. Örneğin; TCK m.22/6’nın uygulanabilmesi için, faille mağdur arasındaki yakınlık derecesi ne olmalıdır? Ceza verilmesine engel olan veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi nedenin kapsamı nasıl belirlenmelidir? Taksirli suç sonucu sebep olunan netice hangi hallerde faile ceza verilmesini gereksiz kılacak derecede ağır kabul edilebilir? Taksirli suç neticesinde, failin kendisi veya ailesi dışında üçüncü bir kişi daha etkilenirse, TCK m.22/6 uygulanabilir mi?

Bu çalışmada taksir kavramı, unsurları ve çeşitlerine kısaca değinildikten sonra, taksirli suçlarda ceza sorumluluğunu kaldıran veya cezada indirim yapılmasına olanak tanıyan şahsi bir neden olarak TCK m.22/6 irdelenecektir.

Taksir, Basit Taksir, Bilinçli Taksir, Şahsi Cezasızlık Nedeni, Aile, Eş, Nişanlı, Arkadaş, İndirim.

“A punishment shell not be imposed as the result of a negligence act, if the offender becomes a victim to such a degree, relating to his personal and family circumstances only, that imposing a penalty becomes unnecessary; if the offence is committed with intentional negligence, the punishment to be imposed may be abated from one-sixth to one-half.” is regulated in Article 22/6 of Turkish Criminal Code (TCC) numbered 5237. This regulation contains a personal impunity reason for negligence and special personal remission for intentional negligence.

However, there are a lot of questions about the aforesaid article cause conflicting decisions on courts and arguments in doctrine. For instance; which closeness degree is enough to utilize the article 22/6 of TCC? How be the content of this personal impunity reason and special personal remission determined? In which situation, the result of the negligence crime can be admitted high enough to consider as an impunity reason? If a third person besides the perpetrator herself/himself or her/his family is affected by the negligence crime, could the article 22/6 can be applied?

In this paper, after the explanations of term of negligence, its elements and types are given, the article 22/6 of TCC as a personal reason which can be lead to a remission or break the criminal liability is studied.

Negligence, Intentional Negligence, Personal Impunity Reasons, Family, Spouses, Engagement, Friend, Remission.

I. Giriş

Arapça bir terim olan taksir; kısaltma, bir işi eksik yapma, bir şeyi yapabilecek olmasına rağmen çekinip yapmama, kusur etme, günah gibi anlamlara gelmektedir1 . Türk Dil Kurumu Sözlüğünde taksir, “dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya düzene, buyruklara ve talimata uymazlıktan doğan kusurlu olma durumu2 şeklinde tanımlanmaktadır.

Ceza hukukunda asıl sorumluluk alanını kasten işlenen suçlar oluşturur. Taksirle işlenen suçların cezalandırılması ise istisnadır3 . Bu durum TCK m.22/1’de, “Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bununla birlikte günümüzde özellikle trafik suçluluğundaki artış, endüstrileşme, inşaat, madencilik, denizcilik ve gemi yapımı gibi riskli iş alanlarının yaygınlaşması ve tıbbi müdahale olanaklarının gelişmesi nedeniyle, taksirli suçlar uygulamada büyük önem kazanmıştır4 .

Taksirli suçlar, toplumun bireylere yüklediği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket edildiği, diğer bir ifadeyle söz konusu dikkat ve özen yükümlülüğü ihlal edildiği için cezalandırılır5 . Modern toplumlarda, bireylere toplumsal yaşama katılırken dikkatli ve özenli olma yükümlülüğü yüklenir. Bu yükümlülük, ortak yaşamın devamı için önemlidir. Dikkat ve özen yükümlülüğü; yetkili merciler tarafından konmuş olan bir kuraldan kaynaklanabileceği gibi, toplumsal hayatın gerekli kıldığı, müşterek yaşamın tecrübelerinden de kaynaklanabilir. Diğer bir ifadeyle dikkat ve özen yükümlülüğünün kaynağı, hukuk normları ve toplumsal yaşamın ortak tecrübeleridir6 .

Taksir bilinçli ve bilinçsiz olmak üzere ikiye ayrılır. Failin öngörülebilir7 ve önlenebilir bir neticeyi, somut olayın özelliklerine ve kişisel durumuna göre yükümlü olduğu ve kendisinden beklenen dikkat ve özen yükümlülüğüne8 aykırı hareket ederek gerçekleştirmesi halinde bilinçsiz yani basit taksir vardır9 . Buna karşın, failin öngördüğü ancak gerçekleşmeyeceğine güvendiği neticeye, kendisinden beklenen dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek sebebiyet vermesi bilinçli taksirdir10 . Taksirin her iki şeklinde de sebebiyet verilen netice, ister öngörülmüş isterse öngörülmemiş olsun, fail tarafından istenmemiştir.

II. Taksirli Suçlarda Ceza Sorumluluğunu Etkileyen Şahsi Neden: Failin Kişisel ve Ailevi Durumu

Taksirle işlenen suç neticesinde bizzat failin kendisinin veya yakınlarından birinin zarar görmesi halinde cezasında indirim yapılması veya hiç ceza verilmemesi gerektiği görüşü; 5237 sayılı TCK yürürlüğe girmeden önce de Türk ceza hukuku öğretisinde savunulmuştur11 . Türk Ceza Kanunu 1998 Tasarısının 22. maddesinin 3. fıkrasında “Taksirli hareket sonucu sebebiyet verilen netice, münhasıran failin şahsı ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan üçte bire kadar indirilebilir” şeklinde bir düzenleme yer almaktaydı12 . Benzer bir düzenleme daha sonra 2001 TCK Tasarısının 21. maddesinin 4. fıkrasında ve TCK 2003 Hükümet Tasarısının 22. maddesinin 4. fıkrasında da yer almıştır. TCK 1998 Tasarısındaki düzenleme ile büyük ölçüde örtüşen TCK 2003 Tasarısındaki m.22/4’de yalnızca bilinçli taksir halinde verilecek ceza oranı değiştirilmiş ve yarıdan altıda bire kadar indirilebilir şeklinde düzenlenmiştir. TCK 2003 Hükümet Tasarısı m.21/4’deki düzenleme, 5237 sayılı TCK’ya aynen alınmış ve TCK’nın 22. maddesinin 6. fıkrası olarak yasalaşmıştır. Böylece 5237 Sayılı TCK ile basit taksirle hareket eden fail açısından bir şahsi cezasızlık nedeni, bilinçli taksir halinde ise cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi bir neden hukuk sistemimize girmiştir.

TCK m.22/6’da yer alan hüküm, fiilin hukuka aykırılığını veya failin kusurluluğunu etkileyen veya ortadan kaldıran bir neden değildir. Bu düzenleme kanun koyucunun benimsemiş olduğu suç politikası gereği, ceza verilmemesini veya cezada indirim yapılmasını öngördüğü, şahsi bir nedendir13 .

Karşılaştırmalı hukukta da benzer düzenlemeler bulunmaktadır. Alman Ceza Kanunu (AlCK) §60’a göre; suçun fail üzerinde meydana getirdiği neticeler, bir cezaya hükmedilmesinin isabetsizliğini açıkça ortaya koyacak derecede ağırsa, mahkeme ceza vermekten vazgeçer. Bu düzenlemenin esası, işlediği suçun neticesinin fail açısından vicdani bir azaba- cezaya dönüştüğü durumlarda, faile ayrıca ceza verilmesinde suç politikası açısından bir yarar görülmemesidir. İşlediği suçun ağır neticeleri kendisi için vicdan azabına dönüşen faili cezalandırmak gereksizdir. Vicdani cezanın yeterli olduğu hallerde, maddede sayılan diğer şartlar da mevcutsa ayrıca adli ceza vermeye gerek yoktur14 . Cezanın ödetme ve ıslah amacı bu gibi durumlarda anlamını kaybeder.

TCK m.22/6’dan farklı olarak AlCK §60’ın uygulama alanı taksirli suçlarla sınırlı değildir; şartları gerçekleşirse, kasıtlı suçlarda da uygulanabilir. Ancak, öğretide verilen örnekler daha ziyade taksirli suçlara ilişkindir. Suçun, fail üzerinde bir cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacak kadar “ağır neticeleri”, ruhsal, bedensel veya ekonomik nitelikte olabilir15 . Örneğin; suç neticesinde fail, bizzat kendisi ağır yaralanmışsa veya taksirle yangına sebep olduğu için16 ekonomik olarak ağır bir kayba uğramışsa, faile ceza verilmez17 . Neticenin fail üzerindeki etkisi, suçun doğrudan veya dolaylı sonuçlardan kaynaklanabilir. Ağır yaralanan failin iş görmez hale gelmesi, taksirli suçun doğrudan neticesi iken; işini kaybetmesi dolaylı netice olarak kabul edilir18 .

Aynı şekilde, failin taksirle akrabalarından veya yakın ilişki içinde bulunduğu kişilerden birinin yaralanmasına veya ölümüne sebebiyet vermesi halinde de yine AlCK §60 uygulanacaktır19 . Maddenin uygulanmasında, meydana gelen neticenin objektif olarak ağır bir netice olup olmaması değil, faille mağdur arasındaki yakın ilişki ve somut olayın özellikleri dikkate alındığında neticenin fail üzerindeki etkisin ağır olup olmadığı belirleyicidir20 . Nitekim Lüdinghausen Mahkemesi; trafik kazası neticesinde resmi nikah olmaksızın onüç yıldır birlikte yaşadığı eşinin ölümüne neden olan faile ceza verilmeyeceğine hükmetmiştir21 . Federal Alman Mahkemesi de ağlayan iki aylık oğlunu sakinleştirmek için sallayan babanın, bebeğin beyin sarsıntısı geçirip ölmesine neden olduğu olayda AlCK §60’ın uygulanması gerektiği yönünde karar vermiştir. Mahkeme failin olay öncesindeki ve olay sonrasında yaşadıklarını dikkate almıştır. Karar konu olan olayda, taksirle iki aylık oğlunun ölümüne neden olan baba /60 oranında özürlüdür, ancak özel eğitim programları ile bir meslek sahibi olabilmiştir. Fail, 04:30- 19:00 arasında çalışmasına rağmen, annenin geceleri sık sık dışarı çıkıp diskoya gitmesi nedeniyle, hem ev işlerini hem de çok sevdiği bebeğin bakımını üstlenir. Olay gecesi de anne dışarda olduğu için bebekle baba ilgilenir. Bebek gece yarısına doğru ağlamaya başlar, uykusundan uyanan baba, bebeği kucağına alıp gezdirmeye başlar, sakinleşmeyince bebeği sallar, bir süre sonra bebek sakinleşir ve yatağına yatırır. Ancak hızlı salladığı için bebek beyin sarsıntısı geçirir ve ölür. Aile, bebeğin ilerde diğer çocuklarını da etkileyebilecek genetik bir hastalık veya yeni yapılan bir aşıya gösterdiği alerjik tepki nedeniyle ölmüş olabileceğini düşündüğü için otopsi yapılmasını ister. Bebeğin ölümünden çok etkilenen baba, derinden sarsılır ve bunalıma girer, bir yıl süreyle psikolojik tedavi görür. Ayrıca gayriresmi nikahlı eşi kendisini terk eder22 . Bu olayda olduğu gibi, AlCK §60’ın uygulanmasında, somut olayın özellikleri ve failin kişiliği dikkate alınır. Bu aşamada, suçun fail üzerinde meydana getirdiği doğrudan ve dolaylı sonuçların, bir cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacak kadar ağır olup olmadığı değerlendirilir. Suç neticesinde fail açısından ortaya çıkan ağır ekonomik kayıplar, psikolojik sorunlar veya uzun süren yargılama sürecinin failin sağlığına ilişkin ciddi riskler taşıması, AlCK §60’ın uygulanmasında göz önünde bulundurulur23 .

Bununla birlikte; AlCK §60 yalnızca, fail hakkında hükmedilen hapis cezası bir yıldan az olduğunda uygulanabilir24 , AlCK §60’daki düzenleme nedeniyle ceza verilmemesi, failin beraat ettiği anlamına gelmez. Hakimin vereceği karar beraat değil, ceza verilmesine yer olmadığıdır. Bu nedenle, kendisine ceza verilmeyen faile yargılama giderleri yüklenir25 . AlCK §60’da gösterilen şartlar gerçekleşirse, hakim normu uygulamak ve faile ceza vermekten vazgeçmek zorundadır. Normun uygulanmasına ilişkin şartların somut olayda mevcut olduğunu tespit eden hakimin, cezaya hükmetmek şeklinde bir takdir yetkisi bulunmamaktadır26 . Hakimin hükmettiği hapis cezasının süresi bir yıldan fazla olursa, AlCK §60’ın uygulanması mümkün değildir.

5237 sayılı TCK m.22/6’nın gerekçesinde uygulamada ortaya çıkan iki sorun nedeniyle kanunda böyle bir hükme yer verildiği ifade edilmektedir. Bu nedenlerden ilki, özellikle kırsal bölgelerde çok çocuklu kadınların, gerekli dikkat ve özeni göstermemeleri nedeniyle çocuklarının zarar görmesi durumudur. İkincisi ise; trafik kazaları neticesinde, failin kendisinin veya aile bireylerinin zarar görmesidir. Gerekçeye göre; “Bu gibi hallerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkum edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır. Söz konusu fıkraya göre, hakim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir”