Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Medenî Kanunu’nun 236. Maddesinin İkinci Fıkrasının Eşlerden Birinin Diğerini Kasten Öldürmesi Hâlinde Uygulanıp Uygulanmayacağı Sorunu

The Question of Whether the Second Paragraph of Article
 236 of Turkish Civil Code is Practised When a Spouse Kills
the Other Purposely

Gülşah Sinem AYDIN

Türk Medenî Kanunu’nun 236. maddesinin II. fıkrasında, zina veya hayata kast nedeniyle boşanma hâlinde hâkime, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranını hakkaniyete uygun olarak azaltma ya da kaldırma yetkisi verilmektedir. Söz konusu hüküm mehaz İsviçre Medenî Kanunu’nda (ZGB Art. 215) yer almamaktadır. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Türk Medenî Kanunu Tasarısı’nda da bulunmayan bu hüküm, Türk Medenî Kanunu m.236 hükmüne Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu’nda eklenmiştir. Öte yandan zina veya hayata kast nedenlerine dayalı boşanma davası sürerken ya da henüz boşanma davası dahi açılmadan kusursuz eşin ölümü ile de evlilik sona erebilir. Hükmün lafzı bu durumları düzenlememektedir. Yine de pozitif hukukun amaca göre yorumu ve uygulamada yaşanan sorunlar dikkate alındığında, bu konudaki düzenleme eksikliği özellikle eşlerden birinin diğerini kasten öldürmesi hâlinde, adaletsiz ve haksız sonuçlara yol açabilir. Nitekim bu husus doktrinde de tartışılmaktadır. Bu kapsamda çalışmada Türk Medenî Kanunu m.236/II hükmünün eşlerden birinin diğerini kasten öldürdüğü durumda uygulanıp uygulanmayacağı araştırılacaktır.

Türk Medenî Kanunu, Hayata Kast, Boşanma, Artık Değer, Amaca Göre Yorum.

The second paragraph of article 236 of Turkish Civil Code mentions judge’s authority regarding reduction and removal of the faulty spouse’s share at surplus value equitably in case of divorces caused by adultery and attempt against life. The mentioned clause does not have a part in article 215 of ZGB which is the reference Code. This clause has not been also in draft of Turkish Civil Code by Ministry of Justice and has been added to article 236 of Turkish Civil Code by Justice Commission of Turkish Grand National Assembly. On the other hand, marriage also may end while divorce case caused by adultery and attempt against life is continuing or it may end because of the death of the faultless spouse even before the divorce case has not been opened yet. Considering the teleological interpretation of positive law and the problems in practice, the lack of regulation in this area may conclude with unfair and unjust results in case of a murder of a spouse by other purposely. Likewise this matter is contentious in doctrine also. Within this scope, in this study it will be examined whether the second paragraph of article 236 of Turkish Civil Code is practised when a spouse kills the other purposely.

Turkish Civil Code, Attempt Against Life, Divorce, Surplus Value, Teleological Interpretation.

Giriş

Türk Medenî Kanunu1 m.236/II hükmüne göre “Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma hâlinde hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir”. Böylece TMK m.236/I hükmünde yer verilen, edinilmiş mallara katılma rejiminde her bir eşin diğer eşe ait artık değerin yarısı miktarında katılma alacağına sahip olması şeklindeki genel kurala istisna getirilmiştir. Söz konusu hüküm mehaz İsviçre Medenî Kanunu’nda (ZGB2 Art. 215) yer almamaktadır. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Türk Medenî Kanunu Tasarısı’nda da bulunmayan bu hüküm, TMK m.236 hükmüne TBMM Adalet Komisyonu’nda eklenmiştir3 .

Doktrinde bu düzenlemenin artık değere katılmanın ruhuna ve mantığına aykırı olduğu ileri sürülerek kaldırılması gerektiği belirtilmekteyse de4 , yapılan bu tespitin pozitif hukuk olarak TMK m.236/II hükmünün açık lafzı karşısında, de lege ferenda (olması gereken hukuka ilişkin) açıklamadan öteye gitmesi mümkün değildir. Şu anki mevcut Türk Medenî Kanunu’nun açık hükmü uyarınca, eşler arasındaki mal rejiminin, zina veya hayata kast nedeniyle açılan boşanma davası neticesinde sona ermesi durumunda, kusurlu olan yani zina yapan ya da eşinin hayatına kast eden kadın ya da erkek eşin artık değerdeki pay oranının, hâkimin takdir yetkisine bağlı olarak (TMK m.4) hakkaniyete göre azaltılması veya tamamen kaldırılması mümkündür. Türk kanun koyucusu bu düzenleme ile zina ve hayata kast durumlarında kusurlu eşin diğer eş ile aynı oranda hak sahibi olmasının hakkaniyetli olamayabileceğini düşünmüş ve hâkime bu konuda takdir yetkisi vermiştir.

Zina veya hayata kast nedeni ile boşanma davası açılmış ve bu nedenden dolayı boşanmaya karar verilmişse, söz konusu karar kesin hüküm niteliği ile mal rejiminin tasfiyesi davasında bu fiillerin sabit olduğu hakkında delil oluşturacak ve bu davada TMK m.236/II hükmü uygulanma olanağı bulacaktır. Bununla beraber söz konusu nedenlere dayalı boşanma davası sürerken ya da henüz boşanma davası dahi açılmadan diğer eşin ölümü ile de evlilik sona erebilir. Bakıldığında TMK m.236/II hükmünün lafzı bu durumları düzenlememektedir. Ancak pozitif hukukun amaca (öze/ruha/ratio legis) göre yorumu ve uygulamada yaşanan sorunlar dikkate alındığında, bu konudaki düzenleme eksikliği özellikle eşlerden birinin diğerini kasten öldürmesi hâlinde, adaletsiz ve haksız sonuçlara yol açabilir. Nitekim çalışmanın bir sonraki başlığında detaylı şekilde ele alacağımız üzere bu husus doktrinde de tartışılmaktadır5 .

Belirtilmelidir ki bu soruna çözüm getirmek o kadar kolay değildir. Çözüm getirirken öncelikle çözümün temelinde yapılan faaliyetin bir yorum faaliyeti mi yoksa boşluk doldurma faaliyeti mi olduğu belirlenmelidir. Yapılan tercihe göre sonraki aşamada yorum ya da boşluğun türü ve devamında izlenecek yöntem tespit edilmelidir. Bu doğrultuda aşağıda öncelikle soruna ilişkin doktrinde ileri sürülen görüşleri ele alacağız. Devamında gerekçeleri ile birlikte soruna hangi yöntem izlenerek çözüm getirilebileceğini değerlendireceğiz.

Çalışma esasında TMK m.236/II hükmünün eşini kasten öldüren kimse hakkında uygulanıp uygulanamayacağı sorununa ilişkindir. Ancak hükümde boşanma sebebi olarak yalnızca hayata kast değil, zina hâli de düzenlenmiştir. Çalışmada çözümümüzü ortaya koyarken de lege ferenda bir metin önerisinde de bulunacağımız için, zina nedeni ile boşanma davası sürerken ya da henüz boşanma davası dahi açılmadan diğer eşin ölümü durumunda TMK m.236/II hükmünün uygulanıp uygulanamayacağı hususunda da kanaat bildirmemiz zorunludur.

I. Doktrinin ve Yargıtay’ın Soruna Bakışı

Doktrinde TMK m.236/II hükmünün eşlerden birinin diğerini öldürmesi hâlinde uygulanıp uygulanmayacağı sorununa ilişkin olarak ortaya konmuş iki farklı görüş bulunmaktadır. Dolayısıyla doktrin tarafından soruna nasıl bakıldığı detaylı olarak irdelenmelidir.

Söz konusu soruna ilişkin olarak yargı kararlarına bakıldığında ise, çalışmanın hazırlanması sürecinde bu hususta yayımlanmış herhangi bir Yargıtay kararına rastlanmamıştır. Dolayısıyla Yargıtay tarafından verilecek gelecekteki mahkeme içtihatlarının beklenmesi gerekmektedir.

Şimdi doktrin tarafından ileri sürülen görüşlerden bahsedilecektir.

Doktrinde bir görüşe göre6 hayata kast nedeniyle açılan boşanma davası sırasında eşlerden birinin hayata kast fiili nedeni ile ölmesi durumunda TMK m.236/II hükmünün uygulanması mümkün değildir. Çünkü zina veya hayata kast nedeniyle boşanma davası devam ederken eşlerden birisi ölürse, evlilik ölüm ile sona ermiş olur. Oysa TMK m.236/II hükmü evliliğin boşanma ile sona ermesine ilişkin getirilmiş bir düzenlemedir. Söz konusu görüş uyarınca bu durumda boşanma davası sırasında eşlerden birinin ölmesi üzerine eşin miras payının ne olacağına ilişkin bir düzenleme getiren TMK m.181/II hükmü de kıyasen uygulanamaz. Eşin katılma alacağının ölüm hâlinde varlığını koruması gerekir. Bu görüşe göre, TMK m.236/II ve m.181/II hükümlerinin hayata kasta dayalı boşanma davası devam ederken bu fiile maruz kalan eşin öldüğü durumda uygulanamayacağına ilişkin varılan bu sonuç, hayata kasta dayalı boşanma davasının açılma fırsatı olmadan ölümün gerçekleştiği hâllerde evleviyetle uygulanma alanı bulmalıdır.

Kanımızca kanunun lafzı, bu görüşün desteklenmesine sebebiyet verici niteliktedir. Zira hükümde istisnai olarak “zina ve hayata kast” şeklinde belirli hâller sayılmış ve bu hâllere dayalı olarak boşanmanın gerçekleşmesi durumu için düzenleme getirilmiştir. Ancak kanunun lafzına sıkı sıkıya bağlı kalınarak hükmün amacının gözden kaçırılmaması gerektiği yönünde gerekçe ile bu görüş eleştirilebilir7 .